Genç gazeteciler, dikkatli olunuz!

Sadece Türkiye'de değil dünyada da kültür, siyasî ve sosyal değişimlerin silahı artık. Hangi sanat dalının, hangi sanatçının destekleneceğini siyasî hizalanmalar belirliyor...

06 Aralık 2018 14:33

Kültür Sanat Gazetecileri ve Dostları Platformu, TÜYAP Kitap Fuarı'nda yaptıkları kültür sanat gazeteciliği konuşmasının başlığını “Türk Basınının Üvey Evladı” olarak belirlemiş. TDK sözlüğüne baktım, üvey evladın anlamlarından biri “Kötü davranılan kimse.” 

Kültür sanat gazeteciliğine Türk basını içinde kötü mü davranılıyor? 

Cevap vermek yerine, soruyu birkaç değişik versiyonda sormayı yeğliyorum: 

Hangi gazeteciliğe iyi davranılıyor ki?

Türk basını dediğimizde, tam olarak neden söz ettiğimizi biliyor muyuz? 

Hangi Türk basını?

Hangi kültür sanatın hangi gazeteciliği?

Zira gazetecilik dediğimiz gerçeğin yansıması, gazetecilikle ilişkimiz gerçekle kurduğumuz bağ ile yoğruluyor. “Post-truth” çağındayız; palavralar gerçeklerden hızlı koşuyor. Araştırıp soruşturmak yerine, klavye silahşörlüğü daha çok alıcı buluyor. Üstelik, ülkenin orta yerinde görünmez bir sınır var ve "siz ve onlar" diye iki ayrı ülke yaşıyor. Adımınızı nereye atarsanız, kimliğiniz, düşünceniz, değer yargılarınız, beğenileriniz ona göre yeniden şekilleniyor.

Kültür sanat gazeteciliği bu sert iklimden payını alıyor.

Parlak yıllar

Türkiye’de kültür sanat gazeteciliğinin mihenk taşlarından Radikal Kültür Sanat’ın parlak yıllarının editörü Cem Erciyes, 2016 Haziran’ında K24’ten Sibel Oral ile yaptığı söyleşide diyor ki: “...kültür sanat hayatının da yükseldiği bir dönemdi. Kentin özgürleştiği, insanların sokaklara çıkmak istediği, burjuvazinin sanata daha fazla değer vermeye başladığı dolayısıyla her yerden festivallerin, bienallerin çıktığı, yeni kurumların açıldığı çok hareketli yıllardan söz ediyoruz. Radikal Kültür Sanat sayfaları da bu yılların medyası oldu.”

O günlerde iklim ılımandı; kültür sanat sayfaları Radikal’in de yıldızlarındandı, Cumhuriyet’in de, Zaman’ın ve Taraf’ın da. 

2007’nin ilk günlerinde Milliyet gazetesinin kültür sanat servisinde çalışmaya başladım. Genel Yayın Yönetmeni Sedat Ergin istisnasız her gün gündemimizi takip eder, diğer gazetelerin sanat haberlerini izler, atladığımız haber olursa bizi fırçalardı. Servis müdürü Filiz Aygündüz de her gün yazı işleri toplantısına “Aman atladığımız bir haber olmasın” heyecanıyla hazırlanırdı, birinci sayfadan duyurulacak haber hazırlamak bir meseleydi. (Yayın danışmanı Emre Oral’ın özellikle opera haberlerine olan ilgisi bambaşka bir yazı konusu.)

Aynı ekip, Milliyet Sanat dergisi için de çalışırdık. Orada da Genel Yayın Yönetmeni Tuğrul Eryılmaz’dan fırça yememek için her şeyi takip eder, toplantılara elimiz kâğıtlarla dolu girerdik. Ben böyle gördüm, böyle öğrendim. 

Evet, krizin lafı duyulur duyulmaz ilk feragat edilen kültür sanat sayfalarıydı. Evet, haber ile tanıtımın sınırları muğlaktı. Eleştiriden çokça sırt sıvazlamak anlaşılıyor, ahbap çavuş ilişkileri zaman zaman haber değerinin yerini alıyordu.

Ama yalnızca gazeteciliğin değil, kültür sanatın da –bugüne kıyasla- daha özgür, daha yaratıcı, daha verimli, daha rekabetçi, evrensel değerlere daha yakın icra edildiği günlerdi. 

Sonra devran döndü. Ülkenin değişen iklimi, kültür sanatı da bu alanın gazeteciliğini de etkiledi. 

O soru nasıl sorulacak?

Düşünün ki bugün 18 yaşındayım. Gazeteci olmayı hayal ediyorum. Kendime seçtiğim alan kültür sanat gazeteciliği. Açıyorum Millî Eğitim Bakanlığı’nın Mesleki ve Teknik Eğitim Genel Müdürlüğü’nün web sitesini. Karşıma Kültür Sanat Haberciliği modülü çıkıyor. Cümle cümle takip ediyorum.

Modül şu ödevle başlıyor: 

1. İlinizde faaliyet gösteren bir yazılı basın kuruluşunu ziyaret ederek kültür-sanat haberleri ile ilgili çalışmalar hakkında bilgi alınız.

2. Üç farklı gazetenin kültür-sanat sayfalarını inceleyerek karşılaştırınız.   

Eyvah!

İlk maddeden çuvalladık galiba. Haydi diyelim ki memleketimizin her ilinde kültür sanat haberi yapan bir basın kuruluşu var, kültür sanat sayfası incelenecek kadar zengin içeriğe sahip üç gazete var mı?

Yutkunup devam ediyorum. Kültür sanat habercisinde aranan nitelikler şöyle sıralanıyor: soru sorma, analitik düşünme, olaylar arasında bağ kurabilme, konulara haber gözüyle bakabilme...

Tarım Bakanı kendisine soru soran muhabire “Senin yaptığın gazetecilik değil, maskaralık” demişken, o soruyu nasıl soracağım? 

Olaylar arasında bağ kuran gazeteciler “Onlar gazeteci değil terörist” suçlamasıyla hapisteyken, o bağı elimde nasıl tutacağım?

Modüldeki haber tanımı ayrı bir risk alanı: “Yurt dışında başarı kazanmış Türk sanatçıları ile ilgili haberler ya da dünya çapında ünlü sanatçıların yaşamları ve sanatsal kişilikleri ile ilgili haberler de yabancı kaynaklardan yararlanılarak okuyucuya sunulur.”

Cumhurbaşkanı'nın “Batılılıktan söz edenlere soralım. Dünya çapında bir aktör, bir gitarist yetiştirebilmişler mi" sözlerini sarf ettiği bir ülkede, sanatçılara “yurt dışında başarı kazandı” desem bir dert, “kazanmadı” desem başka bir dert.

Sanırım en geçerli cümle öneriler bölümünde yazılı: “Dikkatli olunuz.”

Kültürel iktidar mücadelesi

Sadece Türkiye’de değil dünyada da kültür, siyasî ve sosyal değişimlerin silahı artık. Hangi sanat dalının, hangi sanatçının destekleneceğini siyasî hizalanmalar belirliyor. Bir müzisyenin ağzından “Sanatçı muhalif olmaz” cümlesi çıkabiliyor, siyasî iktidar tarafından onay görmek "gerçek sanatçılığın" nişanesi kabul ediliyor, muhalif olanlar sistemin dışına itiliyor. 

Kültürel iktidar mücadelesinin kıyasıya hüküm sürdüğü bir ortamda, mikrofonunuzu, teybinizi kime uzattığınız, hangi soruları sorduğunuz, haberinizin kriterini nasıl belirlediğiniz de sizi o görünmez sınırın taraflarından biri hâline getiriyor.

Sanırım kültür sanat gazeteciliğinin hâli pürmelalini en iyi BirGün yazarı Barış Akpolat’ın şu tweet'i özetliyor:

“15 yıldır gazetecilik sektöründe müzik ve kültür-sanat üzerine çalışan arkadaşlarımlayım şu an. Yüzde 50’miz işsiz, yüzde 50’miz çalışıyor ama tedirgin. Yüzde 100’ümüz umutsuz ve fakir.”

Genç arkadaşlara şu cümleyi tekrarlamakta yarar görüyorum: Dikkatli olunuz.