Çocukluk travmalarının, kötü ilişki deneyimlerinin, geçmişte “bir erkek olarak” tacize-tecavüze uğramış olmanın belli bir gruba daha üstün bir “mazur görülme hakkı” kazandırdığı yanılsaması, yaşadığımız dünyada hiç yabancı olmadığımız bir hâl...
Her şey yazar Zinzi Clemmons’un 4 Mayıs günü Twitter’a attığı bombayla1 başladı:
“Üniversitede öğrenciyken, Junot Díaz’ı edebiyatta temsil sorunları konusunda bir atölye çalışmasında konuşmaya davet ettim. 26 yaşında, kimsenin tanımadığı biriydim ve o bunu, beni bir köşeye sıkıştırıp zorla öpmek için fırsat olarak gördü. Kesinlikle bunu yaptığı tek kişi değilim, artık sessiz kalmayı reddediyorum.”
Oysa bundan sadece birkaç hafta önce Junot Díaz, The New Yorker’da yayınladığı bir yazıyla cinsel istismar mağduru pek çok insanın cesaret edemediği bir şeyi yapmış, sekiz yaşındayken tanıdığı birinin tecavüzüne uğradığını ve bunun tüm yaşamında açtığı yaraları çok samimi ve dokunaklı bir dille anlatmıştı:
“O ihlal (violación)… Bana çektirdiklerini anlatmam için dünyada yeterince sayfa yok. (…) Çocukluğumun ağzına sıçtı. Ergenliğimin ağzına sıçtı. Dominikli olmanın, göçmen olmanın, hatta Afrika kökenli olmanın da ötesinde, beni tanımlayan şey tecavüzüm oldu. Yaşamak için gerekli olan enerjiden daha fazlasını ondan kaçmaya harcadım. (…) Çünkü ‘gerçek’ Dominikli erkekler asla tecavüz edilmezler. Ve eğer ‘gerçek’ bir Dominikli erkek değilsem o zaman hiçbir şey değildim. Tecavüz beni erkeklikten, sevgiden, her şeyden men etti.”2
Bu yazıyı okuduktan sonra, yaşamın bir döneminde küçük ya da büyük bir cinsel istismara maruz kalmamanın artık sadece mutlu bir azınlığa nasip olduğu bu çağda, insanların kalplerinin burulmaması, gözlerinin dolmaması imkânsızdı elbette. Yazı yayınlandıktan kısa bir süre sonra sosyal medyada pek çok kez paylaşıldı, insanlar sempatilerini dile getirdi. İşte böyle bir ortamda, daha üstünden bir ay geçmeden Zinzi Clemmons’un yukarıdaki açıklaması geldi. Hatta yukarıda alıntıladığım paylaşımının ardından şunu yazdı Clemmons3:
“O zaman bu olayı birkaç kişiye anlattım, daha sonra gönderdiği e-postalar duruyor. Böyle bir şey oldu ve kanıtlarım var.”
Zinzi Clemmons bu paylaşımları yapmadan hemen önce, aynı gün Sydney Yazarlar Festivali’nde Junot Díaz’ın konuşmacı olduğu bir etkinlikte ayağa kalkmış ve yazara, çocukluğundaki tecavüzü anlattığı yazısını okuduğunu ve eğer böyle bir mağduriyet yaşadıysa, altı yıl önce kendisine neden öyle davrandığını sormuştu.
O anda salonun nasıl buz kestiği tahmin edilebilir. The Independent’ın haberine göre, Zinzi Clemmons, Junot Díaz’ın yanıtını beklemeden mikrofonu atıp salonu terk etti.4 Onun şu paylaşımından da bunu çıkarmak mümkün.5 Haberlerden okuduğumuz kadarıyla, Junot Díaz da programını yarıda kesip ertesi gün Sydney’i terk etti. Bundan kısa bir süre sonra, temsilcisi aracılığıyla şu açıklamayı yayınladı Díaz:
“Geçmişimin sorumluluğunu üstleniyorum. Uğradığım tecavüzü ve onun hayatımda sonradan yol açtığı hasarları anlatmaya bu yüzden karar verdim. Bu, önemli ve sürdürülmesi gereken bir tartışma. Böylesi elzem ve gecikmiş bir kültürel harekette yer alan kadınların hikâyelerini dinliyor ve onlardan öğreniyorum. Bütün erkeklere rızayı ve sınırları öğretmeyi mutlaka sürdürmeliyiz.”6
Zinzi Clemmons’ın paylaşımları bir tür tsunami etkisi yaratarak ardından başka kadınların da Junot Díaz’la ilgili benzer deneyimlerini paylaşmalarının önünü açtı. İnternette, özellikle de Twitter ortamında yapılacak bir aramayla bunlara ulaşılabilir. Bunların hepsine bir yazıda değinmek mümkün değil maalesef. Türkçe kaynak olarak 5Harfliler’de bu konuya da değinen güzel bir yazıyı tavsiye ederim.7
Junot Díaz’ın, temsilcisi Nicole Aragi aracılığıyla yaptığı açıklamaya tepki gösteren Clemmons’ın oklarından Aragi de kurtulamadı:8
“Bir anlam çıkarma çabasıyla özrünü pek çok kez okudum ama kelimeler bir anlamsızlık çorbasının içinde yer değiştirip durdu. Sorumluluğu nasıl üstleniyorsun, kafanın içinde mi? Nedir bu? Ve Nicole Aragi, tarafını belli ettiğin için teşekkürler. Nerede durduğunu bilmek iyi oldu.”
Zinzi Clemmons’ın gördüğü yoğun desteğe karşılık olarak, kadınlardan oluşan bir grup akademisyen ve yazarın 16 Mayıs’ta cronicle.com’a “Medyanın Junot Díaz’a Muamelesine Dair Açık Mektup”9 başlıklı bir yazı göndermesi, bu mektuba cevaben başka bir kadın akademisyen ve yazarın aynı gün aynı siteye “Medyanın Junot Díaz’a Muamelesi Âdildir”10 başlığıyla bir açık mektup yazması olayı iyice alevlendirdi. Bundan sonra da konuyla ilgili yazılar âdeta sel olup aktı.
Tüm bunlar yaşanırken, Junot Díaz, Pulitzer Ödülü komitesindeki görevinden istifa etti. Ancak Boston Review’daki edebiyat editörlüğü ve MIT’deki yaratıcı yazarlık eğitmenliği görevlerini sürdürüyor. MIT, konuyla ilgili bir soruşturma yürüttüğünü ama bunun sonucunda Díaz’ın görevinden ayrılmasını gerektirecek bir davranışa ya da görevi kötüye kullanma bulgusuna ulaşılmadığını duyurdu. 11
On beş yıldır editörlük yaptığı Boston Review da şikâyetlerin incelendiğini ve bunun sonucunda Díaz’la yollarını ayırmak için sebep görmediğini belirtti.12 Bunun üstüne, yayının üç şiir editörü istifa etti. 13
Zinzi Clemmons’ın ilk paylaşımının üstünden yaklaşık iki ay geçtikten sonra, Boston Globe’da Junot Díaz’la yapılmış bir söyleşi yayınlandı.14 Söyleşiye avukatıyla gelen Junot Díaz öncelikle kendisine yöneltilen tüm suçlamaları reddediyor, ardından Sydney’deki tutumu ve temsilcisi aracılığıyla yayınladığı ilk açıklaması için şunları söylüyor:
"Kimsenin beni dinleyeceğini sanmıyordum. İnsanlar çoktan cezalandırma sürecine girmiş gibi geldi bana."
Bunun üstüne yazar festivalden alelacele çekildi, ABD’ye döndü ve burada kendini bir sosyal medya fırtınasının ortasında buldu. İlk yayınladığı basın açıklaması belli belirsiz bir pişmanlık taşıyordu.
Bunun ardından, Díaz’ın yukarıda alıntıladığımız ilk açıklama metnini yayınlayan Boston Globe muhabirleri şöyle devam ediyor:
Ama Globe’a verdiği mülakatta, yanında bir avukat bulunan Díaz bu açıklamayı reddetti ve ‘rıza ve sınırlar’ ile neyi kastettiği sorulunca konuşmakta tereddütlü davrandı.
"Hayatımda pek çok saçma şey yazdım. İnsan yazar olunca yapıyor bunu," dedi Díaz. "Ama o açıklama kesinlikle yazdığım en berbat şeydi, ismimi koyduğum en berbat şey. Ah, keşke o lanet şeyi tekrar yazacak aklım olsaydı."
Aynı söyleşide, Díaz’ın bir “kötü çocuk” olmakla birlikte asla bir tacizci olmadığını teyit eden psikolog bir eski sevgilinin ifadesine de yer verilmiş. Bunun yanı sıra, Boston Globe Zinzi Clemmons’ı arayıp, Díaz’ın kendisini öpüp öpmediğini ve nasıl öptüğünü sorduğunda, Clemmons köşeye sıkıştırıp öpme eyleminin gerçekleştiğini onaylamakla birlikte, bunun ağızdan olup olmadığını belirtmeyi reddetmiş!15
İnternette bu konuyla ilgili bulabildiğim yazıların çoğunu okumaya çalıştım. Son yıllarda ortaya çıkan taciz haberlerinin yarattığı farkındalıktan olacak, Junot Díaz vakası hem bireylerin görüşleri hem de basında çıkan değerlendirmelerle büyük bir yazılı kaynağın oluşmasına yol açtı. Buna benzer vakaların ortaya çıkması ve kapsamlı biçimde konuşulması, erkeklerin taciz davranışının normal olmadığını, mazur görülemeyeceğini, çocukluk ya da gençlik ya da hayatın herhangi bir dönemine ait travmaların bedelini başkasına (özellikle de kadınlara) ödetmeye çalışmanın yanlışlığını gözler önüne sermesi bakımından önemli.
Taciz, tecavüz münferit bir olay değildir ve toplumun bir kesiminin normal bir davranışı olarak görülmeye başlanması tehlikesi taşır. Son zamanlarda cinsel istismar haberlerinde bir artış var. Ama bu artışın esas sebebi, sosyal medya denen interaktif ortamın icadına dayanıyor. Belki erkekler ilk kez takım elbise giydiği için iyi hâl indirimi almıyor veya belki bir kadın tecavüzcüsünün kafasını kesip köy meydanına ilk kez atmıyor. Bunlardan bihaber oluşumuzun sebebi bilinmemesi, konuşulmaması, rapor edilmemesi, kamuoyuna yansımaması değil de sadece dünyanın daha tekinsiz, zamanın daha kötü, insanın daha çiğ süt emmiş hâle dönüşmesiymiş gibi yansıtılıyor. “Erkeğin elinin kiri”ni temizlemesi, hatta erkeklerin ellerini hiç kirletmemesi gerektiğini yeterince işitmemesi de bu “normalleştirmenin” sebeplerinden biri ve artık bunu daha sık, daha ısrarla söylemenin ne kadar gerekli ve mecburî olduğu aşikâr.
Çocukluk travmalarının, kötü ilişki deneyimlerinin, geçmişte “bir erkek olarak” tacize-tecavüze uğramış olmanın belli bir gruba daha üstün bir “mazur görülme hakkı” kazandırdığı yanılsaması, bu öğrenilmiş/öğretilmiş sosyal davranış biçimi yaşadığımız dünyada hiç yabancı olmadığımız bir hâl. Diana Scully, birkaç yıl boyunca 114 mahkûm tecavüzcü ve 75 diğer grup suçluyla gerçekleştirdiği görüşmelerin ardından kaleme aldığı Cinsel Şiddeti Anlamak kitabında, bu yanılsamayı da çeşitli istatistiklerle örnekleyerek şu saptamayı yapıyor:
…insanların uygun olmayan bir harekette bulunduklarında duyduğu suçluluğu açıklamak ve ortadan kaldırmak için geliştirdikleri gerekçeleri ve özürleri anlatmak üzere “hesaplaşma” kavramını kullanıyorlar. (…) Genellikle özür, bir davranışın kötü ya da yanlış olduğunu kabul etmekle birlikte, olayı bir kaza gibi gösterme, biyolojik ya da psikolojik nedenlere gönderme yapma ya da bir günah keçisi yaratma yoluyla kendini olaydan sorumlu tutmama tavrının ifadesidir. Buna karşılık, kişi gerekçeler ileri sürdüğünde, yaptığı şeyin sorumluluğunu üstlenir ama yanlışlığını inkâr eder. Başka bir deyişle, gerekçelerin amacı, belirli bir durumda yapılan davranışın haklılığını göstermektir.16
Junot Díaz The New Yorker’da yayınlanan yazısını sadece X olarak belirttiği bir okuruna hitaben yazmış. Yaşadığı tecavüzün kendisinde yarattığı hasar ve bunun sonraki yaşamına nasıl yayıldığı, “bundan dolayı” sevgililerini nasıl defalarca aldattığı hep bu X kişisine anlatılıyor. Junot Díaz’ın edebiyatını da biçimleyen bir üslup bu. Oscar Wao’nun Tuhaf Kısa Yaşamı ile Ve İşte Onu Böyle Kaybedersin kitaplarındaki Yunior karakteri hep okurla konuşur, nasıl da işe yaramazın teki olduğunu anlatır ama pırlanta gibi bir kalbi olduğunu hissettirmekten de geri durmaz. Fail eyleminin sonucunu ve sebebini bir üçüncü kişiye anlatarak âdeta mağduru pasifize eder, hatta failin mağduriyetini daha görünür kılar.
Kendi taciz hikâyesini anlatırken de benzer bir üslup seçen Díaz, herkesten çok sevdiğini söylediği, aldattığı Y tarafından terk edilişini şöyle yazmış örneğin:
“Beni terk etti. Y, birkaç ay sonra aklını başına topladı ve beni hayatından temelli çıkardı. Daire onda kaldı, yüzük, ailesi ve arkadaşlarımız da. Bana Boston yolu gözüktü. Bir daha birbirimizi görmedik.”17
Evet aldatmış, ama ev, yüzük, arkadaşlar “onu terk eden” sevgilide kalmış. Aldatmış ama bedelini ödemiş, şehirden ayrılmış, yalnızlaşmış. Yazdığı bu itiraf, hesaplaşmayla da Y hariç herkesten özür diliyor gibi.
Zinzi Clemmons’ın Díaz’ın ilk açıklamasına karşılık “Sorumluluğu nasıl üstleniyorsun, kafanın içinde mi” diye sorması da bu sebepten. Özrün doğrudan mağdurun kendisine değil de herkese yöneltilmesinden. Tacize uğrayan önüne atılan bu lütfu eğilip almıyorsa fail-mağdurun yapabileceği bir şey yok havası yaratılmasından.
Junot Díaz herkese yöneltilmiş, “belli belirsiz” bir özür havası taşıyan ilk açıklamasından sonra verdiği Boston Globe mülakatında hiç kimseden dileyecek özrü olmadığını ayan beyan ifade etti ve af dilemeyeni affetmenin ne kadar zor olduğunu bir kez daha gösterdi.
#MeToo, Junot Díaz’ın sözleriyle, “elzem ve gecikmiş bir kültürel hareket.” Ama en az bu kadar elzem ve gecikmiş olan, hakiki, samimi bir özür kültürünün geliştirilememiş olması. Mağdurun kendisine yönelik böyle bir özür kültürü geliştirilmediği sürece, insanlar arasındaki bu çarpıklığa gerçek bir çözüm bulunabileceğine inanmıyorum. Üstünkörü ya da sarkastik özürler ise hayatta kalanın başka bir biçimde yeniden tacize uğraması sadece.