Ankara üçlemesinin son grafik romanı Uzak Şehir yayımlandı. Günümüzde geçen bir kara hikâye ile sonlanan romanın yazarı Levent Cantek ve çizeri Berat Pekmezci sorularımızı yanıtladı
19 Kasım 2015 13:00
Dumankara, 2013 yılında yayımlanan, 21 hikâyesiyle 19 çizeri biraraya getiren önemli bir grafik roman seçkisiydi ve senaryosunu Levent Cantek’in yazdığı Ankara Üçlemesinin ilk kitabıydı. Geçen yıl Berat Pekmezci’nin çizgileriyle Emanet Şehir yayımlanmıştı. Geçtiğimiz günlerde de Uzak Şehir çıktı ve üçleme tamamlandı. Cantek, 1916 Ankara Yangını’yla başladığı üçlemesini günümüzde geçen sert bir suç hikâyesiyle sonlandırmış oldu. Cantek ve çalışmanın çizeri Berat Pekmezci ile kitabı ve Türkiye’de çizgi romanı konuştuk.
Çok karakterli bir öykü Uzak Şehir ama galiba karakterlerin hiçbiriyle özdeşleşemiyoruz, okura ket vuran bir mesafe kuruyorsunuz. Bu öyküye özel bir şey mi yoksa bir yazarlık tercihi mi?"
Levent Cantek: İkisi de doğru, Ankara Üçlemesinin sonunu bir kara hikâye ile bitirmek istiyordum. Kara hikâyelerde kahramanlar değil kapitalizm kazanır, bürokrasi kazanır, düzen kazanır… Diğer yandan kahraman dendiğinde akla gelen iyimser özellikleri temel karakterlerime değil de onun çevresindeki birilerine vermeyi seviyorum diyelim. Kafası karışık, utanan, sıkıntı çeken karakterleri daha çok seviyorum.
Öykünün çizerine döneyim. Tipleri belirlerken nasıl çalıştınız? Tasarım aşamasından söz eder misiniz bize?
Berat Pekmezci: Senaryo aşamasında Levent abinin karakterler üzerine notları vardı. Örnek alabileceğimiz oyuncular, tiplemeler vs. Ben de hem karakterin özelliklerini yansıtabileceğim hem de birbirinden keskin bir şekilde ayırt edilebilecekleri şekilde karakterleri hazırladım.
Volkan’ın zengin olma hırsını, etrafını yorumlayan akıl yürüten sözlerini izliyoruz ama bir yanıyla saf olduğunu, vicdan azabı çektiğini de görüyoruz...
L.C.: Evet, anlatmak istediğim bu. Kenar mahallelerde erkekler nasıl büyür diye düşünerek başladım o karaktere. Yetim bir çocuk, vesayet ilişkisi kurabileceği bir babası yok. Bu durum bence erkeklerde büyük arızalar yaratıyor. Volkan aralıklarla babasını hatırlıyor, özellikle doğru bir şey yapmadığını bildiğinde bunu hatırlıyor. Çocuklara hep “baban duymasın” denir, babası ölmüş, annesi hâlâ onu söylüyor bir sahnede. Volkan suç işliyor, büyük laflar ediyor ama ne yaptığını da biliyor. Etrafta olup biten her şeyi anladığını düşünerek büyük laflar ediyor. İnsanlar kesin konuşmayı, kestirip atmayı seviyorlar. Muğlaklık, farklı açılardan bakmaksa onları mutsuz ediyor. O yüzden birilerine tapıyorlar. O yüzden hep kesin konuşuyor, iddialı görünüyorlar. Şu an dolaşımda olan erkek dili dediğimiz şey bu aslında.
Kadınlar… Öyküdeki kadınları konuşalım. Öykü anlatıcılarından biri eskort Lili, diğeri Volkan’la sevgili olan Selcan.
L.C.: Volkan’ın ve erkeklerin çok konuştuğu bir hikâye Uzak Şehir… Lili benim için önemliydi, hikâyeye başlamadan önce aklımda metreslik kurumu vardı. Kurum diyorum, yanlış söylediğim sanılmasın, zenginler-madden gücü yetenler, eşlerinin dışında bir başka kadına ev açarlar, onun ihtiyaçlarını karşılarlar, o kadınla ikinci bir hayat daha yaşarlardı. Bu dediğimle ilgili olarak eski siyasetçilerin yaşam öykülerine bakın, metreslik kurumu kaybolmadı, biçim değiştirdi. Uzak Şehir’le ilgili pek çok insanla konuştum, o resmin nasıl biçim değiştirdiğini öyle anladım. Öte yandan cinselliğin hikâyenin önüne geçmesini istemiyordum. Lili, erkekler ve muktedirler arası bir itişmenin içerisinde yer alan güzel bir kadın. O hengâmeden sıyrılmaya çalışıyor, planlar var, planların farkına varıyor, kendisi plan yapıyor… Selcan, kenar mahalleden birisi, koşulların farkında, o da sıyrılmaya çalışıyor. İkisi de kararlı ve akıllı kadınlar.
Kenar mahalle derken, çevreyi nasıl tasarladınız veya nereleri modellediniz Berat?
B.P.: Kenar mahallelerin şehirler arasında çok karakteristik farklılıkları olmadığını fark ettim. Ana hikâye gereği daha sol eğilimli mahalleleri incelemem gerekiyordu. Ben de İstanbul’daki bu görüşe yakınlığıyla meşhur yerleri gezip notlar aldım, eskizler çizdim. Levent abi de Ankara’da çekimler yapıp benimle paylaştı.
Tasarımdan devam edelim, kapağı konuşalım. Mutlaka alternatifleri olmuştur, kapak tasarımı nasıl gelişti?
B.P.: Klasik bir yaklaşım olarak karakterleri öne çıkarmak elbette aklımızdaydı. Ama hikâyenin içindeki kontrastları sade bir şekilde anlatmayı tercih ettik. Zenginle fakirin, eskiyle yeninin, dünle bugünün zıtlığını karakterleri kullanmadan binalar üzerinden göstermeyi seçtik. İçerdeki tempo ve sertliğin aksine daha dingin bir görsel dil kullandık.
Ankara Üçlemesi konuşulurken söz bir yerde mutlaka grafik romanlara geliyor? İkinize de sorayım. Grafik roman nedir, ne farkı vardır çizgi romanlardan?
B.P.: Grafik roman, dünyada ve Türkiye’de çizgi romanın çok fazla çocuklukla özdeşleştirildiğinden yetişkinlerin dikkatini çekebilmek için ortaya çıkmış bir etiket. İngilizcede çizgi romanlar için “comics” kelimesi kullanıldığından daha ciddi eserler için başka bir isim ihtiyacını “graphic novel” ile karşıladılar. Türkçedeki “çizgi roman” kelimesi zaten bunu birebir karşılıyordu. Ama burada da “Teksas-Tommiks” algısı bu kelimenin içini boşalttı ve biraz zorlama bir çeviriyle “grafik roman” tabiri çıktı.
L.C.: Grafik romanlar, geleneksel çizgi romanlara muhalefet eden yeni nesil anlatılardır. Anlatım, çizgi, tahkiye bakımından farklılık gösterirler. Hatta şöyle söylemek gerekiyor, geleneksel çizgi roman okurlarına hitap etmezler. Onların beğenilerini karşılayacak, onları memnun edecek bir içerikleri yoktur. Mutlu sonlar, muktedir kahramanlar, büyük aşklar, büyük zaferler bulamazsınız grafik romanlarda. İnsan hikâyeleri okursunuz. Kahramanlar yaşlanır, ölür ya da zaaf gösterirler. Çizgi romana göre daha yavaş, daha edebi ve görsel istif bakımından daha sakindirler.
Türkiye’de çizgi roman üretimini nasıl buluyorsunuz?
B.P.: Türkiye’deki yerel üretim son 20 yılda sadece mizah dergilerinin içinde devam edebildi. Son yıllarda, kitap olarak üretimlerde ufak da olsa bir kıpırdanma var. Bu işi tutkuyla yapacak insanlar arttıkça kitaplar çoğalacaktır.
L.C.: Ben kendi adıma grafik roman ve dergiler dışında çıkan bağımsız üretimleri daha fazla önemsiyorum. İyimserim, üretim sürerse, hikâyeler konuşursa ortaya çıkan işler başka üreticiler için iştah açıcı olacaktır bence.