Kayıtlar, Robert Allen Zimmerman adı verilmiş bir çocuğun Grammy, Altın Küre ve Nobel gibi en büyük ödülleri alacak Bob Dylan’a dönüşmesinin sancılı öyküsü...
08 Haziran 2017 13:55
Dünyanın genelinde, haydi daraltalım Türkiye’de yaşananlar “realist roman” olsaydı, işlenecek temalarda en az yer “umut”a ayrılırdı kuşkusuz. Necatigil haklı: “çok çiğ çağ.” Bir türlü gelmek bilmeyen “güzel günler” de umutsuzluğumuzu besliyor. Böyle bakınca tablo karanlık elbette. Ben “ummak” ya da “beklemek” yerine, yaşamın, sanatın, edebiyatın ayrıntılarına bakıp tazelenmekten yanayım. Bu ortamda açılan bir sergi, basılan bir kitap, bir konser, bir oyun… hepsi de bir direnme biçimi. Çevremizde böyle Donkişotlar var, görmezden gelmeyelim. Donkişot(luk) çılgın bir umuttur bence, düşman hayalî, savaşçı biraz deli olsa da.
Arkasında büyük sermayeler olan yayınevleri bile ekonomik güçlüklerle boğuşurken “küçük” bütçeli (butik, ne derseniz artık) yayınevlerinden çıkan güzel kitaplar “umut”tur bence. “Pazar, piyasa, raf ömrü” gibi hiç de hayalî olmayan “düşmanlarla” savaşan Donkişotlar.
Müzik üstüne kitaplar basan Kara Plak Yayınları da bu “küçük” ama savaşımı büyük yayınevlerinden biri. Betül Kadıoğlu ve Koray Löker yayın dünyasına Kara Plak’ta The Beatles “çalarak” girdiler. Mart 2016'da çıkan The Beatles biyografisi (Yazar: Hunter Davies, Çev. Doruk Yurdesin) yayınevinin “debut” kitabıydı. Leonard Cohen'in Hayatı, Caz Çok Zor gibi kitaplarla “müzik kitapları listelerinde” üst sıralara yükselen Kara Plak Yayınları şimdi de bir Bob Dylan parçasıyla karşımızda: Kayıtlar.
Kayıtlar, Bob Dylan’ın anılarının ilk cildi ve Kara Plak Yayınları’nın ikinci Bob Dylan kitabı. İlk kitap daha Bob Dylan’a Nobel Edebiyat Ödülü verilmeden yayımlanan Highway 61 Revisited. Efsanevi albümle ilgili Mark Polizzotti’nin yazdığı bu incelemenin çevirisi ise Burcu Uğuz’a ait. (Burcu Uğuz da bu kitapla çeviri dünyasına başarılı bir giriş yaptı, yeni çevirilerle listelerdeki yükselişini görürüz umarım.)
Kayıtlar, Robert Allen Zimmerman adı verilmiş bir çocuğun Grammy, Altın Küre ve Nobel gibi en büyük ödülleri alacak Bob Dylan’a dönüşmesinin sancılı öyküsü. Kökleri Trabzon’a dayanan babaanneden Joan Baez’e, aşklarından müzikte adım adım ilerleyişine kadar pek çok konuda “savruk” bir açık yüreklilikle yazmış Dylan anılarını. Hayalleri de var, hayal kırıklıkları da, başarıları da.
“Kendimi hep yatakta değil de kahramanca bir savaşın ortasında ölürken hayal ederdim. Kendine ait bir taburu olan bir general olmak istiyordum ve bu harikalar diyarının kapısını açacak anahtarı nasıl elime geçirebileceğimi düşünüyordum.”
General olmak isteğiyle başlayan serüven, müziğe ve şarkı sözü yazmaya uzanıyor:
“Kendi şarkılarımı yazmak ne zaman aklıma geldi tam bilemiyorum. (…) Bir sabah kalkıp şarkı yazmak zorunda olduğuna karar vermiyorsun, özellikle birçok şarkısı olan ve her gün biraz daha fazla şey öğrenen bir şarkıcıysan. (…) Bazen sadece her şeyi kendi bildiğin yoldan yapmak istersin, sisli perdenin arkasında ne var kendi gözlerinle görmek istersin. Hani şarkıların sana doğru geldiğini görüyor da onları yanına çağırıyorsun gibi değil. Kolay değil. Destansı, alışılmadık şarkılar yazmak istiyorsun. Başından geçmiş garip şeyler, gördüğün garip şeyler hakkında bir şeyler söylemek istiyorsun. Bir şeyi bilmek ve anlamak zorundasın; ondan sonra hep kullanılan dili aşabilirsin.”
Dylan, abartmadan, allayıp pullamadan, sıcak bir dille anlattığı için kitap akıp gidiyor. Müziğiyle ilgili “Yazdıklarım temelde otobiyografiktir” diyor. Bu kitapta, hem Dylan’ın müziğinin arka planındaki edebiyat, resim, politika gibi alanların etkilerini görebiliyorsunuz hem de yaşamındaki izlerin, duygularının, kafa karışıklığının röntgenini çeker gibi iç dünyasına dalıyorsunuz. Bob Dylan bir “marka”, bir “imaj”, bir “star” olarak değil, bir “insan” olarak var kitapta. Kimi satırlarını, bugün içimizden biri yazmış gibi okuyabilirsiniz, örneğin politikaya dair şu satırları: “Bütün bu sapkın polemikler, safsatalar beni rahatsız ediyordu. Benim tarzım değildi. Güncel haberler bile sinirimi bozuyordu. Eski haberleri daha çok seviyordum. Güncel haberlerin hepsi kötüydü. Sürekli haberlere maruz kalmamak iyi bir şeydi yoksa yirmi dört saat her şeyden haberdar olmak tam bir cehennem olurdu.”
Birilerinin herkesin “sözcüsü” olmaya yeltendiği, tek ses olmak istediği günümüzde, Dylan ona yüklenmek istenen misyondan sıyrılıp kaçmak istiyor.
“Sesi olduğum düşünülen kuşak ile aramda çok az ortak yan vardı, onlara dair bildiklerim ortak olduklarımdan da azdı. Evimden ayrılalı sadece on yıl oluyordu ve herhangi birinin fikirlerini ortalıkta bağırıp çağırmıyordum. Benim kaderim, hayatın getirdiği her ne ise, o yollarda yazılmıştı, o yüzden de herhangi bir medeniyeti temsil etmek gibi bir derdim yoktu. Kendime karşı samimiydim, bütün mesele buydu. Fareli Köyün kavalcısından çok bir kovboydum ben.”
Kitlelerin sesi olması istenen bir kovboy, evine eşyalar yapan bir marangoz, iyi bir okur, görsel sanatlar izleyicisi, âşık, baba, müzisyen ve son olarak Nobel Edebiyat Ödüllü bir yazar. Bir “müzisyen”e ödül verilmesi pek çoğumuzu şaşırttı, kimilerince Dylan’ın “edebiyatçı” olmadığı vurgulandı. Dylan’ın kendisi bile, “Birisi bana Nobel Ödülü’nü kazanmak için ufak da olsa bir şansım olduğunu söylese, bunun aya ayak basmamla aynı derecede muhtemel olduğunu düşünürdüm.” demiş. Nobel jürisi kararından dolayı çok eleştirildi. Kayıtlar’ı okurken Dylan’ın edebiyatla bağının ne kadar güçlü olduğunu da görüyorsunuz. Edebiyat ödülü almış herhangi bir yazarın anılarında ancak bu kadar yazar ve kitap adı geçerdi bence. Edebiyatla bağı bir “müzisyen”den epeyce fazla.
“Bu odada kitapların ezici gücü vardı ve aptallık tutkunuzu bırakmaktan başka çareniz yoktu. O güne kadar içinde yetiştiğim kültür ufku kafamda isli puslu bir karanlık bırakmıştı. (…) Gogol’ün, Balzac’ın, Maupassant’ın, Hugo’nun ve Dickens’ın romanları vardı. Genellikle bir kitap alıp ortalarından bir yeri açıyor, birkaç sayfa okuyordum ve beğenirsem geri dönüp baştan okumaya başlıyordum. (…) Eğitimimde hiçbir zaman elde edemediğim eksik parçayı arıyordum. (…) Bu kitapların çoğu okunamayacak kadar büyüktü, sanki çok büyük ayaklı insanların ayaklarına giydirilen dev ayakkabılar gibi. En çok şiir kitaplarını okuyordum. Byron ile Shelley ve Longfellow ile Poe. Poe’nun “Çanlar” şiirini ezberledim ve bundan bir melodi çıkarıp gitarımda tıngırdattım. (…) Sanki, çok uzun zamandır katarımda boş bir vagon vardı da şimdi içini dolduruyordum ve daha fazla kuvvet harcayarak çekmem gerekiyordu.”
Dante, Rousseau, Faulkner, Freud ve Rimbaud da okuduğu ve anılarında sözünü ettiği yazarlardan birkaçı.
Nobel Edebiyat Ödülü’yle ilgili daha fazla konuşmak, Dylan’ın yazdığı şiirler/ şarkı sözleri konusunda olumlu ya da olumsuz söz söylemek beni aşar. (İngilizce bile bilmem ama haddimi bilirim.) Şiir konusunda, hele hele “sahih şiir” konusunda yetkinliğinden kuşku duymadığım Hilmi Yavuz’un, ödül açıklandığında Bob Dylan’la ilgili söyledikleri benim için yeterlidir: “Çok memnun oldum, benim kuşağımın şairi. Bob, şarkı sözü yazarı değil, şair! Nobel jürisi sözcüsüne, ‘Bob Dylan'a ödül vermekle, ödülün alanını genişletmiş olmadınız mı?’ diye sorulduğunda sözcü gülerek şu cevabı vermiş: 'the times they are a changin'”
Dylan’ın ödülü kabul edip etmeyeceği de, ödül almaya gitmemesi de epeyce gündemde kaldı. Bunun bir tür “reklam” olduğu söylendi. Ama Kayıtlar’da görüyorsunuz ki, bu adam katıksız samimi ve bir parça da “tuhaf”, hatta epeyce “tuhaf”. Anlattıklarında müthiş bir dağınıklık var, zamandaki sıçramalar, konudan konuya atlaması, yorumları Dylan severlere bile şaşırtıcı gelebilir. Ve evet, yine de bütün bunlara karşın iyi bir “anlatıcı.” Kitleler karşısındaki çaresizliğini, kaçma isteğini, bir ödül töreninde yaşadıklarını öyle güzel anlatıyor ki, neden ödül almaya gitmediğini de çok iyi anlıyorsunuz. “Kafalarından neler geçirdiklerine dair hiçbir fikrim yoktu. Sonra daha başlıktan vururlardı: ‘Sözcü, sözcü olduğunu kabul etmiyor.’ Köpeklerin önüne fırlatılan bir parça etmişim gibi hissederdim.”
Bob Dylan’ın bu dinletisinin gerisini de kitabı okuyacaklara bırakırken, bir alkış da Kayıtlar’ın çevirmenlerine gönderelim: Nervin Perçinel, Taciser Ulaş Belge ve İpek Ruhnaz Üstüner. Ve Bob Dylan severlere bir müjdeyle bitirelim: şarkı sözleri yetkin bir kadroyla çevrilmeye başlanmış, Kara Plak etiketiyle raflardaki yerini almaya hazırlanıyor.