Chimamanda Ngozi Adichie’nin Yükselen Güneşin Ülkesinde romanı Baileys Ödülü’nün “En İyinin En İyisi” seçildi
Chimamanda Ngozi Adichie; Zadie Smith, Marilynne Robinson, Téa Obreht, A.M. Homes ve Ali Smith gibi prestijli isimleri geride bırakarak Baileys’in “En İyinin En İyisi” seçildi.
Roman türünde İngilizce eser veren kadın yazarlara değer görülen Baileys Kadın Yazarlar Kurmaca Ödülü, 1991’de Booker Ödülü’nün kısa listesine hiçbir kadının kalmaması üzerine kuruldu. Daha önce Kadın Yazarlar Kurmaca Ödülü, Orange Kurmaca Ödülü ve Orange Broadband Kurmaca Ödülü gibi çeşitli adlarla sahiplerini bulan ödül, geçen yıldan beri Baileys adıyla anılıyor.
Bu yıl 20’nci yaşını kutlayan Baileys Ödülü, son 10 yılda seçici kurulda yer alan isimlerden “En İyinin En İyisi”ni seçmelerini istedi. Joanna Trollope, Shami Chakrabarti ve Daisy Goodwin’in de aralarında bulunduğu seçici kurul, son 10 yılda ödüle değer görülen en kayda değer eser olarak Chimamanda Ngozi Adichie’nin 2007’de ödülü kazanan Yükselen Güneşin Ülkesinde romanını değer gördü. Daha önce; 2004’te ödüle değer görülen Andrea Levy, Küçük Ada adlı romanıyla ödülün ilk 10 yılının En İyinin En İyisi seçilmişti.
Adichie’nin ödüle değer görüldüğü 2007’de seçici kurulun başkanlığını üstlenen gazeteci yazar Muriel Gray, “Her ne kadar bir roman için ‘önemli’ tanımlamasını kullanmak nispeten fazla gösterişçi olsa da, Yükselen Güneşin Ülkesinde için ‘önemli’ demek yerinde olacaktır” dedi.
“Son 10 yılda ödülü kazanan kitaplara ve aday gösterilen kitaplara büyük saygı duyduğunu” açıklayan Chimamanda Ngozi Adichie, “Bu ödüle hem çok saygı duyuyorum, hem de büyük bir hayranlık besliyorum. Yıllarca, çok iyi bir edebiyatın, pek çok kitaba nasip olmayacak bir şekilde, geniş okur bulmasına katkıda bulundu. Son 10 yılın ‘En İyinin En İyisi’ seçilmek büyük bir onur” dedi.
Yükselen Güneşin Ülkesinde, 1960’lı yılların sonlarında Biafra’nın bağımsız bir cumhuriyet kurma mücadelesini; uşak Ugwu, devrimci profesör Odenigbo, profesörün sevgilisi Olanna, ikizi Kainene ve Britanyalı Richard’ın gözünden anlatıyor. Yükselen Güneşin Ülkesinde ayrıca, başrollerini Chiwetel Ejiofor, Thandie Newton ve Anika Noni Rose’un paylaştığı ve yönetmenliğini Bili Bandele’nin üstlendiği aynı adlı bir yapımla 2013’te beyazperdeye de aktarılmıştı.
1977 Nijerya doğumlu Chimamanda Ngozi Adichie, altı çocuklu bir ailenin beşinci çocuğu olarak dünyaya gözlerini açtı. Babası Nijerya Üniversitesi’nde istatistik profesörü, annesi ise üniversitenin ilk kadın idarecisi olan Adichie, aynı üniversitede üç dönem boyunca tıp ve eczacılık okudu. 19 yaşındayken ABD’ye giden Adichie, Drexel Üniversitesi’nde iletişim ve siyaset bilimi okudu. Johns Hopkins Üniversitesi’nden yaratıcı yazarlık konusunda yüksek lisansı bulunan yazar, ABD ve Nijerya arasında mekik dokuyor.
İlk romanı Mor Amber’i 2003’te kaleme alan Adichie, 2013’te hem New York Times’ın hem de BBC’nin “Yılın En İyi 10 Romanı” arasında gösterdiği Americanah’ı yayımladı. Yazarın 2009’da yayımladığı The Thing Around Your Neck adlı öykü kitabı ve TED konuşmasından hareketle günümüzde feminizmin önemini ve imkânlarını tartışmaya açtığı We Should All Be Feminists adlı deneme kitabı da eleştirmenlerden övgü aldı. Yazar ayrıca, 2013’te New Yorker’ın 40 yaşın altındaki etkin isimleri sıraladığı prestijli “20 Under 40” listesinde ve Foreign Policy dergisinin “Yılın En Etkili Küresel Düşünürleri” listesinde de yer aldı.
Adichie, 2009’da yaptığı ve epey ses getiren “Tek Hikâyenin Tehlikesi” başlıklı TED konuşmasında, ABD’ye taşınana dek kendisini “Afrikalı olarak nitelendirmediğini” söylemiş ve Batı edebiyatının da etkisiyle Afrika’nın “uzun yıllar anlamsızca savaşan, fakirlik ve AIDS nedeniyle ölen, kendileri adına konuşmaktan aciz, nazik beyaz yabancı tarafından kurtarılmayı bekleyen anlaşılmaz insanların yaşadığı bir yer” olarak algılandığını vurgulamıştı. İngilizce çocuk kitapları okuyarak büyüdüğünü söyleyen Adichie, “Okuduğum tüm kitapların kahramaları yabancı olduğu için, kitapların hepsinde, doğal olarak, yabancı kahramanlar olması gerektiğine, ve kendimi kişisel olarak ilişkilendiremeyeceğim konular hakkında olması gerektiklerine inanmıştım” demiş ve ancak Chinua Achebe ve Camara Laye okuduktan sonra edebiyatı algılayışında “zihinsel bir dönüşüm” yaşadığını dile getirmişti.
Edebiyatında ırk, ırkçılık, feminizm, savaş ve yoksulluk gibi toplumsal meselelere ağırlık veren Ngozi Adichie, Interview Magazine’in Mayıs 2013 sayısına verdiği söyleşide, “Ben realist kurmaca yazıyorum, dolayısıyla karakterlerin toplumsal gerçekliklerinin de hikâyenin bir parçası olması çok da şaşırtıcı olmasa gerek. Sanatla siyasetin veya toplumsal meselelerin birbirinden ayrılabileceğine inanmıyorum. Sözgelimi, evlilik üzerine yazarken para önemli bir kıstas olabilir; para ise kazançla ilişkilidir ve kazanç muhakkak siyasetten etkilenir. Büyük Bunalım döneminde orta sınıftan bir çiftin evliliğinin hikâyesi, ekonomik patlama dönemindeki benzer bir çiftin hikâyesinden farklı olmaz mı?” sözleriyle edebiyat anlayışına açıklık getirmişti. (K24)