Bedenin faşist temsillerin tahakkümü altında yaşadığı bir çağda Cihangir Kedileri şiiri, organize edilmiş bedenlere konulan her türlü sınırı aşıyor ve yaşamı olumluyor. Bu açıdan LGBTİ mücadelesine ilham verecek nitelikte
07 Ocak 2016 13:00
“Seni Allah’a havale ediyorum”, “hayırlısı olsun” gibi ifadelerle sıkça karşılaşırız. Yargılama belirtisi içeren bu gibi ifadeler sonsuz borç öğretisinden kaynaklanır. Sonsuz borç öğretisi ölümsüz varsayılan ruhun yargılarla olan bağlantılarını belirler. Borcun sonsuzluğu ile ruhun ölümsüzlüğünün birbirini tamamladığı bu öğreti tanrıların insanlara yazgılar verdiğini ve insanların bu yazgılara göre şu ya da bu biçimi alacağını öğütler. Özellikle tek tanrılı dinlerle birlikte yazgılarımızı oluşturan yargılarımızdır. “Her koyun kendi bacağından asılır” gibi bir atasözü yazgılarımızı oluşturan yargılarımızdır anlayışının özeti gibidir. Bedenlere işlenen yargılardır. Duygular sistemi yerine yargılar sistemi vardır. Yargılar sistemi tam olarak organize etme iktidarıdır. Organize edilen bedenler ise organizmalar haline gelir. Yaşam tek bir tanrının sonsuz borçlularından (yani insanlardan) oluşan yargılama organizasyonlarından ibarettir.
O halde “başlangıçta söz vardı”dan önce “başlangıçta yargı vardı.”
Başlangıçta yargı vardı. Yargı, Aydınlanma çağında iktidarını icat edilmiş Tanrı’dan alarak akla devretti ve iktidarını akılla sürdürmeye devam etti. Bu çağda toplumsal sözleşme yargısal organizasyonlar olarak ortaya çıktı.
Yargısal bir organizasyon olan toplumsal sözleşme kaynağını kutsal kitaplardan değil, akıllı bireylerin bir araya gelme ve bir arada olma nosyonundan alır. Böylelikle toplumsal sözleşme yasalaşır. Descartes’ın “makine olarak beden” kavramsallaştırması toplumsal sözleşmenin her satırında kendine yer bulur.
Yasalaşan toplumsal sözleşme bedende vuku bulan cinselliğe de yansır. Cinsellik bedene iliştirilmiştir. Bedene iliştirilmiş cinsellik cinsiyetlendirilmiş bedenler olarak vuku bulur. Adına heteronormatif diyebileceğimiz formlarda beden, kadın ve erkek olarak ikiye ayrılmıştır. Toplumsal sözleşmeyle organize edilmiş bedenler dışında kalan bedenler yasadışı ve yargının fişleyici söylem/ eylemleriyle tahakküm altına alınmıştır.
Antonin Artaud tanrının yargısı ve toplumsal sözleşmelerle organize edilmiş bedenleri ele geçirmek için organsız bedeni ortaya atar. Deleuze, Artaud’nun organsız beden kavramını şöyle açıklar: “Organsız beden yalnızca kutuplar, bölgeler, eşikler içeren ve duygusal, yeğin anarşist bir bedendir.”
Artaud organsız beden kavramını ortaya atarak Nietzsche’nin yanına düşer. Nietzsche’nin “güç istenci” kavramı organsız bedeni bulmak ve yargıdan kurtulmanın bir yoludur.
Yargısal organizasyonu reddeden yasa-dışı organsız bedenler her türlü yargısal organizasyona karşı kavgaya tutuşur. Kavga yalnızca karşıya (yargısal organizasyonlara ve onun yarattığı düzeneklere, mahkemelere ve onun temsillerine) değildir. Kendi içinde verilen kavga da en az karşıya verilen kavga kadar önemlidir. Kendi içinde verilen kavga bedenin biriken hatıralarına, sembollerine, gösterenlerine, ezberlerine, tekrarlarına verdiği kavgadır. Kendi içindeki kuvvet kavgasından doğan güç karşı kavgaya atılan bir ok gibidir.
Artaud’nun organsız bedenleri ve o bedenlerin yargısal organizasyonlara verdiği kavgalar Yıldırım Türker’in Cihangir Kedileri şiirinde belirir.
Şiir, Türker’in 1993 yılında Korsan Yayınları’ndan çıkan şiir ile aynı adı taşıyan Cihangir Kedileri adlı kitabındadır. Bedenlerin denetlenemezliği, kontrolsüzlüğü, başına buyrukluğu olarak verilen kavga şiirde şöyle belirir:
“Okul kırdık barikat kurduk sokaklara
Babaların saçı hızla ağardı deliliğimizden
Dayak yedik taşlandık bir gece topluca yaktık kimliklerimizi
Kimse kalmadı şu dünyada adımızı bilen
Hayır sevilmedik sevilmeyiz sevilmedikçe güzeliz
Biz çalarken kim yalan söyleyebilir sevdiğine?”
Kavgayla birlikte organsız bir beden aynı zamanda yargısal organizasyonların ürettiği toplumsal makinelerden ( bedenin yüzeyine yazılan hukukî tabiyetler, psiko-dinamik, psiko-sosyal düzenekler ya da arzuyu dolayımlayan düzenekler) ayrılarak bir arzulayan makine haline gelir. Arzu varoluşa yapılan yatırımdır ve üreticidir. Şiirin şu dizelerinde arzulayan makinelerin izi vardır: “Tiksindik arzuya inandık/ suçu çoktan öldürdük”, “Birbirimize girerken dudaklarımızı ısırırdık/ sevişirken sessizdik gürültüyü müziğimize sakladık.”
Şiirin kimi dizelerinde yargısal organizasyonların ürettiği toplumsal makinelerden izler vardır. Çoklu bedenler şiirde biyo-politik denetime maruz kalmıştır: “Komşuların gözü kulağı üstümüzde” ya da “Komşular hiç sevişmezdi zaten/sevişen atılırdı o apartmandan.”
Savaş tanrı yargısıdır ve yok etmekten başka bir şey değildir. Bir egemenlik kurma ya da azami iktidar istencidir. Kavga ise aksine güçlü bir yaşam arzusudur.
Kavga küçücük bir bebek gibidir. Dik kafalı, inatçı, boyun eğmez bir bebek.
“Hayır, büyümedik büyüyemeyiz büyümedikçe güzeliz/ müziğimiz kadarız genç ve telaşlı” dizesinde vurgulanan büyümeme hali kişisel olmayan, duygusal ve yaşam arzusuyla dolan bir deneyimdir. Deleuze’ün “minörleşme” dediği bu hal yargısal organizasyonların ürettiği tüm dikotomik çerçevelerden (ilahi adalet, modern hukuk vb.) ve toplumsal makinelerden bir kaçış sürecidir.
Arzulamak oluşlardan geçmek demektir. Oluş başkalığa açılan moleküler bir deneyim ve arzuya özgü bir içeriktir.
Şair, Cihangir Kedileri şiirinin pek çok yerinde kendini tekrarlayarak şöyle yazar: “Ah bir isim bulsaydık şu gruba.”
Bu tekrarlayış şairin oluş sürecinde olduğunun bir göstergesidir. İsim bulamama yani belgisizlik hali aslında masallama yaratma halidir. İşte, masallama yaratma halidir oluş süreci. Masallamanın işlevi gruba isim bulma çabasıdır. Gruba isim icat etme çabası ya da oluş süreci şiirde asla tamamlanmaz. Şiirde Jean Genet’nin Hırsızın Günlüğü, Charles Baudelaire’in Kötülük Çiçekleri, Sam Shepard’ın Aç Sınıfın Laneti gibi eserlerine yapılan göndermeler gruba isim icat etme sürecinde şairin kendi tarihine atıfta bulunduğu eserlerdir.
Cihangir Kedileri şiirinde bahsedilen bedenlerin ve verdikleri mücadelenin LGBTİ bedenlere mi ait olduğuna dair elimizde herhangi bir veri yok. Her ne kadar şiirde doğrudan bu bedenlerden bahsedilmemişse de LGBTİ mücadelesine dokunan yanları da var. Libidinal arzunun sıfırlandığı ve bedenin faşist temsillerin tahakkümü altında yaşadığı bir çağda Cihangir Kedileri şiiri, organize edilmiş bedenlere konulan her türlü sınırı aşıyor ve yaşamı olumluyor. Bu açıdan LGBTİ mücadelesine ilham verecek nitelikte.