Haluk Oral’ın geçtiğimiz aylarda yayımlanan ve Orhan Veli hakkında pek çok bilinmeyeni, daha da önemlisi yanlış bilinenleri ortaya çıkardığı kitabına “Bir Roman Kahramanı” adını vermesi boşuna değil...
Ağzından çıkanların bir şiir olduğunun farkında dahi olmadan dilinde Orhan Veli dizeleri dolaştıran o kadar çok insan var ki, bu bile şair hakkında konuşmaya nereden başlayacağımızı bilememek için yeter sebep.
Sahi, nereden başlanabilir Orhan Veli hakkında bir şeyler söylemeye?
Hiç düşünmeden birkaç paragraf açabiliriz aslında... Örnekse; şiirimizin bir döneminin en çok konuşulan akımı Garip’in başını çeken isim olduğundan bahsedebiliriz. Edebiyatımızın en keskin ve en iz bırakan kırılmalarından biridir. Garip’ten sonra şiirimiz de, şairlerimiz de artık farklı bir dönemeçte yol aldıklarını görmüş, ona göre hareket etmiş. Tam da bu nedenle üzerine düşülmüş Garip şiirinin. Orhan Veli ve bağlamında Garip üzerine yapılmış pek çok araştırma, kaleme alınmış pek çok yazı var. Hâlâ da karşılaşıyoruz bu yolda ilerleyen araştırma ve yazılarla ki gerekli de bunlar çünkü Garip, yenilikçi olduğu kadar yeni okumalara da açık bir şiir.
Ya da Garip’ten yola çıkarak Orhan Veli, Oktay Rifat ve Melih Cevdet Anday’ın şiirdeki birlikteliğine, ortak akılla üretimin getirilerine değinebiliriz. Bir adım ileri gidip; götürülerine de değinebiliriz. Burada ise karşımıza bir dostluk hikâyesinin yanına ilişmiş, hikâyesi kendinden menkul bir edebiyat olayı çıkar.
Hemen akla gelen bir diğer başlık da çevirileri olabilir; şiirleri yeniden yaratan, çeviriye yeni bir anlayış kazandıran bakışı Orhan Veli’nin... Çok bilinmese de, ayrıca üzerinde durulması gereken bir konu olarak karşımıza dikiliverir.
Sözün özü, akıllarda Orhan Veli ile ilgili konular döner dolaşır adı geçince. Hemen yukarıda okuduklarınız ise ilk anda akla gelenler arasından ayıklananlar...
Ancak akla hemen düşenleri bir kenara bırakıp üzerine uzun uzun düşündüğümüzde dahi Orhan Veli ağacının dalları bir şekilde eksik kalır. Üstelik en bilinmesi gereken noktalarından birini meydana getirir bu eksik kalan dallar: Yaşamını... Aslında Orhan Veli’nin şiiri yaşamından, gerçeklerinden ayrı düşünülemez. Fakat gelin görün ki bugüne kadar, Orhan Veli’nin yaşamı üzerine yapılmış detaylı bir çalışma okuma olanığımız olmadı. Erken gidişinin ardından, ölüm yıldönümünde yazılanlar ve birkaç anı toplamından başka pek bir şey yok ortada.
Buna karşın Orhan Veli’yle ilgili ortalarda dolaşan pek çok hikâye var.
Hangi kaynaktan çıktığı belirsiz, bir belgeyle öne sürülmemiş ya da tevatür olduğu gelişinden belli pek çok uydurma aramızda dolaşıyor. Bu aslında Orhan Veli’nin yaşamıyla da yakından ilgili. Çok konuşulmasına rağmen hakkında az şey bilinen biri için anlaşılabilir bir durum...
Sanırım, Haluk Oral’ın geçtiğimiz aylarda yayımlanan ve Orhan Veli hakkında pek çok bilinmeyeni, daha da önemlisi yanlış bilinenleri ortaya çıkardığı kitabına “Bir Roman Kahramanı” adını vermesi de hemen yukarıda dile getirdiklerimle ilgili. “Bir Roman Kahramanı” demiş ya Haluk Oral, Orhan Veli için... Bu, yaşamının bilinmeyenleriyle zaman geçtikçe efsaneleşen ve üzerine çeşitli rivayetler, uydurulan Orhan Veli’yi karşılamak için en doğru niteleme belki de. Çünkü şair üzerine yazılan ve bize pek ayrıntı vermeyen anı kırıntılarını karıştırdığımızda “bir roman kahramanı” nitelemesinden başka pek bir şey söylemek gelmiyor akla. Haluk Oral’ın bu titiz monografisi de bunu doğruluyor ancak yaptığı en önemli şey az önce de dile getirdiğim gibi yanlış bilinenleri doğrularıyla düzeltip önümüze “tüm gerçekleriyle” bir roman kahramanı sürmesi.
Orhan Veli’nin otuz altı yılda sonlanan ama şiirleri ve yaşantısıyla bugünlere gelen hayatının perdeleri, bundan çok da uzun sayılmayacak bir zaman önce yayımlanan, Cemal Süreya’nın “Rönesans gibi kadın,” diye anlattığı Nahit Hanım’a yazılmış mektuplardan mürekkep Yalnız Seni Arıyorum adlı kitapla aralanmaya başlamıştı aslında. Şairin şiirinde; “Bir de sevgilim vardır, pek muteber; / İsmini söyleyemem, / Edebiyat tarihçisi bulsun” diye andığı kadına yazılmış mektuplardı bunlar ve yetmiş yıldır edebiyat ortamlarında konuşulan bir aşkın gün yüzüne çıkmış ilk örnekleriydi aynı zamanda. Şairin doğumunun yüzüncü yılında yayımlanan bu kitaptan sonra ise yaşamına aralanan bir başka perde de Haluk Oral’ın bu kitabıyla gerçekleşti diyebiliriz.
Yani Haluk Oral bir anlamda, Orhan Veli’ye kendini, yine kendi kalemiyle anlattırıyor mektuplar ve belgeler aracılığıyla.
Bu bağlamda ciddi bir edebiyat dedektifliğinin ürünü Bir Roman Kahramanı: Orhan Veli. Bir edebiyat dedektifi: Haluk Oral ise bu dedektifliği inanılmaz bir aşkla yaptığını şu cümleleriyle ispatlıyor bize: “70 yıl önce yaşananlar sanki benim anılarımın da birer parçasıydılar.” Kitabı eline alan herkes görecek: Orhan Veli’ye hep böyle yaklaşıyor Haluk Oral. Orhan Veli’ye kitabının öznesinden çok; yakın bir arkadaşının ya da dostunun yaşamını araştırır gibi, sevgiyle yaklaşıyor.
Böyle bir anlayışla yola çıkarak, şairin doğumundan ölümüne kadar geçen süreyi birkaç kırılma noktasını merkezine koyup ilerletiyor kitabını Haluk Oral. Bu kırılmalardan en önemlileri ise Orhan Veli’nin askerlik dönemi, hiç yazamadığı ama aklında dönüp durmuş romanı ve ölümü olarak dikkat çekiyor.
Geçirdiği askerlik döneminin Orhan Veli üzerindeki etkisini, “Dönüm noktası,” olarak niteliyor Haluk Oral, Cumhuriyet Kitap’ta, Gamze Akdemir’le yaptığı söyleşide ve ardından şöyle devam ediyor: “Askerden önceki Orhan Veli’yle askerden sonraki çok farklı. Bambaşka bir adam oluyor, kozasından çıkıyor, düşünce dünyası gelişiyor. Etrafını çok iyi incelemeye başlıyor.”
Oral da aynı şekilde dikkatini bu yöne çevirip askerlik ve çevresinde gelişen olayların penceresini çok iyi inceliyor. Bunların bize yansıması da tıpkı kitabın genelinde olduğu gibi mektuplar aracılığıyla oluyor.
Bir diğer kırılma noktasını Selim İleri’den okuyalım.
“Monografinin en önemli bölümlerinden biri, Orhan Veli’nin roman yazma serüveni. Nahit Hanım’a yazdığı mektupları okumuştum, ama Oral gibi dikkatli olmadığımdan kaçırmışım,” diyor Selim İleri kitap üzerine kaleme aldığı yazısında.
Usta yazarın hayıflanmasını anlamakla birlikte, hayıflanması gerekenin esas bizler olduğunu düşünüyorum çünkü Selim Bey, her ne kadar Orhan Veli’nin bir roman yazdığını okumasına rağmen kaçırmışsa da biz, Orhan Veli’nin kendini kaçırmak üzereyiz. Ya da üzereymişiz diyelim. Bugün hâlâ konuşulan, şiirleri okunmaya devam eden bir şairin yaşamına odaklanamamışız Haluk Oral’ın bu kitabına kadar.
Yazılamamış romana dönersek: “Orhan Veli, 1944’te Dünyalarının Dışında’yı tasarlamış,” diyerek devam ediyor Selim İleri. “Haluk Oral iz süre süre, bu, yazılamamış, daha doğrusu, şairin mektupta belirttiği gibi epey yazılmış romanın unutulup gitmiş serüvenini gün ışığına çıkarıyor. Dünyalarının Dışında nasıl bir roman olacaktı? Mektuplarındaki bir iki satırdan anlaşıldığı kadarıyla, cinsel ahlâk üzerinde duracaktı ünlü şair. Göstermelik ahlâk anlayışlarını deşecek, sarsacaktı.”
Selim İleri’nin de sorduğu gibi; Dünyalarının dışında biter miydi? Bitse nasıl bir roman olurdu?
Bunlar şüphesiz yanıtsız kalacak. Üstelik mektuplarda bu kadar sıklıkla bahsedilmesine rağmen bugüne kadar bir taslak bile bulunamamışken bunları düşünmek yersiz belki. Ancak Orhan Veli’den bir roman okumak fikri bile heyecanlanmaya yetiyor. Haluk Oral ise heyecanını gizleyip roman hakkındaki kanaatlerini dile getiriyor: “Türk edebiyatının yazılamamış en güzel romanı,” diye niteliyor Oral, Dünyalarının Dışında’dan bahsederken...
Kitabın kapanışını da yaptığımız, Orhan Veli’nin ölümü üzerine yapılan araştırmaya ise burada pek değinmek istemiyorum. Bunun nedeni kitaba dair bazı şeyleri saklamak değil, aksine gerçekleri Haluk Oral’ın kaleminden okumanızı istemem. Özellikle bu bölümde Oral’ın kalemine de dikkat etmenizi salık veririm. Kendi yaşamış gibi gidiyor konunun üstüne ve Orhan Veli hakkındaki bir şehir efsanesini daha çürütüyor. Şairin, bir belediye çukuruna düşerek yaşamını yitirdiğini biliyor ya da düşünüyorsanız, Haluk Oral’ın büyük emek ürünü çalışması bu konuda da size yardımcı olacaktır.
Tüm bunların dışında edebiyat tarihimiz açısından da pek çok kavrayışı değiştirecek gerçekleri gün yüzüne çıkarıyor imzalı kitap meraklısı yazarımız.
Orhan Veli’nin Klasik Türk Şiiri’nden çok farklı tarzda, vezni ve kafiyeyi yıkarak yarattığı yeni şiire rağmen eski şiiri de derinlikleriyle bildiğini öğreniyoruz örnekse. Oysa ki bugüne kadar artık bir şehir efsanesine dönüşmüş ve eski şiir-yeni şiir konusu açıldığında akla gelen ilk olaylardan biri olarak; Orhan Veli’nin, Yahya Kemal’le alay etmek için yazdığı beyitleri öne süreriz. Orhan Veli’nin bu beyitleri nasıl derin saygıyla yazdığını, Yahya Kemal’e duyduğu saygının büyüklüğünü belgeleriyle okuyunca çok şaşıracaksınız.
Haluk Oral’ın, kitabın bir bölümü için söyledikleri, aslında kitabın geneli için de çok doğru saptamalar: “Edebiyat tarihiyle ilgilenenlerin bu satırlarda tahlil edebilecekleri pek çok şey var,” diyor yazar. Bunu rahatlıkla genele yayıp “satırlar” yerine kitabı koyabiliriz. Edebiyat tarihiyle ilgilenenlerin bu kitapta tahlil edebilecekleri çok şey var.
Dahası, tüm insanlığıyla Orhan Veli var. Çevirdiğimiz her sayfada, şairin insanlara dokuna dokuna çoğalan yaşamından parçalar görüyoruz.