Ercümend Behzad Lav'ın hayalet (?) kitapları

Şeytan dürttü, Ercümend Behzad Lav'ın Bütün Şiirler'ini rafından çekip çıkardım, birkaç şiire gözatacak oldum ki kendimi girdabın içinde buldum, birkaç gün boyunca oradan çıkamadım

24 Mayıs 2018 14:09

Şeytan dürttü, Ercümend Behzad Lav’ın Bütün Şiirler’ini rafından çekip çıkardım, birkaç şiire gözatacak oldum ki kendimi girdabın içinde buldum, birkaç gün boyunca oradan çıkamadım.

Buna, genişletilmiş ikinci basımda yeralan bazı “yan parça”lar (ki Eser Demirkan’ın kitabından aşılanmışlardı) ve Hürriyet Gösteri’de ilk kez 1983’te yayımlanmış sekiz şiir (s. 491-494) yolaçtı.

Sözkonusu şiirlerin yayın tarihi belli de, yazılış tarihleri belirtilmemiş; “kitaplarına girmemiş şiirler” bölümüne koyulmuşlar, eski parçalarla yenilerin kaynaştığı sayfalara. Ercümend Behzad 1984’te öldü, ayırdığım sekiz şiir ilk kez ölümünden bir yıl önce okur önüne çıktığına göre “son dönem”inden olmalı. Tereke konusu pek bulanık, en ciddi malzeme Halûk Oral’da, üstüste iki kez konuştum onunla, anladığım: Elindekiler “son dönem” açısından aydınlatıcı parçalar değil. Gerisi ne oldu? “Özel eşyası dahil” herşeyi Türk Eğitim Vakfına bağışlamış eşi, elyazmalarını içeriyor mu(ydu) ‘herşey’?

Sorularımı ve kaygılarımı biçimlendiren iki yarıbulanık veri: Ercümend Behzad, 1970’de Konur Ertop’la yaptığı söyleşide “Yön’de bazı parçaları çıkan Vietkong şiirlerimde de bu ülke insanların direnme savaşları üzerinde durdum” diyor: “O parçalara da yer veren Mai-Vong adlı bir destanı tamamlamak üzereyim”. Anımsatalım: Yön dergisi 1966’da, şairin ölümünden 18 yıl önce, şiirleri bir notla sunmuş: “Ercümend Behzad Lav May Vong-Vietnam Destanı adlı son şiir kitabını yakında yayınlayacak”. Doğan Hızlan ekliyor: “Bu kitap da yayımlanmadan yitip gidenlerden anlaşılan”.

Bu son saptamada gördüğümüz “da” sırra kadem bastığı varsayılabilecek tek kitabın “May Vong” olmadığının göstergesi. 1976’da şairi ile yaptığı söyleşiyi şöyle açıyor Recep Bilginer, onun ağzından cümlelerle:

“Yarım saat önce bitirdim son şiirimi. Ve ilk bana okuyordu Beyazıt meydanında asılmışların şiirini. Son kitabı olan “Alman Çeşmesi ve Yedek Parça Derebeyliği’nin son şiiriydi bu şiir”. Bir sonraki aşamada, kitabını tanımlamaya geliyor sıra: “Kara yergi türünde, sosyo ekonomik şiirlerimi topladım. 1898’den günümüze kadar sosyo-politik olayları içine alıyor. Türkiye’nin son iki yüzyıllık yaşamındaki toplumsal gelişimini de şiirlere yansıtıyor”.

Yaşarken yayımladığı son şiir kitabının tarihi 1964, Lav’ın. Bu kitabı izleyen dönemden bize kalan, dergilerde okur önüne çıkardığı 23 şiir. “May Vong”a ve “Alman Çeşmesi”ne ne oldu? sorusuna dönüyorsam, elimizdeki sınırlı sayıdaki kitaplaşmamış şiirde rastladığımız özelliklerin gücüyle ilintili bu. Şüphesiz, bir olasılık da, Lav’ın son 20 yılını hayli verimsiz geçirmiş olmasıdır. Gelgelelim, Melih Cevdet Anday’ın Akan Zaman Duran Zaman’da yeralan 1982 tarihli Ercümend Behzad portresi bu olasılığı zayıflatıyor:

“Onun için şiir hızı tiyatrodan daha önemliydi. Sahneye çıkmadığı bir dolu yılı vardır da, şiirle uğraşmadığı bir gecesi bile yoktur (…) Binlerce şiiriyle başbaşa yaşamak oldu onun mutluluğu. Şu anda, sanırım eski bir şiirini düzeltmekle uğraşmaktadır”.

Verilerin yetersizliği, iki olasılığı da canlı tutuyor: Ya şair iki kitabını da bitirmişti, ama elyazmaları kayıp; ya da, gerçekte bize ulaştığı kadarını yazabilmişti.

Açık söylemek gerekirse, bir gün bulunabilecekleri umudunu taşısam bile, beni bu aşamada asıl ilgilendiren, “son dönem”den kalma 23 şiirin, görünmüş olmalarına karşın görülmemiş olmaları. 1965 sonrası Türk şiiri yazısından önemli sapmalardan birini ortaya koymuş Lav: Siyasal bir şiiri toplumculara özgü üslûp ortaklığından uzak bir yolda gerçekleştirmeye çalıştığını görüyoruz. Doğal olarak 1925 sonrası yazdıklarından başlayan damarın sürgitinde hamleler bunlar; başka deyişle, başta Alman Dışavurumculuğu, yüzyıl başı akımlarından devşirdiği yeni dilsel değerleri hiç terketmemiş Lav arada kalkıştığı destan ve oyunlarda yer yer ehlileşmiş anlatımlar ağır basmış olsa da. 1983’den kısa bir şiiri koruduğu kıvama kanıt parçalardan biri:

Osmanlıca-Türkçe Karışımı Soyut Somut

“Kördüğüm çapraz el kol
Öne eğilik dilleri suskun iki büklüm dizkapaklar yapışık
Tek atımdır ense köklerinde körleme kirpik çatımı tek atım kurt kıvıl göz surat kan pıhtı”

ile Yön’de bazı bölümlerini yayımladığı (sayı 166/1966) şiirlerden bir dörtlük:

“Bir Requiem ki sağınç dolu
Ağıyordu çın seherde gömgök
Yolu doğru varan yürek
Yargılıyordu”

ve Sinan Yıllığı’nda (1973) çıkan “Gülleri Susmam Diyordu”da geçen “dil sökelim bel kıralım buralım tar-tor/beyinleri ak-kor da ak-yalaz kerpetenle” dizeleri, yer yer Metin Eloğlu’na hısım Türkçeyi eğip bükme girişimleriyle farkedilmemiş, bazan güdük yorumlanmış (ne yazık ki Ahmet Oktay’da bile görülen zaaf) bir dilbazlık serüveni, ki buna bambaşka bir odaktan, “Alman Çeşmesi” şiirlerinde Osmanlıcayı fütursuz ustalıkla şiirine katışıksız kolajlar halinde yedirmesini de eklemek gerekir —  aynı eğilim Attilâ İlhan şiirinde sık sık yama(ma) düzeyinde kalmış, Hilmi Yavuz’da kitsch süs efektleri ortaya koymuştur.

Bana öyle geliyor ki, son dönemin bize ulaşabilmiş 23 şiiri bağımsız bir kitap olarak yayımlanmalı — böylece, hiç değilse bakmayı bilenlerin görmeleri sağlanır mı?