Futbolseverin “VAR” karşısındaki endişesi

"Futbolda sadece seyircilerin değil, oyunun da giderek daha ince bir gözetime tabi tutulması, zamanımızın toplam gözetlemeci iktidar tekniği ve güvenlik ideolojisiyle gayet uyumlu görünüyor bana."

30 Haziran 2021 03:53

Sekizde bir final maçlarının ikincisinde Avusturya bir serbest atış kullanıyor, top auta çıkıyor ama kale ağzındaki didişmede bel kündesi şüphesi uyandıran bir durum var. Habsburg İmparatorluğu ahfadı penaltı istiyor. İtalyanlar millî dansa dönüştürdükleri “ne alâkası var, olur mu hiç!” jestleriyle karşı koyuyorlar. Hakem VAR’a kulak kesiliyor: Penaltı mı aut mu? Derken haber geliyor: Meğer evveliyatı varmış, frikiğin kullanılma ânında ofsayt tespit edilmiş, penaltı şüphesi uyandıran pozisyon zaten hukuken yoklukla malûl imiş.

Aynı maçta Marko Arnautoviç bir gol atmış, gol sevinciyle tribünlere koşup parmağıyla “sus!” işareti yapmış, arkadaşları tarafından üzerine çullanılarak kutlanmış, arkasından yüzünde bir “çok şükür, bugünleri de gördüm” ifadesiyle uzlete çekilmiş bir çehreyle kameraların önünde bir süre durduktan sonra santraya dönmüştü. Bütün bunlar oldu bitti, sonra bütün futbolcular dikilip VAR odasından mütalaa beklediler. Meğer ofsaytmış.

⚽️

VAR, İngilizce açılımıyla “Video Assistant Referee”, düz çevirisiyle “Video Yardımcı Hakem”, Türkçe resmî karşılığıyla “Video Hakem Uygulaması”. Futbol maçlarında sahadaki hakemlerin gözünden kaçan kritik pozisyonların, onları kameradan izleyen bir saha dışı hakem heyeti tarafından yapılan uyarı üzerine tekrar değerlendirilmesini sağlayan sistem. Öncülü, 2012’de başlayan, topun gol çizgisini geçip geçmediğini belirleyen kamera uygulamasıydı. VAR 2016’da bazı ülkelerde denendikten sonra belli başlı liglerde uygulanmaya başladı. 2018 Dünya Kupası VAR’lı ilk büyük organizasyon oldu. Oynanmakta olan gecikmeli 2021 turnuvası VAR’lı ilk Avrupa Futbol Şampiyonası oluyor. Bu vesileyle, bu “sistemle” ilgili tartışmalara bakalım.

VAR jestleri

Ama önce işin folkloruna bakalım!

2019 Kasımı’nda Bolivya Ligi’nden bir sahne… Club Always Ready ile (ad müthiş değil mi: Her Zaman Amâde!) ile Club Bolivar arasındaki maçın 90+5. dakikasında Bolivar’ın ceza sahasında tartışmalı bir pozisyon. Hakem Orosco önce faul çalmıyor. Sonra yardımcılarının uyarısı üzerine, VAR incelemesine gideceğini belirten malûm hareketi yapıyor: Hazırol pozisyonu alıp elleriyle havaya ekranı simgeleyen bir dörtgen çiziyor. Sonra saha kenarındaki monitöre koşması, orada pozisyonun seyrine baktıktan sonra dönüp, yine önce hazırolda durup o ekran işaretini tekrarladıktan sonra ya “ileri!” işaretiyle, ya kartına davranarak, ya da kollarını kaldırıp çaprazlama sallayarak iptal haberi vermesi gerek. Ama hakemimiz monitöre falan gitmiyor, doğrudan penaltı noktasını gösteriyor. Mesele şu ki, koşup yanına varacağı bir VAR monitörü yok, zira VAR teknolojisi Bolivya’da henüz uygulanmıyor! Hakem o hareketi “tekrar değerlendirdim” jesti olarak kullanmış belli ki.

Hakem jestleri futbol folklorunun güzide bir parçasıdır. (Meraklısı için: “Hakemin kart ânındaki pozları,” Tanıl Bora-Turgut Yüksel: Çizgi Açığı içinde, İletişim, 2013.) Arkadaşlarım bilirler, hakemlerin el arabası sürer gibi kollarını uzatıp, ellerini ayası yukarıya gelecek şekilde açarak yaptıkları şu “oyna, devam et” hareketini günlük hayatta tatbik ederim. “Buyur, geç” veya “devam et” manâsına. Bu VAR pantomimini de günlük hayata uyarlayabiliriz belki.

Bir de iç seslerini dinlercesine dikkat kesildikleri meditasyon ânı var. Bu da yeni bir hakemlik jesti. Aslında dış sesi dinliyorlar: “VAR odası”nın pozisyonu monitörden tekrar izlemeye hacet olup olmadığına dair mütalaasını. Eski çağlarda sahadaki takımların teknik heyetleri radyodan ya da cep telefonundan, başka yerde oynanan ve kendilerini doğrudan ilgilendiren maç sonuçlarına kulak verirdi. Şimdi sahadakiler kendi oynadıkları maç hakkında telsiz haberi bekliyorlar! 

Absürt vakalar

Uygulaması başlayalı beri VAR’la ilgili absürt hikâyeler birikti haliyle.

2018 Nisanı’nda, Almanya’da Mainz-Freiburg maçında hakem ilk devrenin bitiş düdüğü üzerine soyunma odasına gitmekte olan takımları geri çevirip Mainz lehine penaltı verdi mesela. 2020 Eylülü’nde, Brighton and Hove Albion-Manchester United maçında 90+7 dakikanın ardından bitiş düdüğü çalmışken, hakem VAR odasının uyarısı üzerine kameradan incelediği bir pozisyona penaltı verdi ve Man United 90+7+3’te attığı penaltıyla maçı kazandı. Zaten VAR’ın en illet eden yanı beklemeler, gecikmeler, arkadan (çok arkadan) gelen kararlar. Bunlar en nahoş, en uç örnekler. Kurallara göre hakem sahayı terk etmeden karar değiştirmesi caiz. Yani şu meşhur “Biz bitti demeden bitmez” sloganını artık hakemler sahiplenebilir.

Hakem Guido Winkmann Mainz lehine devre arasına giderken penaltı veriyor...

2020 Haziranı’nda, yine İngiltere’de, Aston Villa-Sheffield United maçında, yedi kamera ve gol çizgisi teknolojisi Sheffield’in golünü tespit edemediler. Cihaz hakemin saatine ve kulaklığına yollaması gereken mesajı gecikerek, ancak devre arasında yollamış ve ne olduğu anlaşılamayan bir sinyal olarak geçip gitmişti. Hawk-Eye yani “Şahin Göz” denen “tesisin” işletmecisi özür diledi. Teknolojinin yanılmazlığına iman edenlere bir nanik.

2019 Ağustosu’nda yaşanan vakanınsa mala davara bir zararı yok. Lamia-Panathinaikos maçında, VAR odasındaki hakemler bir yanda maça nazar etmekteyken, afiyetle suvlaki kebabı yerken görüntülenmişler. Tabii sosyal medyada çok alay etmişler. Eh, seyredenleri seyretmek de futbol gösterisinin bir parçası değil mi?

Suvlakinin VAR odasına geldiği ânın görüntüsü.

Türk VAR’ı

Türkiye’deki uygulamaya biraz bakalım. 2019 Mayısı’nda yapılan bir mukayeseye göre Türkiye Süperlig’i Avrupa’da “VAR’a gitme” oranı en yüksek lig idi. Sonraki sezonlarda bu durumun değiştiğini sanmıyorum.

Geçen sezon haftada 7,5 kez gidilmiş VAR’a. Maç rekoru: 15. haftada Gençlerbirliği-Kayserispor maçında Cüneyt Çakır, 6 kez VAR’a müracaat etmişti. Cüneyt Çakır zaten 20 VAR kontrolüyle, Abdülkadir Bitigen’den (25) sonra en VAR’cı hakem.

“Türk modernleşmesi”nin –Mümtaz Turhan’ın “serbest kültür değişmeleri” teoremi uyarınca–  modernliği esasen alet, cihaz ve teknoloji suretinde benimsemesiyle mi açıklamalı acaba hakemlerdeki bu VAR şevkini?

Bazı futbolseverler kimi hakemlerin (ve yardımcı hakemlerin), mühim bir şey çıkarsa nasılsa VAR’dan uyarırlar diye gayri ihtiyarî rehavete kapıldıkları kanısında. Bazı hakemlerin icraatı, vara yoğa MR-tomografi vs. “film” isteyen piyasacı hekimler gibi görünebiliyor. Tabii vara yoğa film isteyip, seyirciye (ve tabii taraftara!) açıkça kuşkulu görünen bir pozisyonda VAR kontrolüne gerek görülmeyince de, nasıl derler, adalet duygusu zedeleniyor.

Geçen sezon, mart başında Kulüpler Birliği, “eğitim masraflarına kadar tüm giderleri tarafımızdan ödenen VAR’ın birçok şüpheyi barındıran yanlış uygulamalarına” veryansın etmişti. Futbola teknolojinin girmesini her zaman savunmuş olan Uğur Meleke, Aralık ayında zehir zemberek bir yazı yazmış, Merkez Hakem Kurulu’nun “VAR standardı konusunda sınıfta kalmış” olduğunu söylemişti. Ona göre, “eğitimlerde de VAR standardını eğip büküyor, global ölçüyü hiçe sayıp yerel bir ölçü yaratmaya çalışıyorlar” idi; “her pozisyonun içine VAR’ı sokarak” bu uygulamayı itibarsızlaştırmışlardı.

Türkiye’de futbolla ilgili televizyonlardaki saatler süren laf mesaisinde hakem kararlarını çekiştirmenin, nanometreyle ofsayt ölçmenin, sarı-kırmızı kart tefsirleri yapmanın ne kadar çok yer kapladığını biliyorsunuz. VAR bu iştahı azaltmadı, çoğalttı. Düşünün, “VAR odası” adında futbol programı varmış – “onur haftasını” destekleyen paylaşımından ötürü futbolcu Taylan Antalyalı’yı karalayan konuşmaları vesilesiyle öğrendik.

Bir başka sözü dinlenir futbol yazarı, Kenan Başaran, geçen Şubat'taki bir kızgın yazısında memleket futbol ortamının bu zihniyet bozukluğuna veryansın etmişti. (Ki, toplam zihniyet bozukluğunun sadece yansıması değil, müstakilen kesintisiz güç kaynaklarındandır.) Başaran, tüm saha zeminleri sensörlerle kaplansa, tribünlere binlerce üç boyutlu kamera yerleştirilse, toplara ve formalara çip takılsa, VAR odası tamamen yapay zekâ yönetimine girse, “bizim” şüphelerimizi gidermeye yetmeyeceğini söylüyordu. Zira o zaman da yazılımcılardan şüphe edecektik!

Hakemlerin sporu mu?

Kenan Başaran’ın çipli, yapay zekâlı, binlerce kameralı spekülasyonu, sahada insanların oynadığı futbolla klavyeyle oynanan bilgisayar futbolu (PES, PlayStation) arasındaki ayrımı silikleştiren bir distopya. Büsbütün afaki de değil.

Futbolda sadece seyircilerin değil, oyunun da giderek daha ince bir gözetime tabi tutulması, zamanımızın toplam gözetlemeci iktidar tekniği ve güvenlik ideolojisiyle gayet uyumlu görünüyor bana. Hakemliğin gelişen teknik donatımıyla artan baskın rolü, deyim yerindeyse oyunun “aşırı-hakemleşmesi” de, yine zamanımızın neo-liberal yönetişim tekniğinin aşırı-hukuksallaştırma, yani bütün yaşam alanlarına ayrıntılı hukuksal standartlarla nizam verme eğilimine paralel görünmüyor mu?

Sadece hakem popülasyonundaki artışa dikkatinizi çekeyim. 1846’da oluşan modern futbola hakem hemen ertesi yıl girdi, 1874’te. 15 sene sonra, 1889’da yardımcı hakemler devreye girdi. (Onlara 1996’ya kadar “yan hakem” derdik, Batı dillerinde “çizgi hakemi”.) Yüz yıl kadar sonra, 1991’de, saha kenarında görev yapacak “dördüncü hakemlik” kurumu ihdas olundu. 2009/10’da üst düzey turnuvalarda kale arkasında iki çizgi hakemi istihdam edildi. Bazı turnuvalarda, dördüncü hakemin veya yardımcı hakemlerin bir kazaya uğraması durumunda devreye girecek, “beşinci hakem” de denen, “yedek yardımcı hakem” (Reserve Assistant Referee - RAR) uygulaması denendi. Tabii VAR, kale çizgisi hakemliğinin kısa ömrünü sona erdirdi. VAR’ın yürürlüğe girmesiyle birlikte yeni hakemlik işleri çıktı: Video Yardımcı Hakemi ve Video Yardımcı Hakem Asistanları (VA ve VA-A diye kısaltılıyorlar). Halen oynanmakta olan Avrupa Şampiyonası’nda VA-A mevkii öngörülmüş: Birisi oyunun tartışmalı pozisyon sonrasındaki akışını takip edecek, birisi belirlenen özel görevlere dikkat kesilecek, birisi oyunun genel seyrini izleyerek bir bakıma sağlama yapacak.

Velhasıl, sahada dört, VAR odasında dört olmak üzere, cem’an sekiz kişilik bir hakem kadrosuyla karşı karşıyayız. Bir takım oluşturmaları için üç kişi eksik. Hakemlerin adeta bir üçüncü takım haline gelmesi size de biraz tuhaf gelmiyor mu?

“Ne VAR’ı?”

VAR olsaydı futbol tarihinin birçok “tartışmalı pozisyonu” çözülmüş olacaktı. 1966 Dünya Kupası finalinde İngiltere’nin Almanya kalesinin üst direğinden çizgiye düşen topunun gerçekten gol olup olmadığını tartışmayacaktık mesela. O zaman, “goldür” bayrağı çeken yan (yardımcı) hakem Tevfik Behramov Azerbaycan’ın dünyaca bilinen en büyük futbol kahramanı olmayacak, Bakü’nün şimdi Avrupa Şampiyonası maçlarının oynandığı Olimpiyat stadı yapılmazdan önceki en büyük stadına adı verilmeyecekti.

VAR olsaydı, Maradona’nın 1986 Dünya Kupası’nda İngiltere’ye attığı el ürünü gol, gol sayılmayacaktı. Müteveffa Maradona, ölmeden bir süre önce verdiği bir televizyon mülakatında, “o zaman VAR olsaydı ne olurdu?” sorusuna “Tutuklanırdım!” cevabını veriyor; “çünkü 80 bin kişinin, hatta dünyanın önünde hırsızlık yaptım!”  

İngiliz oyuncuların “El, el!” diye itiraz ettiklerini, kendisinin onları “Ne eli? Gol, gol!” dediğini anlatıyor – ve “ne eli?” dedikten sonra ekliyor: “What VAR? Ne VAR’ı?” Maradona’nın bu “tutuklanırdım” sözünü bilen var mı, hatırlayacak kimse çıkar mı, şüpheliyim ama o golü vaftiz ederken söylediği “Tanrı’nın eli” sözünün futbol mitolojisinden silinmeyeceği kesin. Bana kalırsa, “Tutuklanırdım” lafını da az evvel bahsettiğim o aşırı teknolojik ölçüm ve gözetimle, aşırı kurallaştırmayla falan hafiften alay ederek söylüyor. VAR olsaydı, “Tanrı’nın eli” hikâyesinden mahrum kalmıştık.

“Otoriteler” VAR’dan ziyadesiyle memnun. UEFA’nın henüz 2018’de yedi ligde yaptırdığı araştırma uygulamaya “başarılı” hükmünü vermişti. 2019 Kasımı’nda futbol gazetecileri, 10 üzerinden Almanya’da 8, İngiltere, İtalya ve İspanya’da 7 vermişler VAR uygulamasına. Şikâyet konusu: İncelemenin uzun sürmesi, sevinçlerin tadının kaçması. Fransa’daysa 3 vermişler! Fransız nobranlığı bazen insana kendini nasıl da iyi hissettiriyor! Ama neticede “otoriteler” memnuniyetinde kararlı, VAR’dan geri döndürülemeyecek gibi görünüyor. Hatta geçen kasımda çıkan haberlere bakılırsa, FIFA alt ligler, hatta amatör kümeler için VAR’ın ucuz, “light” versiyonunu hazırlamaya çalışıyormuş.

Futbolun hikâyesini ve folklorunu sevene hava hoş. Başta da anlattım ya biraz; VAR’ın açtığı jest ve mimik repertuarından, VAR yüzünden kursağa dizilen ve ertelenen sevinçlerin duygu ekonomisinden de hikâye çıkar bize. Futbolcuların, ikili mücadelelerde yakın çekimlere karşı pozisyon talimi yanında, duygulanım talimleri de yapması gerekecektir. Hayat VAR’la da sürer. Ama neticede ben bu işi tatsız bulanlardanım.

Maradona’nın Arjantin milli takımından arkadaşı, Real Madrid’in eski genel menajeri Jorge Valdano’nun VAR için “prezervatifli futbol” deyişi çok zikredildi. Latin Amerikalı maço klişesini teyit eden bir laf tabii. Ama futbol üzerine yazmayı ve düşünmeyi iyi bilen Valdano’nun devamında söyledikleri boş değil. Şöyle diyor:

“Nasıl bir adalet üzerine konuştuğumuza dair bir ipucu yok elimizde. Milimetrik ofsayt kararları bilimsel olabilir ama aslında şüphe hissini büyütüyor.”

Çünkü aslında imkânsız bir beklenti yaratıyor: Bir kesin, dakik ve “adil” değerlendirme beklentisi. İbrahim Altınsay 2019 yazında yazmıştı bunu: VAR’da ekran başında oturan teknisyen, önünden saniyede 25 kare hızla geçen görüntüleri hangi karede durdurursa, karar ona göre veriliyor. “Topun ayaktan çıkma ânı” denen mitik an değişebilir. O nanometrik ölçümlerin oyuna tahakküm etmesine, bir de üstelik ölçümlerin müzakeresini beklemenin tatsızlığına değecek bir “mutlak adalet” sağlıyor mu VAR, şüpheliyim.

Yazının başlığını bednam Peter Handke’nın Kalecinin Penaltı Anındaki Endişesi romanından uyarladım, anlaşılacağı üzere. Romanın sonunda (edebiyatta spoiler’dan maraza çıkmaz) bir penaltı atışına hazırlanılırken, hikâyenin kahramanı, kalecinin ne tarafa hamle ettiğine bakıp topu öteki tarafa yollamak gerektiğini söyler. Penaltıcı atışı kullanır, top kıpırdamadan duran kalecinin kucağına gelir. Telaşa mahal yoktur. Top yuvarlaktır. Fazla da hesap yapmamak, ölçüp biçmemek gerekir.

⚽️