“Evet, gol sevinci, oyunun bir parçasıdır; bir ritüeldir. Gol sevincini sahneleyen oyuncu ya da oyuncular, bütün bir taraftar cemaati adına sevinci, mutluluğu temsil eden şamanlar gibidirler. Veya, György Lukacs’ın katharsis tanımını izlersek, izleyicinin sanat eserin yansıttığı yaşantıda kendi yaşantısından bir şey görerek anlık bir farkındalık yaşamasındaki katharsis’e benzer bir aydınlanma ânına vesile olan sanatçılar gibi…”
20 Haziran 2020 22:40
Salgın nedeniyle durdurulan futbol liglerinin yeniden başladığı ilk hafta maçlarında, Gençlerbirliği’nin Konyaspor’a attığı iki gol sonrası sevinç sahneleri ne kadar farklıydı. Gençler’i 1-0 öne geçiren golü atan Giovanni Sio, sanki yoldan geçerken sokakta maç eden mahalle çocuklarının topu önüne düşünce bir şut yapıştırmış da yürüyüp gidiyormuşcasına kayıtsız bir tavır içindeydi. Veya, sanki anne tarafından Çumralıymış da, Konya’ya attığı golün sevincini abartmak istemezmiş gibi bir tavır... (Hani, memleketinin takımına, kıdem aldığı veya “sembolleştiği” eski takımına gol atan oyuncu “profesyonellik işte, mecburen attım” havasında yarı özürcü bir edaya bürünür ya.)
Oysa Sio’nun kendine mahsus bir sevinme ritüeli var: tek ayağı üzerinde seke seke, iki eliyle dizginlerini tuttuğu hayalî bir atı sürer, sonra arkadaşlarının kutlamalarını kabul eder. Konya’ya attıkları ilk golüyse, Corona önlemleri nedeniyle temaslı sevinç gösterilerinden kaçınılması istendiğinden, takımcak böyle soğuk geçiştirdi Gençlerbirlikliler.
Konya’nın durumu 1-1 yapmasından ardından Gençler’i tekrar öne geçiren gol ise çok başka türlü kutlandı. Golü atan Berat Ayberk Özdemir, sevinç çığlıklarıyla saha kenarına koştu, kendini sırt üstü yere attı, takım arkadaşları ve kulübedeki teknik ekip üyeleri çocuğun üzerine yığıldılar. Kenardan gelenler arasında bir maskeli şahıs vardı, belki sarılanların bazılarında santimler ve saliseler ölçüsünde bir mesafe koruma kaygısı sezebilirdiniz, ama önlem falan hak getire. Çünkü gol, aslında beraberliği kurtarmak kâfi görünürken ve geççe bir dakikada gelmişti; golü atan 22 yaşındaki Berat, takımın altyapısından yetişmiş, büyük gelişme potansiyeli vaat eden özel bir oyuncuydu… Kısacası, sevinci “kontrollü” tutmak, pek kolay değildi. (Bu satırların yazarı da, gıyaben ve sembolik olarak, zıpladı o sevinç yumağının içine. Hem çocuk lisede oğlumun okul arkadaşıydı!)
Berat'ın yasak sevinci haber oldu.
Nizamî sevinçler
Fenerbahçeli Luiz Gustavo’nun 88. dakikadaki galibiyet golünden sonra da, mesafeli ve temassız sevinme uyarılarının unutuluverdiğini gördük. Genellikle, gol atan takım oyuncuları el vurmalarla, ikili kısa sarmaşmalarla, skoru değiştirene arkadan sarılmalarla sevinci kısa geçiştirdiler. Beraberliği yakalayan Ankaragüçlüler, 0-1’i 2-1’e çeviren Kasımpaşalılar, kendilerini tutamadılar. Mağlup oynayan Beşiktaşlı Lajic’in farkı bire indiren sayısı türden gollerin sevinci zaten “normal zamanda” da abartılı olmaz.
Salgın sonrası alınan tavsiye kararları bakımından en takdir edilecek gol sevinci, Malatyasporlu Donald’ınkiydi. Takım arkadaşı Bifouma’yla karşılıklı zeybek oynar gibi sol dizler üzerine çöküp sağ kollarını kaldırarak küçük bir âyin yaptılar. Aralarında iki metre de vardı kesin. Irkçılığa karşı protesto âyini, aynı zamanda.
Güney Kore liginden nizami sevinç
Yanlış sevinçler
Corona salgını sonrası futbol işletmesini yeniden açmakta ilk adımı atan Almanya’da lig yönetimi, oyuncuları gollerde toplu ve temaslı sevinmemeye çağıran tavsiye kararıyla bir nevi içtihat yarattı. Yeniden başlayan liglerden İtalya’da sarılmayı, öpüşmeyi, el sıkışmayı yasak ettiler. İsviçre’de, sevinirken iki metre mesafeyi koruma, kutlamaları sadece dirsekler veya ayaklarla temas ederek yapma tavsiyesinde bulundular.
6 haftadır maç oynanan Almanya’da, bu önlemlerin tatbikatıyla ilgili epey konuşuldu. Özellikle ilk haftalarda. Genellikle, temassız veya az temasla, el veya dirsek vurarak, bakışarak vs. sevinme usullerine riayet ediliyor. Sevinçler başarıyla frenleniyor. Fakat birçok “yanlış sevinç” münakaşası da çıktı. Mönchengladbachlı Marcus Thuram’ın, Frankfurt’a attığı golden sonra takım arkadaşı Ramy Bensebaini ile yanak teması kurması mesela, ufak bir skandal etkisi yarattı. Hertha Berlinli Boyata, ellerini takım arkadaşı Marko Grujic’in “yüzüne sürdüğü için” özür diledi, ortada bir öpücük olmadığını açıkladı. Adeta homofobik beyanlar…
Bundesligadan yasak sevinç
Dahası da oldu. 2. Ligde küme düşmeme mücadelesi veren Wehen Wiesbaden oyuncularının 97. dakikada gelen galibiyet golünü sarmaş dolaş kutlamaları, “Corona öncesi zamanlardaki gibi!” başlıklarıyla skandal-haber yapıldı. Hertha Berlinliler’in bayağı takımcak sarılarak gol kutlamaları da öyle. Hertha teknik direktörü Bruno Labbadia, bozuk attı tepkilere; oyuncuların testlerinin yapılmış olduğunu söyledi ve esas mühimi, “Duygular da oyuna dahildir,” dedi.
Futbol âleminin bazı üyeleri, zaten maç içinde yakın temas halinde olan oyuncuların sevinçlerinde temassızlığa zorlamanın saçma olduğunu söylüyor. Galatasaraylı Falcao da söylemiş aynısını. “Köşe vuruşlarında defans oyuncuları senin üzerindeler,” demiş, tüm maç boyunca “temas halinde” olduklarını, baraj kurarken yan yana durduklarını hatırlatmış, “gol sevincinde sarılmaya izin vermeyecek teknik bir sebep var mı?” diye sormuş.
Sevinç kontrolünü abartmaya karşı çıkan sosyolog Marion Müller, sarmaş dolaş gol sevinçlerinin kıymetli bir hususiyetine dikkat çekiyor: “O temaslar, gol atan oyuncuyu kolektifin içine geri çeker.”
Sevinci abartma!
Sevinmeye ortada virüs tehdidi yokken de kısıt getirildiği olmuştu. 1996’da, golü kutluyorum diye formayı fora etmek sarı kart cezasına tabi kılındı. Resmî gerekçe, vakitten tasarruftu. FIFA oyun kurallarına göre gol sevincinin “abartılmaması” koşulu var zaten. Hatta hakemlerin, “koreografileştirilmiş” sevinçlere, zaman kaybına yol açacağı için mahal vermemesi isteniyor. Talimatname hakemlerden “tahrik edici” ve “alaycı” gol sevinçlerine de izin vermemelerini istiyor.
Bir ritüel olarak gol sevinci
Eğitimbilimci Jochem Kotthaus, gol sevincini bir ritüel olarak inceleyen makalesinde şu ilmî tanımı yapıyor: “Takımın ortak başarısının altını çizen ve rakibe birlikteliğini, kararlılığını, kazanma azmini gösteren bir sevinç ifadesi ve kolektif heyecan ifadesi… Bedensel bir sevinç duygulanımı...”
Evet, gol sevinci, oyunun bir parçasıdır; bir ritüeldir. Gol sevincini sahneleyen oyuncu ya da oyuncular, bütün bir taraftar cemaati adına sevinci, mutluluğu temsil eden şamanlar gibidirler. Veya, György Lukacs’ın katharsis tanımını izlersek, izleyicinin sanat eserin yansıttığı yaşantıda kendi yaşantısından bir şey görerek anlık bir farkındalık yaşamasındaki katharsis’e benzer bir aydınlanma ânına vesile olan sanatçılar gibi…
Ritüelin değişimi
Sevinme ritüeli, futbolun sosyal tarihi içinde nasıl değişti? Kârhanede Romantizm kitabımda “Gol sevinçleri” başlıklı yazıda buna biraz değinmiştim. 1990’lardan önce –aşağı yukarı bir milat çizgisi çekiyorum– futbol yine dünyanın en önemli önemsiz şeyi idi, bazı gollere yine çılgınca sevinilirdi. Fakat o zaman daha sade, çocuksu sevinilirdi. Biraz romantize etmişim o yazıda. Çocukluğumun, ilk gençliğimin golcülerinin bayram çocukları gibi, kocaman kocaman gülerek kollarını savura savura zıp zıp zıplayışlarından söz etmişim; yine bir deli divane hırsıyla, ama temiz, sahici, salih, iyi yürekli, sevinçli bir hırsla sevinmelerini özlediğimi yazmışım.
Bir de, yeni zamanların gol sevinçlerinde golcünün sanki takımı adına sevinmekten öte adeta kendi hesabına kutlama yapmasına bozuk atmışım o yazıda. Parmağıyla kendi göğsünü ya da formasının ense kökündeki ismini göstererek kabarmasına bozuk atmışım. (Arada geçen zamanda isim de bele indi!) Takımcak da seviniliyor elbette hâlâ ama birçok zaman da takım solistin arkasındaki koro durumuna düşüyor.
Yeni zamanların gol sevinçlerinin çoktan kanıksadığımız bir “kendiliğinden” sevincin yerine –ya da yanına– kurgulanmış mizansenlerin gelmesi. Givanni Sio’nun at sürüşü misali, birçok oyuncunun alâmeti farikası olmuş sevinme performansları var. Takım da o koro rolünü memnuniyetle üstleniyor. Onlardan sıyrılarak slalomlarla koşan golcüyü kovalayan takım arkadaşlarını düşünün mesela. O koç yiğitler tabii ki isteseler kahramanı hemen yere yıkıverirler, ama bırakıyorlar gösterisini yapsın – ancak doyuma ulaştığı noktada devriliyorlar onla beraber.
Marion Müller, sarılmaların gol atan oyuncuyu bireysel şişinmesinden takım ortaklığına geri çeken önemini vurgulayadursun, Corona sonrası kısıtlama uyarılarının, bireysel sevinçlere meyli daha da artıracağını düşünen futbol yorumcuları var.
Tezahürat tuşu
İspanya’da Corona sonrası maçları başlatırken seyircisiz statlarda banttan tezahürat neşriyatı yapmayı düşünüyorlardı. Bizde, yayıncı kuruluş, ekran başındakilere seyircisiz müsabakayı isterlerse “taraftar tezahüratlı” izleme seçeneği sunuyor. Bir tuşa basıp tezahürat ekleyebiliyorsunuz ıssızdaki maça. Eh, tezahürat seçmek de mümkün teknik olarak. Hatta isteyen taraftara cezasını ödemek kaydıyla bir tuşa basıp maçı “çirkin ve kötü tezahürat” eşliğinde izleme servisi bile sunmayı düşünebilirler.
Halbuki, deyip yine 90’lar öncesine dönelim… TRT Spor kanalında karantina günlerinde 1980’li yılların sonları ilâ 1990’lı yılların başlarından maç özetleri yayımladılar. Golleri anlatanlar, hava raporu okuyan spikerlerden birazcık daha fazla “heyecan yapıyorlar,” o zaman. Kamu yayıncılığı protokolüne uygun biçimde, takımlara eşit mesafelerini koruyarak, velvelesiz, vakarla söylüyorlar golü. O zamanlar, bir gol avâzesine on beş yirmi “o” harfi sığdıran Brezilyalı maç spikeri fenomeni, egzotik bir hadise sayılıyor. Yerli spikerler, ancak millî maçlarda kurtlarını dökebiliyor, “heyecan yapabiliyorlar”.
Bir duygulanım ürünü olarak futbol
“Heyecanlanmak” yerine “heyecan yapmak” deyişim, heyecanlanma fiilinin kurgulanarak, tasarlanarak, bir kalıp ve üslûp içinde yapılan bir performans haline gelmesinden. Günümüz futbol kültüründe, maç anlatımlarında ve gol sevinçlerindeki heyecan artışı, endüstrinin aktörlerinden yüksek dozda heyecan yapmalarının beklenmesi, “zamanımızın” her alanda kendini gösteren bir icabı. Her “sektörde,” tüketiciye bir malla birlikte bir yaşantı, bir deneyim sunuluyor – o ürünü almakla bir yaşantıya, bir deneyime katıldığı duygusu vaat ediliyor. Futbol da, müşterileşen seyircisine bir duygulanım ürünü sunuyor. Bir coşma yaşantısı, bir “azma” deneyimi… Belki, hazda “aşırılık” vaadi – hani, psikanalizin aynı zamanda ezelî-ebedî bir eksiğin, bir yoksunluğun tezahürü saydığı şu aşırılık…
Velhâsıl, Corona yokken de vardı bir gol sevinci rejimi. Herhangi bir rejime sığmayan sevinçler de, hep vardı. (Anti-psikanaliz teori erbabı, “arzu üretimi” kapasitesine yorabilir onları!) Berat’ın sevincini, önlem ihlâli olarak görmek yerine o fasıldan saymak istiyor gönlüm.
•
GİRİŞ RESMİ:
Dirsek teması: Borussia Dortmuntlu oyuncuların Schalke 04'e attıkları gol sonrasında sosyal mesafe kuralına uygun sevinç gösterileri...