Gölgede kalmış kitaplar

"Birkaç kişinin, bir kurulun ya da birkaç yazar veya editörün oturup yılın en’lerini seçmesi, sonra bu seçimleri nesnel bir listeymiş gibi sunması yerine, zaten halihazırda oluşmakta olan bir listenin eksik gediklerini tamir etmek – her bir öneriyi gerekçelendirerek, yani öznel seçimleri nesnel gerekçelerle temellendirerek…"

K24’ü takip edenler, “yılın ya da yüzyılın en önemli kitapları” türünden listelere yer vermediğimizi bilirler. Aralık ayının sonlarına doğru hazırlanan ve aslında çoğunlukla –tahmini veya gerçek– satış rakamlarına dayanan “yılın kitapları” listeleri yerine, gelenek haline getirdiğimiz bir soruşturma yapar, “bu yıl sizi en çok etkileyen kitap hangisiydi?” sorusunu çevremizdekilere ve yazarlarımıza yöneltiriz. “O yılın” kitabı olması da gerekmez seçilen eserin – listeden çok okuma deneyimine, sıralamadan çok kitapla kurduğumuz ilişkiye, yenilikten çok kitaplar arasındaki ilişkiye önem verdiğimiz söylenebilir. Gerekçelendirilmiş, düşünülmüş ve kaleme alınmış onlarca cevabın, o yılın havasını kitap isimleri listesinden çok daha iyi yansıttığı kesin bizce.

Listelere karşı olduğumuzdan değil. Nasıl olunabilir ki? Romanlarında malumatfuruş görünmek pahasına her şeyin ama her şeyin listesini ve dökümünü çıkarmaya meraklı olan Umberto Eco’nun da dediği gibi, “sonsuzluğu anlaşılır kılmak ve düzen yaratmak” isteyen kültürün, sanat ve edebiyat tarihinin bir parçasıdır listeler. Ölümünden kısa bir süre önce “yaşayan 100 entelektüel” listesine alınan Eco daha ileri giderek, “liste kültürün kökenidir” de demişti: “Liste kültürü yıkmaz, onu yaratır.” Bu arada onun sadece kitap listelerinden söz etmediğini, liste kelimesini en geniş anlamıyla kullandığını hatırda tutalım.

Ama listenin niteliği de önemli. Moda deyimle çakma listelerin oluşturacağı, nasıl bir kültür olacaktır? Söylemeye belki gerek yok, belki var: Listelerin en önemli yanlarından biri –yazıda, şiirde, sinemada… olduğu gibi– içerdikleri kadar (belki de daha fazla) dışarıda bıraktıklarıdır. Belleğimizin hatırladıklarımız kadar unutuşlarımızdan da oluşması gibi. İşte “Gölgede Kalmış Kitaplar” soruşturma dosyasında bizim yapmaya çalıştığımız tam da bu; elimizdeki listenin eksiklerine bakmak, unutulmuş olanları hatırlamak. Mevcut ve olası listeye yeni maddeler önermek.

Çağrı metnimiz şöyleydi:

“Sizden, edebiyatımızda gerektiği kadar ilgi görmemiş, unutulmuş, görmezden gelinmiş, hak ettiği değeri bulmamış, –hatta eski deyişle ‘sükut suikastine uğramış’– ama şimdi mutlaka hatırlanması ve okunması, kanona eklenmesi gereken bir kitap/yazar hakkında yazmanızı rica ediyoruz. Eserin/yazarın bugünkü değeri üzerinde de duran metin en az iki A4 sayfası uzunluğunda olmalı. Bu dosyanın halihazırda baskısı olmayan, baskısı olsa da okuru olmayan, kadri bilinmemiş bazı kitapları yeniden gündeme getirmesini umarız.”

Yazıları okudukça herkesin göreceği gibi, Gölgede Kalmış Kitaplar tabii ki öznel seçimlerden oluşuyor. Örneğin Mithat Cemal Kuntay’ın, Hilmi Yavuz’un ya da Oğuz Atay’ın yeterince tanınmış oldukları, dolayısıyla yazdıkları hiçbir şeyin kenarda köşede kalmadığı sanılabilir. Oysa öyle değil; sözgelimi Melih Cevdet Anday’ın romanları, şiirlerinin gölgesinde kalmıştır, denebilir pekâlâ. Oğuz Atay demişken; bir zamanlar Tanpınar ile Atay’ın da yeniden keşfedilmeyi beklediklerini unutmamalı. Biberyan’ın çok yakın zamana kadar bilinmediğini ya da bilmezden gelindiğini de…

Tabiatıyla, herkes çok sevdiği kitapların daha çok okunmasını, daha görünür olmasını ister. Örneğin bence Orhan Kemal’in Gurbet Kuşları layık olduğu ilgiyi görmüş sayılamaz – bu isimle yapılan filmlerin romanla ilgisiz olmalarının da bunda bir payı vardır belki. Fazla görünür olup yeterince kadri bilinmemiş Gurbet Kuşları’nın ya da klasikler içinde sayılabilecek Üç İstanbul’un gölgede olup olmadığı hususunda anlaşamayabiliriz, amaçlarımızdan biri, bu tartışma yoluyla da olsa söz konusu kitaplara/yazarlara dikkat çekmek, listenin sınırlarını yoklamak.

Tıpkı “O kitap, çünkü…” soruşturmasında olduğu gibi, tercihimiz şu: Birkaç kişinin, bir kurulun ya da birkaç yazar veya editörün oturup yılın en’lerini seçmesi, sonra bu seçimleri nesnel bir listeymiş gibi sunması yerine, zaten halihazırda oluşmakta olan bir listenin eksik gediklerini tamir etmek – her bir öneriyi gerekçelendirerek, yani öznel seçimleri nesnel gerekçelerle temellendirerek… Alışveriş listesini maddeleri tek tek yazarak yapmak ya da başkasının listesiyle alışverişe gitmek tabii ki mümkün… Mümkün de, gerekçeli, üzerinde konuşulmuş, tartışılmış bir liste çok daha etkili, teşvik edici ve hatırlatıcı oluyor – en azından yanlış bir şeyler alıp dönmüyorum marketten.

Gölgede Kalmış Kitaplar dosyası, her gün bir iki yazı eklenerek, önümüzdeki haftaya yayılacak. Dosyaya daha sonra da yazılar ekleyeceğiz.

Son olarak, bunun tersini niye yapmayacağımızı da söyleyeyim. “Fazla göz önünde olan kitaplar” ya da “abartılmış eserler” diye bir soruşturma yapmayı düşünmedik bile. Çünkü maksadımız bağcı dövmek değil, üzüm yemek. 

Nice bağbozumlarına.