Merhaba üç...

Üçüncü yılımızda daha çok inanarak, inandığına da sımsıkı sarılarak, iyi metinlerin tarafında olacağız. Ve biliyoruz: Yazmak, yazar olmak çok kolay ve tabii yayınlanmak da. Ama yazmanın kolay değil, zor olduğuna inananlarız biz...

02 Şubat 2017 15:00

Üç: Başı, ortası ve sonu olan ilk “gerçek” sayı.

Üç:

Yasama- yürütme- yargı.
Ateş- hava- su.
Baba- Oğul- Kutsal Ruh.
İyi- doğru- güzel.
Geçmiş- şimdi- gelecek.
At- avrat- silah.
İsis- Osiris- Horus.
Giriş- gelişme- sonuç.
Doğum- yaşam- ölüm.
Para, para, para.

***

Üç dilek hakkınız vardır.
Gökten üç elma düşer.
Allah'ın hakkı üçtür.
Çekirge bir sıçrar, iki sıçrar, üçüncüde…
Üç maymunu oynamak vardır bir de…

***

Olmazsa olmaz aşkta da; aşk üçgeni.
Şeytan üçgeni de tabii.
Ve bir de üçlemeler…
Evet, konumuz: Üç.

***

Çünkü K24 üçüncü yılına giriyor 5 Şubat günü. Üç için "düşündürücü, tuhaf ama güzel rakam" dedik ve dosya konumuz olarak birçok anlamına bakmak üzere “Üç”ü seçtik. 

İşte dosya yazılarından küçük alıntılar…

Yasama, yürütme, yargı... “Yatay eksende”, çünkü teorik olarak her üç mekanizmanın da birbirine denk oldukları kabul edilmektedir. Bu, her üçünün birbirine karşıt değil, birlikte ve denge içerisinde var oldukları bir iktidar yapısı, yani devlettir. Bir’in “mutlak”lığı, İki’nin “karşıt”lığı, Üçlü “denge” ile aşılmıştır. Denge sayesinde Üç, Bir olmuştur. (Kasım Akbaş, Modern teslisin serencamı)

Konstantiniyye Üçlemesi’ndeki “üç”ün anlam alanlarını, romanlardaki yoğun, mitoloji, tarih, din göndermeleri bağlamında araştırdığımda da Annemarie Schimmel’in tespit ettiğine benzer yaklaşımlar gördüm. İnsanın doğayı üç boyutlu algılayışı her alanın kendi jargonuyla ifade ediliyor, o kadar. (Elif Türker, Uyutmayan masallar) 

Angelopoulos’un “sessizlik üçlemesi” Tanrı’nın sessizliğine seküler bir yerden bakarken, Ingmar Bergman’ın 60’ların başlarında çektiği üç film aynı sessizliğin içinde, sekülerin kıyısında yaşanan gelgitlerle daha karanlık bir yol alır. Bir bakıma Bergman’ın kendi inancıyla/inanma ihtiyacıyla muhasebesi olan bu üç film, bambaşka hikâyeler anlatırken bile hep o nihai, mutlak sessizlikten alır duygusunu. (Abbas Bozkurt, Üç perde sessizlik)

Bir, kendisinden başka herhangi bir mevcudiyete imkân vermeyen bir kudret demek... İkiyse, tek olanın ilk kez kendisi haricindeki biriyle, bir ötekiyle karşılaşmasıdır... İkinin üçe dönüşmesiyse, daha karmaşık bir durumdur.  (Ali Kayaalp, 3)

Gerçekte bütün bu hikâyeler bir sistem oluşturmaktadır. Sırayla okunduklarında, bir aşk üçgenleri teorisi ortaya koydukları görülür. Bu hikâyelerin çoğunu ben de yaşadım ve biri hariç, hepsi doğrudur. (Elif Tanrıyar, Üçüncü şahsın tekinsiz şiiri)

"Her şeyi isteyen” bir queer politika için üçüncü cinsiyet hiçbir şeyi ifade etmeyecektir. Çünkü arzunun bastırılamaz akışkanlığında potansiyel olarak bekleyen sonsuz sayıda antropomorfik olmayan cinsiyet vardır. (Çağrı Uluğer, Cinselliğin devlet biçimli temsili: cinsiyet) 

Üçlü ipin kolay kopmadığı bu dayanışma ve mücadele simgesi, bana K24’ün üçüncü yaşına basarken alabileceği en güzel armağan gibi geldi. (Nilüfer Kuyaş, Kolayca kopmaz üç katlı ip)

Proust’un yazma kudretini analiz ederken ortaya attığı fikrin (Telephos’un mızrağı) bir çare olduğunu düşünse de fikrin altyapısında eski bir politikanın kıpırdadığını görürüz. Sanatçıyı estetik üretime sürükleyen bir düalizmdir. Eğer Proust bu ikiliklerin sonucu olan ve üçüncü bir öz fikir olarak sentezi yakalamasaydı Kayıp Zamanın İzinde gibi bir eseri yaratabilir miydi? (İlker Cihan Biner, Tehlikeli üçleme, radikal eleştiri)

Seda Ersavcı Kristof'tan üç: Büyük Defter - Kanıt - Üçüncü Yalan başlıklı yazısıyla, Sanem Sirer; Mutfak üçgeninde manzara: Çiğ, pişmiş ve çürük yazısıyla, Mehmet Fatih Uslu; Gizemli, merak uyandırıcı, hakikatsiz başlıklı yazısıyla dosyamıza katkı sunan diğer yazarlarımız.

Üçüncü yıla girerken…

İki yıl önce yola çıkarken kitap kritik sitesi olarak K24’ün yapacakları ve yapmayacakları listesi vardı. İsimlere değil, metinlere odaklanacaktık. Aslolan metin olmalıydı. Yıllardır buralarda olan okurlar, gazeteci/ dergiciler olarak bizi rahatsız eden şeyler vardı. Eleştirinin olmaması, "herkesin her yere yazması" edebiyatın, kitabın ve yazının gücünü bitiriyordu. Daha doğrusu kıymetini yitirmesine neden oluyordu. Bunu birçok şekilde hep beraber yapıyorduk.

Herkesin yazar, herkesin editör, "herkesin eleştirmen" olduğu edebiyat/ yayın dünyamızda biz, kendi kurduğumuz bu dünyada daha seçici davranmak zorunda hissediyorduk.

İki yılın sonunda, üçüncü yılımıza doğru yol alırken, yolun en başında kendimize koyduğumuz hedeflerin bir kısmına ulaştığımızı düşünüyoruz ama daha bitmedi. Biz, yolun hâlâ başındayız ve bu yolda yürüye yürüye yeni şeyler öğreniyor, yeni yollar açmanın peşine düşüyoruz. 

Okurlarımızın, dışarıdan katkı sağlayan yazarlarımızın, dostlarımızın öneri, fikir ve eleştirileriyle bugüne geldik. Bugün geldiğimiz nokta, günümüz Türkiye şartlarında sahiden zordu. Zorluğu sadece bizim için değil, okur için de geçerliydi. Ülkenin içinde bulunduğu kaos ve karmaşaya rağmen gördük ki ihtiyacımız olan en temel şeylerden biri kültür ve edebiyat. Ve hâlâ kitaplara, metinlere tutunabiliyor; iyileşebiliyoruz.

Bu demek değil ki K24 bugüne çok güzel geldi ve böyle devam edecek. K24 üçüncü yılına kendini de iyileştirmek sözüyle giriyor. Eksikliklerimizin farkındayız. Sık sık özeleştirimizi veriyoruz. Bir internet sitesi olmamıza rağmen, hiç tık derdimiz olmadı, bundan sonra da olmayacak. Bizim en büyük derdimiz, daha kalıcı metinler, daha iyi okunmuş ve “kritik” edilmiş kitaplar, üzerine düşünülmüş ve çok çalışılmış yazılar. Bu kadar. 

Üçüncü yılımızda yeniden ve daha çok inanarak, inandığına da sımsıkı sarılarak, iyi metinlerin tarafında olacağız. 

Yineliyorum: Eksiklerimizin farkındayız. 

Ve biliyoruz: Yazmak, yazar olmak çok kolay ve tabii yayınlanmak da. Ama yazmanın kolay değil, zor olduğuna inananlarız biz. Bu yüzden buradayız.

İşte bu yüzden: Merhaba üç!