"Serdar Güven, sıcak mevsimlere yağan bir kar gibi ruhunu, bilinçaltını dizelere döküyor. Tüy gibi hafif, tedirgin ve içerlemiş bir söylem bu. Şiirleri sanki bu dünyadan değil de, acı çekilmeyen öte dünyadan sesleniş gibiler, bir bulutun üstünden yazıyor o."
01 Kasım 2021 15:00
Serdar Güven, kocaman bir yol dolaştı şiir alanında. Modern insanın yalnızlığını, çaresizliğini, umutsuzluğunu kendine sorun edinen şair, bazen kendinden, bazen de başkasının duruşundan, tavrından yola çıkarak insanın yeryüzündeki varlığını sorguladı. Eskiyi anlatır gibi yapan şairin aslında günümüz insanının “ateşini, yağmurunu, kokusunu, sevişmesini” anlattığı rahatlıkla söylenebilir. Güven, bu uzun şiirlerde, değişken yargılara ütopik tasarımlarının içinden eleştirel bir dille bakıyor. Ama şairimiz eteklerinde az rüzgâr uçurdu bir bakıma. Namuslu bir şiir onunki.
Yazınsallığın devingenliği içerisinde hareket etti Serdar Güven’in şiiri. Yazınsal bir metnin çevrimselliğini oluşturan uzamsallığın dilden hiç de ayrı düşmeyen bir zamansal yarıkta kendisini konumlandıran bir şiir diliydi bu. O yüzden hep bir yarı bilinçlilik hali egemendir onun dizelerine. Belki de şairin gırtlağı dardır: Söyleyeceği o kadar şey vardır fakat bunların bazılarının bir söz olmaya takati de kalmamıştır artık. Şiirleri bir kuşun yere bastığı zaman, toprağı ve yer tabakasını incitmek istemeyen bir kanat çırpmasından düşüyor sanki; bir kuşun ayak basışlarını yazıyor, o kadar narin, incitmeyen bir ses.
Serdar Güven, sıcak mevsimlere yağan bir kar gibi ruhunu, bilinçaltını dizelere döküyor. Tüy gibi hafif, tedirgin ve içerlemiş bir söylem bu. Şiirleri sanki bu dünyadan değil de, acı çekilmeyen öte dünyadan sesleniş gibiler, bir bulutun üstünden yazıyor o. Yerlere tüy döküyor: ekserisi beyaz, hiç kir taşımayan tüyler bunlar. Dünyalı değil. Acısının çilesinin rengi beyaz. Siyah rengi tersinden görüyor. Şair, karanlık olaylara, ilişkilere, her türlü acıya, kıyıma karşın umudunu sevgisini yitirmeyendir. Bu açıdan, Serdar Güven’in hemen her şiirinin, bir şeyleri değiştirmek amacıyla kurulduğunu görürüz. Başkasının acısını kendisininkinden ayrı tutmaz. Dünya, nesnel olarak, yine kıyımların yaşandığı bir dünyadır, ama insan, ya kıyımı içinde taşıyacak ya da buna karşı direnecektir. Şair ikincisini seçer ve önerir:
herkesin veda hevesiyle toprağa imrendiği yerde
iki gece beş kış uyudum rüyama
kara atlar kışı geldiğinde
artık kalbime gerek yok, diyordum
olsa da faydasız
beni kadırgamdaki üveyiklere mahcup kılacak
hangi kelime geçit
dokunduğum ipeklerden yükselen zerre
bana neyi fısıldar, diyordum
ama bir gün bir harf parmaklarıma dar geldi
kirpiklerimin işaret ettiği vadiye baktım
bir gün ceketimle bir kapıya yığılıp durdum:
adımın geçtiği yerde kim üşüyebilir
her taşa tuttuğum alnımı
kim unutturabilir bana
Kimdir bu birisi; evin müdavimi midir, belki de şairin kendisidir. Belki de ötekidir; içimizdeki ses de öteki değil midir?
Kitaptaki dört şiirin ismi İngilizce. Serdar Güven’in yükseköğreniminin bir kısmını İngiltere’de yaptığını bildiğimiz için İngilizceden yapmış olduğu çeviriler de, konuştuğu dilden başka bir dille yazabilme yetisinin yanı sıra şiirine İngilizce başlıklar koyması da her iki dile de hâkimiyetini gösteriyor.
Kitabın son şiiri “Posta Pulu” otuzuncu sayfadadır. Kitap yayımlandığında Serdar Güven otuz yaşındadır. Şair bunu bilinçli olarak kullanmış ve böylelikle şiirlerin arasındaki bağı kurmuş. Kitaptaki imgeler okuru yormuyor ve ılık bir su damlası gibi damlıyor şiirin ortasına. Kitabındaki ilk şiirinden son şiirine kadar devam eden estetik düzey, arınmışlık, süse kaçmayan, fazla sözcük kullanmadan, meselesini şiire yansıtan Güven, eskimiş nehir taşlarının sesiyle bizi bozkırın ufku, genişliği ve gökyüzündeki yıldızların ışıltısıyla yüzleştiriyor.
Şair üşütülmüş bir coğrafyanın ipuçlarını vermektedir. Serdar Güven’in şiiri aynı zamanda, sanat sanat için mi, toplum için mi; şiir, sesli mi, sessiz mi yoksa gülümseyerek mi okunur sorularını da kapsar niteliktedir.
Bir yazarın en büyük başarısı yeni kitabında önceki kitaplarını aşmış olmasıdır. Güven, genellikle verili dile saldırıp onu yıkıyor, parçalıyor, birbirine ilgisiz gibi görünen parçaları bütünlüyor ve yepyeni bir dil yaratıcılığa soyunuyor. Şair bu kitabında verili dile dehşetli bir biçimde saldırıyor.
Serdar Güven’in yeni şiir kitabı Soğuk Şiirlerim’i okurken, ellerinizin titreyip bacaklarınızın üşüdüğünü hissedeceksiniz. Karların arasında bir anda ava dönüşüp yaralanmış bir insan gibi.. Soğuk Şiirlerim’i okuduktan sonra ne cinsten sarhoş kesildiğinize bir bakınız. Sizi aydınlatmayan bir şiir. Bir gece şiiri. Karanlık değil ama gece. Bulutlu, bir bakıma puslu. Güneş tutulmasında elinize tuttuğunuz isli camın aralığından görünen bir şiir. O cam olmasa ne kadarını görebilirsiniz? Şair, bakan ve görendir:
sanırdım tufan hak ettim dünyaya bakarken
böylece kemirdim canımı bakışlarımı enkaz sanarak
ıssızlığını sürürken beni çağıran uçurum
canım yanarken bende katranla yağan su
yüküm bu kadar zehre iken konuşmadım bir daha
Bu dizelerin sahibi, büyük ama anlamsız gürültülerin değil, “damlayan su”yun sesi olmak istediğini bildiriyor. Kirlenmeden, yozlaşmadan ve çürümeden uzak durmayı yeğleyen bir şair. Kirlenmişliğin, yozlaşmışlığın ve çürümenin üzerine saf su gibi de akmak isteyen bir şair. Serdar Güven’in şiiri için, özetle, zıt kutuplarda gezinen, bazen kendisi yolculuğa çıkmış, bazen de ‘yol’u kendisine çağırarak rüzgârın sesine ses katmaya çalışan bir şiir diyebiliriz. Onun şiiri, “ıssız yollarda bir arkadaş ıslığı” gibi… Umarım insanın yüreğinde hiçbir kötülüğün ulaşamayacağı o yere yolculuğuna arkadaşlık eder.
Modern şiirin tüm olanaklarını kavramış Serdar Güven’in tasavvufi/felsefi imkânlarla örülmüş şiiri okurunu bekliyor.
•
YAZARIN NOTU:
Yukarıdaki kitap tanıtma yazısında her şey hayalidir; kitap da hayali, yayınevi de.. Benzerlerini edebiyat dergilerinde ve kimi gazetelerin kitap eklerinde okuyacağınız türden yazılardan birisi bu. Hemen hemen herkes için yazılabilecek türden bir yazı... Bu yazı bana ait görünse de, aslında bana ait değil. Her cümlesi başka bir yazardan alındı. Cümlelerin tümü kolaj anlayacağınız. Kimseyi kırmamak için kimden hangi cümleyi aldığımı yazmıyorum. Niyetim sadece bu türden yazılara dikkat çekmek.
Yazının son cümlesini daha önce yayımlanmış bir yazımdan aldım. Yazıda da, her ne kadar bu ifadelerin sahipleri pek düşünmeseler de bir bütünlük sağlamak amacıyla bazı bağlaçlar kullandım. Bakın bakalım, bu ifadeler size tanıdık geliyor mu?