Orhan Koçak, geçen hafta K24'te yayınlanan yazısında şairin düzyazılarını topladığım kitaba Şiiri Şiirle Ölçmek adını vermemi eleştiriyor. “Şiiri Şiirle Ölçmek” ifadesinin bana ait olmadığı, Cansever'in bir yazısının başlığı olduğu ortada...
16 Ağustos 2018 13:58
Edip Cansever’in poetikasında şiiri şiirle ölçmek, şiiri kendine özgü parametrelerle değerlendirmenin yanı sıra, hatta daha çok, onu bütün bir dünya şiir tarihinin içinde düşünmek, daha öncesinde yazılmış şiirlerle karşılaştırarak çözümlemek, estetik değerine bu yolla karar vermek anlamı taşır. Şiiri şiirle ölçmenin tersi, şiiri alışılmış beğenilerle ölçmektir.
Cansever, “Şiiri Şiirle Ölçmek” başlıklı yazısını 1961 yılında Yeditepe’de yayımlamıştır. O yıllarda yayımlanan diğer yazılarında olduğu gibi, bu yazıda da “soyut, anlamsız, kapalı” bulunan bir kuşağın içinden seslenir Cansever. Bu yazılarda genel olarak şunu savunur: Bizim şiirimize, alışmış olduğunuz şiir anlayışlarıyla, yerleşik beğenilerinizle yaklaştığınız için soyut, anlamsız ya da kapalı buluyorsunuz. Oysa, şiiri beğenilerinizle değil, şiirle ölçtüğünüzde böyle olmadığını anlayacak, onu gerektiği gibi değerlendirmeye başlayacaksınız. Şiiri değerlendirmenin en iyi yolu onu şiirle ölçmektir.
Cansever’in bu şekilde özetlenebilecek düşüncelerine pek çok metninden örnek gösterilebilir. “Şiiri Şiirle Ölçmek” yazısından alıntılayayım:
"Bence şiiri değerlendirmek bakımından tutulacak en iyi yol şu olmalıdır: Şiiri şiirle ölçmek… Yani şiire, salt iç tepkilerimize uyarak değil de, tarihin, yaşadığımız çağın, belli bir şiir geleneğinin, okuduğumuz şiir sayısının, edindiğimiz şiir ekininin aracılığıyla bakmak gerekir. Ancak bu yolladır ki, şiirin gerçek yapısını, gerçek düzenini, çağlar boyu değişmeyen yanını kavrayabiliriz; gelgeç yenilikle, bir temele bağlı olan yeniliği kolayca ayırt edebiliriz. Oysa çoğu kimseler, bir şiir okudular mı, olanca duygularını, olanca heyecanlarını boşaltıverirler; kendi iç evrenlerinde bir yapı, bir düzen kurmaktan uzak kalırlar. Şiir değil de, buna benzer herhangi bir olayla karşılaşsalar, durumları gene de değişmeyecektir. Yargıları da, beğenileri de günlük, hatta anlık etkilenmelerin sonucudur, sağlam değildir.
"Oysa şiiri şiirle ölçme yeteneği olanlar, yeni bir şiirle karşılaştıkları zaman boşalıp gevşemeyen kişilerdir. Onlar duygu, düşün güçlerini sınırlandırıp yüceltmeğe bakarlar. Gerçekte bu sınırlandırma, akıcı bir sınırlandırmadır: Özden öze, biçimden biçime kayıp durur. İşte bu gibi kimseler, o güne dek karşılaşmadıkları bir yapıyı, daha önce edindikleri şiir yapılarıyla kavrar, zenginleştirirler. Kafalarında özenilecek bir birlik yaratırlar. Somutu, yani güzeli bulup çıkarmak onların işidir. Çünkü güzel, ancak onların yaşamında yer tutabilir. İşte onlardır ki, bir şiiri başka bir şiirle, bir çağın şiirini başka bir çağın şiiriyle, hatta bir ülkenin şiirini başka bir ülkenin şiiriyle oranlayabilecek kimselerdir." (s.106)
Cansever’in görüşleri böyleyken, Orhan Koçak, geçen hafta K24’te yayınlanan “Karşılaştırmalı edebiyat burda niye olmuyo?” başlıklı yazısında şairin düzyazılarını topladığım kitaba Şiiri Şiirle Ölçmek adını vermemi eleştiriyor.
Şiiri şiirle ölçmenin “Cansever’in başkasından işittiği anda derhal hücuma geçeceği bir tez” olduğunu söylüyor. “Şiiri Şiirle Ölçmek” ifadesinin bana ait olmadığı, Cansever’in bir yazısının başlığı olduğu ortada. Şiiri şiirle ölçmenin Koçak’ın belirttiği gibi Cansever'in hücuma geçtiği/geçeceği değil, hep savunduğu bir tez olduğunu söylememe de gerek yok sanırım. Öyleyse Orhan Koçak, neden yakıştıramıyor şiiri şiirle ölçme düşüncesini Cansever’e? Cansever’in “‘benim satırın tek rakibi kendisidir’ gibi bir şey demek istemiş olacağını sanmam” diyor. Şiiri şiirle ölçmekten “benim şiirimin rakibi yoktur, şiirimi yalnızca benim şiirimle ölçebilirsiniz” demek istediğini mi düşünüyor gerçekten? Daha doğrusu benim Cansever’in kitabına Şiiri Şiirle Ölçmek adını vererek, bir bakıma ona bunu dedirtmiş olduğumu düşündüğü için mi karşı çıkıyor? Koçak’ın verdiği örnekler arasındaki bağlantıları anlamaya çalışıyorum. Füsun Akatlı’nın “Benim için her yapıt, her şiir, her öykü tektir, biriciktir. Kendinden ibarettir, sadece kendi yapıp yapamadıklarıyla ölçülür” şeklindeki sözünü eleştirmek için Akatlı’nın en yakın arkadaşının düzyazılarının toplandığı kitabın adını malzeme yaptığına göre, şiiri şiirle ölçmenin “şiiri kendisinden ibaret görmek” anlamı taşıdığını mı düşünüyor acaba? Öyle görünüyor. Eğer öyleyse, Cansever buna gerçekten hücum ederdi işte! Şiiri yalnızca kendinden ibaret gören bir adam şunu demez çünkü: “şiiri şiirle ölçme yeteneği olanlar [….] bir şiiri başka bir şiirle, bir çağın şiirini başka bir çağın şiiriyle, hatta bir ülkenin şiirini başka bir ülkenin şiiriyle oranlayabilecek kimselerdir.”
Edip Cansever, yaygın kanının aksine, yabancı dil bilmese bile Türkçeye çevrilmiş metinleri çok iyi takip etmiş, dünya edebiyatının başyapıtlarıyla ilişki kurabilmiş, metinlerarası göndermelere sıklıkla yer vermiş bir şair. Onun şiirini antik Yunan tragedyalarıyla da, Eliot’la da, Berger’la da ölçebilir, mukayese edebilirsiniz. Edip Cansever’i “karşılaştırmalı edebiyat” bahsine konu edecekseniz, işte buradan etmeniz gerekir. Daha baştan bir mukayese ifadesini yanlış anlayarak, bu yanlış anlamayı da adını anmaktan bile imtina ettiğiniz editöre bağlayarak değil.