Trans sporcular – havuz probleminden zor

"0-1-2’lere tutkun, rakamlarla kafayı yemiş, galibin-mağlubun belli olmasına koşullanmış spor âleminin non-binerlere gösterdiği direnç, şaşırtıcı değil. Trans kadın sporcular etrafındaki tartışma, her koşulda, genel olarak erkekliği-kadınlığı ve sporda (belki genel olarak da!) 'performans baskısını' yeniden düşünmek için bir vesile."

14 Ağustos 2022 10:10

Taylandlı Parinya Charoenphol, ufaklıktan beri kendini kız hissetmesine rağmen, erkek kardeşleriyle beraber Tayland boksuna sardırmış. Cinsiyet yöneliminden ötürü karşılaştığı tacizlere, saldırılara karşı iyi bir donanım sağlamış bu ona. Thai bokstaki ustalığını profesyonel seviyeye vardırmış, profesyonel olmuş. Ringlere, Taycada trans kadınlar için kullanılan tabirle “Kathoey” kimliğini ortaya koyarak, saçlarını uzatarak, makyaj yaparak, maç öncesi kontrollerde soyunmayı reddederek çıkmış. Ring veya sahne adı: Nong Toom. Küçük çocuk anlamına geliyormuş; buradaki “küçük,” düşük statü çağrışımlı, küçümseyici bir kelime, “çocuk” da üniseks bir kelime. Yere devirdiği rakiplerinin yanağına öpücük kondurmak gibi bir alamet-i farika geliştirmiş. 1999’da, 18 yaşında cinsiyet değiştirme ameliyatını da olmuş. Modellik de yapmış.

Parinya Charoenphol (Nong Toom) ve onun hikâyesini konu edinen Beautiful Boxer filminin afişi.

Nong Toom ülkesinden taşan bir ün kazanmış, hikâyesi Beautiful Boxer ("Güzel Boksör") adıyla filme çekilmiş. Şov figürüne dönüşmekten rahatsızlığını, “Boksör bedeninde bir kadın mıyım yoksa sirk şovunda bir hayvan mıyım, ben de artık bilemiyorum,” diye beyan etmiş bir ara. 2006’da ringlere dönmüş. 2007 Ekim’inde ilk olarak kadın kadına bir maça çıkmış. Parinya Charoenphol açtığı boks okuluyla, sözüyle, “duruşuyla,” transseksüel, yani cinsiyet değiştirmiş sporcuların dünya çapındaki ikon şahsiyetlerinden biri.

Lia Thomas vakası: “Yüzsünler ama kazanamasınlar…” mı?

Nong Toom, kendisinin de yakındığı gibi, sporla şov dünyasının kesişim sahasında yumruk ve tekme sallıyordu. Üst düzey kurumsal olimpik sporda trans yarışmacıların statüsü ise, yakın zamanda, hararetli münakaşalara konu oluyor. Geçtiğimiz ilkbaharda yüzmede ve bisiklette epey ses çıkartan iki vakadan söz edeceğim.

Yüzmedeki tartışma, daha önemli, oradan başlayayım. “Olay,” Mart sonunda ABD’de sporun zirve organizasyonlarından olan üniversite oyunlarında 500 Yarda (457 metre) serbest yüzmede trans yüzücü Lia Thomas’ın, Tokyo olimpiyatlarında gümüş madalya alan Emma Weyant’ı geride bırakarak birinciliği kazanmasıyla koptu. Bu birincilik, bir trans yüzücünün ABD’de bu seviyede kazandığı en büyük başarı.

Fakat asıl “olay,” Lia Thomas’ın başarısının protestolarla karşılaşması oldu. Birçok üniversiteden genç kadın yüzücüler (Lia Thomas’ın sporcusu olduğu Pensilvanya Üniversitesi’ndekiler dahil), “kaygılarını” belirten ortak açıklamalar yaptılar. Bu arada, “nihayet kızkardeşler olarak birleştik” diyerek, kendi aralarındaki rekabetleri bu hayatî vesileyle aştıklarını da söylüyorlardı.) Protestocu yüzücüler, trans kadın sporcuların “biyolojik avantajlara” sahip oldukları için haksız rekabete yol açtıklarını, bu nedenle kadın yarışmalarına katılmaktan men edilmelerini istediler. Michael Phelps, Martina Navratilova gibi ünlü eski sporcular da bu protestoya destek verdi. Kadın sporculara dönük cinsel istismara ve finansman eşitsizliğine karşı mücadelesiyle bilinen eski yüzme şampiyonu Nancy Hogshead-Makar, trans sporcuların “cis” (yani kadın doğmuş) kadınlarla beraber yarışmalarını engelleyecek düzenlemeler talep eden bir platform kurdu.

Lia Thomas (solda). Sağda, üniversite oyunlarının ödül töreninde şampiyon Lia Thomas, ikinci Emma Weyant ve üçüncü Erica Sullivan.

ABD okullu sporunun en üst makamı National University Sports Association (NCAA), daha önce trans kadınların kadın yarışmalarına katılmak için bir yıl testosteron baskılama tedavisi görmeleri gerektiği kuralını koymuştu. Bu tartışmalardan birkaç ay önce, Ocak’ta yeni bir yönerge açıklayarak; özgül düzenlemeleri yapmayı tek tek sporların üst organlarına devretti. Bundan kısa süre sonra, ABD Yüzme Kurumu (USA Swimming), trans kadın sporculara bir yıl yerine üç yıl testosteron baskılama şartı getirdi. 2019’da cinsiyet değiştirme sürecine girmeden önce Will Thomas adını taşıyan Lia Thomas, bu yeni kural uygulansaydı şampiyon olduğu yarışmaya katılamayacaktı, zira iki yıldan fazla testosteron baskılama tedavisi görmüştü ama birkaç ayı eksikti! Bazı trans sporcu aktivistler, bu ağır testosteron baskılama koşulunun, fiilen “Yüzsünler ama kazanamasınlar” anlamına geldiği yorumunu yaptılar.

“Protestoların ve aşağılamaların yükünün bir trans sporcunun omuzlarına bindirilmesine” isyan eden sporcular da çıktı.Transaktivist atlet Chris Mosier, “muhteşem bir trans atletin başarısını çekemeyen insanların oluşturduğu baskıya” tepki gösterdi. Bir başka atlet, Ally, trans sporcuların sürekli “içkin bir avantajlarının olmadığını kanıtlamakla yükümlü hissetmeye zorlandıklarını,” oysa onların “hayatlarını adadıkları bir spor dalında müsabakalara katılabilmek uğruna yoğun, acı dolu ve gereksiz tıbbî işlemlere maruz kaldıklarını” görmek gerektiğini söyledi.

***

Bu vesileyle yine epey meşhur olan Semenya vakasına da değinelim. İnterseks bir sporcu olan, 800 metrede 2012 ve 2016 Olimpiyat şampiyonu Güney Afrikalı Caster Semenya, Dünya Atletizm Federasyonu’nun orta ve uzun mesafeli koşular için sonradan getirdiği koşula uymayı reddetmişti. Federasyon, testosteron seviyesinin belirli bir düzeyin altında olmasını şart koşuyor, atletin bu seviyeyi tutturmak için gerekirse ilaç almasını istiyor. Semenya ilaç almak istemediğini söyleyerek bu kurala karşı hem uluslararası spor hem özel hukuk davası açtıysa da kaybetti.

“Kızlarımızı koruyun”

Florida Valisi Ron DeSantis, NCAA’yla sert bir tartışmaya girdikten sonra, Lie Thomas’ın şampiyonluğunu “tanımadığını,” hemşerileri Emma Weyant’ı meşru şampiyon olarak gördüklerini açıklamış. ABD’de Cumhuriyetçilerin sağ kanadı, trans kadın sporcuların kadınlar kategorisinde yarışmasını engellemeyi dava edinmiş durumda. Donald Trump bir ara “kadın sporunun haysiyetini korumak” diye tanımlamış bu davayı. Muhafazakârlar Save our Girls” (kızlarımızı koruyun) diye bir slogan da üretmişler, trans kızların “normal” dedikleri kızlarla aynı ortamda bulunmaması, bulunamaması gerektiğini savunuyorlar. Cumhuriyetçilerin yönetimindeki on bir eyalet transların üniversiteler düzeyinde kadın yarışmalarına katılmalarını yasakladı, başka eyaletlerin bunu izlemesi bekleniyor.

Buna mukabil keza Cumhuriyetçi olan Utah Valisi Spencer Cox bu kısıtlamalara karşı çıkıyor. Ona sunulan bir araştırma, trans ergenlerin % 86’sının intihara yatkın olduğunu ortaya koyarak; sporda da hayatı onlara zindan etmenin, bu kırılgan durumda büyük risk teşkil ettiğini vurguluyormuş. Dahası, eyalette kayıtlı 75.000 çocuk ve genç sporcu arasında trans sayısının 4 (yazıyla dört) olduğunu da hatırlatarak, bu şeytanlaştırıcı dışlamaya “değmeyeceği” sonucunu çıkartıyor rapor.

Bu dışlama ve kısıtlama siyasetini sorgulayanlar, trans sporcuların toplam sporcu nüfusu içinde pek az sayıda, kazananlar arasında daha da az sayıda olduğuna dikkat çekiyorlar. Onlarca Lia Thomas yok yani! Bedensel avantajlar –tartışmaya açık olmakla birlikte– varsa bile, toplumsal, hukuksal, malî ve başka dezavantajların buna kesinlikle ağır bastığını vurguluyorlar.

Bu defa bisiklet – Emily Bridges vakası

Lia Thomas’ın sindirilemeyen şampiyonluğuna yakın bir tarihte, Mart sonunda, Büyük Britanya’da bisikletçi Emily Bridges’ın o haftasonu yapılacak ulusal yarışmalardan ihraç edilmesi, ikinci vakamız. Bu, buluğ çağından beri kendini erkek hissetmediğini söyleyen, 21 yaşındaki trans sporcunun kadın olarak katılacağı ilk yarışma olacaktı. Bir yıl önce hormon tedavisine başlamış; Britanya Bisiklet Federasyonu’nun testosteron seviyesinin bir yıl boyunca litre başına 5 Nanomol’un altında olması koşulunu yerine getirmişti. (Kuvvetinin % 16 düştüğünü açıklamış.) Erkek kategorisinde yarışırken 2018’de gençler kategorisinde rekor kırmıştı, ülkenin bu dalda yetiştirdiği en büyük sporcu adaylarından biri sayılıyor. Ne var ki, açık bir gerekçe de konmadan, ihraç edilivermişti. Muhafazakâr Partililerin çoğunun bile başlarında görmeye tahammül edemediği Başbakan (dönemin başbakanı!) Boris Johnson, kendi tabiriyle “biyolojik olarak erkek olanların” kadın yarışmalarına katılmaması gerektiğine dair demeciyle, bu karara destek verdi. Akabinde, Emily Bridges sosyal medya üzerinden bir tehdit ve hakaret hücumuna uğradı.

Emily Bridges

Britanya Sporda Eşitlik Otoritesi, tepkilere, cis kadınlarla trans kadınlar veya biner olmayanlar arasında ortalamada kuvvet, dayanıklılık ve vücut yapısı farkları olduğunu, adil yarış ölçüsünün kolay bulunamayacağını söyleyerek cevap yetiştirdi.

Emsal karar mı?

Derken, Haziran ayında  Dünya Yüzme Federasyonu FINA, ilgilileri sarsan bir karar aldı. Buna göre, trans kadınlar ancak cinsiyet “uyumlarını”/değişimlerini on iki yaşına kadar gerçekleştirdikleri takdirde kadın yarışmalarına katılabilecekler. Zira o yaşa kadar oluşan erkek fizyonomisi “kazanımlarının,” “geri döndürülemeyeceği” ileri sürülüyor. FINA, kararını endokrinologlar, spor fizyologları, hukukçular, insan hakları uzmanları, toplumsal cinsiyet eşitliği uzmanları, eski yüzücülerden oluşan bir çalışma grubunun raporuna dayandırıyor. FINA ayrıca “açık” bir yarışma kategorisi ihdas etmek üzere bir çalışma grubu da oluşturduğunu açıkladı. Bu, tahmin edilebileceği gibi, trans sporculara bir “getto” tahsisi hazırlığı olarak algılandı.

Dünya Atletizm Federasyonu ve Dünya Futbol Federasyonu, FINA’nın kararını dikkate alacaklarını açıkladılar. Üç büyük federasyon mutabakat sağlarlarsa; bir sporcunun avantaj sahibi olduğu kanıtlanmadıkça yarışmalardan men edilemeyeceği genel ilkesiyle vaziyeti idare eden Uluslararası Olimpiyat Komitesi’nin de bu çizgiye gelebileceğini düşünenler var.

Ross Tucker

Fizyolog Ross Tucker, FINA’nın kararının en otorite sahibi destekçilerinden biri. 2020’de Dünya Rugby Federasyonu’nun, trans kadınların kadın takımlarında oynayamayacağı kararını veren komitede yer almış. (Kendisi de eski ragbici.) 2022 Temmuz başında verdiği mülakatta, FINA’nın getirdiği kısıtlamayı etraflıca savunuyor. Biyolojist bir dille yapıyor bunu: “Biyolojinin gereğini yapmak”tan söz ediyor, “biyoloji tashih edilemez,” diyor. Kimsenin cinsiyet kimliğine karışılamayacağını açıklıkla savunuyor, fakat sporda “maalesef” durumun farklı olduğu kanısında. Biraz antrenman yapan ya da hiç yapmayan erkeklerin bile kas kitlesinin üst gövdede kadınlardan ortalama % 33 (bacaklarda % 40) daha büyük olduğunu anlatıyor. “Halihazırda 100 metre kadın dünya şampiyonlarından daha hızlı koşabilen binlerce oğlan çocuğu ve erkek var” diyor! Erkeklerin kas kitlesinin büyüklüğü yanında yağ kitlelerinin daha az, kalplerinin ve ciğerlerinin daha büyük, kandaki hemoglobin yoğunluğunun daha yüksek olduğunu, onları daha kuvvetli ve daha dayanıklı kılan bu farkın ergenlikte oluştuğunu anlatıyor. Testosteron seviyesinin düşmesi, eşitsizliği gideremez ona göre. Tucker’a bakılırsa, trans kadınların kadınlar kategorisinde sorunsuz yarışabileceği bazı dallar olabilir; binicilik, atıcılık, okçuluk gibi, ama bunlar istisnadır.

“Testosteronu yüceltmek…

FINA’nın kararı, özellikle transaktivist sporcular arasında dehşetle karşılandı. ABD’li kadın futbolcu Megan Rapinoe, “gaddarca,” demiş.

Megan Rapinoe

Buna karşılık, trans sporcular lehine tutum alan bazı federasyonlar da var. Geçen yıl Fransa Rugby Federasyonu, rugby müsabakalarına trans sporcuların kısıtsız katılabileceğini açıkladı. Dünya Federasyonu’nun,  “ortalama olarak cis kadınlardan daha iri yapılı oldukları” gerekçesiyle trans kadınları uluslararası yarışmalardan men eden kararının aksine bir tutum bu. Fransa Federasyonu, bu kararıyla, rugby’nin “içerici, kapsayıcı bir” bir spor olma iddiasını kanıtlamakla gururlanıyor. Yine geçen yıl, ABD Ulusal Kadın Hokey Ligi yönetimi, trans kadınların, iki yıldır bu kimlikle varoldularsa, hormon tedavisi görmeleri gerekmeden müsabakalarda yer aabileceğine karar verdi. İki ay önce, Haziran’da Almanya Futbol Federasyonu “ilerici” bir karar vererek, trans, interseks veya biner-olmayan sporcuların hangi kategoride yer alacakları konusunda cinsiyet kimliği beyanını yeterli sayacağını açıkladı. Spor ve takım ruhuna uygun bir gerekçeyle – mealen: “Bir takımı başarıya ulaştıracak olan, cinsiyetlerinden bağımsız olarak, farklı bedensel kuvvet ve kabiliyetlere sahip bütün insanların ortak çabasıdır.” Aktardığım örneklerin hepsinin takım sporlarından çıktığını gözden kaçırmayalım.

“Kum torbası…”

İskoçyalı kayakçı Hannah Aram, şiddete uğramış ve travma tedavisi görmek zorunda kalmış bir trans kadın olarak, bizzat yarışmalara katılmanın kendisinin, politik bir eylem olduğunu söylemiş. Trans sporcuların bir meselesi, şüphesiz bu: görünürlük, meşruiyet…

Fakat sadece bu değil ki! Basitçe spor yapma zevki, sportif başarı azmi de var. Spor yapmak, sporda başarılı olmak isteyen genç insanlardan söz ediyoruz. Britanyalı bisikletçi Emily Bridges, “bir kültür savaşının kum torbası olduk,” diyor bir açıklamasında. Oysa onun derdi, kadın-bisikletçi olarak varolmak, yarışmak.

Hannah Aram (solda), Janna Kraus (sağda)

İsviçre’nin ilk profesyonel trans kadın buz hokeycisi Janna Kraus, başarıyı sağlayan faktörlerin hormonlar, kromozomlar ve jenitaller olmadığını anlatmış. “Testosteronun yüceltilmesine” ve başarı garantisi olarak görülmesine ifrit oluyor.

Birçok spor insanı, trans sporcuların kabulünde yarışmacı üst düzey spordansa, kitle sporu düzleminde daha kolay adım atılabileceğini düşünüyorlar. (Gerçi, “Kızlarımızı kurtarın” türü kampanyalarla o da zor!) Buna karşılık üst düzey sporun da temsil ve görünürlük işlevi var.

LBGTI+ tanımı non-binerleri de içeriyor. Non-biner olmak, “kesin” kadın ve “kesin” erkek tanımına sığmayan, akışkan bir cinsiyet kimliğini tanımlıyor. “Biner,” yani ya 0 (sıfır) ya 1 (bir) misali ikili sayı sisteminin kutupsallığıyla açıklanamayan bir cinsiyet kimliği… (Daha doğrusu, bir “kimliği” ayırt etmekten ziyade, bütünüyle cinsiyet kimliği “olayına” alternatif bir bakış açısı getiriyor bu kavram.) 0-1-2’lere tutkun, rakamlarla kafayı yemiş, galibin-mağlubun belli olmasına koşullanmış spor âleminin gösterdiği direnç, şaşırtıcı değil. Hele, “önemli olan katılmak” şiârına kimsenin kulak asmadığı, performans artırmak uğruna hayatların karartıldığı profesyonel yarışmacı spor âleminde…

Trans kadın sporcular etrafındaki tartışma, her koşulda, genel olarak erkekliği-kadınlığı ve sporda (belki genel olarak da!) “performans baskısını” yeniden düşünmek için bir vesile.

 

GİRİŞ RESMİ:


Bloomfield Lisesinden transseksüel atlet Terry Miller (soldan ikinci), 55 metrelik koşu finalini transseksüel Andraya Yearwood’un (en solda) ve öteki koşucuların önünde tamamlarken (7 Şubat 2019)… Daha sonra, bazı sporcuların aileleri tarafından 12 Şubat 2020’de açılan federal bir dava sonucunda Miller ile Yearwood’un –ve Connecticut’taki diğer transseksüel sporcuların– kız sporları yarışmalarına katılmaları engellendi.