DİĞER
“Turaşvili’nin Sovyetler’den zerre hazzetmediği aşikâr; romanında da bu tavrını saklamak gereği görmemiş hiç. Blucin aslında bir simge. Baskıyı yıkabilmenin simgesi gençler arasında. Varolabilmenin, ifade özgürlüğünün dışavurumu.”
“Çelenk, Kürt ve Ermeni meselelerinin üstüne de cesurca gidiyor. Kürt edebiyatçı Halit Yalçın’a referansla sorunu şöyle özetliyor: 'Kürtler yaşadıklarını, Ermeniler de öldüklerini anlatmaya çalışıyor, ama Türk sağı bunu anlamak istemiyor.'”
"Oya Baydar, sosyalizme eleştirel yaklaşıyor: Teori ile pratiğin çelişikliği. Teorideki kusursuzluğun nasıl olup da böylesine yoz bir iktidar ürettiği. Hayattaki en kuvvetli inancının yıkılmasıyla birlikte kimseyi yargılamıyor Baydar, insanları yanlış olduğunu söylediği düşünceleriyle baş başa bırakıyor."
"Ludwig de kendi küçük dünyasında, Peu de Jaume’daki odasında, sanat için bir şeyler yaptığını, dolayısıyla da insanlık için bir şeyler yaptığını düşünüyor, üstündeki üniformayı umursamaksızın iyi bir şeyler yaptığına inanıyordu. Hitler’e inanmasını sağlayan da, onu bu inançtan vazgeçiren de sanattı."
"Uwe Timm, – ’68 kuşağına mensup solcu bir yazar olarak ailesiyle yüzleşmeye karar vermiş. Kardeşimin Gölgesinde, abisini gördüğü o tek andan hatırında kalanlarla başlıyor. Uwe o günlerde üç yaşında. Karl-Heinz kardeşini kucaklayıp havada süzerken birlikte tek anılarının bu olacağından, birkaç ay sonra Ukrayna’da öleceğinden habersiz..."
"Mustafa Balbay Tek Partinin aydınlar ve yazarlar üstündeki baskısını edilginleştirmek istediği kitabında Sabahattin Ali’yi adeta Çankaya sofralarının müdavimi bir yazar gibi göstermiş. Dipnotsuz ve kaynakçasız bu kitabını Sabahattin Ali’yi anlatmak için değil, Kemalistlerin resmî anlatıyı sarsabilecek olası sorularına önden cevap vermek için yazmış gibi..."
"En zor işlerin üstesinden gelen, kendi parasını kazanan, cinsel hayatını istediği gibi yaşayan, başka bir ülkede tek başına bir hayat kuran Emily’nin yapmadığı bir şey var: O da herhangi bir kültür faaliyetinin içinde bulunmak."
"Ayhan Aktar, destanları incelerken, bu destanların yazılmasına sebep olan tarihsel arka planı da okuyucularını müthiş bir berraklıkla veriyor. Böylece, sadece 'Barakalar’ın yıkımına' yakılan ağıdı okumuyoruz; insanları Barakalar mahallesini kurmak zorunda bırakan şartları, ahlâk ve vicdan sahibi bürokratların nasıl pasifize edildiğini de görüyoruz."
Yine Düşünce Özgürlüğü Yine Türkiye: 1995'te yayımlanan kitaba bakıldığında o zamanlar çok daha umutlu bir havanın estiği görülebiliyor. Çeyrek yüzyıl sonra bu derlemedeki eleştiriler keşke güncelliklerini kaybetmiş olsalardı...
Otuz yıl sonrasının Türkiye’si nasıl bir yer olacak? Cevaplaması çok güç bu soruyu, Şahin Alpay ta 1991’de, Türkiye’nin önde gelen 32 simasına yöneltmiş… Bugünden bakınca cevaplar, beklentiler ve gerçekler arasındaki tezat dikkat çekici.
© Tüm hakları saklıdır.
↑ Yukarı çık