“Bir küresel fenomen olarak popülizm”

Popülizmin Küresel Yükselişi (Benjamin Moffit), bu hafta İletişim Yayınları tarafından basılıyor. Kitaptan kısa bir parçayı Tadımlık olarak sunuyoruz: "Popülizm dünya çapında nasıl bu kadar hızlı bir biçimde yaygınlaştı? Bu farklı biçimde tezahür eden popülizmlerin ortak noktası nedir? Popülizm gerçekten de demokrasi için bir tehdit mi? Günümüzde popülizm terimini kullandığımızda, gerçekte neden bahsediyoruz?"

02 Eylül 2020 18:29

Popülizm geri döndü ... demokrasinin ve neoliberalizmin parlak şafağına aldırmadan, duyarlı dünyaya musallat olmaya.
– K NIGHT (1998, s. 223)

Görünüşe göre popülist zamanlarda yaşıyoruz. Küresel Mali Krizin etkileri geçmek bilmiyor, Euro Bölgesi’ndeki borç/egemenlik krizi Avrupa Birliği’nin varlığını tehdit etmeye devam ediyor. Genel olarak, siyasi partilerin üye sayısındaki büyük düşüş ve vatandaşların kendilerini ana akım siyasetin içinde gitgide daha fazla hayal kırıklığına uğramış hissediyor oluşuyla zaman içerisinde demokrasiye olan inanç krizinden acı çekiyor olduğumuz iddia ediliyor. Öfke, hiddet ve tiksinme elitlerin üyelerini –bunlar Wall Street bankerleri olabildiği gibi, Brüksel’deki bürokratlar, önde gelen partilerden siyasetçiler ya da gazetelerin gazete dışından yazarlara açık olan sayfalarında boy gösteren kültür savaşçıları da olabilir– açıkça görevden almalarla, cezaevine tıkmakla ya da devrimle tüm statükoyu değiştirmek üzere hedef alıyor. “Halk” adına etkin bir biçimde konuşabilen kurnaz politikacılar için zaman geniş siyasi kazançlar sağlamak için olgunlaşmış durumda.

Kazanıyorlar da. Son yirmi yılda –özellikle son on yılda– dünya genelinde popülistler manşetleri “demokrasiyi savunmak” adı altında “elitlerin” karşısında “halk” şeklinde kuruyor. Avrupa, Silvio Berlusconi, Geert Wilders, Jörg Haider ve Marine Le Pen gibi liderlerle popülist dip dalgayı deneyimleyip Kıta’daki popülist partiler önemli siyasi başarılarının tadı nı çıkardılar. Latin Amerika bölgeyi geri döndürülemez bir biçimde değiştiren Hugo Chávez, Nicolas Maduro, Eva Morales ve Rafael Correa gibi ülkelerinde en yüksek pozisyonları edinen sol popülist liderler gördü. Birleşik Devletler’de ise, Çay Partisi 2013’te yönetim faaliyetinin geçici süre askıya alınmasına ve Sarah Palin, Ted Cruz ve Donald Trump gibi karakterlerin Amerikan muhafazakârlığına yeni bir biçim vermesine sebep oldu. Asya-Pasifik’te, Thaksin Shinawatra, Joseph “Erap” Estrada, Pauline Hanson ve Winston Peters ülkelerinde silinemez izler bırakırken, Afrika Yoweri Museveni, Micheal Sata ve Jacob Zuma gibi zalim popülist liderler gördü. Başka bir deyişle, –bir öç alma motivasyonuyla– popülizm geri geldi. Başka bir çağa ya da dünyanın belirli bir alanına aitmiş gibi görülen bir kenar fenomen şu anda çağdaş siyasetin dayanak noktası haline gelmiş durumda. Bu durumu açıklamak için kimi düşünürler son yıllarda dünyanın çeşitli bölgelerinde “popülist Zeitgeist” (Mudde, 2004, s. 542), “popülist dalga” (Krastev, 2007, s. 57) ve “popülist diriliş” (Roberts, 2007, s. 3) gibi kavramları kullanıyorlar.

Gerçekten, akademi de bu gelişmelere, aynı dönemde popülizm üzerine yapılan akademik çalışmaların kendi popülist yeniden doğuşuna yakın bir önem verdi. Popülizm, siyaset biliminde her ne kadar uzun bir sicile sahip olsa da –dağınıklığı ve kopukluğu bir kenara–, kavrama, 90’ların ortasından itibaren kimi yazarlarca Avrupa’daki “yeni popülizm” ve Latin Amerika’daki “neo-popülizm”in ortaya çıkışını anlayabilmek için yeni bir soluk getirildi (Betz, 1993, 1994; Roberts, 1995; Taggart, 1995, 1996). Bu durum 21. yüzyılın başında popülizm üzerine yapılan ampirik çalışmalarda patlamaya yol açtı. Popülizm ayrıca, siyaset teorisinin Laclau (2005b, 2005c), Mouffe (2005a), Ranciere (2006), Zizek (2006a, 2006b) gibi figürlerinin kavramla ilişkili olarak, nasıl paradoksal bir biçimde demokrasiyle ilintili olduğunu ortaya koyarak güncel tartışmalarının merkezinde yer aldı. Tüm bunlar birlikte ele alındığında, bu eğilimler popülizm gibi siyaset üzerine çalışmaların göreli olarak daha kıyısında bulunan bir konunun, disiplinin en çekişmeli ve geniş kapsamda tartışılan bir kavramına dönüşümünü gözler önüne seriyor (Canovan, 2004; Comroff, 2011).

Dahası, popülizm üzerine olan bu yeni ilgi akademinin fildişi kuleleriyle sınırlı kalmadı. Siyasetçiler ve gazeteciler son yıllarda kavramın üzerine, onu demokrasi için büyük bir tehlike şeklinde tasvir ederek, atladılar. New York Times“Avrupa’nın sert popülist tepkisi” diye dizlerini döverken, New Statesman popülizmi “baskı altında bulunan ana akım demokrasiye gerçek tehdit” olarak tanımlamıştı. İtalya eski Başbakanı Enrico Letta, popülizmi Avrupa’daki istikrara tehdit olarak etiketlerken, Meksika eski Dışişleri Bakanı Jorge Castañeda, popülizmi “Latin Amerika için bir felaket” olarak tanımlıyordu. Bununla birlikte başka mecralarda popülizm, arızalı demokratik sistemlerimizin ilacı olarak resmediliyordu: Atlantic, liberal anlatının düzeltilmesinin tek yolunun popülizm olduğunu ileri sürerken, Huffington Post2014’ü “iktisadi popülizmin yılı” olarak ilan etmişti.

Popülizme olan bu yaygın ilgiye rağmen, fenomene dair çeşitli bakış açılarını hâlâ anlayabilmiş değiliz. Sorular oldukça fazla: Popülizm dünya çapında nasıl bu kadar hızlı bir biçimde yaygınlaştı? Bu farklı biçimde tezahür eden popülizmlerin ortak noktası nedir? Popülizm gerçekten de demokrasi için bir tehdit mi? Ve belki de en temel soru: Günümüzde popülizm terimini kullandığımızda, gerçekte neden bahsediyoruz?


Boris Johnson (Birleşik Krallık), Jair Bolsonaro (Brezilya)

Bu soruları cevaplayabilmek için kitaptaki temel argüman, çağdaş popülizmi yeniden düşünmeye ihtiyacımız olduğudur. Çünkü popülizm bugün daha önceki tekrarlarından farklı, hızlıca değişen medya ve siyasal iletişim düzlemine gömülü bir biçimde değişip gelişmiştir. Popülizmin klasikleşmiş “halk” ve “elitler” ayrımına dayanan tanımı devam ederken, onun yeni medya teknolojilerine dayanmasının, siyasi temsil ve özdeşleşme tarzlarının değişimiyle ilişkisinin ve her yerdeliğinin giderek artışının açıklanmaya ihtiyacı vardır. Bunların ışığında kitap, popülizmi özellikle bir “şey” ya da mahiyet olarak görmektense, icra edilen, şekillendirilen ve çeşitli siyasi ya da kültürel bağlamlarda harekete geçirilen bir siyasi üslup olarak anlamak gerektiğini ileri sürüyor. Böyle bir tercih, medyanın siyasi hayatın bütün alanlarına dokunduğu, kriz algısının kalıcı olduğu ve popülizmin birbirinden tamamen farklı birçok bağlam ve tezahürde görünür olduğu bir zamanda popülizmi anlamlandırmaya imkân tanır.

Bu argümanın oluşturulmasında, daha kapsamlı, incelikli ve zaman-bağlam hassasiyeti olan bir anlayışla çağdaş popülizmi okuyucuya sunmak kitabın üç ana hedefi olarak sıralanabilir. İlk hedeflenen, popülizmi dönüşen küresel medya düzleminde konumlandırmaktır. “İletişimsel bolluğun” hüküm sürdüğü, iletişim teknolojilerinin her yerdeliği ve dolayısıyla kolay ulaşılabilirliği, bilgi ve iletişim teknolojilerinin giderek artan hızı ve kapsamı, “en özel gündelik ilişkilerden geniş çaplı küresel organizasyonlara, her moment yoğun bir biçimde dolayımlanmıştır ve mesajların içerikleri sürekli değişip kimi zaman mesajın yaratıcılarının da isteği dışında biçimlenir” (Keane, 2013, s. 23). Bu küresel ortamda popülizmin lider ve halk arasında doğrudan ya da aracısız bir fenomen olarak var olduğunu ileri süren idealize edilmiş görüş terk edilmeli ve popülizmin yoğun bir biçimde dolayımlı olan doğası keşfedilmeli ve dahası gösterilmelidir. Bizler artık zeytinyağı tenekesini kendisine kürsü yapıp oradan “halka” popülist bir biçimde konuşan romantik bir anlayışla iştigal etmiyoruz, bilakis yeni bir tür kurnaz, yeni medya teknolojilerini kendi çıkarına kullanmasını bilen popülist liderlerin doğuşuna şahitlik ediyoruz. Siyasalın gitgide medyatikleşmesi popülizme nasıl yarar sağladı? Popülist figürler “halk”a ulaşmak için medyanın farklı yönlerini nasıl kullandılar ya da bu farklı yönlerle nasıl ilişkilendiler? İnternetin ve sosyal medya kullanımının yaygınlaşması çağdaş popülizmi nasıl değiştirdi?

Bu kitabın ikinci hedefi ise salt bölgesel popülizm kavramsallaştırmasının ötesine geçmek ve yerine, popülizmi bir küresel fenomen olarak gören anlayışı kurmaktır. Her ne kadar bu yavaşça değişiyor olsa da, popülizm üzerine yazılmış olan literatür hâlâ akademik bir gettolaşma tarafından belirleniyor; bu sebeple, fenomenin spesifik olarak bölgesel düzeydeki çalışmaları (her biri kendi gelenekleri, tanımları ve arketipik vaka incelemeleri) birbirinden izole bir biçimde kalmaya eğilimlidir. Bölgesel sınırları aşan araştırmaların sayısı oldukça az. Rovira Kaltwasser’in (2012, s. 185) söylediği üzere: “Neredeyse popülizmi inceleyen bütün çalışmalar bu zamana kadar spesifik bir bölgenin ampirik ve teorik analizine odaklandı.” Bu bölgeler genellikle Batı Avrupa, Latin Amerika ya da Kuzey Amerika olmuştur. Bu kitap ise literatürün özellikle Asya-Pasifik ve Afrika örnekleri gibi “olağan olmayan şüphelilerine” de uzanarak bu bölgesel sınırlamanın ötesine geçmeyi amaçlıyor ve popülizmi bölgeler ve ülkeler arasında karşılaştırıyor. Popülizme özgün bir karşılaştırmalı yaklaşım geliştirmek Beppe Grillo, Sarah Palin, Rafael Correa ve Thaksin Shinawatra gibi liderleri birbirlerine neyin bağladığını düşünmemize yardımcı olur. Şöyle de sorulabilir: Bu birbirine hiç benzemeyen aktörlerin “popülist” olduğu iddiası gerçekte neye dayanır?


Donald Trump (ABD), Vladimir Putin (Rusya)

Medya merkezli ve küresel bir çağdaş popülizm anlayışı geliştirmekle uyumlu olarak kitabın üçüncü amacı, çağdaş popülizmi kavramsallaştırmak için siyasi üslup olarak popülizm gibi bir çerçeve geliştirmek ve bu çerçeveyi ileri sürmektir. Popülizm literatüründe birçok yazar “siyasi üslup” terimini kullanırken (Canovan, 1999; de la Torre, 2010; Knight, 1998; Taguieff, 1995), göreli olarak çok da geliştiğini düşünmediğim bu yaklaşım, genelde retorik, iletişimsel stratejiler ya da söylemle eşanlamlıymış gibi ele alındı. Bu kitap daha açık seçik ve daha kapsamlı bir siyasi üslup kavramı geliştirmek, sadece iletişimsel ve retorik öğelerinin ötesinde ve onun edimsel, estetik ve çağdaş popülizmle etkileşimli unsurlarını vurgulamak için yukarıda bahsedilen yazarların önemli çalışmaları üzerine inşa edildi. Fieschi’nin (2004a, s. 115) belirttiği gibi, geçmişte popülizmi siyasi bir üslup olarak ele almak “üslup kavramı manasız veya en azından lüzumsuz ve yüzeysel bir şeyi belirttiği için (2015b).onu hakkıyla kavramaya yetmez gibi görünüyordu. Gerçeklikten bu kadar uzak bir şey olamaz, halka çağrıda bulunmanın gücü –bu muğlak bir şey de olsa– asla hafife alınmamalıdır”. Kitap, siyasi üslubun hiçbir biçimde “gereksiz ya da önemsiz” olmadığını, dahası popülizmin her şekle girebilen ve çok-yönlü doğasını kavramak kadar günümüz siyasi ortamında onun konumunu anlamak açısından da hayati olduğunu açıkça ortaya koyuyor. Kitap, popülizmin farklı kurucu bileşenlerini, edimsel bir siyasi üslup olarak düşünülen liderin icracı, “halkın” izleyici, krizlerin ve medyanın bir sahne olarak kurulduğu teorik bir çerçeve içerisinde açıkça gözler önüne serer. Bu yeni söz dağarcığı bizlere –modern popülizmin temelindeki– “halka” başvurmanın altında yatan temsil ve performans mekanizmalarına odaklanmamıza yardım ettiği kadar, modern popülizme içkin teatralliği de görmemizi sağlar.

Varsayalım ki bu kitabın oldukça iddialı ve geniş bir perspektifi var, popülizmi yeniden düşünmeyi ve bu çerçeveyi kurmayı aslında nasıl yapacak? Kitap, yorumlayıcı ve disiplinlerarası bir duruş noktasından2 yola çıkarak, popülizm üzerine dünyadaki çağdaş popülizmin doğasını aydınlığa kavuşturacak bir kavrayış geliştirmek için çeşitli disiplinlerin ve bölgelerin literatürleri (alan araştırmaları, karşılaştırmalı siyaset, siyaset teorisi ve siyasal iletişimi de içeren) arasında bir bağ kuran üç adımlı bir yaklaşımla ortaya koymayı amaçlıyor. Birinci adım kavramsaldır, Popülizm nedir? sorusunu sorar. Bu soruyu cevaplamak için kitap, çağdaş popülizm üzerine günümüze kadar yazılmış literatürü eleştirel bir perspektifle, çağdaş literatürde temel sorunları ve gerilimleri popülizmi tanımlamak için yerli yerine oturtan dört ana yaklaşımı gözden geçirecek (1990’dan günümüze). Bu yaklaşımlar sırasıyla popülizmi ideoloji, strateji, söylem ya da siyasi mantık olarak görür.

İkinci olarak, bu yaklaşımlardaki kimi ana sorunların üstesinden gelebilmek için kitap siyasi üslup kavramını geliştiriyor. Bunu, kavramın yeni anlamını kurmak için retorik, siyaset felsefesi ve siyaset sosyolojisi alanlarından siyasi üslup üzerine kavrayışlarla sentezlemeden önce popülizm literatüründe terimin kullanımını inceleyerek yapacak. Böyle yaparak şekillendirilmiş, sembolik bir biçimde dolayımlanmış performansa, çağdaş siyasi bir fenomeni anlama ve analiz etmede temel bir unsur olarak vurgu yapacak.


Silvio Berlusconi (İtalya)

Üçüncüsü, kitap, siyasi üslup olarak popülizmin özelliklerini tümevarımsal bir şekilde anlayabilmek için siyasi üslup kavramını kullanıyor. Bu, dünyada genel olarak popülist olarak kabul edilmiş yirmi sekiz liderin (popülizm üzerine yazılmış olan literatürde en az altı yazar tarafından popülist olarak kabul edilmiş liderler) incelenmesi ve onları siyasi üslup açısından birbirine neyin bağladığının tanımlanmasıyla yapılıyor. Ek bölümde, bu popülist liderlerin yalnızca genelde yapıldığı gibi son yirmi yılda Avrupa, Latin Amerika ve Kuzey Amerika’yı değil, Asya-Pasifik ve Afrika’yı da içeren bir listesi bulunabilir. Ortalamadan daha fazla sayıda vaka çalışması yapmak kaçınılmaz olarak daha üst düzey bir soyutlamayı beraberinde getiriyor (Landman, 2008), şayet çağdaş popülizm dünya çapında daha geniş kapsamlı ve daha anlamlı bir biçimde analiz edilmek isteniyorsa bu takas gereklidir. Bizim buradaki kaygımız herhangi bir popülizm vakasının derinlemesine bilgisini edinmek değil –bunun için yapılmış yeterince çalışma ve kitap var–, genel bir fenomen olarak çağdaş popülizme dair bilgi edinmektir. Dolayısıyla vakalar özsel (Stake, 1995) olmaktan çok, bize dünyadaki küresel popülizme dair “temaları ve patikaları tanımlamamız” (Grandy 2001, s. 474) için yardım eden, yüksek düzeyde bir kavramsal geçerlilik” sağlamayı amaçlayan ve kimi spesifik örneklerin detaylarıyla açmaza sürüklenmeden, “kavramsal bir rafinelik” sağlamak bağlamında araçsaldır (George ve Bennett 2005, s. 19). Başka bir deyişle, bu kitapta kullanılan yaklaşım “büyük resmi” görmemize yardımcı olacak ve aynı zamanda dünya genelinde çağdaş popülizme dair ne olup bittiğini açıklayacak şekilde tasarlanmıştır. Bu daha geniş perspektifi kazanmak için kitap yoğun olarak ikincil kaynaklara dayanacaktır. Bu kaynaklar genelde popülizm vakalarının tekil ya da karşılaştırmalı uzman analizleri olacaktır. İkincil kaynaklara dayanmada her ne kadar gizli tuzaklar bulunsa da bu, bölgesel ve dilsel hudutlar veri kabul edildiğinde başka türlü tümünü kapsamanın mümkün olmadığı bir biçimde çeşitli örneklerde hatırı sayılır (çoğunlukla meslektaşlarca gözden geçirilmiş) bir bilgi biçimi sağlayacaktır (Yin, 2009). Bununla bağlantılı olarak, bu çalışmanın sınırlarının birinden de bahsetmek gerekir. Yazarın tek dil bilmesine bağlı olarak, İngiliz dili dışındaki çok sayıda önemli kaynak çalışmaya dahil edilememiş, yalnızca İngilizce ya da İngilizceye çevrilmiş kaynaklardan faydalanılmıştır. Yine de, popülizm üzerine son yirmi yılda yapılmış İngilizce çalışmalar hem katlanarak artmış hem de yeterli olgunluğa ulaşmış durumdadır; bu anlamda çalışmaların yoğun bir analizi ve üzerine düşünmeyi hak eder bir pozisyonda olduğu söylenebilir. Son olarak, kitabın yakın dönem çalışmalardan oluştuğunu, akademik yazında ampirik gelişmeleri yakalamanın önemini hesaba katarsak, bu uzman incelemelerin birincil ve ikincil kaynaklarla, biyografiler, birebir görüşmeler, görsel-işitsel materyaller, siyasi belgeler, basında çıkan haberler, bloglar ve diğer kaynaklarla desteklendiğini belirtelim.

Görüldüğü üzere, bu kitabın yaklaşımı, popülizmi inceleyen bir vakaya derinlemesine bakmayı mümkün kılan ya da çeşitli karşılaştırmalı örnekleri her biri kitabın farklı bir bölümünü oluşturacak şekilde düzenleyen diğer yaklaşımlardan farklılaşıyor. Kitap çağdaş popülizme içkin temel konular ya da başlıklardan oluşup –liderlik, medya, “halk”, kriz ve demokrasi– vakaları bu geniş konulara ilişkin argümanları keşfetmek ve göstermek için kullanıyor. Dolayısıyla, bu kitapta popülizm üzerine geliştirilen teorilerin türleri, popülizm fenomenine ilişkin daha kapsayıcı bir anlayış geliştirmek için teorinin yanında işleyen gerçek dünyadan birçok ampirik gözleme dayalı, çoğunlukla orta-boy sosyolojik bir çeşitliliğe (Merton, 1968) yaslanıyor.

Benjamin Moffit, Popülizmin Küresel Yükselişi,
çev. Onur Özgür, İletişim Yayınları, 2020, s. 15-22.

 

KAYNAKLAR:

  • Betz, Hans-Georg, “The New Politics of Resentment: Radical Right-Wing Populist Parties in Western Europe”, Comparative Politics, 1993, 25(4): 413-427.
  • Betz, Hans-Georg, Radical Right-Wing Populism in Western Europe, Palgrave Macmillan, Londra, 1994.
  • Canovan, Margaret, “Populism for Political Theorists?”, Journal of Political Ideologies, 2004, 9(3): 241-252.
  • Canovan, Margaret, “Trust the People! Populism and the Two Faces of Democracy”, Political Studies, 1999, 47(1): 2-16.
  • Comroff, Jean, “Populism and Late Liberalism: A Special Affinity?”, Annals of the American Academy of Political and Social Science, 2011, 637(1): 99-111.
  • de la Torre, Carlos, Populist Seduction in Latin America, Ohio University Press, Athens, 2010, 2. baskı.
  • Fieschi, Catherine, Fascism, Populism and the French Fifth Republic: In the Shadow of Democracy, Manchester University Press, Manchester, 2004a.
  • George, Alexander L. ve Bennett, Andrew, Case Studies and Theory Development in the Social Science, MIT Press, Cambridge, 2005.
  • Grandy, Gina, “Instrumental Case Study”, Encyclopedia of Case Study Research: L-Z Dizini, Cilt 2, der. Albert J. Mills, G. Durepos ve I. Wiebe, SAGE, Thousand Oaks, CA, 2001, s. 473-475.
  • Keane, John, Democracy and Media Decadence, Cambridge University Press, Cambridge, 2013.
  • Knight, Alan, “Populism and Neo-Populism in Latin America, especially Mexico”, Journal of Latin American Studies, 1998, 30(2): 223-248.
  • Krastev, Ivan, “The Strange Death of the Liberal Consensus”, Journal of Democracy, 2007, 18(4): 56-63.
  • Laclau, Ernesto, “Populism: What’s in a Name?”, Populism and the Mirror of Democracy, der. Francisco Panizza, Verso, Londra, 2005c, s. 32-49.
  • Laclau, Ernesto, On Populist Reason, Verso, Londra, 2005b [Türkçesi: Popülist Akıl Üzerine, çev. Nur Betül Çelik, Epos, Ankara, 2018, 2. baskı]
  • Landman, Todd, Issues and Methods in Comparative Politics: An Introduction, Routledge, Abingdon, 2008, 3. baskı.
  • Mouffe, Chantal, “The ‘End of Politics’ and the Challenge of Right-wing Populism”, Populism and the Mirror of Democracy, der. Francisco Panizza, Verso, Londra, 2005a, s. 50-71.
  • Mudde, Cas, “The Populist Zeitgeist”, Government and Opposition, 2004, 39(4): 542-563.
  • Rancière, Jacques, Hatred of Democracy, çev. S. Corcoran, London: Londra 2006 [Türkçesi: Demokrasi Nefreti, çev. Utku Özmakas, İletişim, İstanbul, 2014].
  • Real Problem”, Telos, 1995, 103: 9-43.
  • Roberts, Kenneth M., “Latin America’s Populist Revival”, SAIS Review, 2007, 27(1): 3-15.
  • Roberts, Kenneth M., “Neoliberalism and the Transformation of Populism in Latin America: The Peruvian Case”, World Politics, 1995, 48(1): 82-116.
  • Stake, Robert E., The Art of Case Study Research, SAGE, Thousand Oaks, CA, 1995.
  • Taggart, Paul, “New Populist Parties in Western Europe”, West European Politics, 1995, 18(1): 34-51.
  • Taggart, Paul, The New Populism and the New Politics: New Protest Parties in Sweden in a Comparative Perspective, Macmillan, Londra, 1996.
  • Taguieff, P., “Political Science Confronts Populism: From a Conceptual Mirage to a 
  • Yin, Robert K., Case Study Research: Design and Methods, SAGE, Thousand Oaks, CA, 2009, 4. baskı.
  • Žižek, Slavoj, “Against the Populist Temptation”, Critical Inquiry, 2006a, 32(3): 551-574.
  • Žižek, Slavoj, “Schlagend, aber nicht Treffend!”, Critical Inquiry, 2006b, 33(1): 185-211.