Kuşun geride bıraktığı gölge

Hayatın "pis ve aşağılık, bayağı ve sıradan yüzünü" anlatmaktan çekinmez Jonathan Safran Foer. Kusurlu hayatlardır anlattıkları. Biten hayatlar. Başlayan hayatlar

21 Eylül 2017 14:00

“Biz yalnızca öykülerimizin anlatıcıları değil, öykülerin kendisiyiz. Öykülerden ibaretiz.”

İnsan yaşamı bir anlatıdır. Her sözcük bir vaat, bir umut, bir yıkım, bir utanç, bir mutluluktur, bir güven ve güvensizlik sembolüdür. Amerikan edebiyatının en çarpıcı seslerinden biri olan Jonathan Safran Foer’in yazını işte bunun üstüne kuruludur.

"Kurmaca kesin gözlemi hayal gücünün özgür oyunuyla dengeleyen, hakikati söylemek için yalanları ve yalan söylemek için de hakikati kullanan bir süreçle yapıldığından" ve bazen belleğin kendisi bir hayal gücü edimine dönüştüğünden, elbette hayali olanın anlatıcısıdır Foer. Ne ki, hayali olanın yanı sıra hakikatin de anlatıcısıdır ve bu anlamda sesi gürdür. Gerçeği katı ve kesindir. Hayatın "pis ve aşağılık, bayağı ve sıradan yüzünü" anlatmaktan çekinmez Foer. Kusurlu hayatlardır anlattıkları. Biten hayatlar. Başlayan hayatlar.

Her Şey Aydınlandı, Jonathan Safran Foer, Çeviri: Algan Sezgintüredi, Siren YayınlarıHüznü aşmanın tek yolunun hüznü tüketmekten geçtiğine inanan Foer, acılarıyla "bir nehir gibi ortadan ikiye bölünen", "kalbini kendisine ait değilmiş gibi çıkarıp evcil bir hayvan misali ayakucuna yerleştirerek uyuyan ve her sabah önceki günkünden biraz daha ağır, biraz daha zayıf ama pompalamaya hâlâ devam eden yüreğini yine göğüs kafesinde bulan", "gözünden süzülecek bir damlanın bile yaşlı evin duvarlarını çökertivereceğinden korkunca gözyaşlarının ardına kum torbaları dizen", "yaşamları varlıklarından yoksun bir şekilde yaşanan", "gerçek olmayanları söylemekten yorulan" insanların hikâyelerini anlatır. Bu bağlamda Foer için bir kaçış değildir yazmak, bilakis, bir itiraf, bir mücadeledir. Görünür olmayanı görünür kılma çabasıdır. Yüzleşmedir.

Dünyayı olduğu gibi taşımaktır Foer’in yazını, "kuşun geride bıraktığı gölge"dir edebiyatı.

Hiçbir zaman tek bir ses, tek bir anlatı, tek bir katman yoktur romanlarında. Nasıl ki "hatıra hatırayı doğurur", "mesafe mesafeden beslenirse" Foer’in hikâyeleri hep başka hikâyeleri aralar.

Örneğin, Foer henüz 25 yaşındayken yayımlanan ve sayısız ödüle değer görülen ilk romanı Her Şey Aydınlandı temelde ortak noktaları çatışmadan geçen, üç farklı katmana bölünür: Birinci katman Alex adlı bir çevirmenin Jonathan Safran Foer adlı bir Amerikalıyla Ukrayna’ya yaptığı yolculuğu konu edinir. Yolculuğun amacı Trahimbrod kasabasını ve Jonathan’ın dedesini Nazilerin elinden kurtaran kadını bulmaktır. İkinci katman bu kasabanın geçmişinden, Yahudi sakinlerinin hayatlarından kesitler sunar. Üçüncü katmansa Alex’in Amerika’ya dönen Jonathan’a yolladığı mektuplardan doğar.

Tuğla tuğla örülen ve tuğla tuğla sökülen Her Şey Aydınlandı’nın inşasını "soğumaya başlayan sıcaklıklar", zamansız ölümler, birbirine zulmeden insanlar, hüzünler ve "aşkın arasındaki boşluklar" tamamlar.

Aşırı Gürültülü ve İnanılmaz Yakın, Jonathan Safran Foer, Çeviri: Algan Sezgintüredi, Siren YayınlarıSafran Foer’in ikinci romanı Aşırı Gürültülü ve İnanılmaz Yakın 11 Eylül sonrasında New York’ta geçer. Kalbi yine çatışmayla atar. Esasında hep bir çatışma vardır Foer romanında; isteklerin çatışması, hayatla ölümün çatışması, çocukla ebeveyn çatışması, düşlenenle yaşanılanın çatışması. "Düşen insanların" romanıdır Aşırı Gürültülü ve İnanılmaz Yakın, "sessizliğin kendilerini kanser gibi ele geçirdiği" insanların romanıdır. 11 Eylül’de babasını kaybeden Oskar’ın, Oskar’ın dedesi Thomas’ın, II. Dünya Savaşı’nın, Dresden’in, hatta bir parça Hiroşima’nın romanıdır. Kaybın ve arayışın, "yitirmeyi bile yitirmenin" anlatısıdır.

Ölüm, "yaşamı tanımlayan korkunç gerçek" Foer romanlarını da tanımlar. Foer, sanki ölümün sürekli farkındalığıyla yaşamın ne olduğunu anlar ve anlatır. Gelgelelim, ölüme olduğu kadar yaşama ve hayata da diker gözünü. Evet, belki her öykünün kökünde yoklar yatar ama Foer bizi "yokların" arasında yaşattığı kadar "varların" arasına da salar.

Çocuksuluğun kırılganlığının karşısına çocuksu hazzı koyar. (Acıyı da yine bu çerçevenin etrafına örer.) Aynı şekilde yaşlılığın kırılganlığı gençliğin vurdumduymazlığıyla bir arada yaşar. Umutsuzluğun önüne umudu serer, yalnızlığın koynuna şefkati dolar.

Gerek Her Şey Aydınlandı gerekse Aşırı Gürültülü ve İnanılmaz Yakın son romanı Buradayım’ın habercisidir bir nevi. Çöken bir evliliğin, yıkılan bir ülkenin, yitirilen bir dünyanın, baş edilemeyecek kadar fazla sevginin, "bacaklarının sütunları kalplerinin ağırlığını taşıyamayanların", "iyi görünen şeylerin iyi hissettireceğini sanıp yanılanların", "mahrem heyecanların", utancın, kabullenmenin, korkunun ve kırgınlığın, "yan yanayken birbirini kaybetmeyi başaranların", "öldürülmemeye çalışanlarla can sıkıntısından ölmemek için uğraşanların", "canının yandığını gizleyecek kadar zayıf" olanların hikâyesidir Buradayım.

Buradayım, Jonathan Safran Foer, Çeviri: Begüm Kovulmaz, Siren YayınlarıBir ev, bir vatan, mekân hikâyesidir. "İnsanın kusursuz bir ev inşa edebileceğinin ama orada yaşayamayacağının" hikâyesidir. Öte yandan tüm Foer edebiyatının en belirgin mekânı evdir: Ev, boşluğuyla, doluluğuyla dünyanın bir suretidir. Ve "evin içi tuzaklarla doludur." "Mutluluk mekânı" olduğu kadar mutsuzluk mekânıdır ev, koruyucu olduğu kadar yıkıcı ve tahripkârdır. Bir Şey’in ve Hiçbir Şey’in mekânıdır. Bazen "bir labirent hiçbir yere çıkmayan, açılmayan."

Tüm hikâyeleri seçimler üstüne kurulu hikâyelerdir Foer’in ama belki de en çok Buradayım’ın özünü oluşturur seçim. Zaten aslında sadece Foer’in kahramanlarının hayatları değil, tüm bir yaşam, "kendini yaralamayı şart koşsa, kendini silmeyi gerektirse bile" ne yapacağını ve ne yapmayacağını seçmeye dayanır.

Ve hayat aynı zamanda bir kimlik arayışıdır. Foer edebiyatındaysa kimlik, geçmişe dönerek aranır, hatta inşa edilir. "Bellek kimliktir, kimlik bellektir." Geçmiştir bize sahip olan, geçmiştir bizi elinde tutan. İlerlemek geriye gitmeyi gerektirir. "Hakkında konuşmamanızın tahammül edilebilir oldukları anlamına gelmediği", "ifade edilmemelerinin yokluklarına işaret olmadığı acılarla" karşı karşıya kalmanızı icap ettirir.

Tüm bu hesaplaşmanın arasında, "gerçeğin en güvenilir yalan" olduğu bu dünyada Foer, acıyı anlatılabilir kılarak, tam da bu gerçeğin kabuğunu sıyırır ve yıkıntılardan bir dünya yaratır; bu dünyada, Larkin’in dizelerini yankılarcasına, hem Buradayım’da hem de Aşırı Gürültülü ve İnanılmaz Yakın’da "burada" olmamak en korkunç şeydir. Hiçbir yerde olmamakla neredeyse eşdeğerdedir. On bir sene önce 11 kez sorulan bir soruya 11 sene sonra verilen "Buradayım" yanıtı bir insana verilebilecek belki de tek anlamlı sözdür. Sevginin en yalın, en güçlü ifadesidir.

"Paramparça bir dünyada paramparça olacak birlikteliklere kendini adayan paramparça varlıklarız" hepimiz. Ne ki, buradayız işte ve buradayım, bu satırları hiç okuyamayacak olanlar için bile… 

 

Jonathan Safran Foer ile son romanı Buradayım üzerine K24 söyleşisi için tıklayın