K24 altı yaşına basarken

K24 altıncı yaşına girerken, pandemiyle geçen bir yılın getirdikleri: "Basılı ya da elektronik: Bu site kurulduğu günden beri kitaplara, bizi biz yapan hikâyelere adanmış durumda."

K24 dün 6. yaşına basmış bulunuyor. Bu 6 yılın muhasebesini yapmak kolay; 2015’ten bu yana K24 kitap/kültür/kritik sitesinde yayımlanan 3000’den fazla yazı, 550’den fazla kitap tanıtımı zaten her an herkesin elinin altında. (Şu anda sitenin tarama fonksiyonları bir aksaklık nedeniyle maalesef çalışmıyor, ama Google ile –örneğin “XYZ K24” yazarak– istediğiniz konu, yazar ya da kitap hakkındaki yazılara kolayca ulaşabilirsiniz.) Soru soran için arşivler çok konuşkandır, dolayısıyla her şey ortada; altı yıldır yapılmış olanlar hakkında uzun uzadıya konuşmaya gerek yok, ama bundan sonra yapacaklarımız, yapmaya niyetli olduklarımız hakkında bir iki çift söz söylenebilir.

Öncelikle, bu site ilk 6 yılda olduğu gibi yayın ve kültür dünyasının nabzını tutmaya devam edecek. “Kitap Kültür Kritik” anahtar sözcüklerine bir dördüncü K’yı, Katılımı eklemeye niyetliyiz. Elektronik ortamın basılı yayına göre bazı üstünlükleri var ve bunlardan yararlanmak gerektiğini düşünüyoruz. Dosyaları dışa açıyoruz: Belli bir konuda yazılar toplanınca dosya halinde bir araya getiriyoruz ya da yayımlanan herhangi bir dosyaya daha sonradan yeni yazılar ekleyebiliyoruz. K24 okurları her aşamada K24’e yazar olarak katkıda bulunabilirler. Tefrikalara başlayacağız, ilk tefrikamız “Suat Derviş Tefrikaları” tefrikası. K24’te artık sadece yazarlar hakkında değil, eleştirmenler, önemli kültürel figürler hakkında da portreler ve dosyalar yayımlanacak… Kendimizi sadece edebiyatla sınırlandırmadığımızı bilmem tekrarlamaya gerek var mı? Kültür dünyasının her üretimi, K24'ün doğrudan nesnesidir. 

Haftada ortalama 120,000 sayfanın okunduğu, 50,000 kişinin twitter’dan izlediği K24, pandemi süresince doğal olarak daha fazla izlenmeye başladı. Halen devam eden salgında, karantina koşullarında daha çok kitap okunduğu söyleniyor. Salgında hepimiz gerginleştik; okumak için biraz genlik, ferahlık gerekmekle birlikte, daha çok okunduğu doğrudur muhtemelen.

Pandemi sadece Albert Camus’ya ve Boccacio’ya ilgiyi artırmakla kalmadı, bazı dönüşümleri hızlandırdı: Online çalışma, online eğitim, toplantıların, iş modellerinin dijitalleşmesi… Pandemi yüzünden, mecburen arttı bu dönüşümlerin hızı. Aşılardan ya da salgının bitişinden sonra tabii ki yüz yüze olması gereken şeyler (başta eğitim) eskisi gibi olacak – ama tam olarak da eskisi gibi değil. Çünkü zorunluluk eseri bazı imkânların farkına vardık. Salgın sonrasında zoom’lamayı tamamen unutacak değiliz! Kitap için de aynı şeyler söz konusu: Karantina sırasında e-kitabın biraz daha öne çıktığını tahmin etmek güç değil. Maalesef Türkiye’de e-kitap çok yaygınlaşamadı. (Bunun hukuki ve psikolojik çok sebebi var, ayrı bir konu.) Öte yandan hızlı bir çıkışta olan sesli kitabın daha da yaygınlaşacağına kesin gözüyle bakılabilir. Çünkü sesli kitap, eski bir alışkanlığımızla ortak paydada bulunuyor: Radyo! Özellikle de Arkası Yarın’lar, skeçler… Radyo demişken: Televizyon çıkıp dünyamıza hâkim olduğunda radyonun yok olmadığını, biraz geri plana düşse de kendine yeni fonksiyonlar bulduğunu biliyoruz. (bkz. Açık Radyo) Bu bakımdan basılı kitabın yerini elektronik kitaba, sesli kitaba bırakacağını düşünmek ve bundan korkmak tamamiyle yanlış olur. Çok uzun vadede bile olmayacak bir şey bu: Basılı kitaplarla kurduğumuz ilişkinin yüzlerce yıllık bir tarihi var. Ayrıca radyo-televizyon örneğinde olduğu gibi, farklı mecralar birbirinin yerine geçmiyor, birbirlerine eklemleniyorlar; bu bakımdan basılı kitabın asıl rakibi e-kitap ya da sesli kitap değil: 1980’lerde televizyondu tehdit, 90’larda bilgisayar oyunları, 2000’lerde internet, şimdilerde sosyal medya…

Kitabın farklı formları, yıllardır yavaş yavaş basılı kitabın yanında gelişiyor: Sonuçta sevdiğimiz bir hikâyeyi bir iş görürken dinlemekle basılı kitaptan okumak arasındaki fark ilk bakışta göründüğü kadar büyük değil; o kelimeleri sararmış bir sayfadan okumakla elektronik bir cihazın ekranından okumak arasında da sanıldığı kadar büyük bir fark yok… Önemli olan, aslî olan, kelimelerle, hikâyelerle kurduğumuz ilişki… İnsanların sonsuz ihtiyaç duyduğu bir şey varsa, o da hikâyedir; yüz binlerce yıldır hikâyelerle kurageldiğimiz güçlü bağa güvenmek lazım – o güçlü bağ ki, konuştuğumuz dillerin bile bu “hikâye anlatma ihtiyacı”ndan doğduğu iddia edilebiliyor!

Kişisel tercihler tabii ki olacaktır – mesela her ne kadar pratikliğini ve yayılışını anlıyorsam da sesli kitap, bir kitabı okumak yerine dinlemek, hiç bana göre değil. İlle kelimeleri, harfleri görmeliyim! Ama ileride alışabilirim belki, kim bilir? Ya da şöyle: Kurgu dışı metinler için e-kitap (çünkü arama- tarama yapılabiliyor), kurgu metinler için basılı kitap (çünkü yılların alışkanlığı var) daha uygun görünüyor bana… Özetle kitabın yeni formlarının basılı kitabı –kösteklemek şöyle dursun– destekleyeceğine, yazarın sözünü farklı mecralarda çeşitlendireceğine inanıyorum.

Pandemi yayıncılık dünyasının var olan sorunlarına yeni sorunlar ekledi, krizi derinleştirdi. Özellikle küçük ölçekli yayınevleri için hayat eskisinden çok daha zor. Dağıtımın çok büyük bir sorun olduğu bir ortamda, dijital çözümler basılı kitabın yayılmasını ve okura ulaşmasını da kolaylaştırabilir.

Herkesin malumu, dergicilik can çekişiyor. Gazete bayilerinde çok sayıda okunmayan dergi (buna hemen gazeteleri de ekleyelim) var, çok az sayıda da popüler dergi… Ekonomik kriz, tekelleşme, siyasi iklim… Bu durumun sebebi ne olursa olsun, basılı dergi (ve evet, gazete) okuma alışkanlığı giderek aşınıyor.

Peki dergi okurları vaz mı geçtiler okumaktan? Tabii ki hayır, T24 gibi bir “gazete”yi, K24 gibi bir “dergi”yi okuyorlar mesela… Neyse ki başka kıymetli online örnekler de az değil… Yani yayın dünyasının bir kısmı dijitalleşti bile – ve biz buna şaşırmıyoruz. Dergi ve gazetelerin güç koşullarda sıkışınca dijitalleşmesini, bir ölçüde kitapların dijitalleşmesi izleyecek. Bir ölçüde diyorum, basılı kitabın kıymetinin hiç azalmayacağına inancımdan…

Yaşadığımız günlere damga vuran tek şey pandemi değil; bildiğiniz gibi politik atmosfer de çok boğucu. Yaptığımız işi iyi yapmaya devam etmek, her zamankinden daha önemli.

K24, podcast, sesli kitap, e-kitap gibi yeni mecralar için yeni projelere her zaman açık.

Basılı ya da elektronik: K24 kurulduğu günden beri kitaplara, bizi biz yapan hikâyelere adanmış durumda. Bundan sonra da öyle olacak.

Birlikte, nice yıllara.