Haydar Ergülen, şimdiye dek çeşitli şiir atölyelerinde birlikte çalıştığı öğrencileriyle birlikte yepyeni ve özel bir etkinliğe imza attı. Ayşecan Kurtay'ın küratörlüğündeki Şiirin Seyri sergisi Aralık boyunca devam edecek
24 Aralık 2018 13:38
Ayşecan Kurtay küratörlüğünde, Kozzy AVM Gazanfer Özcan ve Gönül Ülkü Sahnesi Fuaye ve Sergi Alanı’nda açılan Şiirin Seyri isimli sergi, sanatseverlere sıra dışı bir şiir deneyimi vadediyor.
Sergi alanına girdiğiniz anda, kimi nostaljik kimi metaforlarla dolu birçok nesne karşılıyor sizi. Şiirlerle beraber, görseller eşliğinde her biri ayrı “hikâye” ve dünya sunan odacıklar sıralanıyor.
Ayşecan Kurtay’ın bir performans çalışması olarak tanımladığı Şiirin Seyri sergisinde, Ergülen’in otuz üç öğrencisinin yüzü aşkın şiirinden ve her bir şiire, o şiirin şairiyle birlikte küratör Kurtay’ın hazırladığı görseller eşlik ediyor. Sergi hazırlıklarının toplam elli altı günde tamamlandığını belirten Kurtay’ın temel tedirginliği, görsellerin şiirin önüne geçmesi ihtimaliyken, ziyaretçilerin özellikle “sergilenen” şiirlere olan ilgileri bu tedirginliği yok etmiş. Ayşecan Kurtay’ın verdiği bilgilerin ardından Haydar Ergülen’le bir araya geldik ve hem sergiyi hem de şiiri konuştuk.
Bir şiir sergisi fikri nasıl ortaya çıktı?
Eskiden Kız Olgunlaşma Enstitüleri vardı. Oraya gidenler bindallılar, kaftanlılar, Osmanlı, cumhuriyet dönemleri giysileri yapardı ve dönem sonunda yaptıkları giysileri sergilerlerdi. Ben çok severdim bu sergileri. Öte yandan sık sık festivaller ve çeşitli şiir etkinliklerine katılmak üzere yaptığım yurt dışı gezilerinde, zaman buldukça galerileri, sergileri de gezmeye çalışıyorum. Gezdiğim bir müzede, Dadacıların yaptıkları sergileri görmüştüm. Onlar disiplinler arası sergiler yapmışlar. O sergiler yıllardır aklımdaydı. Bu iki deneyim, zihnimde hep bir şiir sergisi fikrini dolaştırıyordu. Bir atölye sezonunun sonlarına doğru öğrencim olan arkadaşlara önerdim bu fikrimi. Ve onlar hemen harekete geçtiler. Ayşecan Kurtay küratörlüğünde hazırlandı bu sergi böylece.
Şiirin Seyri isimli sergiye paralel olarak birçok yan etkinlik de gerçekleştireceksiniz.
Evet, birçok şairi, sanatçıyı sanatseverlerle bir araya getireceğiz bu etkinliklerle. Sadece söyleşiler ve paneller değil, birçok önemli isimle atölye çalışmaları yapılacak, şairlerle ilgili belgesel filmler gösterilecek ve müzik etkinlikleri olacak. Tüm bu etkinlikler de ücretsiz olarak gerçekleştirilecek.
Peki, genel olarak okurun şiire ilgisi nasıl?
Ben altmış üç yaşımdayım, on iki yaşımdan beri şiir okuyorum. Elli yıldır okuyorum ve kırk yıldır da yazıyorum şiiri. Aynı zamanda iyi bir takipçiyimdir de. Gözlemlerime göre, her dönemde birçok şair yazar; ama dokuz ya da on tane şair çok okunur. Bu durum on sene önce de böyleydi, kırk sene önce de böyleydi, bugün de böyle, gelecekte de böyle olacak. Bir de eskiden beri hep çok okunan Nâzım Hikmet, Orhan Veli, Cemal Süreya, Turgut Uyar gibi şairler vardı. Eklene eklene uzuyor bu liste, uzamaya da devam edecek. Şiir hep okunmaya devam edecek.
Bu etkinlikler kapsamında da bunun dışında da şiir atölyeleri yapıyorsunuz. Şiir yazmak öğrenilebilen bir şey midir? Herkes şiir yazabilir mi?
Herkes şiir yazabilir. Atölyelerde çeşitli şiirler yazdırıyorum, herkesi yazıya dair kışkırtıyorum, onlara niye yazmaları gerektiğini anlatıyorum, yüreklendiriyorum, herkesin şiirlerini ayrı ayrı değerlendiriyorum.
Bakın herkes Turgut Uyar değil, ama Turgut Uyar da Cemal Süreya değil. Cemal Süreya da Oktay Rıfat değil. Oktay Rıfat da Nâzım Hikmet değil. Herkes başka bir şair. Herkesin başka bir şiiri var. Bu yüzden de bazıları Orhan Veli’yi beğenmez, bazıları Nâzım’ı beğenmez, ama onların okurları var. Şiir böyle bir şey. Yani bir şekilde herkesin çok okunması gerekmiyor. Önemli olan yazmak ve paylaşmak. Benim için önemli olan şiiri düşünmek ve düşlemek. Ben insanlara atölyelerimde bunu yapıyorum. Yavaş yavaş yazıyorlar, ısınıyorlar, bazen kitap çıkarıyorlar. Bazıları daha pişmiş olarak geliyor, onlara birkaç dokunuş yapıyorum. Bütün atölyelerimde benim yaptığım, bir yolun kılavuzluğu yani. Şair arkadaşlığı gibi bir şey. Şiir bizim içimizde olan bir şey. Biz de onun içindeyiz. Bunun farkına varmasını sağlıyorum öğrencilerimin. Öğrenilebilir mi sorusuna yanıt olarak, herkesin içinde olan bir şeyi ben sadece ateşliyorum.
Yıllar önce verdiğiniz bir röportajda, “Bana göre şairin asıl etkilenmesi ustalardan değil çıraklardan olandır” demişsiniz. Şiirin Seyri isimli bu sergiyle de aslında çok uyumlu yıllar önce kurduğunuz bu bakış açısı.
Bu düşüncelerimin bir sonucu bu sergi zaten. Yani tabi ki Cemal Süreya’dan etkilenirim, Nâzım Hikmet’ten etkilenirim. Ama asıl olarak gençlerden etkilenirim. Yaşlandıkça dünyayı izlemek zor olur. Ama genç kuşakların bildiği o kadar çok şey var ki… Ben yeni şiirin nasıl geliştiğini, nelerin nasıl yazıldığını öğrencilerimden görüyorum, onlardan bir sürü şey öğreniyorum. Ne diyor Nâzım Hikmet, “Ben babamdan ileri, doğacak çocuğumdan geriyim”; aynı fikirdeyim. Çıraklar bize yeni hayatı söylüyorlar. Yeni olan onlar çünkü. Gelmekte olan onlar, gitmekte olan biziz. Elbette gitmekte olanın gelmekte olandan öğreneceği şiir dahil çok şey var. O yüzden de ben duygusal değil akılcı davranıyorum.
Yazmanın yanı sıra sıkı da bir edebiyat ve şiir okuru, takipçisisiniz de. Günümüz şiirinin en karakteristik özelliği nedir desem?
Günümüz şiirinin en karakteristik özelliği, Türk şiirinin asıl zenginliğini taşımasının yanı sıra, İkinci Yeni’yi giderek aşan, onu başka mecralara taşıyan bir şiir olmasıdır. Her şeyin şiir olabileceğini, şiirin her şey olduğunu gösteriyor günümüz şiiri. Şiirin her şey olabileceğini, dokuz-on farklı anlayışa bakınca görebiliyorum. Her şeyi yazıyorlar çünkü. Yani bir kombiyi de yazıyorlar, bir aşkı da yazıyorlar, başka şeyler de yazıyorlar. Bunların hepsi şiir; çünkü sözcükler var.