Tecelliden ziyade arayış: Adalet

Sokrates der: “Adalet bir toplumda herkesin üzerine düşeni yapmasıdır.” Edebiyatçı üzerine düşeni yaptıktan sonra adalet tecelli eder mi etmez mi onu ilgilendirmez. Tecelli sadece politikacıları ilgilendiriyor...

07 Mayıs 2015 15:00

Kendisinden başka herkesi haklı bulan insan kavga eder mi hiç?(Saatleri Ayarlama Enstitüsü, Tanpınar)


En önemlisi de kendimi her davranışımda suçlu bulmamdır, daha kötüsü, değişmez yasaların bir sonucuymuş gibi suçsuzken bile kendimde bir suç aramamdır.
(Yeraltından Notlar, Dostoyevski)

Olay I

Sakallı Celal 1941 senesinde çöpçülere verilen ücretleri protesto etmek maksadıyla Nişantaşı’nda Vali Konağı’nın önünü süpürürken öğrencisi Profesör Kerim Erim’e yakalandı. Kerim Erim hemen gidip hocasının elini öptü. O sırada yanında bulunan öğrencisi Rasih Nuri İleri bu olayı gördü ve tarihe armağan etti. Sakallı Celal bir filozof olmasına rağmen arkasında herhangi bir yazılı eser bırakmamıştır. Adalet ararken evindeki haklardan mahrum kalan insanlardan sadece biridir. Yazmaya hakkı olmadığını düşündüğü için yazmamış, ölene kadar yaşamayı tercih etmiştir. Sadece yazmayı değil, kendisine verilen diğer imtiyazları da hakkı olmadığı için reddetmeyi tercih etmiştir. Soyluluğu, devlet memurluğunu, kültürel birikimini reddetmiştir. Çiftçilik, amelelik yapmıştır.

Olay II

Beşir Fuad, har vurup harman savurmuş, dönemin şairleri ile dalaşmış ve nihayet 1887 senesinde kol ve boyun damarlarını kokain ile uyuşturduktan sonra kesmiş ve ölümün tarafına geçmiştir. Ölümün tarafına geçmeden önce Ahmet Midhat Efendi’ye gönderdiği mektupta intiharının edebiyat tartışmaları ile ilgili olmadığını, yanlış anlaşılacağını düşündüğünü yazmıştır. İntiharın asıl sebebi annesinde olan şizofreninin kendisine geçeceği ve metresinden olan çocuğunun kendisinin savurgan yaşamasından kaynaklı sefalet çekeceği ihtimalidir. Çocuğu aç kalmasın diye kendisine bir miktar adalet uygulamıştır Beşir Fuad. Geride eser bırakmıştır.

Olay III

Entelektüel katil Pierre François Lacenaire hukuk okumak için Paris’e gelir. 1834’te birini öldürür ve Dostoyevski’nin Suç ve Ceza’sındaki Raskolnikov’una ilham olur. Dosto, kahramanının ağzından kendi adalet anlayışını ortaya koyar ve 100 yıl sonra bu anlayış Fransız Avukat Jacques Verges tarafından kuramlaştırılıp Fransa’ya karşı ayaklanan Cezayir Ulusal Kurtuluş Cephesi’ne uyarlanır: Kopuş Stratejisi. Verges suçluya göre savunma kuracağına yargılayana/ iktidara göre savunmasını kurar ve “siz de öldürdünüz, siz hem öldürüp hem kazandığınız için yargılama yetkisini elinizde bulunduruyorsunuz” der. Ve yazar Nurdan Gürbilek bu zinciri Kenan Evren’e bağlar. Yaptığı alıntı şudur: “Biz ihtilal yaptık, ihtilale teşebbüs etmedik.” Evren, başarılı olduğu için masum olduğunu ileri sürmüştür. Tıpkı başarısız olduğu için yargılandığını ileri süren Raskolnikov gibi.

Olay IV

2013 senesinde Türkiye’de insanlar diktatörlüğe karşı ayaklandı ve ülkenin en büyük meydanına 16 gün el koydular. Polisin giremediği bu meydanda bir komün oluşturulmuş ve eylem bittiğinde yüzlerce kişi gözaltına alınmış, bir o kadar kişi yaralanmış ve birçok kişi ölmüştü. Yargılama sırasında savunmaların hiçbiri siyasi olmadı, yargılayanlarla birlikte uyum içinde işler çözüldü. Çünkü her iki taraf da birbirinden ziyadesi ile korkmuş ve bıkmıştı. Risk alınmadı. Yaşananların sanata konu olması bekleniyor.

Berkin’i “şuramız”dan kavratacak bir öykü yazılamadı. Şiirler slogan seviyesinde kaldı. Adalet zaten bir ütopya iken Gezi Parkı davalarında sanıkların topluca “salağa yatması”ndan sonra simülasyona dönüştü.

Adalet’in kaotik şekilde biçim içerik renk değiştirip dolaşması

İnsanın görünmez arayışlarından bir tanesidir adalet. Bir önceki cümlede duygu kelimesini bilerek kullanmadım. Aşk, tanrı, korku, nefret gibi duygular/ arayışlar insanın sadece kendisi için peşine düştüğü şeylerdir. Fakat adalet, insanın hem kendisi hem de başkası için aradığı bir şeydir. İnsanın başkası için aradığı adalet tarihe kalır, edebiyata malzeme olur, başkaları tarafından takdirle karşılanabilir. Sakallı Celal’in arayışını biliyoruz. Emekçileri bilinçlendirmek için vaaz edeceği yerde süpürgesini alıp yerleri süpürmeye başlamıştır. “Hakkınız yeniyor, düzen adil değil, eşitlik gerek, emek sömürüsü” diye bağırsaydı komünizm propagandasından tutuklanacaktı. Tutuklanmadan önce de vaaz verdiği çöpçüler tarafından kuvvetle muhtemel tartaklanacaktı. Sakallı Celal başkalarına adalet istemek için gövdesini ortaya koymuştur. Yaptığı eylem mukabilinde istediği hiçbir şey yok, ne iktidara talip ne de övgüye muhtaç. Başkasına adalet istemek için gövdesini ortaya koyan, çatışan ve sonunda kaybeden genç insanları unuttuk. Onlar da Sakallı Celal gibi başkası için adalet aramaya çıkmıştı. Menfaat talepleri yoktu. Gazetelere haber, sosyal medyada profil fotoğraflarına misafir oldular fakat maalesef Türkçe Edebiyat’a -gereği gibi- mevzu olamadılar. Berkin’i “şuramız”dan kavratacak bir öykü yazılamadı. Şiirler slogan seviyesinde kaldı. Adalet zaten bir ütopya iken Gezi Parkı davalarında sanıkların topluca “salağa yatması”ndan sonra simülasyona dönüştü. Bir şey arıyoruz fakat neyi, kim için aradığımızı bilmiyoruz artık. Dostoyevski kahramanı kadar bile olamıyoruz. İşlediği adi bir cinayeti savunacak argümanı olan Raskolnikov’dan haklı bir başkaldırıyı mahkemede inkâr eden “Gezici”lere. Riyakâr, beceriksiz, ham ve çiğiz. Kimse savunmasını Kürtçe yapmadı.

Kafka adalet arayışı için çıktığı yolda kendisine yapılan haksızlıklara roman yazarak mücadele ediyordu. Aksi halde Beşir Fuad gibi intihar etmesi gerekecekti: Yaşamda kaldı. 

Adalet arama biçimi olarak kurmaca

Kafka’nın böceğine inanıyor muyuz? Bir insan sabah uyandığında kendisini böcek olarak bulabilir mi? Eğer böcek olarak uyansak, insan gibi düşünebilir miyiz? Kurmaca, bir adalet arama yöntemi olabilir mi? Kafka adalet mi arıyordu yoksa gördüğü halüsinasyonları unutmamak için not mu alıyordu? Tanpınar’a çeşitli insanlar haksızlık yapmıştı. O da adaleti roman ile aramaya koyuldu. Sahnenin Dışı’na çıktı ve İstanbul’un işgalini yazdı. Cemal İngiliz askerlerinin karşısında kendisini böcek gibi hissediyordu. Kadınlar karşısında kendini böcek gibi hissediyordu. Cahillik karşısında kendini böcek gibi hissediyordu. Kafka adalet arayışı için çıktığı yolda kendisine yapılan haksızlıklara roman yazarak mücadele ediyordu. Aksi halde Beşir Fuad gibi intihar etmesi gerekecekti: Yaşamda kaldı. Sokrates der: “Adalet bir toplumda herkesin üzerine düşeni yapmasıdır.” Edebiyatçının üzerine düşeni yapması adalet arayışında bir yöntemdir. Edebiyatçı üzerine düşeni yaptıktan sonra adalet tecelli eder mi etmez mi onu ilgilendirmez. Tecelli sadece politikacıları ilgilendiriyor. Fakat günümüzde yazar kendisini her ne kadar tam endüstriyelleşememiş olsa da edebiyat sektörünün maddi ve manevi yaralarından kurtaramamaktadır. Bazı hakikatlerden feragat etmektedir. Bazı şeyleri yazmayarak hakkaniyete aykırı hareket etmektedirler. Buna bir de dâhil olduğu edebiyat çetesine hoş görünmek için yaptığı şaklabanlıkları da eklersek yazarın adalet arayışının ne denli sahte olduğu ortaya çıkar. Ödül kurumu, itibarlı yayınevi takıntısı, çeviri hileleri, akademisyen desteği, beğenilme arzusu gibi sektör çukurları birçok yazarı genç yaşta yetim, dul ve malulen emekli kılmaktadır.

Yasanın dili – sanatın dili

Fransız mütefekkir Lyotard’ın Çoğulcu Adalet anlayışına göre yazılı bir yasanın (code) ne dediğini hiçbir zaman anlayamayız. Ona göre uzay ve zaman boyutlarında birden çok “adil olan” kavramı formüle edilir. Çünkü dilde çeşitli kalıplar vardır ve bunların yapım kuralları farklıdır. Lyotard postyapısalcıların genel düşüncesi olan, dilin kişiden kişiye göre değişmesi anlayışını kanun metinleri için de söyler ve adeta kurmaca bir metinden alınan anlamla devletin koyduğu yasadan alınan anlamı aynı kefeye koyar. Düşüncesini Türk Ceza Kanunu’na uyguladığımızda ilginç neticeler elde ederiz: 

Madde 86- (1) Kasten başkasının vücuduna acı veren veya sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulmasına neden olan kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

 Vücuda atılan yumruğu anlıyoruz da birinin algılama yeteneğinin bozulması ne demektir? Şiir yazmak da muhatabın algılarıyla oynamaktır. Bu madde uyarınca dil oyunu yapan bütün şairleri Kasten Yaralama suçundan yargılamak gerekecektir. 

Madde 90- (1) İnsan üzerinde bilimsel bir deney yapan kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Bildiğimiz kadarıyla edebiyat, üniversitelerde okutulan bir bilimdir. Edebi eserlerin insan üzerindeki tesirlerini hepimiz şahsi tarihimizden biliriz. İyi metin insanın ruh durumunu, yaşayışını değiştirebilmektedir. Bu madde kapsamında benim açımdan düşünecek olursak Yusuf Atılgan’ı İnsan Üzerinde Deney suçundan yargılamak gerekecek. Böyle yüzlerce kanun maddesi var. Türkiye’de çok tartışılan iyi hal indirimi denen bir kurum var, Türk Ceza Kanunu’nun 62. maddesinde düzenlenmiş şu şekilde: 

Madde 62- (1) Fail yararına cezayı hafifletecek takdiri nedenlerin varlığı halinde, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yerine, müebbet hapis; müebbet hapis cezası yerine, yirmi beş yıl hapis cezası verilir. Diğer cezaların altıda birine kadarı indirilir. (2) Takdiri indirim nedeni olarak, failin geçmişi, sosyal ilişkileri, fiilden sonraki ve yargılama sürecindeki davranışları, cezanın failin geleceği üzerindeki olası etkileri gibi hususlar göz önünde bulundurulabilir. Takdiri indirim nedenleri kararda gösterilir. 

Hâkimin adalet arayışındaki ilk hedefi mahkeme salonu içinde kendi onurunu kurtarmaktır. Çünkü her hâkim içinde olduğu kurmacayı bilir, giydiği kürkü kurtarmak birinci hedef haline gelir. Tecelli burada imkân dışı kalır.

Maddede suçun işleniş tarzına bir gönderme var mı? Suçun işlenme tarzı ve hafifletici/ ağırlatıcı nedeni diğer maddelerde sayılmıştır. Bu madde sanığın geçmişi, ilişkileri, özellikle ve özellikle fiilden sonraki ve yargılama sürecindeki davranışları lafzedilmiş. Şimdi bold yaptığım yeri Foucault’ya açıklatalım: Çünkü ceza, suçluyu “ıslah” etme niyeti gütmekten çok çiğnenen yasanın kutsiyetini onarmak ve kutsal yasaya yeniden eski saygınlığını kazandırmak amacı güden bir kuttören biçimine bürünmüştü. Bir tecavüz olayında basın ve bütün halk, sanığa verilen iyi hal indirimini suçu işlerken içinden geçirdiği iyi/ saf düşüncelere bağlıyor. Hâlbuki yapılan o altıda bir indirim suçlu Vergesyen bir kopuş yapmasın diyedir. Suçlu Kürtçe savunma yaparsa hâkim kastrasyona uğrar, evliliği tehlikeye girer, mübaşirin yüzüne bakamaz. Yani herkes kendi adaletinin arayışındadır. Suçlunun kurgusu, avukatının kurgusu, iddia makamının (savcının) kurgusu ve kararı verecek hâkimin kurgusu çatışır. Hâkimin adalet arayışındaki ilk hedefi mahkeme salonu içinde kendi onurunu kurtarmaktır. Çünkü her hâkim içinde olduğu kurmacayı bilir, giydiği kürkü kurtarmak birinci hedef haline gelir. Tecelli burada imkân dışı kalır.

İllüstrasyon: Yeşim Paktin