24 Ocak 2015 15:24
Türkiye’de basın özgürlüğü ve devletin medya kuruluşlarına yönelik baskısı Osmanlı döneminde bu yana süregelen bir tartışma olma özelliğine sahip. Sansür son olarak Sınır Tanımayan Gazeteciler (RSF), yayınladığı 2014 Basın Özgürlüğü Raporu'nda Türkiye’nin 180 ülke içinde 154. Sırada yer alması ile gündeme geldi. Peki yakın tarihte hangi örnekler var? Basın özgürlüğü hangi olaylarla askıya alındı?
İşte 11 maddede sansürün kısa tarihi:
Tasvir-i Efkar, ilk fikir gazetesi olarak biliniyor. Zira, ilk gazeteler devlet desteği ile çıkarıldığından, genellikle resmi açıklamaların, haberlerin yer aldığı bir yayın anlayışları vardı.
1862 yılında yayın hayatına başlayan gazete, amacını 'toplumsal sorunlar üzerine halka düşünmeyi göstermek' olarak açıklıyordu.
Ancak gazete üzerindeki baskılar neticesinde, kurucusu Şinasi 10. sayıda memurluktan atıldı. 1865'te isminin bir komploya karışması üzerine ülkeyi terk etti.
Sonrasında gazetenin başın geçen Namık Kemal de, iki sene sonra Paris'e yerleşecekti.
Tasvir-i Efkar, birçok defa sansür ve baskı ile karşı karşıya kaldı. Birinci Dünya Savaşı sırasında Enver Paşa, gazete üzerinde baskı kurmaya çalıştı. Sansür tehlikesine rağmen, Mustafa Kemal Atatürk'ü öven, resmini de içeren bir haber Tasvir-i Efkar tarafından yapıldı.
Hakkında birçok defa kapatma kararı çıkartılan gazete, sonraki dönemde Tevhid-i Efkar, Tenvir-i Efkar, İntihab-ı Efkar, Tefsir-i Efkar isimleri ile çıktı.
İstiklal Mahkemeleri'nce 1925'te bir daha kapatıldı, 1945'ten 1949'a kadar Tasvir adıyla yayın hayatını sürdürdü. Tasvir-i Efkar, muhalif duruşu ile öne çıkan en önemli gazeteler arasında yer alıyor.
1857'de yayımlanan ve Osmanlı Devleti'nde basım ve basımevi işlerini düzenleyen ilk nizamname ile getirilen yasaklar;
Ruhsatsız gazete çıkarmak
Gazetenin imzalı bir sayısını ilgili devlet dairesine göndermemek
Hükümetten gelen resmi yazıları yayımlamamak
Devletin iç güvenliğini bozacak suçlardan birinin icrası için bazı kişilerin kışkırtılması
Genel adaba ve milli ahlaka aykırı yazılar
Padişah ve ailesini tahkir ve hükümranlık haklarına tecavüz sayılabilecek yazılar
Bakanlara dokunacak sözler yazılması
Dost hükümdarlara dokunacak deyimler kullanılması
Meclisleri, mahkemeleri ve devletçe kurulan heyetleri kötüleyen yazılar
Devlet memurları aleyhine kötü yazılar yazmak
Yabancı elçileri kötülemek
Halkı kötülemek, olarak belirlendi.
İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin tetikçileri tarafından 1909'da Galata Köprüsü üzerinde tabancayla öldürülen Hasan Fehmi bey, ilk basın şehididir.
Tehdit mektupları almasına rağmen çizgisini bozmayan gazetecinin katili ise öğrenilemedi.
Hasan Fehmi'nin ardından, 1910 yılında Ahmet Samim, yine İttihat ve Terakki emri ile öldürülmüştür.
Son isimse Zeki bey. Aralarında İttihatçıların da bulunduğu bazı kişilerin yolsuzluklarını ortaya çıkardı. Hazırladığı rapor, İttihat ve Terakki Genel Merkezi'nin eline geçince, hakkında idam kararı verildi.
1920'lerde İstanbul basını ile Ankara basını arasında ciddi bir mücadele vardı. Ancak üzerlerindeki baskı da bir o kadar ciddiydi.
Milli mücadelenin İstanbul'daki sesi Hadisat gazetesi, İstanbul hükümeti tarafından kapatılırken, Erzurum Kongresi sırasında muhalif bir yazı yazan Selamet gazetesi yazarı Ömer Fevzi bey, tutuklanmamak için kaçmıştı.
Şeyh Sait İsyanı dönüm noktası
Şeyh Sait İsyanı ile birlikte, Takrir-i Sükun kanunu çıkartıldı ve TBMM devre dışı bırakılarak, Bakanlar Kurulu'na ciddi bir yaptırım gücü verildi. Böylelikle, birçok gazeteci Şark İstiklal Mahkemeleri'nce tutuklandı, sürgüne gönderildi.
Mustafa Kemal Atatürk'e özür telgrafı
Gazeteciler, Atatürk'e özürlerini belirten ve af dileyen bir telgraf çektiler ve affedildiler.
1940'lı yıllarda, Sovyetler ile ilişkilerde gerginlik hakimdi. O dönem Sovyetler'le ilişkilerin geliştirilmesini savunan Tan gazetesi, kışkırtılmış bir grup üniversite öğrencisi tarafından basıldı.
İstanbul Üniversitesi'nde toplanan gençler, iktidara yakın kişilerin yönlendirmesi ile gazetenin binasını, matbaasını yağmaladı. O kişilerden hiçbiri yakalanamadı.
Dönemin gazeteleri, olayı basın özgürlüğüne bir saldırı olarak değil, 'komünizmle mücadele adına iyi bir hareket' olarak gördü.
Aziz Nesin, olayla ilgili 1948'de Zincirli Hürriyet'te 'Ey Türk Faşisti' başlıklı bir yazı kaleme almıştır.
“Ey Türk Faşisti!
Birinci vazifen Türk matbaalarını yıkmak, makineleri ısırmak, demirleri dişleyip duvarlara saldırmaktır. Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegane temeli, gazeteleri çamurlara serip, üzerlerinde ağzın köpürünceye kadar tepinmektir. Bu temel partinin hazinesidir..
Bir gün nümayiş yapmak için emir alırsan, bütün polisleri yanı başında bulacaksın...”
İnönü, DP iktidarına kadar basın özgürlüğü ile biraz mesafeli denebilirdi. İnönü'ye ait olan 'Basın özgür olmalı, ama bu özgürlüğü iyi yönde kullanmalı' sözü o dönemlerdeki bakış açısını yansıtmaktadır.
DP, açık oy-gizli tasnif dönemi ile, iktidara geleceği 1950 seçimleri arasında çok sıkı bir şekilde hazırlanmıştır. Savaşın stresi, yoksulluğu ile bunalan halk için iyi bir alternatif oluşturmuştur. O dönemde basın da DP'nin mücadelesini iyi bir şekilde yansıtıyordu, DP iktidarı ile birlikte basınla Menderes'in ilişkisi bir dönem çok sıkı olsa da, sonradan ipler kopmuştur.
Basının altın çağı
Menderes, basının seçimi kazanmada ve çalışmaları aktarmadaki gücünü gördükten sonra ilk icraatlerden biri olarak Basın Kanunu'nu çıkarır, ve şartları iyileştirir. Düzenli olarak gazetecilerle toplantılar yapılır. O dönemi gazeteciler 'basının altın çağı' olarak nitelendirse de, bu uzun sürmeyecektir.
Pulliam davaları ve kapanan gazeteler
ABD'li gazeteci Eugene Pulliam 1958'de Menderes ile görüşmek için Türkiye'ye gelir, kendisine randevu verilir. Üç gün otelde bekler, sonrasında iletişime geçtiği Menderes, programının yoğun olduğunu söyleyince gazeteci ülkesine döner, ancak çok sinirlenmiştir. Ülkesinde Menderes ile ilgili bir yazı kaleme alır. O yazı Türkiye'de de bazı gazeteler tarafından yayınlanınca, bizzat Menderes'in emriyle gazeteler kapatılır, davalar ardı ardına açılır.
Kapatılan gazete ve dergiler
Kim Dergisi , Altıok Dergisi, Akis Dergisi ile Vatan, Kervan, Ulus ve Dünya gazeteleri.
Pulliam'ın yazısından bir alıntı
Türkiye’nin başbakanı Adnan Menderes’in ülke ekonomisini güçlendirmek üzere kullanmayı vaad ettiği Amerikan yardım fonları, Menderes’in kişisel popülerliğini güçlendirmek ve Demokrat Parti içindeki siyasi arkadaşlarının özel servetlerini artırmak üzere kullanılmış. Menderes’in bir programı yok. Günde 16 saat ülkeyi geziyor, yeni vaatler veriyor ama nadiren gerçekleştiriyor. ..
Bütün ağır başarısızlıklarına rağmen, Menderes hâlâ Türkiye’nin kendini toplamasının anahtarı, çünkü seçilmiş bir başbakan ve bir devrim olmazsa, 1961’e kadar yerine başkası geçemez ve bu da çok geç olacak. Bir sürü çekişmeden sonra Menderes sonunda toplamda 259 milyon doları bulan yeni Amerikan kredisi artı başka kaynaklardan 100 milyon dolar bulmayı başardı. Hemen bu krediler sayesinde Türkiye’nin sorunlarının çözülmüş olduğunu ve ülke ekonomisinin iyi olduğunu ilan etti. Ama hiçbir şey yolunda değil. ”
61 Anayasası ile gelen özgürlük ortamı basını rahatlatsa da, bu çok uzun sürmedi. 1971 darbesi ile eski günlere dönüldü...
Politik ve toplumsal kutuplaşmanın gölgesinde, birçok gazeteci bu dönemde hayatını kaybetti:
Adem Yavuz / Anka Ajansı
Ali İhsan Özgür / Politika
Cengiz Polatkan / Hafta Sonu
Abdi İpekçi / Milliyet
İlhan Darendelioğlu / Ortadoğu
İsmail Gerçeksöz / Ortadoğu
Ümit Kaftancıoğlu / TRT
Muzaffer Fevzioğlu / Hizmet
Recai Ünal / Demokrat
Gazeteciler örgütleniyor: 'Gazete çıkarmak, çorap fabrikası kurmaya benzemez'
1961 yılında, gazetecilere yeni haklar tanıyan bir yasa çıkarıldı, ancak gazeteciler bu yasaya karşı sokağa döküldü. 3 gün gazeteler çıkmadı ve gazeteciler 'Basın' adlı bir gazete çıkardılar.
Basın'ın ilk günkü başyazısında, 'Gazete çıkarmak, çorap fabrikası kurmaya benzemez. Gazete bir kamu hizmetidir' yazıyordu.
12 Eylül 1980 darbesi, birçok alanda olduğu gibi basın için de ciddi zararlar ortaya çıkardı. Darbenin faturası şu şekildeydi:
400 gazeteci için toplam 4 bin yıl hapis cezası istendi.
Gazetecilere 3 bin 315 yıl 6 ay hapis cezası verildi.
31 gazeteci cezaevine girdi.
300 gazeteci saldırıya uğradı.
3 gazeteci silahla öldürüldü.
Gazeteler 300 gün yayın yapamadı.
13 büyük gazete için 303 dava açıldı.
39 ton gazete ve dergi imha edildi.
Turgut Özal, basınla ilişkisini mesafeli tutan liderlerdendi. Özal dönemindeki uygulamaları eleştiren gazetelere doğrudan sansür uygulanmasa da, Özal'ın yöntemi farklıydı!
O dönemde tüm gazeteler kağıtlarını SEKA'dan temin ediyordu. Özal'ın da basına karşı kozu SEKA'ydı. İlişkiler gerginleştiğinde Özal, kağıt zammı için talimat veriyordu.
Dönemin yazarları, bu duruma karşı tepkilerini ortaya koyan birçok yazı kaleme almış, haberler yapmıştır.
Failimeçhul cinayetlerle, birçok gazetecinin ölüm haberinin geldiği yıllar, doksanlar. Sadece 1992 yılında 14 gazetecinin öldürüldüğü Türkiye'de, doksanlı yıllarda 'sansür, baskı ve birçok dava'yı dışarıda tutarsak, sadece hayatını kaybedenlerden bahsetmemiz bile acı tabloyu gösterebilir...
Çetin Emeç / Hürriyet
Turan Dursun / İkibine Doğru ve
Yüzyıl Dergileri
Gündüz Etil
Mehmet Sait Erten / Azadi
Halit Güngen / İkibine Doğru
Cengiz Altun / Yeni Ülke
İzzet Kezer / Sabah
Bülent Ülkü / Körfeze Bakış
Mecit Akgün / Yeni Ülke
Hafız Akdemir / Özgür Gündem
Çetin Ababay / Özgür Halk
Yahya Orhan / Özgür Gündem
Hüseyin Deniz / Özgür Gündem
Musa Anter / Özgür Gündem
Yaşar Aktay / Serbest
Hatip Kapçak / Serbest
Namık Tarancı / Gerçek
Uğur Mumcu / Cumhuriyet
Kemal Kılıç / Yeni Ülke
Mehmet İhsan Karakuş
Ercan Gürel / HHA
İhsan Uygur / Sabah
Rıza Güneşer / Halkın Gücü
Ferhat Tepe / Özgür Gündem
Muzaffer Akkuş / Milliyet
Nazım Babaoğlu / Gündem
Erol Akgün / Devrimci Çözüm
Seyfettin Tepe / Yeni politika
Metin Göktepe / Evrensel
Kutlu Adalı / Yeni Düzen
Selahattin Turgay Daloğlu
Reşat Aydın / AA, TRT
Ayşe Sağlam Derince
Abdullah Doğan / Candan Fm
Ünal Mesutoğlu / TRT İzmir
Mehmet Topaloğlu / Kurtuluş
Ahmet Taner Kışlalı / Cumhuriyet
Basın özgürlüğünde Türkiye'de gelinen nokta iç açıcı değildir. Geçmiş dönemdeki onlarca failimeçhul gazeteci cinayetinin aydınlatılması, basın tarihi adına yaşanan onlarca kapatma, meslekten men ve benzeri cezalara yönelik bir adım, hesaplaşma olmadığı gibi durum maalesef daha da kötüye gitmiştir.
Sınır Tanımayan Gazeteciler'in raporundan girişte bahsetmiştik, aynı şekilde Freedom House Basın Özgürlüğü 2014 Raporu'nda da 'Türkiye'de basın özgürlüğü kalmamıştır' tespiti yer alıyor. Bangladeş ve Cezayir, basın özgürlüğü endeksinde gerisinde kadığımız ülkeler.
Yazının tamamını #tarih dergisinin Ocak 2015 sayısında okuyabilirsiniz...
© Tüm hakları saklıdır.