Gündem

22 yıl önce Kardak'a çıkan emekli Albay Türkşen: Kötü şeyleri unutuyoruz, “Vatan sağ olsun” dedik

"Ben itibarımı kaybetmedim ki iade edilsin"

17 Haziran 2018 11:46

Balyoz davası nedeniyle 3.5 yıl cezaevinde yatan, 1996'da Kardak kayalıklarına Türk Bayrağı'nı diken Sualtı Taarruz Timi'nin (SAT) başında olan emekli Kurmay Albay Ali Türkşen,  ve Ergenekon davasından 11 ay cezaevinden kalan Kardak kayalıklarına Türk Bayrağı dikildiği  sırada Türkşen'le röportaj yapan tek gazeteci olan Vedat Yenerer, ilk karşılaşmayı anlattı.

Türkşen, "Ben de çok iyi hatırlıyorum o geceyi. Vedat'ın azmi de beni çok etkilemişti. O yağmurda, gecenin karanlığında herkesi atlatıp, adaya ayak basan tek gazeteciydi. Daha sonra ara ara görüştük Vedat'la. Kumpas sürecini yaşadık. Ben Balyoz'dan, Vedat Ergenekon'dan yattı. Kötü şeyleri unutuyoruz biz. “Vatan sağ olsun” dedik. Bitti gitti" dedi.

Sözcü'den Nil Soysal'a konuşan Türkşen ve Yenerer, şu anda mücadelelerini siyasette sürdürüyor. Türkşen İyi Parti'den Kocaeli, Yenerer ise İstanbul 2. Bölge milletvekili adayı. 

Türkşen ve Yenerer'in söyleşisi şöyle: 

– Aikidoya ne zaman ve nasıl başladınız?

Ali Türkşen (A.T.): 2001 yılında. Duygusal bir boşluk yaşıyordum ve kendimi yönlendirmem gereken bir kanal arıyordum. Aikidonun Türkiye'deki duayen hocası Mustafa Aygün'ü tanırdım. Onun yönlendirmesiyle Ankara'da Kürşat Erbilgin hoca ile başladım. Hâlâ oradaki dojonun kayıtlı öğrencisiyim.

Vedat Yenerer (V.Y.): 1996 yılından beri aikido yapıyorum… Benim de ilk hocam Mustafa Aygün'dü. Siyah kuşak sınavına girmeye hazırlanıyordum. Sınava 4 gün kala Zekeriya Öz beni tutuklattırdı. Şimdi hâlâ yaralarımızı sararak, onu toparlamaya çalışıyoruz.

– Ali Bey siz aldınız mı siyah kuşağınızı?

(Gülüyor) İkinci Dan, yani siyah kuşağın ikinci seviyesine hazırlanmıştım, bütün derslerim tamamdı. Cezaevine girince kaldı. Ama hocalarımızın şöyle bir yetkisi var: Öğrenciyi yeterli görürse sınava sokmadan verebiliyorlar ikinci Danı. Hapiste aldım ben ikinci Danımı. Cezaevinde olduğum 3,5 sene aikido felsefesinin çok katkısını gördüm. Cezaevinde tüm zorluklara katlanırken de gücü oradan buldum. Hâlâ ruhen aikidoya uygun yaşıyorum. Hatta benim siyasete girmem de askerliğim de aslında aikido temelli.

– Nedir bunun felsefesi?

V.Y.: Aikido bir spor değil. Dolayısıyla maç yoktur, müsabakası da yoktur. Aikido savaş sanatıdır. Kılıç ve mızraktan gelir. Askerlerin eğitimiyle ilgilidir bu. Geleneksel aikidonun kurucusu Ueshiba Morihei'nin kılıç ve sopa tekniklerini de alarak yapılır. Bizim el ve kol hareketlerimiz aslında hep mızrak, kılıç ve sopaların simgeleridir. Bütün teknikler elde kılıç varmış gibi yapılır. Tren gibi düşünürüz biz. O aikido trenine binerseniz ömür boyu gider. Bir Samuray kültürüdür.

– Aikido insana ne katar?

V.Y.: Özgüveniniz gelir. Aikidoda geliştikçe hayata bakışınız gelişir. Ancak her şeyden önce beladan uzak durmaya çalışırsınız.

– Siyasete ısındınız mı?

A.T.: Isınmaya başladım. Şunu çok net gördüm; askeri geçmişinizi kapatmanız lazım. “SAT komandosuydum, Kardak kahramanıydım” derseniz kaybedersiniz. Bugün Atatürk'ün kötülendiği bir ülkede Ali Türkşen okyanusta bir damla. Kimsenin beni Kardak kahramanıyım diye kucaklamasını filan beklemiyorum. Yeni elbisemi giydim. Ama benim askerlikten kalma bir defom var; yalan söyleyemiyorum. Eğer yalan söylemek ve birilerini kandırmak durumunda kalırsam, o gün siyaseti bırakırım. Kimseye süslü laflarla yalanlarla vaatlerde bulunamam. Mesela 4 şeritli uzay projemiz yok bizim.

V.Y.: Benim de gazetecilikten kalma defom var. Hemen tepki gösteriyorum. Susamıyorum. Haksızlık karşısında tepkim çok sert oluyor.

– Kumpas mağduru iki isim olarak adeta kader birliği yapmışsınız. Hikayeyi başa saralım ve o müthiş geceye gidelim birlikte… Kardak kayalıklarındaki o ilk karşılaşmayı anlatır mısınız?

V.Y.: Ali Türkşen ve arkadaşları, yani kahraman askerlerimiz, Gümüşlük'te hazırlanırken, ben de kameraman arkadaşımla Gümüşlük'teydim. Müthiş de bir yağmur vardı o gece. Ben bir sürat teknesi kiralamıştım. Sabaha karşı 4 gibi çıktık biz yola. Fırkateynlerin arasından gizlice süzülürken, yağmurdan göz gözü görmüyordu. Sırılsıklam olduk. Adaya vardığımızda, tam ayağımı bastım ki; karşımda Ali Türkşen! “Çıkmayın arkadaşlar” dedi. “Tamam çıkmayalım, ama hiç olmazsa bir iki soru soralım” dedim. “Sorun” dedi. Hem rahatladım, hem şaşırdım. O zorlu görev esnasında ve o stres altındaki bir askerin bu kadar anlayışlı ve bu kadar kibar olabileceğini beklemiyordum. Çok iyi hatırlıyorum o konuşmayı:

“Yunan uçakları taciz ediyor mu?” diye sordum. “Evet, taciz ediyorlar” dedi. “Moraliniz nasıl?” diye sordum. “Çok iyiyiz” dedi. Ayrılırken; “Allah'a emanet olun” dedim ve döndük. O zaman da gördük, şimdi de gördük: Herkes asker olabilir, ama her asker centilmen olamaz. Ali Türkşen gerçek bir centilmendir.

A.T.: Ben de çok iyi hatırlıyorum o geceyi. Vedat'ın azmi de beni çok etkilemişti. O yağmurda, gecenin karanlığında herkesi atlatıp, adaya ayak basan tek gazeteciydi. Daha sonra ara ara görüştük Vedat'la. Kumpas sürecini yaşadık. Ben Balyoz'dan, Vedat Ergenekon'dan yattı. Kötü şeyleri unutuyoruz biz. “Vatan sağ olsun” dedik. Bitti gitti.

– Vedat Bey siz Ergenekon savcısının en geç 2015'te yurtdışına kaçacağını ilk söyleyen gazeteciydiniz. Sizden bir öngörü de FETÖ ile mücadele için alabilir miyim?

FETÖ ile mücadeleyi bu ülkede sadece biz yaparız. Çünkü onları çok iyi tanıyoruz. Bugün FETÖ ile mücadele edilmiyor. Onlar an itibari ile FETÖ ile iç içeler ve ortaklıkları devam ediyor. Aynı şey PKK ile mücadele için de geçerli. PKK'ya karşı bu iktidarın sessiz kalma tiyatrosunu demir güvercin projemizle biz bozacağız.

– Kumpas mağdurlarına iade-i itibar da çıkmadı. Nasıl değerlendiriyorsunuz?

A.T.: Ben itibarımı kaybetmedim ki iade edilsin. Sadece şunu söylemek istiyorum; FETÖ'nün destekçisi olan, zamanında onun için ağlayan, hâlâ gelemiyor diye kendisine övgüler düzen insanların hepsinin hukuk karşısına çıkarıldığını gördüğüm gün ben rahat nefes alabilirim. İade edilecek itibarım değil, hakkım var. Onlar adaletin karşısında hesap verdikleri gün, ben hakkımı geri almış olacağım.

V.Y.: Ergenekon davası hâlâ devam ediyor. Yargıtay bozmasına rağmen düşmedi dava. Boynumuzda Demokles'in kılıcı gibi duruyor. AKP Türkiye'de insanların vicdanlarını kirletti. Dini, parayı ve devletin imkanlarını kullanarak siyasi bir zehir yarattı. Şu anda biz bu zehirle mücadele ediyoruz. Hukuk sistemini, eğitimi, sağlığı, ekonomiyi çökerttiler. Yetmedi, insanların vicdanlarını çökerttiler.