15 Mayıs 2024 00:00
Kobani davası olarak bilinen, Kobani’deki IŞİD saldırısı sürerken, 6-8 Ekim 2014 tarihleri arasında yaşanan, 46 kişinin yaşamını yitirdiği olaylarla ilgili açılan davada, perşembe günü karar verilmesi bekleniyor. Karar, Türkiye siyaseti açısından da önemli. Zira 108 sanıklı davada yargılanan tüm isimler, HDP’li siyasetçiler. Aralarında Selahattin Demirtaş, Figün Yüksekdağ, Sebahat Tuncel, TBMM Başkanvekili Sırrı Süreyya Önder gibi isimlerin de bulunduğu 108 sanıklı davada, 36 sanığın ağırlaştırılmış müebbet hapsi talep ediliyor. Bu sanıklardan Demirtaş’ın da aralarında olduğu bir bölümünün hakkında 7 kez ağırlaştırılmış müebbet hapis isteminde bulunuldu. Dava, HDP’nin kapatılması istemiyle açılan davaya temel oluşturması açısından da ayrı bir önem taşıyor.
Skandallar, tartışmalar, yargıya müdahale iddialarıyla gündeme gelen davada bugüne kadar yaşananlar özetle şöyle:
Çözüm sürecinin devam ettiği dönemde IŞİD, Suriye’de, YPG’nin kontrolündeki Kobani’ye saldırdı. Bu süreçte Kuzey Irak’tan Kobani’ye destek verilmesi için Türkiye’den koridor açması talep edildi. Hükümet, bu koridoru uzun süre açmadı. HDP Merkez Yürütme Kurulu da bu konuda çağrı yaptı. Bu süreçte, 6-8 Ekim tarihleri arasında Doğu ve Güneydoğu’daki pek çok kentte eylemler yapıldı. Çıkan olaylarda 46 kişi yaşamını yitirdi. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, o dönem yaptığı konuşmalarda, 6-8 Ekim 2014’teki Kobani olaylarından Demirtaş’ı sorumlu tuttu. Demirtaş’ın halkı sokağa dökerek olaylara neden olduğunu iddia etti. Ankara Başsavcılığı, çözüm sürecinin devam ettiği o dönemde, HDP MYK üyeleri hakkında soruşturma açtı ve milletvekili olan isimlerle ilgili fezleke hazırlayarak Meclis’e gönderdi. AKP’nin tek başına iktidar olmak için gerekli oyu alamadığı 7 Haziran 2015 seçiminden sonra çözüm süreci sona erdi. 1 Kasım 2015’teki yenileme seçimine kadar yaşanan dönemde, büyük bölümü IŞİD tarafından, kanlı bombalı saldırılar gerçekleştirildi. AKP’nin yeterli oyu aldığı bu seçimden sonra, başkanlık sistemi tartışmaları başladı. Aynı dönemde dokunulmazlıkların kaldırılması da gündeme geldi. Demirtaş hakkındaki 31 nolu fezleke, Kobani olayları ile ilgiliydi. Dokunulmazlıkların kaldırılmasından sonra “terör örgütü üyeliği, yöneticiliği” suçlamasıyla bu fezlekeden de işlem yapıldı. Diyarbakır Başsavcılığı, Ankara’dan gelen fezlekeyi diğer fezlekelerle birlikte iddianameye dönüştürdü. Ancak bütün bu gelişmelerden yıllar sonra, 30 Aralık 2020’de, 108 sanık hakkında ayrı bir Kobani davası açıldı.
Demirtaş, HDP Eş Genel Başkanı olduğu dönemde, 4 Kasım 2016'da, Diyarbakır'da gözaltına alınarak tutuklandı ve Edirne F Tipi Cezaevi'ne konuldu. Aynı gün, eş genel başkan Figen Yüksekdağ, HDP milletvekilleri Selma Irmak, Ferhat Encü, Gülser Yıldırım, Leyla Birlik, Nursel Aydoğan, İdris Baluken, Ziya Pir, Sırrı Süreyya Önder, Faysal Sarıyıldız, İmam Taşçıer, Abdullah Zeydan, DBP Eş Genel Başkanı Sebahat Tuncel de gözaltına alındı. Yüksekdağ, Irmak, Encü, Baluken, Zeydan, Tuncel de tutuklanan isimler arasında yer aldı.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın konuşmaları ve Kobani olayları nedeniyle HDP'yi suçlamasının ardından dokunulmazlıkların kaldırılması tartışması başladı. CHP'nin, "Anayasaya aykırı ama 'evet' diyeceğiz" açıklamasının ardından hazırlanan düzenleme Meclis'e getirildi. 20 Mayıs 2016'da TBMM, hakkında fezleke hazırlanan isimlerin dokunulmazlıklarını kaldırdı.
Demirtaş, dokunulmazlıkların kaldırılmasından sonra “terör örgütü üyeliği, yöneticiliği” suçlamasıyla tutuklandı.
Demirtaş hakkındaki iddianame 31 Ocak 2017'de kabul edildi. İddianamede Demirtaş, Kobani olaylarından sorumlu tutuldu ve 'terör örgütü yöneticiliği', 'terör örgütü propagandası yapmak', 'Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Yasası'na muhalefet', 'halkı kin ve düşmanlığa alenen tahrik', 'halkı kanunlara uymamaya tahrik', 'suç işlemeye tahrik' ve 'suçu ve suçluyu övme' suçlamalardan 43 yıldan 142 yıla hapsi talep edildi. Demirtaş'ın hakkında Diyarbakır'da açılan bu dava, hakkındaki 31 ayrı fezlekeyle birleştirildi. Davanın Ankara 19. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülmesine karar verildi.
Anayasa Mahkemesi, Demirtaş'ın, tutuklamanın ölçüsüz ve hukuksuz olduğu yönündeki başvurusunu kabul edilemez bularak, 21 Aralık 2017'de reddetti. AİHM ise 20 Kasım 2018'de, tarihi nitelikte bir karara imza atarak, Demirtaş'ın haklarının ihlal edildiğine karar verdi. Kararda, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 18. maddesinin ihlal edildiği belirtildi. Türkiye, ilk kez bu maddeden mahkûm oldu. AİHM, bu maddeye işaret ederek, Demirtaş'ın hukuki değil siyasi nedenlerle tutuklandığına karar verdi ve derhal tahliyesini istedi.
Hayır. Anayasa'nın 90. maddesine göre AİHM kararları bağlayıcı olmasına rağmen Ankara 19. Ağır Ceza Mahkemesi, AİHM kararının kesin nitelikte olmadığı ve durumu değiştiren bir gelişme yaşanmadığını belirterek, tahliye talebini reddetti. Mahkemenin, 30 Kasım 2018 tarihli bu kararından hemen önce, Cumhurbaşkanı Erdoğan, "AİHM'in verdiği kararlar bizi bağlamaz. Biz karşı hamlemizi yapar, işi bitiririz" dedi.
AİHM kararının uygulanmasının zorunlu olduğu tartışmaları yaşanırken, sürpriz biçimde, Demirtaş'ın İstanbul'da 2013'te yaptığı bir konuşma gerekçesiyle yargılandığı dava, kesin hükme bağlandı. İstanbul 26. Ağır Ceza Mahkemesi'nin Demirtaş'a 4 yıl 8 ay, Sırrı Süreyya Önder'e 3 yıl 6 ay ceza vermesine ilişkin karar, istinaf mahkemesi tarafından büyük hızla ele alındı ve cezalar 4 Aralık 2018'de onandı. Böylece Demirtaş, AİHM'nin karara bağlamadığı bir başka dosyadan hükümlü hale geldi.
AİHM Büyük Daire, Türkiye'nin itirazı üzerine Demirtaş dosyası ile ilgili 18 Eylül 2019'da duruşma yapılacağını açıkladı. Ankara 19. Ağır Ceza Mahkemesi, duruşmadan hemen önce 2 Eylül 2019'da, daha önce tahliyesini reddettiği Demirtaş'ın tahliyesine hükmetti. Demirtaş, zaten hükümlü hale geldiği için cezaevinden çıkamadı. Mahkemenin bu kararını AİHM'ye sunan Türkiye, Demirtaş'ın, AİHM'nin işaret ettiği dosyadan tahliyesine karar verildiğini bildirdi.
Çıkartılan 1. Yargı Paketi ile denetimli serbestlik süreleri yeniden belirlenmişti. Demirtaş'ın 2016'da tutuklandığını dikkate alan avukatları, yargı paketi ve denetimli serbestlik sürelerine göre cezasının tamamlandığını hesapladı. Avukatlar, Demirtaş'ın diğer dosyadan da tahliye olduğunun dikkate alınarak serbest bırakılması için İnfaz Savcılığı'na başvurdu.
Kanunen hesaplamanın dikkate alınması gerekiyordu. İnfaz Savcılığı da bu yönde işlem yaptı ve cezasını tamamladığı sonucuna vardı. Ancak henüz infaz savcılığı başvuruyu değerlendirirken, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, 20 Eylül 2019’da, Kobani olayları ile ilgili yeni bir soruşturma açıldığını belirterek, Demirtaş ile Yüksekdağ’ın bu soruşturma kapsamında yeniden tutuklanmasını talep etti. Aynı tarihte yeni tutuklama kararı verildi. Böylece, yeni tutuklama kararıyla Demirtaş’ın serbest bırakılmasının önüne geçildi. Avukatların, bu soruşturmanın konusunun yargılandığı dava ile aynı olduğunu belirterek yaptıkları itirazlar da sonuç vermedi. Avukatlar, Anayasa Mahkemesi ve AİHM’ye yeniden başvuru yaptı. 31 nolu fezleke, Demirtaş hakkındaki ana davada zaten yer almasına rağmen, yeni tutuklamanın da konusu yapılmıştı. İkinci kez dosyadan ayrılmış gibi gösteriliyordu. Savcılığın, “evrakta sahtecilik” yaptığı iddiasıyla başvurular olsa da sonuç değişmedi.
Anayasa Mahkemesi, 19 Haziran 2020'de, tutukluluktaki makul sürenin aşıldığını, tedbirin ölçülü olmadığını belirterek hak ihlali kararı verdi.
Anayasa Mahkemesi bu kararı verdiğinde, Demirtaş’ın başvurusuna konu olan ana davadaki tutukluluğu zaten sonlanmıştı. Demirtaş, yeni bir soruşturmadan tutuklanmıştı. Anayasa Mahkemesi de vereceği kararın mevcut durumunu etkilemeyeceğini göz önünde bulundurarak bu kararı verdi. Buna rağmen yapılan tahliye başvurusu da reddedildi.
Büyük Daire, Demirtaş'ın haklarının ihlal edildiğine yönelik ağır bir karar verdi. Türkiye'yi yeniden "siyasi nedenlerle tutuklama kararı verdiği" gerekçesiyle mahkum eden AİHM, kararların uygulanması ve Demirtaş'ın derhal serbest bırakılması gerektiğini de vurguladı. AİHM, dokunulmazlıkların kaldırılmasının da anayasa değişikliği hakkının kötüye kullanılması anlamına geldiğini belirterek, diğer tutuklu HDP'lilerin de serbest kalmaları gerektiğine örtülü biçimde işaret etti. Demirtaş'ın seçme ve seçilme, ifade özgürlüğü haklarının da ihlal edildiğine, cezaevinde tutularak iki seçim kampanyasını kaçırdığına dikkat çekildi. Demirtaş'a mal edilen ve çok eleştirilen Kobani eylemleri sırasında atılan tweetin ise tamamen protesto özgürlüğü kapsamında olduğu vurgulandı. Kararda, Demirtaş'ın, bu dönemde olay yaşanmadığı, olayların 3 gün sonra hükümet yetkililerinin açıklamalarından sonra meydana geldiği savunmalarına da dikkat çekildi. Erdoğan'ın, çeşitli dönemlerde kararın uygulanmayacağına yönelik yaptığı açıklamalar da sıralandı.
Hayır. Erdoğan, bu kararla ilgili olarak da şunları söyledi:
"Sadece burada verilen kararlar mahkemelerimiz tarafından değerlendirilir. AİHM bu kararı iç hukuk yolları tüketilmeden alarak istisnai bir uygulama yapmıştır. Kaldı ki biz bireysel başvuru adımını attığımız zaman Türkiye'de Anayasa Mahkemesi'ni tüm yolları tüketme unsuru olarak gördük. Ondan sonra AİHM devreye girebilir. Bu şekilde bu adım atıldı. Şimdi görüyoruz ki tüm yollar tüketilmeden AİHM bu kararı almıştır. Bu adımlar tamamıyla siyasidir. Bunun da gerekçesini biliyoruz. Resmen çifte standarttır hatta ikiyüzlülüktür. Buradaki tartışmanın konusunun Avrupa Parlamentosu'nun terör örgütü olarak kabul ettiği PKK ile içli dışlı olan, elinde onlarca masumun kanı bulunan siyasetçi maskeli bir kişi olduğunu tekrar hatırlatmak isterim. AİHM şu anda böyle bir teröristi savunmanın arkasında olduğunu bilmelidir. Bilmiyorsa, biz devamlı bunu söyleyeceğiz."
Erdoğan, yargı kararlarının uygulanmasının zorunlu olduğunu söyleyen muhalefetin, yetki sahibi olması halinde "eli kanlı" diye nitelendirdiği Demirtaş'ı serbest bırakacağını da ifade etti. Avukatların, AİHM kararı uyarınca yaptığı başvuru ise Ankara 7. Sulh Ceza Mahkemesi'nce reddedildi. Mahkeme, kararına AİHM kararının tercüme edilmemiş olmasını gerekçe gösterdi.
Daha önce hükümlü olduğu ve cezasını tamamladığı dosya için Yargıtay Başsavcılığı, "Bozulması gerekir, eksik soruşturma ile karar verildi" görüşünü Yargıtay'a bildirdi. Yargıtay, bu dosyayı uzun süre karara bağlamadı.
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, 20 Eylül 2019’da, Kobani olayları ile ilgili yeni bir soruşturma açıldığını belirterek, Demirtaş ile Yüksekdağ’ın bu soruşturma kapsamında yeniden tutuklanmasını talep etti. Aynı tarihte yeni tutuklama kararı verildi. Böylece, yeni tutuklama kararıyla Demirtaş’ın serbest bırakılmasının o dönemde önüne geçildi. Bu soruşturma, daha sonra genişletildi.
Demirtaş’ın ve diğer isimlerin zaten bu suçlardan yargılandığı itirazlarına rağmen, başsavcılık, 30 Aralık 2020’de Kobani iddianamesini hazırladı. O dönemde, 27'si tutuklu toplam 108 kişi hakkında düzenlenen iddianame, Ankara 22. Ağır Ceza Mahkemesi'ne gönderildi. İddianamenin kabul edilmesiyle, yeni bir yargılama süreci başladı.
Çok sayıda sanık için ağırlaştırılmış müebbet hapis talebinde bulunuldu. Buna gerekçe olarak 6 Ekim 2014’te “@HDPgenelmerkezi” hesabından “Halklarımıza acil çağrı! Şu anda toplantı halinde olan HDP MYK’dan halklarımıza acil çağrı! Kobane’de duruş son derece kritiktir. IŞİD saldırılarını ve AKP iktidarının Kobané’ye ambargo tutumunu protesto etmek üzere halklarımızı sokağa çıkmaya ve sokağa çıkmış olanlara destek vermeye çağırıyoruz” şeklinde atılan twitter mesajı gerekçe gösterildi. AİHM, daha önce Demirtaş davasında bu mesajı ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirmesine rağmen, iddianamenin omurgasını bu mesaj oluşturdu. 108 sanıklı dosyada şu an Selahattin Demirtaş, Figen Yüksekdağ, Gültan Kışanak, Sebahat Tuncel dahil 18 tutuklu sanık bulunuyor.
İddianameye göre, soruşturma resmi olarak 13 Ekim 2014 tarihinde bir kişinin ihbar mektubu ile başladı. O kişinin gerçekte kim olduğu bilinmiyor. Soruşturma, uzun süre “suç işlemeye alenen tahrik” gibi 5 yıla kadar hapis cezası öngören bir maddeden yürütüldü. Daha sonra bu suçlama, “hükümete karşı silahlı isyana teşvik” (TCK 312) ve “devletin birliğini, ülke bütünlüğünü bozma” (TCK 302) suçuna dönüştü.
1 Haziran 2014 genel seçimlerinde HDP ilk kez katıldığı seçimlerde yüzde 13.1 oy oranı ile 80 vekillik kazandı. Şubat 2015'te hükümet yetkilileri ile HDP'liler arasında Dolmabahçe Sarayı'nda "çözüm süreci" toplantıları yapıldı. 5 Haziran 2015’te HDP’nin Diyarbakır mitingine bombalı saldırı düzenlendi. 20 Temmuz 2015’te Suruç’taki bombalı saldırıda 33 kişi yaşamını yitirdi. 10 Ekim 2015’te Ankara Gar Katliamı saldırısında 104 kişi öldü. Bu saldırıların tamamı IŞİD tarafından gerçekleştirildi. 1 Kasım 2015‘te yapılan yenileme seçiminde AKP tek başına iktidar oldu. Erdoğan 16 Mart 2016'da, "Benim Kürt kardeşlerimi sokağa dökerek 52 kişinin ölümüne yol açan kişiler yargılanmayacak da parlamentoda boy gösterecek, arkasında PKK'nın, PYD'nin, YPG'nin olduğunu söyleyenler temiz olacak öyle mi? Parlamento gereğini yapmazsa; bu millet, tarih, bu parlamentodan hesabını sorar. Dokunulmazlıkları kaldır, gönder yargıya" açıklamasını yaptı. CHP’nin desteğiyle, 20 Mayıs 2016’da, HDP’li vekillerin dokunulmazlıkları kaldırıldı.
30 Aralık 2020 tarihli 3 bin 530 sayfadan oluşan iddianame ve 324 klasörlük ekleri, Ankara 22. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından bir hafta gibi kısa bir süre içerisinde “incelendi” ve 07 Ocak 2021’de iddianame kabul edildi. 26 Mart 2020’de Ankara 22. Ağır Ceza Mahkemesi’ne ikinci heyet atanmasına ve mevcut heyetin sadece Kobani davası ve sonrasında gelebilecek bağlantılı davalara bakmasına karar verildi.
26 Nisan 2021’de ilk duruşmadan bir gün önce İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, bir videoyu “HDPkkiçinHesapVakti” tagı ile paylaştı. Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun, “6-8 Ekim olaylarının failleri bugün hakim karşısında, yani katiller için hesap vakti” şeklinde açıklama yaptı.
İddianame kabul edildikten sonra dava dosyası da avukatlara verildi. Dosyada, 2019 tarihli bir yazı bulundu. Yazıda, Demirtaş’ın tahliye edilmesi halinde yeniden gözaltına alınmasına yönelik hazırlık yapıldığını gösteren bilgilerin yer aldığı görüldü. Bir başka klasörde ise davanın, HDP’nin kapatılması istemiyle açılacak davaya zemin oluşturabileceğini belirten çalışma notları çıktı. 26 Ekim 2018 tarihli bu nota göre, Ankara Başsavcılığı’na “HDP’lilere Kobani olayları bağlamında devletin güvenliğine karşı suçlar ve terörden dava açılması” öneriliyordu. “Böylece HDP’ye kapatma davası açılabileceği ve milletvekili dokunulmazlıklarının kaldırılabileceği” savunuluyordu.
Partinin eski yöneticileri hakkındaki davalara ek olarak, cinayet, cinayete teşebbüs, yaralama, mala zarar ve yağma suçlarından soruşturma açılması da teklif ediliyordu. Hakkında işlem yapılmamış 91 kişi de savcılığa anımsatılıyordu.
Demirtaş ve Yüksekdağ için verilen tutuklama kararlarından sonra dosyaya 3 ayrı gizli tanığın ifadelerinin eklendiği görüldü. Gizli tanıkların aynı gün, aynı heyete ifade verdiği saptandı. Gizli tanıklar, HDP’nin tartışılan Twitter mesajının örgüt talimatıyla atıldığını söyledi. Ancak ifadelerinde toplantının yapıldığı adresi hatalı biçimde verdiler. Toplantıda olmayan MYK üyelerinin de toplantıda olduğunu söylediler.
Devletin tüm kurumları davada, “katılan” sıfatıyla yer aldı. Eylemlerden zarar gördükleri gerekçesiyle İçişleri Bakanlığı, bakanlığın merkez ve taşra teşkilat birimleri, Emniyet Genel Müdürlüğü, Jandarma Genel Komutanlığı, Mit Müsteşarlığı, bankalar, belediyeler, yarı özerk kuruluşların tamamı dosyada şikayetçi ve katılan oldu. Diyanet İşleri Başkanlığı da katılan sıfatı ile sanıkların cezalandırılmasını istedi.
Davaya, sadece bu dosyaya bakmakla görevli bir heyet atandı. Bu durum, “özel heyet” eleştirilerine yol açtı. Duruşmalar, Ankara merkezine 40 km uzaklıktaki Sincan Cezaevi kampüs duruşma salonunda görüldü. Duruşma periyotları kesintisiz 2 hafta duruşma, 1 hafta ara şeklinde yapıldı. Avukatlar ve sanıklar bu periyodun yorucu olduğunu, hazırlık yapamadıklarını belirtti ancak itirazları sonuç vermedi.
4 Kasım 2021 tarihli kararnameyle, sürpriz biçimde Mahkeme Başkanı Bahtiyar Çolak görevden alındı ve yerine Yıldıray Kaya atandı. Görevden alınan Bahtiyar Çolak’ın 22 Mart 2022’de Atadedeler Çetesi adlı bir örgüte üye olduğu iddiasıyla gözaltına alındığı kamuoyuna yansıdı.
Avukatlar, taleplerinin sürekli reddedilmesi, uzun duruşmalar, yorucu tempo, hazırlık imkanı verilmemesi gibi nedenlerle duruşmaları bir süre protesto etti. Mahkeme, avukatlar hakkında suç duyurusunda bulundu.
14 Nisan 2023’te Selahattin Demirtaş, Figen Yüksekdağ, Sebahat Tuncel, Zeynep Karaman ve Bülent Parmaksız'ın iddianameye karşı beyanları esas alınarak, dosya savcılığa gönderildi ve esas hakkında mütalaanın hazırlanması istendi.
5 bin 268 sayfalık mütalaanın yaklaşık 50 sayfalık özeti boş salona okundu. Duruma tepki gösteren avukatlar, duruşma salonunu terk ederken mahkeme başkanı tarafından bu durum tutanağa “Bir kısım sanık müdafilerinin duruşmadan sıvıştıkları görüldü” şeklinde geçti. Mütalaanın okunmasından 2 hafta sonra Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Biz bu görevde olduğumuz sürece ne Selo çıkabilir, ne o evlat katili çıkabilir. Çıkamaz, cezasını çekecek” açıklamasını yaptı.
Savcılık, iddialarını sürdürdü ve HDP yöneticilerinin PKK’nın talimatıyla hareket ettiğini, ölümlere neden olduklarını belirtti.
Savcılık, 36 sanık hakkında, sanıklar Selahattin Demirtaş, Figen Yüksekdağ Şenoğlu, Ahmet Türk, Bircan Yorulmaz, Ali Ürküt, Alp Altınörs, Altan Tan, Ayhan Bilgen, Ayla Akat Ata, Aysel Tuğluk, Ayşe Yağcı, Bircan Yorulmaz, Bülent Barmaksız, Cihan Erdal, Nazmi Gür, Dilek Yağlı, Emine Ayna, Sırrı Süreyya Önder, Gülser Yıldırım, Gültan Kışanak, Günay Kubilay, İsmail Şengül, Zeki Çelik, Pervin Oduncu, Sebahat Tuncel, Zeynep Karaman, İbrahim Binici, Can Memiş, Gülfer Akkaya, Berfin Özgü Köse, Emine Beyza Üstün, Meryem Adıbelli, Sibel Akdeniz, Mesut Bağcık, Nezir Çakan ve Aynur Aşan için, "devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozmak" suçundan birer kez ağırlaştırılmış müebbet hapis talebinde bulundu.
Ayrıca sanıklar Demirtaş, Şenoğlu, Türk, Yorulmaz, Ürküt, Altınörs, Tan, Bilgen, Ata, Tuğluk, Yağcı, Yorulmaz, Barmaksız, Erdal, Gür, Yağlı, Ayna, Önder, Yıldırım, Kışanak, Kubilay, Şengül, Çelik, Oduncu, Tuncel ve Karaman'ın, aralarında Yasin Börü'nün de bulunduğu 6 kişinin öldürülmesine ilişkin "nitelikli insan öldürme" suçundan 6'şar kez daha ağırlaştırılmış müebbetle cezalandırılması talep edildi. Böylece bu isimler için 7 kez ağırlaştırılmış müebbet hapis talebinde bulunulmuş oldu.
Aynı suçlardan sanık Nezir Çakan ve Sibel Akdeniz'in 4'er kez, Meryem Adıbelli'nin ise 1 kez daha ağırlaştırılmış müebbet hapse mahkum edilmesi istendi.
Bununla birlikte söz konusu sanıklar hakkında, mala zarar verme, hürriyeti tahdit, öldürmeye teşebbüs, kasten yaralama ve hırsızlık, suçlarından ise farklı oranlardan süreli hapis cezası talep edildi.
72 sanığın dosyasının ise ayrılması talep edildi.
2023’te yeniden vekil seçilen ve TBMM Başkan Vekili olan Sırrı Süreyya Önder, AYM kararları gereği hakkındaki yargılamanın durdurulmasını talep etti ancak mahkeme bunu geri çevirdi.
Yargıtay Başsavcılığı’nın HDP’nin kapatılması istemiyle 21 Haziran 2021’de açtığı davanın omurgasını Kobani davası oluşturdu. Kapatma davasının iddianamesinde, Kobani iddianamesinin büyük bölümüne yer verildi. Ayrıca siyasi yasak talep edilen 687 kişinin içerisinde Kobani davası sanıkları da yer aldı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Kobani olaylarında 52 kişinin yaşamını yitirdiğini söylemesine karşılık, bu sayı resmi kayıtlarda 46, iddianamede ise HDP’li siyasetçiler, ayrı ayrı 37 kişinin öldürülmesinden sorumlu tutuluyor. Ancak bu 37 kişinin, nerede, nasıl öldürüldükleri bilgisi iddianamede yer almadı. Avukatlar, yaptıkları araştırmalarda Mardin Dargeçit’te 2 (Sinan Toprak, Bilal Gezer), Batman’da 1 (Emre Demir), Diyarbakır’da 4 (Baver Şeyhanoğulları, Uğur Özbay, Mahmut Enez, Süleyman Kale), toplam 7 BDP’linin, Hizbullah diye tabir edilen yapı yanlısı kişilerce öldürüldüğü iddiasında bulundu. Adana’da 2 kişinin (Yusuf Güldiren, Ahmet Albay) IŞİD’liler tarafından öldürüldüğü de iddia edildi.
Siirt’te bir (Kamil Taş) ve Kurtalan’da 3 kişinin (Necmettin Çelik, Yusuf Çelik, Mehdi Erdoğan) korucular tarafından öldürüldüğü öne sürüldü.
İzmir’de 1 (Ekrem Kaçeroğlu) ve İstanbul’da 2 kişinin (Mert Değirmenci, Serdar Arslan) aşırı milliyetçi gruplar tarafından öldürüldüğü iddia edildi.
Dargeçit’te 1 (Abdülkerim Seyhan), Siirt’te bir (Davut Nas), İstanbul’da 1 (Serhat Savaş), Van’da 1 (Yunus Aktaş), Muş’ta 1 (Hakan Buksur), Mardin’de 1 (Kerem Karaaslan), Diyarbakır’da bir maktulun (Murat Dağ) kolluk güçlerinin açtığı ateşle öldürüldüğü belirlendi.
Diyarbakır’da 1 kişinin (Mahsum Çoban) yanlışlıkla kendini vurarak hayatını kaybettiği saptandı.
© Tüm hakları saklıdır.