Gazeteci-yazar Uğur Mumcu’nun ölüm yılı dolayısıyla 32'nci düzenlenen Adalet ve Demokrasi Haftası kapsamında, “yargıda 22 yılın değerlendirmesi”ni yapan hukukçular, “Bağımsız bir yargı falan yok artık. İktidar bu taahhütlerinden çoktan vazgeçti” dedi.
Gazeteci-yazar Uğur Mumcu’nun ölüm yılı dolayısıyla 32'nci düzenlenen Adalet ve Demokrasi Haftası kapsamında, “Yargıda 22 yılın değerlendirilmesi: Hukuksuzluk mu? Yoksa yeni bir hukuk mu?” paneli, Doğan Taşdelen Çağdaş Sanatlar Merkezi’nde yapıldı.
Panelde, Avukatlar Sendikası Başkanı Avukat Berkay Çelen, Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Öğretim Görevlisi ve Türkiye İnsan Hakları Vakfı Yönetim Kurulu üyesi Dr. Ulaş Karadağ, Laiklik Meclisi Yürütme Kurulu üyesi Avukat Doğan Erkan konuştu.
Osmangazi Üniversitesi Öğretim Görevlisi ve Türkiye İnsan Hakları Vakfı Yönetim Kurulu üyesi Dr. Ulaş Karadağ, Türkiye’de son iki haftada yaşananların çok üzücü ve yıkıcı olduğunu belirtti. Panelin konusunun da “Hukuksuzluk mu yoksa yeni bir hukuk mu” olduğunu söyleyen Karadağ, şunları kaydetti:
“Yeni bir hukuk olduğunu bir süredir düşünüyorum. Aslında Nazi hukukundan bahsedilir. Bir Nazi hukuksuzluğu değil, hukuku denir. Bir maddi hukuk yaratmışlardır. Hukuk kendinden menkul bir şey değil. Hukuk maddi ilişkileri şekillendiren bir şey. Evet yasalara uyulmuyor ama bu hukuksuzluk anlamına mı geliyor? Hayır. Şimdi yeni bir hukuk var ve maddi bir hukuk var. İnsanlarla iktidar arasındaki ilişkiyi içeren bir hukuk var. Bununla bağlantılı olarak bir anayasasızlaşma var mı? Mesela ben bu kavramının da yeterince anlatmadığını düşünüyorum. Ben anayasal ele geçirilme olduğunu ve bu anayasal ele geçirme sürecinin Türkiye’de tamamlandığını düşünüyorum. Aynı zamanda Türkiye’de otoriterleşme sürecinin de tamamlandığını söyleyebilirim. Çünkü içinde yaşadığımız şeyleri başka türlü anlatamayız.”
AKP’nin elindeki güce rağmen neden yeni anayasa yapmadığı sorusunun yanıtının düşünülmesi gerektiğini ifade eden Ulaş Karadağ, AKP’nin yazılı yeni bir metin hazırlamaya değil, daha ziyade sosyopolitik kurumların, aygıtların ve sahaların ele geçirilmesine ihtiyaç duyduğunu savundu. Karadağ, şunları söyledi:
“Çünkü yazılı metin tek başına topluma ve toplumsal sahaya nüfuz etme kabiliyetine sahip değil. Ama siz sosyopolitik kurumları ele geçirirseniz zaten yeni bir maddi anayasa oluşturursunuz. 2002'den bu yana görüyoruz ki AKP'nin en önem verdiği gündem hukuk dediğimiz şeyin ne olduğunu ilan etme mücadelesidir ve en büyük düşmanı da o günden beri Anayasa Mahkemesi. Bu bir ele geçirme sürecinin parçasıdır. Bir anayasasızlaşma sürecinin parçası değildir aslında. Çünkü Anayasa Mahkemesi iktidarın işine gelen birçok kararı yine vermeye devam ediyor ve bunu gayet Anayasa’ya uygun bir şekilde yapıyor. Hukuk eninde sonunda iktidarı sınırlayan şeydir. Siz hukukun ne olduğu mücadelesini, Anayasa Mahkemesine karşı mücadele yürütürseniz ve kazanırsanız Türkiye'de artık hukukun ne olduğunu siz ilan ediyorsunuzdur.”
Erkan: “İktidar bağımsız yargı taahhütlerinden çoktan vazgeçti”
Laiklik Meclisi Yürütme Kurulu üyesi Avukat Doğan Erkan da Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ’ın tutuklanması örneğini vererek, “Ümit Özdağ niye tutuklanır ya da İstanbul Barosuna açılan soruşturmanın Tayyip Erdoğan’ın iradesinden ve bilgisinden bağımsız açıldığını düşünebilecek kimse var mı? Yok. Evet, dolayısıyla bağımsız bir yargı falan yok artık. İktidar bu taahhütlerinden çoktan vazgeçti” dedi.
Bir istisna hali olan olağanüstü halin kalıcılaştığını söyleyen Erkan, "Zannediyorum bizim de geçtiğimiz yeni bir evre varsa, bu evreyi böyle tarif edebiliriz. Türkiye'deki ceza hukuku artık bir olağanüstü hal rejimidir, terör hukukudur” diye konuştu.
Çelen: “Artık ima yollu açıklamalar dahi cumhurbaşkanına hakaret suçundan tutuklanmanın bir gerekçesi yapılıyor"
Avukatlar Sendikası Başkanı Berkay Çelen de konuşmasında tutuklu TİP Hatay Milletvekili Can Atalay’dan örnek vererek, Anayasa Mahkemesi kararlarının uygulanmadığını hatırlattı.
Can Atalay hakkında defalarca verilen karara rağmen tahliye edilmediğini, bu yetmezmiş gibi ihlal kararı veren Anayasa Mahkemesi üyeleri hakkında suç duyurusunda bulunulduğunu belirten Çelen, şunları söyledi:
“Artık ima yollu açıklamalar dahi cumhurbaşkanına hakaret suçundan tutuklanmanın bir gerekçesi yapılıyor. Geçmiş yıllarda yapılan Ergenekon davaları başta olmak üzere siyasi davaların bir kumpas olduğunu bizzat kumpas ifadesiyle eski bir Adalet Bakanı itiraf ediyor. O halde sorumuzu bir kez daha sormamız gerekirse bunlar bir hukuksuzluk mudur?
Yoksa siyasi iktidar hukuku dönüştürmüş ve artık hukuk aparat olarak kullanılmanın dahi ötesine geçerek yeni rejimin kurucu unsuru mu olmuştur? Eğer tüm bu yaşananları hukuksuzluk olarak nitelendireceksek çözüm çok basit olacaktır. Hukuka dönüş.
O zaman mevcut siyasi iktidarın 22 yıldır yarattığı tüm tahribatı da sınırlı yetki aşımı olarak değerlendirmemiz gerekir. Bu şekilde bir değerlendirme yapıldığında da sınırlara ve yetkilere dönüş çözümü gerçekleştiği zaman siyasi iktidarın bütün bu icraatları bir anda gözümüzde meşru bir zemine ulaşır ve bizlerin söyleyebileceği en azından hukuk yönüyle de ortada hiçbir şey kalmaz. Bütün muhalefetliğimizi de bir kenara bırakmamız gerekir.
Meclis muhalefetinin özellikle yıllardır yapmaya çalıştığı da aslında budur. Normal gelişme olmuş gibi ve hala normal eylemlerle çözüm sağlanacakmış gibi yapılan açıklamalara ve son muhteşem kırmızı kart eylemini de biraz bu şekilde okumak gerekir diye düşünüyoruz.” (ANKA)