Almanya’da Mainz Savcılığı, okuduğu şiirde Cumhurbaşkanı Erdoğan
hakkında hakaret sayılabilecek ifadeler olduğu iddiasıyla Alman komedyen
Jan Böhmermann hakkında soruşturma başlattı. Berlin’de yayımlanan Der
Tagesspiegel gazetesi Almanya’nın Cumhurbaşkanı Erdoğan önünde diz
çöktüğü görüşünü savunarak soruşturma açılmasını sert bir dille eleştiriyor:
“Almanya üst düzey yöneticileri hicvi savunmuyor, bunun yapılmasından
dolayı özür diliyor. Evet tabii tam bu sözlerle olmasa da bu tavır içinde bunu
yapıyor. Eskiden böyle bir tavra reverans yapmak denirdi. Alman üst yönetimi
sessiz sedasız yürüyor ve başını eğiyor. Bunu da temel demokratik anlayışı
gerçekten sorgulanmakta olan bir kişi önünde yapıyor. Bu söz konusu devlet
başkanı sığınmacı sorununda anahtarı elinde tutuyor diye mi tüm bu
yapılanlar? Alman üst yönetimi bir adım daha ileri giderek, (komedyen)
Böhmermann’ın cezaya çarptırılmasına gerek olup olmadığının da
incelenmesini istiyor. Artık bu kadarı da fazla!"
AB Komisyonu sığınmacı krizinin Avrupa’da yürürlükteki yasanın işe
yaramadığını ortaya çıkarttığına işaret ederek iltica hukukunda reform önerdi.
Frankfurter Allgemeine Zeitung yorumunda söze önce sığınmacıların ayak
bastıkları ilk AB ülkesinde iltica başvurusu sürecini başlatmalarını öngören
Dublin Anlaşması ile giriyor:
“Dublin”in en büyük zaafı yükün en büyük bölümünü sığınmacı
adaylarının
vizesiz olarak ilk ayak bastıkları AB ülkesine vermesiydi. Sadece İspanya
uyguladığı ulusal politikalarla AB'nin ortak iltica politikalarını garanti altına
aldı ve sınırlarını kaçak göçe karşı güven altına almayı başardı. Diğer bir dizi
devlet bunu yapmadı, iltica standartlarını düşük seviyede tuttu, mahkemeler
sığınmacıların iltica başvurularının görüşülmesi gereken ülkelere geri
gönderilmeleri konusunda başarısız kaldı. Böylece AB’nin iltica sisteminin
altı oyulmuş oldu. Çünkü Almanya gibi ‘cömertçe’ davranan ülkelerin
çekiciliği karşısında bir denge unsuru oluşturulamadı. Soyut olarak ifade
edilecek olursa, ülkelerin ulusal politikaları Avrupa politikalarını
‘kullanmadığı’ sürece AB üyeleri kendi kendisine köstek olacaktır.”
Aynı konuda Rheinpfalz gazetesinin yorumunda şu satırları okuyoruz:
“Temelden bazı imalat hataları olan bir sistemi tamir etmeye çalışmanın bir
anlamı yok! Bu nedenle Avrupa’nın cesaretli olması gerekir. AB’nin her üye
ülkede geçerli olacak bir iltica yasasına ihtiyacı var. Sadece bu yoldan
sığınmacının kendisine en renkli hizmetleri verecek olan ülkeyi seçmesi
anlamına gelen iltica alış-verişinin önüne geçilmiş olur. Köklü bir reformu
bir gecede gerçekleştirmek elbette mümkün değil. Gerektiği takdirde Avrupa
sözleşmeleri de değiştirilebilir. Bundan belki Almanya’nın iltica sistemi de
etkilenebilir. Ama şimdiki sistemin geleceğinin olmadığı aşikâr!”
Aralarında 12 devlet başkanı ve 143 politikacının da bulunduğu çok sayıda
kişinin, hayalî şirketler üzerinden vergi kaçakçılığı ve kara para aklama gibi
yasa dışı eylemlerde bulunduğu iddia ediliyor. Belgeler Panama merkezli bir
hukuk firmasından sızdırıldığı için bunlara “Panama Belgeleri” adı verildi.
Westfälische Nachrichten gazetesi konuyu yorum sutünlarına taşımış:
“Sadece hayalî firmalar aracılığıyla yapılan işler değil, ‘Panama Papers'a
ilişkin haberlerin bu derece pazarlanarak
tavan yapması da düşündürücü.
Sporcuların, diktatörlerin ve siyasetçilerin hayalî firmalar kurmuş olmaları
tahminleri doğruluyor ve spekülasyonlara meydan veriyor. Ancak hikayenin
ardındaki hikaye de aydınlatılmış değil. Neden anonim bir muhbir 2,6 terabit
büyüklüğündeki devasa bir veri dağını sızdırmış olabilir ki? Sıcağı
sıcağına
piyasaya çıkan ‘Panama Papers' kitabı da bu konuya maalesef açıklık
getiremiyor. Dünya kamouyu bunu haketmedi!”