DW: Harvey Weinstein vakası, konumundan aldığı gücü kullanarak her istediğini elde eden bir erkeklik rolünü gözler önüne seriyor. Bu günümüz toplumlarındaki klasik erkek davranışlarının bir örneği mi?
Prof. Rolf Pohl: Bu vaka aslında arzu ettiği her şeyi alan eski erkeklik anlayışının toplumda hala ne kadar yaygın olduğunu gösteriyor. Bu tür davranışları ortaya çıkaran toplumsal yapılar gördüğünüz gibi hiç değişmedi ve ortadan kalkmadı.
DW: Weinstein film sektöründe geniş ölçüde etki sahibi olan bir Hollywood yapımcısı. Bu vakada sahip olduğu iktidar poziyonu ne gibi bir rol oynuyor?
Pohl: İktidar sahibi olmak insana "neyi arzu edersem onu yapmaya hakkım var, müktedir benim" hissi veriyor. Bu olayda iktidarın yöneldiği kişi bir kadın olduğu için bu tip bir iktidar hissinin aynı zamanda erkeklikle çok sıkı bir şekilde bağlı olduğunu da tespit etmemiz lazım.
DW: Görünen o ki tüm Hollywood camiası Weinstein'in cinsiyetçi tavırlarının farkındaydı. Hatta bu konuda yapılan şakalar ortada dolaşıyor ve şirketinde çalışmaya başlayacak kadınlar Weinstein konusunda uyarılıyordu. Karşılaştığımız bu olay sadece cinsiyete bağlı bir problem mi yoksa kendi içinde kapalı bir sosyal sistem mi söz konusu?
Pohl: Bunu birbirinden ayırmak o kadar kolay değil. Erkekliği yeniden üreten sistem yapıları aynı zamanda iktidarla da alakalıdır. Herkes bu olayın örtbas edileceğini bilir. Bir sosyal sistemin varolduğu alanı, bahsettiğimiz durumda bu film endüstrisidir, bir cinsel 'av alanı' gören erkeklik modelinden bahsediyoruz.
DW: Olayın mağdurları, "kariyerlerinde ilerleyebilmek için bilerek ve isteyerek cinsel ilişkiye girmişlerdir" denilerek suçlandı. Cinsel saldırının sınırı nerede başlıyor?
Pohl: "Hayır" denmiş olmasına rağmen, bu yanıt bir şekilde aşılabilecek bir engel olarak görülüyor ve şiddet kullanılılarak aşılıyorsa taciz söz konusudur. Olaydaki kadınların çoğu görünüşe göre kariyerlerinin henüz başındayken iktidar sahibi bir adamla karşı karşıya geldikleri için kendilerini bir ikilem içinde buldular. Hem olaydan hem de kendilerinden utandıkları için de sustular.
DW: Hollywood yönetmenlerinden Quentin Tarantino bilerek buna benzer olayları zararsızmış gibi gösterdiğini itiraf etti. Bu tip durumlarda bir erkek dayanışmasından ve erkeklerin cinsel saldırılar karşısında susarak bunu bir çeşit hoşgörülebilir kabahat haline getirdiklerinden bahsedilebilir mi?
Pohl: Korkarım erkeklerin bu tip gruplaşmaları önceden olduğu gibi hala yaygın. Erkekler bir araya gelip sistematik bir plan dahilinde davranmıyorlar belki ama olayın sonrasında durumu yatıştırıp, önemsizleştiriyorlar. Bunda kendilerinin kadınlar karşısındaki genel tutumu da rol oynuyor. Çünkü erkek dayanışması, bir kadını taciz etmek gibi "ufak" bir detaydan daha önemli. Aslında bu işbirliğidir. Ama bu durum toplum tarafından yadırganmıyor. Hatta Amerika Birleşik Devletleri Başkanı bile iktidar sahibi olarak kadınları iki bacağının arasından yakalamanın meşru olduğunu beyan etti.
DW: Weinstein'in davranışları nedeniyle tehditkar bir durumda kalan, ancak itiraz ederek gideen kadınlar da olmuş. Bunlar arasında Gwyneth Paltrow da var. Bu tip durumlarda nasıl oluyor da kadınlar birbirlerini uyarmıyorlar?
Pohl: Bu benim de anlayabildiğim bir şey değil. Kadınlar bu tip olaylarla mücadele etme konusunda diğer insanlardan iyi değiller. Uzun yıllar süren susuş ve göz yumarak onlar da bir şekilde katkı sağladılar. Bu çok çarpıcı bir şey. Ama yine de bu sistemin ilk ve devam eden mağdurları kadınlardır.
DW: Erkek Hollywood yıldızları da Weinstein'a bir şekilde bağımlılar. Bu durum onların suskunluğunu açıklıyor mu?
Pohl: Bu olay bir yönden bağımlılık ilişkilerinin cinsel olarak istismar edilmesi, diğer yönden de ekonomik olarak istismar edilmesidir. Tabi bu noktada erkek dayanışması ile belirsiz bir sınırı da var.
DW: #Metoo hashtag'i altında dünya çapında yüzbinlerce insanın göstermiş olduğu tepkiyi nasıl yorumluyorsunuz?
Pohl: Bu tip çıkışlar arada sırada oluyor. Bana dört yıl önce yapılan ama aniden ortada kaybolan başka bir twitter kampanyasını hatırlattı. Tepkisini gösteren insanların sayısı beni şaşırtmıyor, çünkü bu tip cinsiyet ayrımcılıklarını üreten iktidar yapıları aslında hiçbir değişikliğe uğramadan duruyor. Cinsiyet ilişkilerinde maalesef sandığımız kadar modernleşmedik.
DW: Cinsel tacize uğramış kadınlara ilişkin haberler yapılırken sanki bir bardak kırılmış da onun haberi yapılıyormuş gibi bir dil kullanılıyor. Tacizin failini net şekilde ortaya koyabilmek için daha hassas bir dil kullanmamız gerekmez mi?
Pohl: Evet, sürekli olarak kadın mağdur hakkında konuşuyoruz. Mesela "bu kadın cinsel şiddete uğruyor" diyoruz, sanki bu durumu kadın kendi yapmış gibi. Cinsel şiddetin erkeklerden kaynaklandığını açık bir şekilde söylememiz gerekiyor. Aksi halde kadınların özne olma durumlarını yitirişlerini yeniden üretmiş oluyoruz. Cinsel saldırılarda kadınlar bir nesne haline getiriliyor ve bu durum dile de böyle yansıyor.
Rolf Pohl, 66 yaşında Hannover Leibniz Üniversitesi'sinde sosyal psikoloji bölümünden emekli profesör. Uzmanlık alanı erkeklik ve cinsiyet çalışmaları. Yayınları arasında "Düşman kadın imgesi. Erkek cinselliği, şiddet ve kadınlığın reddi" adlı 2005 yılında yayınlanmış bir kitap da var. Ayrıca politik psikoloji çalışma grubunun kurucu üyelerinden.
Torsten Landsberg
© Deutsche Welle Türkçe