Soma’daki maden faciası sonrasında Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın siyasi geleceği ile ilgili değerlendirmeler Alman basınında geniş yer tutuyor.
Münih’te yayımlanan Süddeutsche Zeitung konuyla ilgili yorumunda Başbakanlık Müşaviri Yusuf Yerkel’in bir göstericiyi tekmelerken çekilen fotoğrafına dikkat çekiyor:
"Erdoğan’ın stratejisi her zaman aynı: Bölerim ve yönetirim. Ülkeyi kutuplaştırarak tüm seçimleri kazandı. Bu reçete en azından Soma’dan sonra artık o kadar iyi işlemeyecek. Zira Türkiye’nin Ruhr bölgesindeki insanlar şimdiye kadar hükümete muhalif değildi, çoğunluk AKP’ye oy verdi. O nedenle Erdoğan’ın müşaviri Yusuf Yerkel’in yerde yatan bir protestocuyu tekmelerken görüldüğü fotoğraf son derece ölümcül. Zira çok yalın bir mesaj veriyor: Acınız umrumuzda değil."
Aschaffenburg kentinde yayımlanan Main-Echo gazetesi Erdoğan’ın Soma’daki maden kazası sonrasında verdiği mesajları eleştiren bir yoruma yer veriyor sayfalarında.
"Soma’daki korkunç maden kazasından sonra bile Başbakan Erdoğan havalanmış, at gözlüklü otokratik bir hükümdar görüntüsü çizdi. 280’den fazla kurbanın yakınlarının karşısına bu kazaların sürekli yaşandığı mesajıyla çıktı. Gösterdiği kanıt ise İngiltere’de 1862 (!) yılında meydana gelen bir maden kazası oldu. Müşavirlerinden birinin Soma’da yerde yatan bir göstericiyi tekmelemesi de bu fotoğrafa son derece uydu. Bir zamanlar itibarlı olan bir siyasetçinin kendi düşüşünü muazzam şekilde ivmelendirdiğine dair çok sayıda işaret var. Geçen yılın protestoları Türkiye’de artık siyasetçilerin kendisini kandırmasına izin vermeyen, eleştirel bir kamuoyunun oluştuğunu gösterdi. Mevcut durumda Başbakan ülkesine artık sadece tek bir hizmette daha bulunabilir: Olabildiğince çabuk istifa etmek ve daha liberal bir halefe yolu açmak."
Mannheimer Morgen gazetesinin Başbakan Erdoğan ile ilgili yorumu ise şu şekilde:
“O aslında kitleleri peşinden sürükleyebilen karizmatik bir hatip sayılıyor. Ama maalesef aynı zamanda da insanı hiçe sayan biri. Bunun nedeni muhtemelen, Soma’da utanç verici biçimde kanıtladığı gibi, bir milleti teselli edecek meziyete sahip olmaması. Zira güce odaklı bir kişilik olarak bunun için fazla alaycı. Artık kendisinden başka kimse umrunda değil, kendisini eleştirenleri zorla dize getirmeye çalışıyor. Şimdiye kadar bu şekilde işi götürdü zira Türkiye’deki sade insanlar onun ve dindar İslamcılığının arkasında durdu. Belki de Türkiye’nin şu anda yaşadığı bu ulusal trajedi, Erdoğan’ın şimdiye kadarki siyasi kariyerinde bir dönüm noktası olabilir.
Kölner Stadt-Anzeiger ise aynı fikirde değil. Gazete, Soma’daki kazanın Başbakan Erdoğan’ı siyasi açıdan olumsuz etkilemeyeceğini ileri sürüyor yorumunda:
"Türkiye, unutmaların ülkesi. Nasıl ki yolsuzluk skandalı artık konuşulmuyorsa, nasıl ki kimse geçen yaz öldürülen 5 göstericiyi hatırlamıyorsa, Soma’daki kaza da yakında unutulup gidecek. Ta ki bir sonraki trajedi yaşanana kadar... Şimdi protestolar tekrar alevlenmeye başlıyor. Erdoğan her zamanki tavrıyla tepki veriyor ve TOMA’ları harekete geçiriyor. Ama bu onun siyasi kariyerini tehlikeye atmıyor. Geçen yaz 2,5 milyon insan hükümete karşı sokaklara çıkarken bazıları buna bakarak Erdoğan’ın sonunun geldiğini ileri sürmüştü. Bugünse Türkiye Başbakanı hiç olmadığı kadar güçlü. Türklerin ağustosta ilk kez doğrudan seçimle belirleyeceği cumhurbaşkanlığı makamına giden yolu çoktan çizildi. Soma’nın ölülerine rağmen."
Berlin’de yayımlanan Die Welt gazetesi Türkiye ekonomisi ile ilgili bir yoruma yer veriyor:
"Ekonomik kalkınmanın sarhoşluğu, çabuk kazanılan paranın akıntısı ve 2002’den bu yana yılda yüzde 5 ile 8 arasında değişen ekonomik büyüme rakamlarıyla Türk siyaseti, ancak Manchester kapitalizminin ölçülerine uyulduğunda, ancak şirketler dilediği gibi hareket ettiği koşullarda ekonomik patlamanın devam edeceğini sandı. Bu serbestlik prensibi her ne kadar başta doğru gibi görünse de bunun ekonomik başarıyı sadece başlangıç aşamasında güvencelediği, ancak devamında engelleyici rol oynadığı Türkiye’de uzun süredir görülüyor. Erdoğan’ın bu bilgiye ne zaman vakıf olacağını ise kimse söyleyemez. Zira bu noktaya ulaşmanın ön koşulu, hükümetinde olmayan bir bilgiye dayanıyor: Halkın içinden bir sivil toplumun bu niteliğiyle bir değer taşıdığı anlayışı."