Dün dikkate değer bir gün yaşandı.*
Benim için dönüm noktası Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci'nin lirayı savunmak için ortaya çıkmasıyla gerçekleşti, daha önce daha zayıf bir liranın ihracatçılara yardım ettiğini söylerdi. Sanırım bir nevi 'Ne dilediğine dikkat et' durumu vuku buldu.
Ancak Zeybekci her zaman için Erdoğan'ın sözcüsü olmuştur. Her zaman patronun verdiği mesaja paralel konuşur. O yüzden büyük liderin pozisyonunu değiştirmesi için zemini hazırladı.
Ancak bence en önemlisi, iki seküler muhalefet liderinin, Muharrem İnce ve Meral Akşener'in, liranın düşüşüne tutunarak Erdoğan'ın bir açığı haline dönüşen Merkez Bankası bağımsızlığını savunmaya geçmesi oldu.
Erdoğan sonunda bunun kötü bir noktaya gittiğini ve 24 Haziran'daki seçimleri kaybedebileceğini gördü.
Sanırım son bir haftada ekonomi yönetiminden bir yorum gelmemesini Erdoğan'ın ortodoks ve ortodoks olmayan kanadı arasındaki sert ve gözükara bir mücadele olarak değerlendirebiliriz, sonunda mücadelede ilki üstün geldi. Seçim ihtiyaçları günü kazandı, ancak Erdoğan'ın faizler ile ilgili olarak görüşlerinin değiştiğini düşünmüyorum. Son yaşananlar halen yeni başkanlık sisteminde ve Erdoğan'ın gerçek anlamda güçler ayrılığına maruz kalmadığı bir sistemde ekonomi yönetiminin nasıl olacağına dair ağızda kötü bir tat bırakıyor.
Sanırım dün bütün odak Merkez Bankası'nın olağanüstü bir toplantı düzenlemesi ve faizleri 300 baz puan artırmasındaydı. Bazıları için çok gecikmiş ve yetersiz bir adımdı.
Ancak Erdoğan'ın şu sözleri de yeterince önemliydi:
Bu, neredeyse Erdoğan'ın hatalı olduğunu kabul etmesi gibi bir şey. Büyük bir ani dönüş.
Sanırım yukarıdaki ifadeler Erdoğan'ın faizlerin enflasyon ile mücadele etmek için kullanılması gerektiğini kabul etmesi anlamına geliyor. Döviz kurunun istikrarı önemli ve ekonominin seçimden sonra tekrar istikrara kavuşması gerekiyor.
Aynı zamanda serbest piyasa ekonomisine desteğini teyit etti ki ben bunu birilerinin liranın düşüşünün olağanüstülüğü göz önünde bulundurulduğunda önerdiği üzere sermaye kontrollerinin devreye sokulmayacağı olarak okuyorum; Erdoğan'ın iş dünyası tabanını zedeleyeceği için sermaye kontrollerini devreye sokacağına hiçbir zaman inanmamıştım.
Şimdi birkaç soru ortaya çıkıyor; faiz artırımı yeterli miydi ve seçimler için anlamı nedir?
Faiz artırımı açısından baktığımızda, iki haftada 300 baz puan faiz artırımı sanırım yeterli.
IMF'nin Nisan ayında 100-300 baz puan faiz artırımı çağrısında bulunduğunu hatırlayın.
Ancak o zamandan beri yüksek petrol fiyatları, döviz artışı, Nisan ayının yüksek manşet ve çekirdek enflasyon değerlerinin bir karışımı neticesinde enflasyonun 300 baz puan artışla yüzde 14'e yaklaştığını tahmin edebiliriz. O yüzden şu an reel faizler 200-300 baz puan civarında.
Bir ay önce olsaydı yeterli olabilirdi ancak Merkez Bankası'nın son haftalarda politika felcine uğraması ve Erdoğan'ın Londra'da faizlerle ilgili anlaşılamaz ve tamamen yanlış yorumlarından sonra Türkiye'de para politikasının güvenilirliğine büyük ve kalıcı bir hasar verildi.
Dün aynı zamanda aklımda kalan Merkez Bankası'nın açıklamasında daha fazla sıkılaşmaya niyetli olduğuna dair bir söyleme yer vermemesi oldu.
Böyle bir söylem, "İşte istediğiniz 300 baz puan artış burada, şimdi tamamız" diyerek Erdoğan ile uzlaşmaya gitmekti.
Bu da Para Politikası Kurulu'nun 7 Haziran'daki bir sonraki toplantısında faiz artışı planlamadığını ortaya koyuyor.
Aynı zamanda IMF'nin talep ettiği gibi faiz politikasını sadeleştirme yönünde bir adım atılmadı, bu yüzden Merkez Bankası halen birden fazla faiz ile hepimizin kafasını karıştırıyor ve göz boyuyor.
Erdoğan ve liranın şimdi soluklanması gerekli, ancak herkes Türkiye'nin 2006, 2013-2014, 2015-2016 yıllarında yaşadığı benzer üç hikayeyi hatırlayacaktır; Merkez Bankası piyasalar karıştıktan sonra ilk başta yeteri kadar faiz artışı yapmakta geç kaldı, sonra daha fazlasını yapmak zorunda kaldı; en son Arjantin'de de benzer bir örnek gördük.
Şimdi lira için yakındaki en büyük rakam 5 olarak gözüküyor, Merkez Bankası ve Erdoğan hissiyatı ve güveni değiştirmek için şimdi daha fazla çalışmak zorunda kalacak.
Seçimlerdeki etkisine gelince.
24 Haziran'daki seçim Haziran 2015'teki seçimlerden beri en kıran kırana geçecek seçim olarak gözüküyor.
Halihazırda Erdoğan'ın seçimleri kaybedebileceğini düşünüyordum, ilk defa Erdoğan'ın girdiği bir seçim için böyle bir düşüncem var.
Para politikası ve döviz kuru etrafındaki taşkınlık ve yanlış politikaların Erdoğan'ın seçimleri kazanma şansını zora soktuğu çok açık.
Son haftalarda bir noktada Erdoğan'ın zayıf para birimini, faizleri düşük ve büyümeyi yüksek tutmak için bir bedel olarak gördüğü ortaya çıktı.
Ancak şu an için Erdoğan'ın para politikası hatalarının açık sonucu bütün üçünün en kötüsü, zayıf bir kur, yüksek faizler ve tam da seçimler öncesi büyümede yavaşlama.
Bu Erdoğan'a açıkça bir zarar verebilir, çünkü en azından AKP'nin ilk 10 yılında partinin seçimlerde ilgi gören tarafı ekonomi politikalarındaki gücüydü.
Sonuçta 'her şey ekonomi seni aptal'. O yüzden IMF'nin teşviki ve piyasaların da beklentisi doğrultusunda ekonomide seçimler öncesinde beklediğimizden yakın bir zamanda dengelenme görebiliriz.
İthalat talebi düşecektir ve yılın sonuna doğru liranın hikayesini destekleyecek şekilde cari denge performansında bir iyileşme görebiliriz.