İSTANBUL, (DHA)- Prof. Dr. Fatih Ağalar, meme kanserinin artık çok uzun yıllar kronik bir hastalık gibi yakından izlenebildiğini belirterek, \"Hem tarama imkanlarıyla erken evrede yakalanıp kür sağlanan kadınlarda hem de farklı evrelerde elde edilen başarı oranlarıyla meme kanseriyle birlikte yaşayan kadınların sayısının her geçen gün artıyor\" dedi.
İstatistiklere göre bugün her 8 kadından birinde meme kanseri olduğunu ancak tedaviden elde edilen başarılı sonuçların yüz güldürdüğünü belirten Yeditepe Üniversitesi Koşuyolu Hastanesi Genel Cerrahi Uzmanı Prof. Dr. Fatih Ağalar, \"Hangi evrede olursa olsun meme kanserinde tedavi ve takiplerle uzun yıllar sağlıkla yaşamak mümkün. Ancak bu noktada kanseri tedaviden itibaren doğru yönetebilmek gündeme geliyor. Gerek kanserin yapısı gerekse ilaçların kullanımı ve yan etkileri konusunda elde edilen bilgi birikimleriyle daha akıllı hareket edilerek kanser alt edilebiliyor\" diye konuştu.
\"UYGUN STRATEJİ GELİŞTİRMEK GEREKİYOR\"
Hem tarama imkanlarıyla erken evrede yakalanıp kür sağlanan kadınlarda hem de farklı evrelerde elde edilen başarı oranlarıyla meme kanseriyle birlikte yaşayan kadınların sayısının her geçen gün arttığını dile getiren Prof. Dr. Ağalar, \"Kanseri kronik bir hastalık olarak yönetmek bu noktada ortaya çıkıyor. Bu kadar yakınımızda olan hastalığa karşı bir strateji geliştirilmesi gerekiyor. Çevresel faktörleri yok edemediğimize göre, bu durumda kanserle yaşamaya alışmak zorundayız. Kanserin kronik bir hastalık olduğunu kabul edeceğiz ve bu doğrultuda bir yol haritası, strateji çizmemiz gerekiyor. Bu sayede, tamamen iyileşme sağlayamadığımız durumlarda tıpkı diyabet, romatizma hastalığı gibi uzun yıllar onunla yaşayacağımız bir hastalık haline sokabilmemiz mümkün olabilecek\" ifadelerinde bulundu.
MEME KANSERİNİ NASIL KRONİK BİR DURUM HALİNE GETİREBİLİRİZ?
Meme kanserinde de birçok kanserde olduğu gibi evreye göre tedavi yaklaşımının önem taşıdığını belirten Prof. Dr. Ağalar, \"Bu şekilde bakıldığında, doğru bir evrelendirme sayesinde her evredeki hastanın tedavi şansı bulunuyor. Meme kanseri için verilen ilaçlar, yapılan ameliyat tekniklerinde uzun yıllardır çok büyük değişiklik olmamakla birlikte, kullanılan ilaçlar ve tedavi süreciyle ilgili çok daha fazla bilgiye sahip olunması başarının en önemli etkenleri arasında gösteriliyor. Kullandığımız ilaçların yan etkileri olup olmayacağını, bu yan etkilerle nasıl baş edebileceğimizi geçmişe oranla bugün daha iyi biliyoruz. Üstelik meme kanserinin genetik yapısı da daha iyi çözümlenebildiği için, her hastanın kanserine özel bir tedavi yaklaşımı uygulamak mümkün olabiliyor\" diye konuştu.
\"KİŞİYE ÖZEL TEDAVİDE CERRAHİDE ÖNEMLİ ADIMLAR ATILDI\"
Meme kanserinin cerrahi tedavisinde önemli gelişmeler yaşandığını söyleyen Prof. Dr. Ağalar, \"Tüm memenin alındığı, lenf bezlerinin temizlendiği ve hasta açısından daha büyük ameliyatlar yerine sadece tümörün çıkartıldığı, koltuk altında sadece bir iki örneklemin alınarak sonrasında ışın ve ilaç tedavisiyle sağaltıldığı bir döneme gelindi. Takım çalışması ve multidisipliner tedavi ile artık hastalar büyük oranda memelerini kaybetmiyorlar, kolları şişmiyor, kol ağrıları yaşamıyor. Artık hastalar için tek bir tedavi protokolünden bahsetmek mümkün değil. Hastanın durumuna göre, kemoterapi, radyoterapi ve cerrahi tedavi seçeneklerinin kullanım zamanları değişiyor. Örneğin bugün hormon pozitif kanserlerde, tümörün çapı 2-2,5 cm olsa bile hiç kemoterapi verilmeyebiliyor.Cerrahi ve sonrasında hormon tedavisi yeterli olabiliyor. Oluşturulan uluslararası bilgi havuzları sayesinde kanserin nüks etme ihtimallerini daha net tespit edebiliyoruz. Bu sayede uygulanacak kemoterapi tedavisi ötelenebiliyor. Yaklaşım değişebiliyor” diyerek konuşmasını sürdürdü.
İLERİ EVRE MEME KANSERİNDE DE BAŞARILI SONUÇLARA ULAŞILABİLİYOR
\"Dünyada meme kanseri yüzde 35-40 oranında en erken evrede daha hücre seviyesindeyken yakalanıyor\" diyen Prof. Dr. Ağalar şöyle devam etti:
\"Bunun dışında kalanların da büyük bir bölümü erken evre ama ameliyatın yanında kemoterapi, radyoterapi ya da başka tedaviler de gerekebiliyor. Daha küçük bir oranda da ileri evre geliyor. Burada ameliyattan önce kemoterapi, radyoterapi, hedefe yönelik tedaviler uyguluyoruz ve uzun bir süre normal hayatlarını sürdürüyorlar. Hayatlarının bir döneminde çok iyi kontrol edilmeleriyle bir ameliyat daha gerekebiliyor. Yani hangi evrede kansere yakalandığınızdan çok hangi evrede hangi tedavinin uygulanacağı daha önemlidir. Burada hayatta kalma oranlarının daha yukarılara çıkmasında da en büyük faktör multdisipliner yaklaşımla hareket eden sağlık kurumlarının varlığıdır.
HASTAYA DA BÜYÜK GÖREV DÜŞÜYOR
Meme kanserinin kronik bir hastalık olarak yönetilebilmesi için hastanın da hastalığını hayatının merkezine koymaması önem taşıyor. Mümkün olduğunca hayatlarını devam ettirerek morallerini toplamaları oluyor. Sağlıklı beslenmeleri, sigara ve alkolden uzak durmaları ve varsa fazla kilolarından kurtulmaları önem taşıyor.\"
“İKİ MEMESİ ALINANLAR DAHA UZUN MU YAŞAR?”
Son yıllarda özellikle yüksek riskli gruplar için gündeme gelen koruyucu amaçlı memenin alınmasının da çok özel durumlar dışında son derece yanlış olduğunu belirten Prof. Dr. Fatih Ağalar, “Yapılan çalışmalara göre, erken meme kanserinde her iki memenin de alınması hastanın daha uzun yaşamasını garanti etmiyor. Ancak buna rağmen bu ameliyat yoğun bir biçimde yapılıyor. Bunun bir nedeni de meme de MR tekniğinin çok kullanılması. MR, ultrason ve mamografinin alternatifi değil tamamlayıcısıdır. Eğer MR altında biyopsi yapamıyorsanız tümörün dışında başka şeyler de görünür ve bu cerrahın kafasını karıştırabilir bu da hastanın memesinin alınmasına neden olur. Dolayısıyla bu tetkikler düzgün kullanılırsa bu hastalar yapılan çalışmalar sonucu oluşturulan kılavuzlara göre tedavi edilirlerse meme korunarak sadece tümör çıkartılır ve bu hastalar da memesi alınmış hastalar kadar yaşayabilir. Meme kanserinde az meme cerrahisi her zaman daha iyidir” dedi.