Çevre

5 Haziran Dünya Çevre Günü yaklaşırken "beka sorunu"…

İklim değişikliğinin, çevresel tehlikelerin, kuraklığın, kıtlığın, gıda güvenliğinin bozulmasının, yaygınlaşan yoksulluğun yarattığı tehditlerin giderilmesinde kullanılabilecek kaynaklar dünyanın her yanında silahlara yönlendirilmektedir

04 Haziran 2024 14:20

Güneş Gürseler*

Oksijen Gazetesi'nin 31 Mayıs – 6 Haziran 2024 tarihli 177. sayısında Guy Chazan'ın Avrupalı gençlerin eğilimlerini değerlendiren yazısı Financial Times'tan alıntılandı. Chazan bu yazısında, Avrupalı gençlerin "iklim fanatikliğini" sonlandırmayı vaat eden aşırı sağ partileri desteklediklerinin, Alman gençlerin de iklim değişikliği konusundaki kaygılarının giderek azalmakta olduğunun altını çiziyordu.

5 Haziran Dünya Çevre Günü yaklaşırken bu yazıda belirtilenlerin sadece Avrupalı gençlere ait olmadığını genci, yaşlısı, kadını ve erkeği ile insanlığın büyük bölümünün bu aymazlığın içinde olduğunu her günkü örnekleri ile ne yazık ki yaşıyoruz.

İnsanlık gezegenimizin kendisine ait olmadığını, kendisinden önce de yaşam olduğunu, bu yaşamın sürmesi sorumluluğunun kendisinde olduğunu, tüketerek ve kirleterek sadece zarar verdiğini kabul etmiyor.

Düşmanı karşımızda gerçek ve somut biçimiyle görmediğimiz, bireysel yaşantımızda ise dolaylı olarak hissettiğimiz için de önemsemiyoruz. Çok geç kalsak da artık bir sınıra geldiğimizi ve temel yaşam sistemlerinin sürdürülebilmeleri için bir dengeyi kurmak ve korumak zorunda olduğumuzu kabullenmek zorundayız. Canlı yaşamının sürekliliği yeryüzü ekolojisinin ve temel yaşam sistemlerinin varlıklarını devam ettirebilmelerine bağlıdır.

Dünyanın ve insanlığın ortak düşmanı, çevresel bunalımdır. Oluşması ve tanınması yavaş ilerleyen bu ortak ve de en tehlikeli düşman karşısında topluca seferberlik başlatmakta en büyük zorluk da bir kısım Avrupalı gençlerin yaptığı gibi tehlikenin küçümsenmesindedir.

Çevreye, gezegenimize, dünyamıza, yaşama duyarlı bireyler olarak 50 yıldır haykırdığımız gibi bu düşmanla savaş ise ortak bir gayret ve kararlılık gerektiren, oldukça uzun süreli ve masraflı bir mücadeledir. Bu ortak düşmana karşı ortak güvenlik politikaları oluşturup kararlılıkla uygulamak gerekmektedir. Yani ortak tehdit, çoktan askeri olmaktan çıkmıştır. Ya da çevre güvensizliğinin askeri bir çözümü yoktur.

Bu seferberlikte yük dönüp dolaşıp bireyin üzerinde kalmaktadır. Herkes bu tehlikeyi dikkate alarak kişisel yaşantısını değiştirmek zorundadır. Oysa bu dengeyi önemsemiyor her gün daha geriye giderek yeryüzünün dengelerini bozuyoruz.

İklim değişikliğinin, çevresel tehlikelerin, kuraklığın, kıtlığın, gıda güvenliğinin bozulmasının, yaygınlaşan yoksulluğun yarattığı tehditlerin giderilmesinde kullanılabilecek kaynaklar dünyanın her yanında silahlara yönlendirilmektedir. Askeri harcamalar 2021 yılında 2 trilyon dolara ulaşmıştır. Birçok ülkede askeri harcamalar ulusal gelirin büyük bölümünü ve ekonomiyi tüketmekte, gelişmeyi engellemektedir.

Köhneleşmiş "güvenlik" anlayışı, bu yanlışın sürdürülmesinde en büyük etkendir.

Uluslar askeri harcamalarında indirim yaparak tasarruf ettiklerini gezegenin savunmasına ayırmak zorundadırlar.

Askeri harcamaların çok altındaki küçük harcamalarla çevresel güvenlikle ilgili birçok sorun çözülebilir.

Kabul edilmek istenmese de insanlığın bugün ulaştığı uygarlık düzeyi ve kazanımlar gelecek kuşaklar pahasına yaratılmış ve yoksul insan sayısı giderek artmıştır. Bu gerçek karşısında hiçbir ekonomi ya da ekonomik sistemin başarılı olamadığını, gerçek "beka sorunu" ile insanlığın karşı karşıya olduğu kabul edip üretim ve tüketim düzenlerimizi doğanın yasalarına uymayan bir yıkıcılıkla sürdürmekten vazgeçmeliyiz.

Bu mantığın değişmesi ise tüketimin amaç değil araç görüldüğü, "sınırsız büyüme" yerine çevre-ekonomi dengesine dayalı, çevreyi kalkınmanın hem kaynağı hem de sınırı gören bir kültürün egemen olmasına bağlıdır.


* Avukat, eski CHP Tekirdağ Milletvekili