İdlib, Suriye krizinin henüz ilk evrelerinde cihadi-Selefi grupların sahneye çıktığı yerlerin başında geliyordu. Bu, gerçek rejim değişikliği arayan aktörlerce uzun süre reddedildi.
İdlib'e bağlı Cisr el Şuğur'da 4-6 Haziran 2011'de bir karakolu kuşatan silahlı kişiler 123 polisi öldürmüştü. Uzuvları kesilen cesetlerin bir kısmı Asi Nehri'ne atılırken bir kısmı da toplu mezarlara gömülmüştü.
Bu kanlı sahne, 31 yıl önce Müslüman Kardeşler'in başlattığı isyanı bitirmek için ağır bir operasyon düzenleyen ordunun 9 Mayıs 1980'de Cisr el Şuğur'da 150-200 kişiyi katletmesinin rövanşı olarak algılandı.
Özgür Suriye Ordusu'nun (ÖSO) selefi Hür Subaylar Hareketi'nin temeli de Cisr el Şuğur'da atıldı.
Hatay sınırlarına yaslanan İdlib hem ilk mülteci akınının yaşandığı hem de Türkiye'den silah ve militan akışının sağlandığı bölgeydi. Rakka'dan sonra İdlib, Mart 2015'te tamamen Suriye ordusunun kontrolünden çıkan ikinci kent oldu.
İdlib ÖSO, İslamcılar, selefi İslamcılar ve El Kaide (Nusra Cephesi) olarak ayrışan rakip silahlı örgütler arasında işbirliğinin netice verdiği yer olarak öne çıktı.
Müşterek Operasyon Merkezi (MOM) olarak bilinen Antakya ve Gaziantep'teki operasyon odalarının yönlendirmesiyle kurulan Fetih Ordusu, 28 Mart 2011'de İdlib'i düşüren koalisyondu.
Fetih Ordusu'nun iki ana bileşeni El Kaide'nin Suriye kolu Nusra Cephesi ile eski El Kaidecilerin kurduğu Ahrar el Şam idi. Bu ortaklık Halep'e yönelik operasyon için de tesis edildi ama başarılı olamadı.
İdlib başından beri lojistik, cephane ve insan kaynağı bakımından savaşı besleyen kritik güzergâhlardan biri oldu.
Yabancı savaşçıların en fazla geçiş yaptığı hat burasıydı.
Nusra Cephesi ve ortakları İdlib üzerinden Halep-Hama-Şam anayolunu keserken Lazkiye'ye yönelik saldırılarda da burayı sıçrama tahtası olarak kullandı. İdlib güneybatıdan Halep cephesini de besliyordu.
İdlib'de Fetih Ordusu'nu oluşturan güçler daha sonra 'düşman kardeşlere' dönüştü. Körfez'deki destekçilerin baskısına rağmen Nusra'nın El Kaide ile bağlarını koparmaması ve şeri hükümleri uygulama çabası, bazı ortakları için sorundu. Ancak asıl ayrışma Türkiye ile bağlantılı olarak yaşandı.
Kürtlerin kuzeyde öncülük ettiği özerk yapı (Rojava) ve ABD'nin Ekim 2014'te Irak Şam İslam Devleti'ne (IŞİD) karşı Halk Koruma Birlikleri (YPG) ile kurduğu ortaklık Türkiye'nin Suriye'deki önceliklerini değiştirdi.
2015'te Rus uçağının düşürülmesinin ardından Moskova ile ilişkileri yoluna koymak isteyen Türkiye'nin Rusya'yla işbirliğine yönelmesi Ankara'nın Suriye politikasındaki değişimi daha belirgin hale getirdi.
Ankara, Halep'te kuşatma altındaki bölgenin Suriye ordusunun kontrolüne geçmesinde rol üstlendi. Bunun karşılığında Rusya da Türkiye'nin Fırat Kalkanı Harekâtı'yla YPG'nin önünü kesmesine göz yumdu.
Daha sonra Astana süreciyle çatışmasızlık bölgeleri oluşturma konusunda Türkiye'nin üstlendiği kritik rol sahada safların ayrışmasını derinleştirdi.
Türkiye'nin Ruslarla eşgüdümü, rejimle savaşan güçleri Fırat Kalkanı'na ortak etmesi ve bu grupları Astana'ya taşıma çabası muhalif güçler arasında 'devrimi hedefinden saptırma' olarak yorumlandı.
Fırat Kalkanı ve Astana sürecine katılmayı reddedenler, Nusra Cephesi'nin etrafında kümelendi. Nusra liderliğindeki bu gruplar ocakta Heyet Tahrir el Şam (HTŞ) ismiyle ortak cephe kurdu.
Türkiye-Katar destekli Ahrar el Şam bu şekilde radikal kanatlarını HTŞ'ye kaptırdı. CIA'in Eğit-Donat programıyla TOW füzesi verdiği Nureddin Zengi Tugayları da yeni cephedeydi.
Astana'ya katılanların siyasi sürecin ortağı, katılmayanların 'teröristler' sayılacak olması HTŞ'yi harekete geçirdi. Kısa sürede İdlib'de Ahrar el Şam liderliğindeki eski müttefiklerinin belini kırdı.
19-24 Temmuz arasında Salkin, El Dana, Sahab, Barabo, Tel Havaş, El Hamirat, Tarmala ve El Toba gibi 30 yer HTŞ'nin eline geçti. Ahrar el Şam ve müttefikleri Ariha ve Cebel Zaviye dışındaki bölgelerden İdlib'in güneyine yani Hama kırsalına çekilmek zorunda kaldı.
HTŞ, Türkiye'den yardımların kesilmesinin önüne geçmek için Bab el Heva Kapısı'nı sivil bir yönetime bıraktı. Ahrar el Şam yasa dışı olarak kapı işlevi gören Hirbet el Coz geçişini de kaybetti.
Bu hezimetten önce İdlib'de kontrol noktalarının yaklaşık yüzde 60-70'i Nusra ve müttefiklerinin elindeydi. Humus, Hama, Şam kırsalı ve Dera'da sağlanan anlaşmalarla tahliye edilen cihatçıların aileleriyle birlikte İdlib'e gönderilmesi HTŞ'nin kentteki savaşçı potansiyelini artırdı.
Son olarak geçen Ağustos'ta Lübnan'ın Arsel bölgesinden çıkartılan Nusra üyeleri İdlib'e geldi.
İdlib, Astana'da tartışılan 4 çatışmasızlık bölgesinden en zor olanı. 15 Eylül'deki mutabakata göre garantör ülke olarak Rusya, İran ve Türkiye ateşkesi korumak üzere İdlib'e 500'er asker konuşlandırılacak.
Bunun için Müşterek Koordinasyon Merkezi oluşturacak. Kimin nerede nasıl konuşlanacağı şimdilik meçhul. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın 6 Ekim'deki açıklamasına göre İdlib'in içinde Türkiye, dışında Rusya olacak.
İlk etapta planlanan, HTŞ'ye karşı önce rakip grupların sahaya sürülmesi. Amaç Türk Silahlı Kuvvetleri'nin (TSK) desteğiyle bu grupların durumu kontrol eder hale gelmesi ve bu şekilde çatışmasızlık rejiminin tesis edilmesi. Bu hamlenin başarısı HTŞ'nin göstereceği dirence bağlı.
Suriye'de dördüncü çatışmasızlık bölgesinin İdlib'de kurulması yönündeki mutabakattan sonra Türkiye üçlü bir strateji izlemeye başladı:
İdlib'in savaşın son sahnesi olacağı kuvvetle muhtemel. Suriye ordusunun Deyr el Zor'daki operasyonu tamamladıktan sonra İdlib'e yönelmesi bekleniyor. Türkiye Rakka ya da Deyr el Zor'daki gibi bir cephe savaşına dönüşmeden İdlib'teki grupları çatışmasızlık rejimine ikna etmeye çalışıyor.
Bunu yaparken bazı amaç ve beklentileri var:
Teyit edilebilir bir bilgi olmamakla birlikte muhalif kaynaklara göre İdlib'de yaşayanların sayısı 1,5-2 milyon civarında.
Olası bir savaşın yaratacağı dalgalanmada siviller ya Afrin'e geçecek ya da Türkiye'ye sığınacak.
Afrin de son zamanlarda Türk ordusunun atış menzilinde olması nedeniyle güvenli değil.
Halep'teki gibi saldırı ve savunma hatları önemli ölçüde sivil yerleşim alanlarında. Bu da olası operasyon ya da çatışmalarda sivil kayıpların çok olacağı anlamına geliyor.