78'liler Girişimi Sözcüsü, gazeteci-yazar Celalettin Can, kapatılan Özgür Gündem gazetesi ile dayanışma amacıyla bir günlük yayın yönetmenliği yaptığı için Silivri Cezaevi'nde tutulmaya devam ediyor. 78'liler Girişimi, 75 gündür içeride tutulan Can'ın sağlık sorunlarını da hatırlatarak Adalet Bakanlığı'na, "Celalettin Can ve tüm mahkûmların denetimli serbestlik ve kazanılmış tüm haklarının kullandırılması için gerekli girişimleri yapın!" çağrısını yaptı.
Silivri’deki Marmara Cezaevi’nde tutulan 78’liler Girişimi Sözcüsü Celalettin Can'ın ciddi sağlık sorunlarına dikkat çekilen açıklamada, "Tarihle mutlaka yüzleşmek gerekir diyen Celalettin Can’ı dört duvar arasına koyarak ne tarafsızlaştırabilir ne de meşrebinizce ehlileştirebilirsiniz." ifadelerine yer verildi.
78'liler Girişimi'nden yapılan açıklama şöyle:
"Celalettin Can’ın 31 Ağustos’ta infazının gerçekleştiği günden bugüne 5275 Sayılı Kanunun 89/3 Maddesi kapsamında “Denetimli Serbestlik Hakkı” oluşmuşken, “İYİ HALLİ OLMADIĞI” gerekçesiyle bu haktan yararlanması engellenerek, hak gaspına uğratılmıştır.
Celalettin Can, Adli tıp raporuyla da belirlenmiş ciddi sağlık sorunlarına rağmen 75 gündür hukuksuz şekilde cezaevinde tutulmaktadır.
Artık bilelim ki; Celalettin Can‘ın hapishaneye konması, kimin darbeci ve darbelerden yana olduğunun açık ölçüsüdür. Celalettin Can’ı hapishanede tutarak, bu tutumla, bu yalanlarla darbeciliğe karşı olunmaz.
Celalettin Can’ın hapishanede hukuksuzca tutulması, sistemin artık kırıntısına bile katlanamadığı demokratik, özgür medyaya karanlık bir saldırıdır.
Celalettin Can, sadece bir gazeteci mi? Kuşkusuz gazetecidir ama aynı zamanda özgürlük ve eşitlik için yaşama dair tarihsel sürecin hafıza taşıyıcısıdır.
Celalettin Can, 1980 Askeri darbesinden önce genç bir devrimciydi. Ömrünün yirmi yılını farklı zindanlarda geçiren, şimdi de hala bir genç gibi ömründe eksik bıraktığını düşündüğü uzun bir yolu koşuyor. Hep genç kaldı dememiz ondandır.
O, bu koşusunda gerçekleri dillendirirken söylediklerinden, tutumundan rahatsız olanlar O’nu ilerleyen yaşı ve kalıcı rahatsızlıklarına karşın esaretle yalıtmaya çalışıyorlar.
Yanıldıkları bir şey var. Toprağın altındaki yoldaşlarına borcu olduğunu hiç unutmayan bir mücadele insanı Celalettin Can’ı tanımıyorlar. Nefes nefese de olsa mücadeleye adanmış bir hayatı koşuyor.
Celalettin Can, uzun zamandır kamuoyunda “78’liler Sözcüsü” olarak tanınmaktadır. Ama O sadece bir sözcü değildir. 68’lilerin espriyle “küçük kardeş” diye andıkları, 78’lilerin özgürlük ve demokrasi mücadelesinin, 70’li yılların ortalarından başlayarak canlı tanığı ve öznelerinden biridir.
Celalettin Can, Ortaöğrenim süreçlerinde Victor Hugo’nun “Sefiller”iyle başladığı klasikleri okuyarak sürdürdüğü insan ve toplumları tanıma ve anlama çabası içinde Üniversiteye başladı.
1974 yılında İstanbul Siyasal Bilgiler Fakültesini kazanmasıyla birlikte, dönemin toplumsal hareketleriyle tanıştığını tarifler hep. Siyasi tercihlerini belirlemede Dersimli bir Kürt olmasının, Alevi olmasının rolünü hep önemseyerek anlatan Can; Denizlerin, Mahirlerin, İboların yolundan, siyasi ataklıklarından çok etkilendiğini eksik etmedi konuşmalarında. “Onlar bir ateş yaktı, biz o ateşten çok etkilendik” sözü uzun bir öykü gibi yürüdüğü yolunu, sonrası yaşamını belirledi. Yazılıdır çoğu kitaplarda Can’ın hayatı. Yaşanan bu hayatı anlattığı yazılarından dolayı “Vazgeçmiyor!” diyor muktedirler. Ancak biz arkadaşları biliyoruz ki, Celalettin Can’ı esaret altında tutarak yıldıramazsınız.
Çıkınca, hayatta kalmasında yitirdiği kardeşlerine, yoldaşlarına borçlu saydı kendini hep. “Bizim kuşak çok ağır bedeller ödedi diyerek, yaşanmışlıkları mutlaka konuşmamız ve yüzleşmemiz gerekir diyerek sürdürdü mücadelesini. Tarihi güncelleme düşüncesiyle yok sayılan, yitik denilen bir kuşağın var olduğunu anlatma çabasıyla, başlangıçta az sayıdaki arkadaşıyla, kendi kuşağını 78’liler kuşağı diye isimlendirdi. 78’liler, hem kendi hakları hem toplumsal yüzleşme için mücadele ede ede çoğaldılar. 78’li olmak ve 78’lilerin yaşadıkları ile 78’lilerin bu toplumun yüz akı olduğu, antikapitalizmin-antiemperyalizmin en özlü anlatısı olduğu biliniyor artık.
Özellikle belirtilmeliyiz ki;
Celalettin Can, 1980-84 yılları arasında Diyarbakır 5 Nolu Askeri Cezaevinde yaşatılan zulmü açığa çıkarmak, adaleti sağlamak ve yüzleşme için kurulan Gerçekleri Araştırma ve Adalet Komisyonu’nun hem aktivisti, hem azimle ve sabırla koşturanı, vazgeçmeyenidir.
“Duvarların dili olsa da konuşsa” dedikleri 5’no’lu Askeri Cezaevinde yaşanan suskunluğu, çığlığa dönüştürmede, kamuoyunun gündemine taşımada, Türkiye’nin en ağır ve sancılı sorunu olan Kürt meselesinin çözümünde en önemli hakikat ve yüzleşme olan vahşeti açığa çıkarmada yaptığı çalışmalarla 12 Eylül mahkum edilmeli, Kürtlerin ne yaşadığı bilinmeli diyerek kendi öz kaynaklarıyla komisyonların kurulmasına öncülük yaptı.
Gerçekleri Araştırma ve Adalet Komisyonu, devrimci demokratik mücadele tarihinde bir ilktir. Diyarbakır Gerçeklerini Araştırma ve Adalet Komisyonunun çalışmaları neticesinde; o yıllarda 5 Nolu’da kalanlar; o vahşeti, “Diyarbakır anlatılmaz, yaşanır.” sözleriyle ifade etmeyi aşmış; adaletin-yüzleşmenin talepçisi olmuş ve bugün 5 No’lunun “İnsanlık Müzesi” yapılma, bir hafıza mekânına çevrilme aşamasına gelinmiştir.
Celalettin Can, evet, bir 78’li, bir sözcü, bir gazeteci, bir yazar ve bir vazgeçmeyendir. Heyecanıyla, bitmeyen enerjisiyle o bir devrimcidir. Dostun gülleriyle de karşılaşmadığı söylenemez dense de Can direncini, umudunu hiç kaybetmedi. Barış insanı olmak gerek dedi.
Tarihle mutlaka yüzleşmek gerekir diyen Celalettin Can’ı dört duvar arasına koyarak ne tarafsızlaştırabilir ne de meşrebinizce ehlileştirebilirsiniz.
"Haklarım için, haklarımız için mücadeleye devam edeceğim"
Nice hapislikler gördü. Buna rağmen düşüncelerini ifade etmekten, yazmaktan vazgeçmedi. Celalettin Can şöyle diyor:
“Gazetecilik, yazarlık faaliyeti yürüten, politik yazılar da yazan, kendine özgü siyasi düşünceleri olan, üstelik faaliyetleri bilinen biriyim. Suç işleme, topluma zarar verme gibi kriminal yakıştırmalarda bulunmak insan haklarına, ulusal ve uluslararası hukuka aykırıdır. İnsan onuruna karşı uygun olmayan bir yaklaşımdır. Tebliğ edilen kurul kararının hukuki dayanağı yoktur. Taraflıdır. Benimle uzun saatler görüşerek hazırlanan ve esas yönünden yapılan değerlendirmenin karar dışında tutulmuş olması ayrıca tartışma konusudur. İdare ve Gözlem Kurulu kararında belirtilen gerekçelerin yerinde olmadığı açıktır. Kurulun insan haklarına aykırı kararını gözden geçirerek, değiştirmesi talebimdir. Haklarım için, haklarımız için mücadeleye devam edeceğim dostlarımla birlikte. Selam ve sevgilerimle.”
Bunları ifade eden Celalettin Can’ın ciddi sağlık sorunları vardır. Bronşit rahatsızlığı hapishane koşullarında artmıştır. 2011 yılında ağır kalp ameliyatı (aort) geçirmiştir. Ayağında platin takılıdır. 2013 yılında mide kanaması geçirmiştir. 2018 yılında prostat kanseri teşhisiyle ameliyat olmuş ve kontrol süreçleri sürmekteydi.
Uyku apnesi vardır. Bu nedenle cezaevinde rahatsızlanmıştır. Cezaevi doktorlarının kendisine uyku apnesi rahatsızlığının kalbini ciddi olarak etkilediği ve yaşamsal risk taşıdığı için ameliyat yapılması yönünde rapor verdiklerini belirtmiş olmaları, üstelik kazanılmış serbest bırakılma hakkına rağmen hâlâ serbest bırakılmamaktadır.
Şurası açık ki, Adalet Bakanlığı ve Adalet Bakanlığına bağlı savcılıklar ile infaz kurumları, hukuku kendi tasarruflarınca uygulamakta, keyfi bir tutumla tutuklu ve mahkûmların haklarını görmezden gelmektedirler.
Adalet Bakanlığına çağrımızdır:
Celalettin Can ve tüm mahkûmların denetimli serbestlik ve kazanılmış tüm haklarının kullandırılması için gerekli girişimleri yapın!
Cezaevi İdare ve Gözlem Kurulunun hukuk dışı uygulamalarına son verilsin!
Hukuksuzca cezaevinde tutulan Celalettin Can’ı serbest bırakın!
Sağlık sorunu yaşayan tüm mahkûmları serbest bırakın!"