Çetin Altan
(Milliyet - 22 Haziran 2013)
87
Sabah saatin 4’ü, bendeniz için çalışma saati; yazıyı ne kadar erken yazarsam, o kadar rahat adıyorum kendimi, ertesi günü ne yazacağıma.
50 yıl önce böyle değildi. Gitgide böyle oldu.
***
Bu gün bendenizin yaş günü, 87 kapıyı çalıyor; mutlaka açtıracak. Ama gelecek yılın bu gününde ne olur bilemem.
Bendenizden önceki kuşaklar; yaş günlerini, kesinkes ne bilirler, ne de kutlarlardı. Onların takvimi de, zaten “Hicri takvim”di. “Miladi takvim” 1925’in sonunda kabul edildi. 1926’da uygulamaya sokuldu. Yılbaşı kutlamalarıyla, hediyeleri böyle başladı.
Hicri takvim, başlangıç olarak; Hz. Peygamber’in, Mekke’den Medine’ye “Hicret”ini, göçünü almıştı. Göç, yahut hicret, ailece başka bir yere yerleşmeye gitmek demekti. Hz. Peygamber’in göç süresi 20 yıldan uzun sürmüştü.
***
Ne tuhaf bir “dilemma”; “yaş” büyüdükçe, sahibi azalıyordu. Önce bacaklar merdiven çıkmaya nazlanıyordu. “Miyopla, hipermetrop da” perende atmaya başlıyorlardı gözlerde. Başlıyordun aranmaya:
- Nerede benim gözlüğüm, diye.
Eskiden sadece dilini tutamazken, gitgide başka şeyleri de tutamaz hale geliyordun.
***
Şairler, daha iyi anlatıyorlar “yok olma” duygusunu. Örneğin, işte Cahit Sıtkı’nın “Ölümden sonra” şiiri:
Öldük, ölümden bir şeyler umarak;
Bir büyük boşlukta bozuldu büyü.
Nasıl hatırlamazsın o türküyü,
Gök parçası, dal demeti, kuş tüyü,
Alıştığımız bir şeydi yaşamak.
Şimdi o dünyadan hiçbir haber yok,
Yok bizi arayan, soran kimsemiz.
Öylesine karanlık ki gecemiz,
Ha olmuş ha olmamış penceremiz;
Akarsuda aksimizden eser yok.
***
Neler yaşadığını, pek de bilip anlamadan, geçip gidiyorsun.
***
Hayattan yakınma, daha yaygındır bizde; sonra da sürekli korkup dur, ölmekten. En büyük tehdit, “öldürmek” olsun ve bol bol da uygulansın. Arkada kalanlar da avunsunlar:
- Tanrı verdi, Tanrı aldı, diye.
***
Yaş günü hatırına, klişe bir cümle yazmaya çalışayım:
Elbet her şey bir gül buketi değil, ama her şey bir demet devedikeni de değil.
***
Her yaş günü bir istasyon:
- Ha şuradan da geçtik, ha buradan da geçtik, derkeeeen...
Bir de bakıyorsun ki, yaşamakta olanların geçmekte olduğu istasyonlar, senin çoktan geçmiş olduğun istasyonlar.
***
Çocukken yaş günüm pek hatırlanmadı. O nedenle bendenizde de, epey geç uyandı, “1 yaş daha büyüdüm” bilinci.
***
13’ünde evdeki merdivenlerin trabzanlarına, ata biner gibi binerek, aşağıya kayarken, annem:
- Artık koskoca adamsın, utan utan diye azarlamıştı.
***
Mahkeme kapılarında mübaşir azarlamaz, sertçe uyarırdı:
- Kalk bakalım sıra sende, diye.
***
86 yıl, halı silkeler gibi silkelenmiyor.
Ancak torunum Sanem Altan’ın yavrusu Leyla’cığa, doğumundan 2 saat sonra, elimi dokundururken bambaşka bir gezegene gitmiş gibiydim.
Ne demişler:
Gelen gideni görmez
İki kapılı handır bu.
***
Yazının bugünkü başlığı son istasyonmuş gibi görünüyor bendenize, ne diyeyim, hayırlısı...
***
Korkuyor muyum, korkmuyor muyum?
Ne korkuyorum, ne korkmuyor; sadece kaygılanıyorum, ya dayanılmaz acılar çekersem diye ve becerebildiğim kadar, şimdiden başlıyorum duaya...
Çetin Altan kimdir?
Çetin Altan hakkında Vikipedia'da yazılan biyografi şöyle:
22 Haziran 1927'de İstanbul'da doğdu. Dedesinin babası Kırım'dan göç eden arabacı Ahmet Kıpçakski, dedesi Tatar Hasan Paşa idi. Babası hukukçu Halit Bey, annesi Nurhayat Hanım'dır. Galatasaray Lisesi'ni, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ni bitirdi. 1943-1944'de Çınaraltı, Varlık, İstanbul ve Kaynak'da şiirleri ve düz yazıları çıktı. İlk kitabı Üçüncü Mevki 1946'da yayınlandı. Ulus gazetesinde muhabir olarak başladığı gazeteciliğe Hür Ses'de fıkra yazarlığı ile devam etti. Daha sonra Halkçı, Tan, Akşam, Milliyet, Yeni Ortam, Hürriyet, Güneş gazetelerinde ve Çarşaf dergisinde köşe yazıları yazdı. 1959 yılında Abdi İpekçi'nin teklifi üzerine Peyami Safa'nın (1899 - 1961) yerine Milliyet gazetesinde yazmaya başlamıştır. Daha sonra Devrim, Akşam, Hürriyet, Güneş, Sabah, Milliyet gazetelerinde köşe yazıları yazdı. Dünyanın en çok köşe yazısı yazmış yazarlarındandır.
Çetin Altan 1965-1969 arasında Türkiye İşçi Partisi'nden milletvekilliği yaptı. Önce dokunulmazlığı kaldırılan, sonra da iade edilen ilk milletvekilidir. Yine aynı dönemde, 1968 yılında Meclis'teki bir konuşması sırasında başlayan tartışma Nazım Hikmet'e kadar sıçramış ve başta o dönemin Adalet Partisi milletvekili Cavit Şadi Pehlivanoğlu olmak üzere Adalet Partisi milletvekilleri ile karıştığı kavga ile çokça gündeme gelmiştir. Bu dönemdeki anılarını "Ben Milletvekiliyken" adıyla kitaplaştırdı.
1960'lı ve 1970'li yıllardaki köşeyazıları, Taş, Sömürücülerle Savaş, Suçlanan Yazılar, 'Kahrolsun Komünizm' Diye Diye, Onlar Uyanırken, Kopuk Kopuk, Geçip Giderken, Gölgelerin Gölgesi, Şeytanın Aynaları, Bir Yumak İnsan (1978 Türk Dil Kurumu Ödülü), Nar Çekirdekleri adlı kitaplarda toplandı. Bu yıllarda gerçekleşen 27 Mayıs 1960 ve 12 Mart 1971 askeri darbelerini destekledi. 9 Mart 1971 darbe teşebbüsünü destekleyen "Devrim" gazetesi mensubu olduğu gerekçesiyle, bu "Milli Demokratik Devrim" darbesi planlarına karşı çıkan zamanın 1. Ordu Komutanı Orgeneral Faik Türün tarafından tutuklanarak sorguya çekildi.
Altan'ın dört romanı vardır: Büyük Gözaltı (1973 Orhan Kemal Ödülü), Bir Avuç Gökyüzü, Viski ve Küçük Bahçe. Dördü de Fransızcaya çevrilen bu eserlerden Büyük Gözaltı İsveçce, Yunanca, Bulgarca ve İspanyolca; Bir Avuç Gökyüzü ise İspanyolca ve Romence dillerinde yayınlandı. Büyük Gözaltı Fransız liselerinde seçmeli ders kitabı olarak okutuldu.
Yazarın tümü oynanmış oyunlarından basılı olanlar; Çemberler, Mor Defter, Suçlular, Dilekçe ve Tahtaravalli, basılmamış olanlar ise, Beybaba, Yedinci Köpek, Islıkçı ve Telefon Kimin İçin Çalıyor'dur. Kavak Yelleri ve Kasırgalar'da çocukluk anılarını anlatan Altan'ın Aşk Sanat ve Servet ve Atatürk'ün Sosyal Görüşleri adlı iki incelemesi vardır. Rıza Bey'in Polisiye Öyküleri ile Türk yazınında pek az denenmiş olan polisiye türünde eser veren yazar Zurnada Peşrev Olmaz'da mizahi yazılarını topladı. 2027 Yılının Anıları ise onun fütürist bir çalışmasıdır. Çok yönlü bir yazar olan Altan'ın gezi yazıları Al İşte İstanbul ve Bir Uçtan Bir Uca adlarıyla yayınlandı. Tarihinin Saklanan Yüzü ise onun Osmanlı tarihi üzerine yaptığı bir araştırmadır.
Tüm yapıtlarından örneklerin toplandığı "Seçmeler" 1992'de yayımlandı. 1997'de Seçmeler genişletilerek Dünyada Bırakılmış Mektuplar adıyla tekrarlandı. Son 15 yılın günlük gazete yazıları da Şeytanın Gör Dediği kitabıyla okuyucuya ulaştı. Yazar son olarak çocuklar için özel bir yapıtı gerçekleştirdi, Alfabe. Elli yıllık yazı yaşamında yazılarından ötürü pek çok kez mahkemeye verilen Altan hakkında ağır cezada 300'den fazla dava açıldı. 1972 yılında gözaltı süresi 24 saat olmasına karşın 15 gün gözaltında tutuldu. Üç kez tutuklandı, iki kez mahkûm oldu ve iki yıl cezaevinde yattı. Son olarak hakkında 159. Maddeye dayanılarak açılan davada tek celsede beraat etti. Çetin Altan köşe yazılarına Milliyet gazetesinde devam ediyor. Oğulları Ahmet Altan ve Mehmet Altan’dır, kızı Zeynep Bakan'dır.
Hayat hikâyesi, 1998 yılında eşi Solmaz Kâmuran tarafından İpek Böceği Cinayeti adlı kitapta kaleme alınmıştır.