22 Nisan 2021 13:30
Cumhuriyet Halk Partisi'nin (CHP) Kasım 2020'de, Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Tayyip Erdoğan'ın damadı Berat Albayrak'ın Hazine ve Maliye Bakanlığı görevinden istifasının ardından gündeme getirdiği Merkez Bankası döviz rezervlerindeki 128 milyar dolarlık "erime" tartışması, büyüyerek devam ediyor.
Muhalefetten, Merkez Bankası'nın "eriyen rezervleri"nden sorumlu tuttuğu iktidara bu süreçte sık sık "Bu satış hangi yöntemle yapıldı? Hangi tarihlerde yapıldı? Hangi kurdan, ne kadar döviz satıldı? Bu ticaretin alıcıları kimlerdi? Bu satış işleminin altında kimin imzası var?" soruları yöneltilirken, Merkez'in, tartışılan satışları neden Hazine/kamu bankaları üzerinden yaptırdığı da sorgulandı.
İktidar kanadından da "ekonomik tuzaklarla mücadele için kullanıldı", "böyle bir satış olmadı", " kasada", "yer değiştirdi" gibi çelişkili yanıtlar geldi. Durumun direkt muhatabı olan Merkez Bankası'ndan yapılan açıklamada ise, "Protokolle sağlıksız fiyat oluşumunun engellenmesine, döviz piyasalarındaki arz-talep dengesine ve likidite tesisine katkıda bulunuldu" denildi.
İlk yaptığı açıklamda, "Planlı ve kontrollü döviz işlemleri yapıldı" diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, son açıklamasında da, "Aslında bakarsanız ortada 128 milyar dolar diye gerçekle ilişkisi olan bir rakam yok" diyerek 4 kalem sıraladı ve bunların 165 milyar dolar ettiğini söyledi:
"30 milyar dolar cari açığın finansmanı için kullanılmıştır. Yabancı sermaye çıkışı için kullanılan rakam 31 milyar doları bulmuştur. Reel sektörün döviz cinsinden borcunu azaltmak için talep ettiği kaynak da 50 milyar dolara ulaşmıştır. Vatandaşlarımız da 54 milyar dolar karşılığı döviz ve altın alarak tasarruf tercihlerinde değişikliğe gitmiştir."
Ekonomist Atilla Yeşilada, iktidar kanadından gelen açıklamaları ve "128 milyar dolar"ın akıbetini T24'e değerlendirdi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın "Ekonominin aktörleri ve vatandaşımız arasında dolaşıma girmiş, yani yer değiştirmiş, ama sonuçta çoğu yine ülkemizin değeri olarak yurt içinde kalmıştır" ifadesine ilişkin olarak konuşan Yeşilada, "Ciddiye alınacak bir yanıt olmadığını ve tatmin etmediğini" söyledi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın saydığı 4 kaleme işaret eden Yeşilada, "Cumhuriyet kurulduğundan beri bunlar var. Merkez Bankası daha önce hiç döviz satmadan, rezervleri etkilenmeden bu ihtiyaçları, kendi iç dinamikleri vasıtasıyla karşılamıştı. Neden bir yılda oldu bunların hepsi? Neden gizli, el altından, Hazine vasıtasıyla yapılıyor bu satışlar?" diye sordu.
İktidarın açıklamalarıyla ilgili olarak "Gösterilen bütün sebepler yalan" diyen Yeşilada, "Berat Albayrak kayınpederine yaranmak istedi. Kayınpederi, ‘Bana düşük faiz ver' diyordu. Düşük faiz de Türkiye'de her zaman dövizin yükselmesine neden olmuştur. Bu da hep kayınpederini rahatsız ediyordu. O zaman gayrimeşru yollara başvuruldu" görüşünü savundu.
Yeşilada, 2019 yerel seçimleri öncesini işaret ederken şu görüşü dile getirdi:
"Bu andan itibaren Merkez Bankası'nın özellikle kamu bankalarına döviz aktardığını gördük. Kamu bankaları da bunu satmaya başladı, bu şekilde belli etti kendini. Londra'da swap faizleri inanılmaz biçimde 1000 küsurlara yükseldi. Yabancı gazetelerin haberleriyle de kamu banklarının yoğun miktarda döviz sattığı belli oldu. Kamu bankalarında o kadar döviz yok. Merkez Bankası'nın kendine ait olan öz kaynağı olan, serveti olan dövizlerinin hepsi erimiştir. Merkez Bankası eksidedir, bankalara borçludur. Merkez Bankası'nın elindeki rezervler, bankalardan teminat olarak aldığı, çeşitli enstrüman yoluyla borçlandığı rezervlerdir. Bu para harcanmış gitmiştir, Türkiye'nin net varlıklarından eksilmiştir. Bunun tartışması yapılamaz."
Yeşilada, şöyle devam etti:
"AKP'lilere peşkeş çekilmiş midir? Hayır. Alanlar arasında AKP'liler olabilir ama bu bir menfaat temini olarak yorumlanamaz. Piyasa açıktır. Normalde döviz işleminde iki banka birbiriyle alıp satar, arkalarında nihai müşteri vardır. Dolayısıyla bunların kim olduğunu banka da bilemez, X bankası, Y bankasına satıyorsa; birbirlerinin müşterilerini bilemezler.
Bu paranın, takribi olarak, 35 milyar dolarını yabancılar aldı. 30-40 milyar doları da dış ticari açığını finanse etmeye gitti. Geri kalanını da vatandaş ve şirketler aldı; yeniden döviz olarak bankalara yatırdılar. Kerim Rota'nın 'devri daim makinesi' benzetmesi doğru."
"Vatandaş, Türk Lirası'nı verdi, kredi ucuz olduğu için herkes kredi çekip döviz alıyordu, bankalara yatırdı. Bankalar da kanun gereği, kendilerine yatırılan dövizin bir kısmını Merkez Bankası'na verdiler. Merkez Bankası da bunu aldı, yeniden kamu bankalarına sattı. Böylece devri daim makinesi bozulmadan yürüdü. Ama her seferinde Merkez, kendi cebinden, öz sermayesinden kamu bankalarına para aktardı. Geldiğimiz noktada Merkez'in bankalara ya da piyasaya borcu 60 milyar dolar civarı oldu. Naci Bey döneminde biraz düzeldi. Akıl almaz boyutlarda milli servet harcandı gitti."
"Kesinlikle! Zaten Sayın Lütfi Elvan da söylüyor… 2017'de gizli protokol imzalıyorsunuz, gizli protokol yok ki mevzuatta. Türkiye tarihinde, Merkez Bankası'nın döviz işlemlerinin Hazine'ye devri diye bir şey yok. Merkez Bankası kanunlara göre bağımsız bir kurum, neden Hazine'ye devrediyorsunuz? Bunlar hiç görülmemiş, yapılamamış uygulamalar. Böyle bir protokol yapıldıysa bunun açıkça izah edilmesi gerekir. ‘Bu tarihten sonra, şu nedenden dolayı TCMB adına döviz satışını kamu bankaları yapacaktır' diye açıklanması gerekir."
"Gösterilen bütün sebepler yalan. Gerçek bir taneyse o gerçek sürekli tekrarlanır gerisi hukuka havale edilir. Ortada gerçek yok ki. Berat Albayrak kayınpederine yaranmak istedi. Kayınpederi, ‘Bana düşük faiz ver' diyordu. Düşük faiz de Türkiye'de her zaman dövizin yükselmesine neden olmuştur. Bu da hep kayınpederini rahatsız ediyordu. O zaman gayrimeşru yollara başvuruldu. Göstermeden döviz satacaksın, BDDK'ya emredeceksin ki bankaların kafasına vursun… Yapılan usulsüzlük yalnızca bu değildi. Bankalar yer yer dövizde baskı oluştuğunda yabancı bankalara TL satmayı reddettiler onlar döviz alamasınlar diye. Bankalar BDDK'nın eliyle işaret ettiği firmalara ucuz kredi verdiler. Banka müdürlerinden bunu iş icabı duyuyorum. Yoğun bir baskı uygulandı bankalara. Ucuz kredi vermeleri, belirli kurumlara vermeleri ve Albayrak emrettiğinde yabancı kuruluşlara TL satmamaları için."
"Berat Albayrak zulüm dönemi yaşadık. Finansal piyasa kuralları ihlal edildi. Bunun tek amacı Berat Albayrak'ın kayınpederine yaranmasıydı. Hiçbir şekilde, Türkiye Cumhuriyeti Devleti, hatta AKP iktidarı, hele hele milletin menfaatleri göz önüne alınmadı. Eğer bütün bu yapılanların sonucunda TL dolara karşı değer kazansaydı, ya da enflasyonun altında değer kaybetseydi ‘pekiyi' derdik. ‘Sonuçlar, yöntemleri haklı çıkarır, yapılanlar doğru değil ama kazandık sonunda' derdik. Ama anılan dönemde TL Arjantin Pesosu'ndan sonra dolara karşı en çok değer kaybeden para birimi oldu. Demek ki fuzuli gitmiş bunlar. Hem kimyasal silah kullanmışsınız, hem de savaşı kaybetmişsiniz. Bunun adı aptallıktır. Yalan söylemek ve aptallıktır."
Berat Albayrak, direkt olarak sorumlu 128 milyar dolar meselesinde. Cumhurbaşkanı, Albayrak döneminde hiç yapmadığı bir şeyi yaptı. Ne Mehmet Şimşek'e, ne Ali Babacan'a… Onlara güvenmediği kadar Berat Albayrak'a güvendi, ekonomi ve finansal piyasalarda tüm yetkiliyi ona devretti. Merkez Bankası'nın başındaki şahıs da Albayrak'ın imza memuruydu. BDDK'nın başındaki şahıs ve kamu bankalarının başındaki şahıslar da direkt olarak onun altına çalışan memurlardı. Bu şahısları hiç sorumlu tutmuyorum, o dönemde ne yapıldıysa hepsi Albayrak'ın bilgisi ve emri doğrultusunda yapılmıştır, bütün olanlardan şahsen sorumludur. Olan bitenlerin çoğunun da Sayın Erdoğan'ın farkında olduğunu düşünmüyorum."
"Merkez Bankası itibarını nasıl geri kazanabilir, rezervler nasıl toparlanabilir" sorusuna da yanıt veren Yeşilada, şöyle devam etti:
"Erdoğan'ın ben artık yoruldum, başka biri yönetsin, demesi lazım. Kredibilite zamanla ve icraatla kazanılır. Lafla değil, o da 5 yılda kazanılır. Bizim enflasyon geçmişimizi ve yatırımcıya yalan söyleme geleneğimiz uzun bir döneme dayanıyor. Demek ki bu yalan söyleyenleri değiştirip kol keseceksiniz. Başka yolu yok."
Merkez Bankası Başkanı'nın "Ayrıcalıklı döviz işlemi gerçekleştirilmedi" ve "Sağlıksız fiyat oluşumunun engellenmesine katkıda bulunuldu" açıklamasını da yorumlayan Yeşilada, "‘Çuvalla taşıdınız, yandaşlara dağıttınız' denmiyor ki. ‘Niye bunu satmaya gerek duydunuz' deniyor. Merkez Bankası'nın bütün dünya bankacılık teamüllerine göre döviz piyasalarına müdahalesi için belli koşulları vardır. 1- Spekülasyon vardır. Varsa söyleyin, kim yaptı? 2- Sağlıksız fiyat oluşması demek ya dövizde ya da TL'de alıcı veya satıcı yok olmuştur demek. Bunun da ispatı çok kolay. Hadi gösterin, kayıtlar açık. Albayrak döneminde bunların hiçbiri gerçeklemedi."
Muhalefetin 'eriyen döviz rezervi' ieleştirileri büyüyerek devam ederken, iktidar cephesinden ilk açıklamayı, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan 22 Şubat'ta yaptı:
‘‘Salgınla birlikte uluslararası alanda ortaya çıkan finansal dalgalanmalara karşı tedbir geliştirmesi gerekiyordu. Planlı ve kontrollü döviz işlemleri yapıldı. Bu işlemlerin tamamı piyasa kuralları çerçevesindedir ve hukuka uygundur. Ne dövizin buharlaşması ne haksız kazanç söz konusudur."
Erdoğan, 24 Şubat 2021'deki AKP grup toplantısında da CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu'nun sık sık sorduğu 5 soruya da şöyle yanıt verdi:
"Ekonomiler ciddi bir daralma yaşarken, Türkiye büyümesini sürdürebilen az sayıdaki devlet arasında yerini aldı. Ekonomik tuzaklarla mücadele ederken, yeni bir finansal dalgalanma oluşturmak isteyenlere elimizdeki tüm araçları kullanarak fırsat vermedik. Dövizlerin önemli bir bölümü bu mücadelede kullanılmıştır. Kuru ve faizi yükseklere taşıyarak toplumsal kargaşa peşinde olanların oyununu bozduk."
Erdoğan'ın açıklamasından iki gün sonra, 26 Şubat 2021'de Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Yiğit Bulut da konuyla ilgili konuştu:
"Ortaya atılan iddialar ilk maddeden çürüyor. 128 milyar doları 7-8,50 lira arasında sattılar, piyasaları kontrol etmek için. O zaman yine yanlışa düşüyorsunuz. Eğer 7-8,50 arasında 128 milyar dolar sattıysak bunun ortalaması 7,75'e gelir. 7,75'ten sattığımız doları geçtiğimiz hafta 6,80-7 arasında geçtiğimiz haftalarda geri aldıysak yaklaşık yüzde 10-15 arasında kar etmiş olmamız gerekiyor. Yaklaşık 13 milyar dolarlık kar etmiş olmamız gerekiyor. Burada teşekkür edilmesi gerekiyor ama teşekkür edilmesine gerek yok. Çünkü böyle bir satış olmadı."
23 Mart'ta Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Cemil Ertem "128 milyar doların var olması gibi bir şey söz konusu değil. Esasında, bu çok kötü niyetli bir kara propaganda. 128 milyar dolar hesabını nasıl yaptıklarını bilmiyorum ve bu hesaba ulaşamıyorum. Merkez Bankamız pandemi döneminde piyasaya müdahale yapmıştır. Merkez Bankası rezervlerinin bu şekilde tartışılmasını doğru bulmuyorum" dedi.
Diğer muhalefet partilerinin de sık sık gündeme getirmeye başladığı 128 milyar doların akıbetine ilişkin soruları CHP bu kez il ve ilçe teşkilatlarındaki binalara, ve billboardlara asmaya başladı. Afişler, savcılık ve polis müdahaleleri ile kaldırılsa ve 'Cumhurbaşkanlığı'na hakaret' soruşturmaları başlatılsa da kısa süre içinde büyük ses getirdi.
AKP Genel Başkan Yardımcısı Hamza Dağ, 12 Nisan'da CHP'nin kampanyasına tepki gösteren ilk isim oldu. Dağ, muhalefetin sorularına "128 milyar dolar kasada. Yani havaya mı uçtu? Gerçekten anlamakta zorlanıyor insan. 128 milyar doları havaya uçursanız nerede saklarsınız? Böyle bir soru olabilir mi? Biraz önce konuştuğumuz şeyler var ya, yalanlar... Bir şekilde bir slogan belirlemişler bunu soruyorlar. Yani, buharlaşma desen buharlaşamaz, bir yere koysan koyamazsın. Sonuç olarak bir kere şunu kabul etmiş oluyorlar. AKP, Merkez Bankası'nın dolar rezervini 128 milyar dolara kadar yükseltti" sözleriyle yanıt verdi.
CHP, indirilen afişleri yeniden yerine asmaya, 128 milyar nerede sorularını farklı formlarda sormaya devam ederken, iktidar cephesinden de birbiriyle çelişkili açıklamalar gelmeye devam etti.
13 Nisan'da AKP Genel Başkan Yardımcısı ve Ekonomi İşleri Başkanı Nurettin Canikli, "128 milyar nerede" sorusuna "'Ucuza dolar satıldı iddiası kocaman bir yalandır'' diyerek yanıt verdi:
"128 milyar doların 36 milyar doları ile altın ithal edilmiştir ve bu altınlar Cumhuriyet Altını, bilezik ve benzeri yatırım aracı olarak Türk halkının evindedir. 75 milyar doları Türkiye'deki bankalarda gerçek ve tüzel kişilerin hesaplarında durmaktadır. Özel sektör 43 milyar dolarlık yurt dışına olan döviz borcunu ödemiş. Yabancı portföy yatırımcı 12 milyar dolar satın alarak yurtdışına çıkarmıştır. Tekrar hatırlatalım MB doğrudan ve dolaylı tüm döviz satışlarını piyasa fiyatından gerçekleştirmiştir. Ucuza dolar satıldı iddiası kocaman bir yalandır. Döviz satışında hiç kimseye farklılık ve ayrıcalık yapılmamıştır. Piyasanın işleyişi itibari ile böyle bir durumun olması da zaten mümkün değildir. Bir doların dahi nereye satıldığı bellidir. MB'nin doğrudan veya dolaylı olarak sattığı dövizi piyasadan satın alanların kimlikleri ve ne kadar döviz aldıkları devletin kayıtlarında yer almaktadır. Sonuç itibari ile, her şey açık ve net, 128 milyar dolar burada sizin aklınız nerede?"
15 Nisan'da, AKP Grup Başkanvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu, "Piyasaya sürülen döviz, TL ve altın gibi karşılığı olan materyallere dönüşmüştür. Muhalefet, Merkez Bankası'nın varlıklarına ve ekonomik verilere baktığında bunu zaten görüyor lakin yalan ve algı siyaseti ile siyasi sonuçlar devşirmeye çalışıyor…" açıklamasını yaptı.
AKP Genel Başkan Yardımcısı Mahir Ünal da 16 Nisa'da, "Merkez Bankası rezervlerindeki 128 milyar dolar nerede" sorularına "Türk Lirası" cinsinden cevap verdi. "Her zaman 'İnsanı yaşat ki devlet yaşasın' şiarıyla hareket ettik, etmeye de devam edeceğiz" diyen Ünal '128 milyar TL nerede' diye soranlara gelsin'" diyerek iki tablo paylaştı.
Twitter kullanıcılarının tepkileri üzerine '128 milyar TL nerede' ifadesini kaldıran Ünal, yeni bir tweet atarak Covid-19 salgını destekleri kapsamında 60 milyar TL'nin üzerinde destek verdiklerini belirtti.
Ünal'ın paylaştığı tabloda işsizlik fonu ve 'Biz Bize Yeteriz' kampanyasından elde edilen gelirler de yer aldı.
Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Başkanı Şahap Kavcıoğlu da 16 Nisan'da yaptığı açıklamada, "Herhangi bir kesime, banka veya firmaya ayrıcalıklı döviz işlemi gerçekleştirilmesi söz konusu değil" görüşünü dile getirdi.
Kavcıoğlu, "döviz alım-satımlarının koordinasyon içerisinde yapılabilmesi için" Şubat 2017'de Hazine Müsteşarlığı ile protokol imzaladıklarını belirtti ve şunları söyledi:
"Protokolle sağlıksız fiyat oluşumunun engellenmesine, döviz piyasalarındaki arz-talep dengesine ve likidite tesisine katkıda bulunuldu. Söz konusu döviz işlemleri, işlem platformları üzerinden o günkü piyasa koşulları ve fiyatları çerçevesinde gerçekleştirilmiştir. Herhangi bir kesime, banka veya firmaya ayrıcalıklı döviz işlemi gerçekleştirilmesi söz konusu değildir."
Hazine ve Maliye Bakanı Lütfi Elvan da, 19 Nisan'da, 2017'de imzalanan protokole işaret ederek, "Hazine hesapları üzerinden döviz alım ve satım işlemi Merkez Bankası tarafından gerçekleştirilmiştir. Burada Merkez Bankası'nın muhabir bir banka aracılığıyla bu alım ve satım işlemlerinin elektronik işlem platformlarında gerçekleştiğini görüyoruz" açıklamasını yaptı.
Elvan "Merkez Bankası olağanüstü bir durumda doğrudan işlem yapabiliyor. Hazine ile Merkez Bankası arasında protokol imzalandı. Döviz alım ve satım işlemi Hazine hesapları üzerinden Merkez Bankası tarafından gerçekleştirilmiştir. Burada Merkez Bankası'nın, muhabir bir banka aracılığıyla bu alım ve satım işlemlerinin elektronik işlem platformlarında gerçekleştiğini görüyoruz. Bu platformda piyasa yapıcı yerli ve yabancı bankalar yer alıyorlar, herhangi bir şahıs yok" dedi.
"Yöntem eleştirilebilir, tartışılabilir ama 'yolsuzluk var' ithamları doğru bir yaklaşım değil" diyen Elvan şöyle devam etti:
"Bu platformda piyasa yapıcı yerli ve yabancı bankalar yer alıyorlar, herhangi bir şahıs yok. 2017'de imzalanan protokol yasaldır. İşlemler Hazine hesapları üzerinden MB tarafından yapıldı. İşlemler elektronik platformlarda gerçekleştirildi. Platformlarda işlem yapan taraflar birbirini bilmiyor. Merkez Bankası bilançosunda bu hareketler görülebilir. Dünyada da buna benzer işlemler yapan ülkeler var. Yöntem eleştirilebilir, tartışılabilir ama 'yolsuzluk var' ithamları doğru bir yaklaşım değil. Verileri açıklamak MB'nin kararı, ama ben fayda görüyorum. Kesinlikle bir yolsuzluk söz konusu değil."
Cumhurbaşkanı Erdoğan da, "128 milyar dolar nerede?" sorusuna ilişkin bir kez daha konuşurken, "Nereye harcandı diye yaygarası yapılan 128 milyar dolar, ne buhar olmuştur, ne de haksız ve hukuksuz yere herhangi birilerinin cebine girmiştir. Bu para ve çok daha fazlası, ekonominin aktörleri ve vatandaşımız arasında dolaşıma girmiş, yani yer değiştirmiş, ama sonuçta çoğu yine ülkemizin değeri olarak yurt içinde kalmıştır. Günün sonunda ise, ekonomik işleyişin tabii sonucu olarak, bu paranın çok önemli bir kısmı yeniden Merkez Bankası rezervine geri dönmüştür. Üstelik Merkez Bankası bu işlemleri yaparken zarar bir yana, son iki yılda 98 milyar lira kar etmiş ve bunu da hazineye aktarmıştır" dedi.
Erdoğan, "Aslında bakarsanız ortada 128 milyar dolar diye bir rakam, gerçekle ilişkisi olan bir rakam yok. Merkez Bankası işlemleriyle ilgili analizi hangi tarihten başlattığınıza, hangi tarihte sona erdirdiğinize bağlı olarak pek çok farklı rakamla karşılaşabilirsiniz. Piyasa dediğimiz bu dinamik sistemde şu anda bile 100 milyarlarca dolar el değiştirdiği, bunların önemli bir kısmı da Merkez Bankası üzerinden değiştiği için rakam her an yenileniyor ve büyüyor" açıklamasını yaptı.
Erdoğan, Merkez Bankası'nın 2019 ve 2020 yıllarında "çok ciddi döviz işlemleri" yürütmek zorunda kaldığını belirtti ve 4 harcama kalemi sıraladı ve bunların 165 milyar dolar ettiğini söyledi:
"Son iki yılda Merkez Bankası kaynaklarından 30 milyar dolar cari açığın finansmanı için kullanılmıştır.
Yabancı sermaye çıkışı için kullanılan rakam 31 milyar doları bulmuştur.
Reel sektörün döviz cinsinden borcunu azaltmak için talep ettiği kaynak da 50 milyar dolara ulaşmıştır.
Vatandaşlarımız da 54 milyar dolar karşılığı döviz ve altın alarak tasarruf tercihlerinde değişikliğe gitmiştir"
Erdoğan, ayrıca, Merkez Bankası'nın da 90 milyar dolara yakın rezervi olduğunu belirtti.
Ekonomist Uğur Gürses, "128 milyar dolara ne oldu?" başlıklı yazısında 2019 yılındaki yerel seçimleri işaret ederek, "ekonomi konusunda herhangi bir tedirginlik olmasın diye", Merkez Bankası’nın siyasi otoritenin emriyle döviz rezervlerini “arka kapı” yöntemleriyle kamu bankalarına aktardığını, oradan da piyasaya örtülü biçimde satılarak eritilmeye başlandığını söyledi.
Gürses, yazısında şu ifadeleri kullandı:
"Mart 2019’da başlayan satışlar, İstanbul’daki seçimin yenilendiği Haziran 2019 sonuna kadar 22 milyar doları bulmuştu. Buna ek olarak, kamu bankalarının da kendi bilançolarında, kendi döviz varlıklarını yaklaşık 3 milyar dolar erittikleri gözleniyor. Böylece 2019 yerel seçim sürecinde siyasi direktifle kamunun 25 milyar dolar döviz rezervi erittiği kayda giriyor. Bu durum, Türkiye tarihinde bir ilktir. Zorluklarla biriktirilen döviz rezervlerinin kayda değer bir bölümü iç siyasi hedefler için satılmıştı. 2019 Kasım’ında satılan dövizlerin bir kısmı yerine kondu. Böylece satılan kısım 12 milyar dolara geriledi. Kamu bankaları cephesinde de 3 milyar dolarlık açık kapatılmışken, Aralık 2019’da yeniden 4 milyar dolar satılıyordu.
2020’ye geçildiğinde şubatta hareketlenme başladı: 10 milyar daha satılarak, toplam azalış 28 milyar dolara çıktı. Mart-Nisan-Mayıs derken yuvarlayarak yazalım 20-10-10 satışla eritilen tutar 70 milyar dolara ulaştı.
Mayıs ayında döviz satışları devam ediyor, 6.85’lik bir kur seviyesi savunusu yapılıyordu. Mayıs-Ağustos 2020 döneminde 30 milyar dolar eritildi.
Haziran-Temmuz-Ağustos-Eylül’de sırasıyla yuvarlayarak 5-5-10-10 derken 100 milyar dolara erişti. Buna ilave olarak, yine kamu bankaları kendi ceplerinden kendi dövizlerini de sattılar. BDDK tarafından konulan kuralları aşmış gibi görünseler de hiçbir ses duyulmadı. Kamu bankaları, Mayıs-Ağustos arası yaklaşık 8 milyar dolar daha sattılar. Kamu bankalarının bu açığı, Hazine tarafından yine kamu bankalarına döviz cinsi tahvil satılarak kapatıldı. Toplamda 12 milyar dolarlık bir döviz pozisyon açığı, Hazine’ye, kamuya mal edilmiş oldu.
Peki 128 milyar dolara ulaşamadık? 102 milyar dolarlık bir döviz satışı var, ama bir de Merkez Bankası’na girişi olması gereken, döviz kazandırıcı işlemlere verilen reeskont kredilerinden gelecek dövizler var. Bu anılan dönemde, bu dövizlerin girmesi gerekirken rezervi arttırmadığı onların da eritildiği anlaşılıyor. Bunun da kabaca 25-26 milyar dolar olduğu dikkate alınırsa 128 milyar dolara ulaşıyoruz. Fazlası da var; kamu bankalarının kendi ceplerinden sattığı, daha sonra Hazine tarafından üstlenilen 12 milyar dolarlık satış. Bunu da eklersek 140 milyar dolara ulaşıyoruz.
Çok açık ki mart 2019’dan itibaren başlayan, Ocak 2020’den itibaren de sert biçimde gerileyen bir net döviz rezervi (kırmızı çizgi) var. Ama ekonomiyi yönetenlere sorarsınız rezervler olduğu gibi duruyordu (Mavi çizgi). Oysa döviz rezervleri eritiliyor, eritilen bu rezervler borçla (yeşil çizgi) yani swaplarla yerine konuyor. Oysa devasa bir erime yaratılıyor. Bir anlamda, ileride seçimden sonra iktidarı kim devralırsa halı altına saklanmış bir enkaz duruyor."
Ekonomist Murat Kubilay da "128 milyar doların akıbeti" başlıklı yazısında, Şubat 2019 itibarıyla, TCMB’nin net rezervlerinin 33 milyar dolara kadar düştüğünü söyleyerek, "Bu dönemde şeffaf olmayan rezerv satış politikası başladı" dedi.
Kubilay, "şeffaf olmayan satış politikası"nı "TCMB sattığı kendi rezervlerini piyasadan swap yoluyla ödünç alıyor ve bunu raporlarken bilançosu içinde göstermiyordu. Böylece bir taraftan rezervler satılıp kur ve faiz artışları engelleniyor, diğer taraftan piyasadan bu para geri borçlanılıyor ama bilançoda gösterilmeyince rezervler şişik duruyordu. Kerim Rota’nın tabiriyle bir ‘devr-i daim makinesi’ oluşturulmuştu" sözleriyle anlattı.
Kubilay, şöyle devam etti:
Peki, tüm bu dövizler nereye gitti? Satılan 128 milyar dolar karşılığında TCMB kasasında hala 128 milyar dolar ederinde para var, ancak döviz değil TL olarak. Yani para yerinde ama döviz değil TL şeklinde.
Mesele şu ki yeryüzünde TL basma imtiyazına sahip tek kurum TCMB ve TL’nin uluslararası düzeyde bir karşılığı yok. Yani TCMB kasasındaki döviz ve altının bir anlamı varken TL’nin hiçbir anlamı yok. İşte bu nedenle “Rezervler peşkeş çekildi” cümlesi hatalı olsa da “Rezervler çarçur edildi” cümlesi doğru. Çünkü TCMB istediği her zaman TL üretebilir, bunun için döviz rezervlerini heba etmeye gerek yok.
Peki, satılan dövizleri kim aldı? Herkes! Bunu ayırt etmek mümkün değil, son iki yılda piyasadan isterse 1 dolar olsun döviz alan herkes bu durumdan faydalandı. Tabii faydalanmanın ölçüsünü cebin büyüklüğü belirler. Büyük şirketler ve varlıklı kesim daha çok faydalandı, özellikle de döviz borcu içinde olanlara bir nevi kıyak geçilmiş oldu.
Tüm bu satışlar şeffaf olmayan bir şekilde yapıldı, bu açık bir usulsüzlük. Ötesi, uygulanan bu politika başarısız oldu. Yalnızca döviz kuru ve faiz oranlarındaki yükseliş değil; milyarlarca doların düşük fiyattan satılmasıyla kamu zararı oluştu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan rezervlerin pandemi nedeniyle satıldığını söylemişti, hâlbuki pandeminin yarattığı ekonomik şok Şubat 2020’de, aylar sonra başladı. Şu andaki dolar kuru ise 8,15. Bu durum kamu zararının onlarca milyar TL olduğunu gösteriyor. Üstelik bu rezervlerin önümüzdeki dönemde çok daha yüksek kur seviyesinden yerine konabileceğini düşünürsek zarar belki de yüzlerce milyar TL’yi aşacak."
Eski bankacı ve Gelecek Partisi Genel Başkan Yardımcısı Kerim Rota da "Rulet masasına geri dönüş mümkün mü?" başlıklı yazısında Merkez Bankası rezervlerinin satışının "Türkiye'nin en büyük finans skandalı" olarak nitelendirdi. Satılan rezervin 128 milyar dolar değil, 126,3 milyar dolar olduğunu belirten Rota; 2019'da rezervlerde anlaşışmayan bir düşüş hesapladığını açıklayan ekonomist Haluk Bürümcekçi'nin tablosundan hareketle, 33 milyar doların 2019’da, 93,3 milyar doların 2020’de satıldığını belirtti.
Rota, "Pandemi, Türkiye’ye gelince aslen 2023 seçimlerine kadar idare edebilecek olan “Con Ahmet’in devri daim makinesi” 6 ay içinde çatladı. Hükümet pandemi nedeniyle düzgün bir sosyal destek program uygulamak yerine, tek bildiği iş olan faizleri suni olarak düşürüp, yeni bir kredi balonu şişirmeye başladı. Desteğe ihtiyacı olan mecburi kredi kullandı, krediye ihtiyacı olmayanlar da düşük faizlerden faydalanmak için kredi kullandı. Hatta kredi kullanıp döviz ve altın almasınlar diye bankalar bir işe yaramayacağını bile bile müşterilerine taahhütname imzalattılar. Ekonomi yönetimi dövize olan talebi, rezervlerini daha yoğun satarak baskılamaya çalıştı" dedi.
Rota, "gerçek bir aydınlanma" için şu soruların yanıtlanması gerektiğini belirtti:
1- TCMB hangi kuruma hangi tarihte, ne miktarda ve fiyattan döviz satışı yaptı?
2- Alan kurum/kurumlar bunu aynı tarihlerde kime sattı? Bilançolarında kalan fazla varsa bunu ne yaptılar?
3- Bu satışlar ortalama olarak ve tek tek işlem olarak hangi fiyattan yapıldı?
4- Bu kurum/kurumlardan döviz alan kamu bankaları aynı gün içersinde döviz piyasasına hangi fiyattan ne kadar döviz sattı?
5- Kamu bankaları aynı gün içerisinde belli bir miktarın üzerinde talep eden müşterilerine hangi fiyattan ne kadar döviz sattılar?
6- Kamu bankalarının o günkü alış maliyetinden daha düşük fiyattan yapılan satışlar varsa bunlar kimlere yapıldı?
7- Alan bankaların o günlerde TL üzerine açtıkları türev pozisyonları nelerdi?
Son olarak bu 2 yıllık sürede ülkemizin en büyük kaybının harcanan 126,3 Milyar dolardan daha çok TCMB’nin kaybettiği itibarı, şeffaflığı ve hesap verebilirliği olduğunu düşünüyorum. Onu geri kazanmak bu döviz rezervlerini geri toplamak kadar zor olacak."
© Tüm hakları saklıdır.