08 Ekim 2014 21:51
Avrupa Birliği Komisyonu'nun yayınladığı 2014 Türkiye İlerleme Raporu diğer aday ülkelerin raporlarıyla birlikte bugün Brüksel'de açıklandı. Hem Avrupa Parlamentosu'nda parlamenterlerin hem de Komisyon'da gazetecilerin rapora ve AB-Türkiye ilişkilerine yönelik sorularını cevaplayan Genişleme Komiseri Stefan Füle Türkiye konusunda şunları söyledi:
"Güvenilirlik ve kredibilite meselesi AB organizasyonunun temel prensiplerindeki konularla ilişkili olmaya devam ediyor. Hukukun üstünlüğü, hesap verebilirlik ve temel özgürlükler benim dönemimde herşeyden daha önemli olageldi. Belli bazı şeylerdeki dönüşümler tek başına yeterli olmuyor. Pek çok noktada uzun bir liste var önümüzde. Uygulama görmemiz gerekli."
"Kıbrıs'ta yeniden yapıcı adımlar atılmalı"
DW'nin sorularını yanıtlayan Füle Kıbrıs müzakerelerinde yaşanan gelişmeler, Kürt meselesi ve Anayasa Mahkemesi'ne ilişkin konuştu. Rumların görüşmelerden çekilmesini değerlendiren Füle taraflara müzakerelerin devamı için yapıcı adımlar atılacağı umudunu dile getirdi ve başta enerji kaynaklarının kullanımı için bu adımların gerekli olmaya devam ettiğini kaydetti. "Kıbrıs konusuna ekleyeceğim tek şey raporda olanların altını tekrar çizmek olur. Uluslararası hukuk ve AB standartları içerisinde enerji kaynakları aranmalı ve kullanılmalıdır" diyen Füle, Rumların görüşmelerden çekilme kararının nedenlerini yeterli bulup bulmadığı sorusunu ise yanıtsız bıraktı.
"Sınır ve bölgedeki gelişmeler ayrı düşünülemez"
Kürt meselesi ve Kobani'ye bağlı son gelişmeler ışığında yaşananların çözüm sürecine etkisine ilişkin olarak ise Füle öncelikle protestolarda hayatını kaybeden kişiler için üzgün olduğunu dile getirdi ve şöyle konuştu:
"Umuyorum ki sınırda ve bölgede yaşanan olaylar bizim de atıfta bulunduğumuz çözüm sürecinden izole düşünülmez. Çünkü burada anlıyoruz ki bize karşı güçlü bir düşman söz konusu ve meseleyle bunları düşünerek birlikte yüzleşmeliyiz. "
"AYM kararları ile Türkiye'de denge-kontrol doğuyor"
Bir diğer soru ise Anayasa Mahkemesi kararlarının AB tarafından nasıl algılandığı oldu. AB alınan kararları Türkiye'de kuvvetler ayrılığı prensibinin işlediğine dair bir gösterge olarak mı yoksa Avrupa değerleri ve demokratik toplum adına son direnç noktası olarak mı görüyor. Füle'ye göre herkes bunu kendi istediği gibi yorumlamakta serbest ancak kendisinin bunu kontrol-denge mekanizmasının doğmakta olduğuna işaret olarak algıladığını ifade etti ve şöyle konuştu:
"Bunu herhangi bir başa dönme düğmesine basmadan söylemeye çalışacağım. 23 ve 24. fasılların müzakere eksikliğinde ve 17 Aralık'ta başlayan sürece verilen tepkiler ışığında Türk yetkilileri ile görüşmelerimizde üç önemli alanda fikir birliğine varmış ve yapıcı adımlar atılması gerektiğine uzlaşı içerisinde karar vermiştik. Bunlar ifade özgürlüğü, ceza kanunu ve yargı bağımsızlığıydı. Bu konularda ortaya konan sonuç bildirilerini internet sitelerimize de koyduk ama bizim için bunların internet sitelerinde olmasından daha fazlasına ihtiyacımız var. Uygulamalar noktasında daha fazlasını görmek istiyoruz."
"Yasalar AB Bakanlığı'na danışılarak yapılmalı"
AB Bakanlığı'nın yeni ve çok önemli bir rol üstlenmekte olduğuna değinen Füle sözlerine şöyle devam etti:
"Bu noktada AB Bakanlığı'nda önemli değişiklikler var. Çok önceden oynaması gereken bir rolü yeni yeni oynamaya başlıyor. O rol Türkiye'de yapılmak istenen yasaların AB Bakanlığına danışılarak yapılmasının sağlanmasıdır. Başka bir deyişle bu haliyle Türkiye'nin AB'ye yakınlaşmasını sağlayacak, uzaklaşmasını değil. Bugüne kadar yasalar yapılana kadar yeterli işbirliği yapamıyorduk ve biz öğrenene veya AB'ye uyumu konusunda yardımcı olana kadar yasalar geçmiş oluyordu."
Füle'ye yolsuzluk ve rüşvet operasyonlarında yer alan çok sayıda polisin yanı sıra Gezi olaylarında sosyal medya yoluyla destekte bulunanlara açılan soruşturma ile Çarşı taraftar grubu hakkında açılan darbe soruşturmasının nasıl algılandığı, inanılır bulunup bulunmadığı da soruldu. Füle konuya ilişkin şu yanıtı verdi:
"Bu konudaki iddiaların inanılırlığını yargılamak bana kalmış bir şey değil. Biz sadece hükümetin iddialarını not ettik ve raporda böyle iddialar olduğuna yer verdik. Önemli olan hükümetin bu konudaki soruşturmaların sağlıklı şekilde yapılabilmesinin önünü açması ve şeffaf olmasıdır."
‘Türkiye nasıl motive edilecek' sorusu
Komisyon açıklamaları öncesi ilk olarak Avrupa Parlamentosu Dışilişkiler Komitesi'nde konuşan Füle AP Türkiye raportörü Kati Piri'nin 'Fasılları açmayan bir AB Türkiye'yi nasıl motive edecek?' sorusuna şöyle yanıt verdi:
"Aslında en sert olduğumuz zaman aday ülkeleri en çok desteklediğimiz zamandır. AB'nin vize diyaloğundan pozitif gündeme önemli şeyler var ama son kertede bazı fasıllar açılmalı. Bunların başında da 23 ve 24. fasıllar geliyor. Bahsettiğim önemli araçlar elbette bu fasılların yerini tutmuyor ancak son kertede AB üyeliği için temel haklar alanında adımları atması gereken her zaman Türkiye'dir."
İlerleme raporunda çok sayıda başlığa değiniliyor. Siyasi Kriterler bölümünde öne çıkan bazı başlıklar şöyle:
Çözüm sürecine destek
Raporda AB'nin çözüm sürecini desteklemeye devam ettiği ifade ediliyor. Buna ilişkin çerçeve yasanın uygulama yönetmeliğininse henüz kabul edilmediği belirtiliyor. Yeni anayasa konusunda sürecin AKP'nin Komisyon'dan çekilmesiyle askıya alındığı ifade edilirken kişisel verilerin korunması, askeri mahkemeler ve toplumsal cinsiyet eşitliğinin güçlendirilmesine yönelik önlemler gibi alanlarda uygulama yasalarının hala çıkartılmamış olduğu hatırlatılıyor. Öcalan ile görüşmelerin devam ettiğinin belirtildiği raporda bu görüşmelerin yasal güvence altına alındığı da aktarılıyor. Bununla birlikte PKK'nın Türkiye'den çekilmesinin yavaşlayıp durduğu da ifade ediliyor. Akil insanların tamamladığı raporun ise yayımlanmamış olduğu vurgulanıyor.
Haksız rekabet eleştirileri
Cumhurbaşkanlığı seçimlerine ilişkin olarak ise Avrupa Konseyi ve AGİT'in 'haksız rekabet' eleştirilerine yer veriliyor.Yerel seçimlerin ise iyi organize edildiği ve huzur içinde geçtiğine değiniliyor. Sonuçlara gelen rekor seviyedeki itiraz ise Türkiye'deki kutuplaşma ile ilişkilendiriliyor. Özellikle adayların mal varlıklarına ilişkin yeterli yasal ve kurumsal denetim olmaması eleştiriliyor.
Yolsuzluk suçlarıyla ilgili olarak parlamenter dokunulmazlığının kapsamının fazla geniş olmaya devam ettiği vurgulanarak kurulan yolsuzluk komisyonunun hareket etmekte yavaş kaldığı ve çeşitli sebeplerle birkaç kez ertelendiği ifade ediliyor. Raporda ayrıca soruşturmayı yürüten polislerin görevden alınırken soruşturmaya konu 96 zanlı hakkında da takipsizlik kararı verildiği not ediliyor ve "Genel olarak, yargının bağımsızlığı, tarafsızlığı ve etkinliğine müdahale etmesi ile sonuçlanacak şekilde icra makamının, yolsuzluk iddialarına cevabı endişeye yol açmaktadır" deniliyor. Bununla birlikte raporda savunmanın adil yargılanma haklarının ihlal edildiği gerekçesiyle Balyoz davasında 99 ve Ergenekon'da 52 kişinin serbest bırakıldığına değiniliyor ve Uludere olayı ile ilgili sivil ve askeri takibatların sonuçlandırılmamış olduğu, Genelkurmay Askeri Savcılığı'nın beş ordu görevlisi hakkında takipsizlik kararı verdiğinin de altı çiziliyor.
"Yasalarda danışma ve tartışma yetersiz"
Mecliste kadınlara yönelik uzun süredir varolan başörtüsü ve pantalon yasaklarının kaldırılmış olduğundan bahsedilerek seçim dönemlerinde farklı dillerde siyasi propoganda yapabilmenin önünün açıldığı aktarılıyor. Seçimler dışında bu hakkın hala var olmadığı da raporda ekleniyor. Yüzde 10 barajına ilişkin henüz somut bir değişiklik yapılmadığı ve 2015 seçimlerinde kullanılacağı belirtilirken önemli yasaların kabulü öncesinde hazırlık çalışmaları ve danışma sürecinin yetersiz olduğu vurgulanıyor. Özellikle internet yasası, yargı, dershanelerin kapatılması ve MİT yasalarının parlamentoda yeterince tartışılmadan, sivil toplumla danışma süreci gerçekleştirilmeden kabul edildiğinin altı çiziliyor.
"Sayıştay konusunda ilerleme yok"
TBMM’nin Sayıştay raporlarını izleme ve kamu harcamalarını denetleme fonksiyonunun yetersiz olduğu ifade edilirken meclisin hükümet, askeriye ve kamu harcamalarını denetleyebilmesinde ilerleme sağlanamadığı da kaydediliyor.
Gül ve Erdoğan vurguları
Raporda bir önceki Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün toplumu kutuplaştırmaktan kaçındığı, twitter ve youtube yasaklarını açıkça eleştirdiği belirtilirken Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın da yemin töreninde tüm halkın cumhurbaşkanı olacağını söylediği hatırlatılıyor.
Yerel yönetimlere yetki devrinde ilerleme olmadığı ifade edilen rapora göre kamu idaresi reformu alanında ilerleme de sınırlı düzeyde kaldı.
"STK'lara sağlanan kamu kaynakları saydam değil"
Türkiye'deki sivil toplum kuruluşlarının (STK) gelişmeye devam ettiğine değinilen raporda STKların olumsuz boyutta devlet denetimine tabi tutulmaya devam edildikleri ve bunun yanında bazı STKlara sağlanan kamu kaynaklarının yeterince saydam ve kurallı olmadığı ifade ediliyor.
"Yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı endişe konusu"
Özellikle HSYK'ya ilişkin yaşanan tartışmalar raporda oldukça önemli görülüyor ve sonradan Anayasa Mahkemesince iptal edilen kanunun güçler ayrılığı ilkesine aykırı olduğu vurgulanıyor. Bireysel başvuru imkanı olumlu değerlendirilirken adalet sisteminde paydaşlara danışılmaksızın yapılan sık değişikliklerin endişelere yol açtığı ve MİT yasası gibi girişimlerin Avrupa standartlarına aykırı olduğu kaydediliyor.
"Yolsuzluk iddialarının ele alınma şekli endişe verici"
Raporda yolsuzluk soruşturmasına ilişkin ayrı bir bölüm bulunuyor ve özetle; 'bu iddiaların ele alınış şeklinin ayrım gözetmeden, şeffaf ve tarafsız biçimde değerlendirilmeyeceğine ilişkin ciddi şüphelerin oluştuğu' ifade ediliyor.
"İfade ve basın özgürlüğü kısıtlandı"
Raporun en sert bölümlerinden biri ise ifade ve basın özgürlüğüne ilişkin kısım oldu. İnternet ortamı da dâhil olmak üzere ifade özgürlüğünü kısıtlayan yasal düzenlemelerin kabul edildiğini anlatan raporda ifade özgürlüğü ve basın özgürlüğünü sınırlayan uygulamalar olduğu açık ifadelerle belirtildi. Raporda "YouTube ve Twitter’a erişimin tamamen yasaklanması kararı, daha sonra Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmiş olsa da ciddi endişe yaratmıştır" deniliyor. Ayrıca düşünce özgürlüğü, din ve vicdan özgürlüğüne ilişkin mevzuat üzerinde Avrupa Konseyi kararları, AİHM kararları ve AB standartlarıyla uyum içerisinde kapsamlı bir reforma ihtiyaç duyulduğu da aktarılıyor. Cemevlerine statü tanınmasının önemli sorunları çözeceği ileri sürülüyor
"Mülteci ve sığınmacılar için gerekenler yapıldı"
Raporda Türkiye'nin mülteci ve sığınmacılar için gerekli yardımları yaptığı ve üzerine düşen sorumlulukları yerine getirdiği belirtiliyor. Bununla birlikte 'yerlerinden edilmiş kişiler' noktasında köyleri boşaltılan ve dönmelerine izin verilmeyen işilerin ihtiyaçlarını karşılayan kapsamlı bir stratejinin hala bulunmadığı hatırlatılıyor.
Raporda ekonomik kıstaslara yönelik öne çıkan başlıklar ise şöyle:
Raporda 2001 yılından bu yana sürmekte olan büyüme performansının ekonominin esaslarının iyileştirildiğine ve şoklara dayanıklılığın arttığına işaret ettiği belirtiliyor ancak "yüksek cari açık ve görece yüksek enflasyon önemli ekonomik dengesizliklerin devamlılığını koruduğunu göstermektedir" deniliyor. Para mekanizmalarının düzgün işlediği ama son dönemde ekonomi politikaları oluşum süreçlerinin ülkedeki siyasi gerilimden etkilendiğinin görüldüğü kaydediliyor. Merkez Bankası'nın birden fazla hedefle sıra dışı ve karmaşık bir para politikası izlemeye devam ettiği anlatılan raporda bu durumun şeffaflık ve tahmin edilebilirliğe zarar vermekte olduğu söyleniyor. Ayrıca "kamu maliyesi alanında uluslararası standartlara uygun şekilde zamanlı bilgi akışı yeterince saydam değildir" deniyor. Harcamaların gelirlerden daha fazla artmış olduğuna dikkat çekilen raporda borçların GSYH'ye oranındaki düşüş eğiliminin durmuş olduğundan bahsediliyor. Fiyatların serbest belirlenmesi konusunda ilerlemenin mevcut olmadığı ve hükümetin piyasaya müdahale ederek fiyat belirleme konusunda etkin olmaya devam ettiği aktarılırken genel olarak Türk ekonomisi "mali belirsizlikler ve küresel risk algısı karşısında kırılgan" olarak nitelendiriliyor.
© Tüm hakları saklıdır.