ABD'de siyahi genç Trayvon Martin'i öldüren beyaz-Hispanik George Zimmerman'ın suçsuz bulunması kararının ardından, ülke genelinde özellikle Afro-Amerikalılar hayal kırıklığı yaşıyor. Tepkilerini protesto gösterileriyle dile getiren çok sayıda öfkeli Amerikalı, Zimmerman'ın suçsuz bulunmasını "ırkçılığa" bağlıyor. Gelişmelerin yeni bir sivil haklar mücadelesine dönüp dönmeyeceği tartışılıyor.
Geçen yıl şubat ayında, beyaz-Hispanik kökenli Zimmerman (29) tarafından öldürülen siyahi Martin (17) ile ilgili vakanın neden olduğu tartışmalar, mahkeme kararının ardından büyüyor. Zimmerman, cumartesi gecesi Florida mahkemesi tarafından "meşru müdafaa" gerekçesiyle "suçsuz" bulunmuştu.
Mahalle bekçisi Zimmerman, o gün silahsız olan, kafasına tişörtünün kapşonunu geçirmiş şekilde ve elindeki poşette şeker ve içecekle babasının nişanlısının evine giden Martin'i, polise şüpheli olarak bildirmişti. Polisin Zimmerman'dan Martin'i takip etmemesini istemesine rağmen, arabasına binerek Martin'in arkasından gitmişti. Daha sonra Martin ve Zimmerman arasında fiziksel münakaşa başlamış ve Zimmerman, yanındaki silahla Martin'i kalbinden vurmuştu. Olayın tam olarak nasıl gerçekleştiği konusunda kesin kanıtlar veya herhangi bir görgü tanığı bulunmuyor. Ancak komşulardan birinin aradığı 911'in telefon kayıtlarında, arkadan bir kişinin yardım için bağırdığı duyuluyor. Mahkemede her iki aile de sesin kendi oğullarına ait olduğunu savunmuştu.
New York'tan Los Angeles'a kadar ülke genelinde Zimmerman hakkında verilen kararı "adaletsiz" bulan binlerce Amerikalı, "Traycon Martin için adalet", "Adalet yoksa barış yok" diyerek yürüdü.
ABD'nin başkenti Washington'da Malcom X Meridian Hill Park'ta buluşan bine yakın Amerikalı, özellikle 1920'lere kadar en büyük Afro-Amerikan toplumunun bulunduğu bölge olarak bilinen ve "Siyah Brodway" olarak anılan, halen de başkentin restoran ve eğlence merkezlerinden olmasına rağmen Afro-Amerikan toplumunun yoğun etkisi olan "U Street" üzerinde yürüdü. Sloganlar atan ve yumruklarını sıkarak havaya kaldıran protestoculardan bazılarının, öldürüldüğü gün üzerinde kapşonlu tişört olan Martin gibi giyindiği görüldü.
Yoldan geçen bazı arabalar yürüyüşe destek vermek için kornalarını çalarken, bazı vatandaşlar da alkışlarla katkı sağladı.
Protestocular, U Street üzerinden, siyahiler için tarihi anlamı olan Howard Üniversitesi'ne gelerek, burada Martin için anma töreni düzenledi. Gösteride Afro-Amerikalılar çoğunluğu oluşturuken beyaz Amerikalıların da destek verdiği görüldü.
Bazı göstericiler, akşam saatlerinde de ABD Adalet Bakanlığı önüne gelerek, "Trayvon için Adalet" yazılı ışıklı pano açtılar.
New York'da 4 ayrı yerde protesto
New York'ta da gün boyunca 4 ayrı noktada gösteriler oldu. Çoğunlukla siyahi Amerikalıların katıldığı ama bazı beyaz Amerikalıların da destek verdiği Union Square'deki gösteride binlerce Amerikalı, Trayvon Martin'in fotoğraflarını ve siyah renkli balonları taşıyarak, "Irkçılığa hayır", "Hepimiz Martin'iz" şeklinde pankartlar açtılar.
Bazı konuşmacılar ikinci sınıf vatandaş muamelesine maruz kaldıkları ve köleliğin hala devam ettiği şeklinde imalarda bulunurken, Martin'in vücut ölçülerinde ve öldürüldüğü gün üzerinde olan kıyafetlerini içeren bir fotoğrafın getirildiği, bazı göstericilerin de kapşonlu tişört giydiği görüldü. Yere, maktulun öldüğü noktayı işaretlemek için çizilen resmi yapan bazı göstericiler, bu çizimin yanına da Martin'in o gün eve giderken taşıdığı şeker ve içeceği koydular.
Protestocuların bir kısmının Times Square'e yürüdüğü, 42. caddeyi de bir müddet trafiğe kapadıkları görüldü.
"Kendini savunma" hakkı tartışmaya açıldı
Florida eyalet jürisinin önünde "ikinci derecede cinayet" ve "masumiyet" gibi iki seçenek bulunurken, mahkeme yargıcı jüriye son dakikada üçüncü bir seçenek daha sundu: "Kasıtsız ödam öldürme". Ancak jüri kararında, "masumiyet"i seçti.
Jürinin görüşü Zimmerman'ın "meşru müdafaa" yaptığı yönünde. Adalet sistemi, Zimmarman'a, sadece ciddi anlamda yaralandığı veya ölümle yüzleştiği anda değil, böylesine bir hisse kapıldığı anda bile öldürücü güç kullanma hakkı tanıyor. Jürinin kararının altında da bu madde gerekçe olarak yatıyor.
Ancak, karara karşı çıkanlarda rahatsızlıklara neden olan konulardan biri, Zimmerman'ın polisin uyarısına rağmen Martin'in peşine takılmış olması ve olayın böylece vuku bulması. Dolayısıyla, karara tepki gösterenlerin çoğunluğu Martin'i takip edenin Zimmerman olması nedeniyle öldürme eyleminin meşru müdafaa olamayacağını savunuyor. Bu da ülkede "meşru müdafaa"nın nerede başladığına ve son bulduğuna yönelik kanun maddeleri ve algıya yönelik tartışmalara sebep oluyor.
"Yerini koru" kanunu da sorgulanıyor
Bu noktada, bazı eyaletlerde uygulanan "Yerini koru" (stand your ground) kanunu da tartışmaların odak noktalarından. Zimmerman'a "meşru müdafaa" hakkını veren yasaya göre, kişi yasalara aykırı bir tehdit olduğuna dair makul bir hisse kapılmışsa, kendini savunmak için güç kullanabiliyor. Ancak bu yasanın sadece kişilerin mülkünü veya araçlarını mı kapsadığı yoksa yasalarca uygun tüm alanları mı kapsadığı konusu eyalet ve durumlara göre değişiyor.
Zimmerman, bu kanuna dayanarak, Martin'i ilk öldürdüğünde polis tarafından hemen serbest bırakılmış ve hakkında işlem yapılmamış ancak haberin ülke genelinde geniş yankı uyandırmasının ardından tutuklanmıştı. Sivil haklar savunucuları bu kanun maddesinin istismara açıklık sağladığı ve öldürme olgusunu meşrulaştırdığı görüşünde.
Mahkeme kararıyla ilgili diğer bir eleştiri ise, tümü kadın olan 6 jüri üyesinin 5'inin beyaz Amerikalı olması, diğerinin de Zimmerman ile aynı etnik kökenden Hispanik Amerikalı olması.
Afro-Amerikalılara göre Martin davası ırkçılığı yansıtıyor
Afro-Amerikalı birçok kişiye göre mahkemenin kararı, "sistemin çöktüğünün" göstergesi. Ülkede birçok Afro-Amerikalı konuya "ırkçılık" açısından yaklaşıyor. Afro-Amerikalıların genel düşüncesi, davada Zimmerman ve Martin birbirinin yerinde olsaydı, mahkemenin kararının tam tersine olacağı yönünde. Bunun yanında, Martin'in o gece kapüşonlu tişört giyiyor olması ve ülkede kapüşonlu tişörtle dolaşan siyahilerin "tehlikeli" görülmesine yönelik önyargı da bu kesimleri kızdıran konulardan.
Bu nedenle, mahkemenin kararına isyan edenlerin bazılarının Twitter sayfalarında kapüşonlu bir siyahi fotoğrafı koyduğu veya kapüşonlu tişört giyerek protestolara katıldığı görülüyor. Hatta, dün New York'ta Martin'in anıldığı Pazar ayininde pek çok kişi kiliseye kapüşonlu tişört giyerek geldi. Florida'da bir rahip de Martin'in anıldığı Pazar ayininde "Genç siyahilerin birey olarak değil, problem olarak görülmesi nedeniyle Martin öldü" dedi.
Kapüşon giyerek protestoya gelen Asantua, ataları ABD'ye köle olarak gelen son koloniden olduğunu söyledi. Asantua, "Zimmerman'ın, silahsız genç bir siyahi genci öldürmesine tepkimizi koymak için buraya geldik, şaşırmadım ama kızgınım" dedi. Asantua, karar nedeniyle yapılabilecek ilk şeylerden birinin, turizmde önemli bir gelir kaynağı olan Florida eyaletini protesto etmek olduğunu ifade ederek, "Eğer adaleti bir şekilde alamıyorsak, başka şekilde sağlamaya çalışmalıyız. Organize olmalıyız, bu siyasi bir konu" diye konuştu. Asantua, bu davanın ırkçılık konusundaki binlerce örnekten birini oluşturduğunu dile getirerek, Martin'in hiçbir şey yapmayıp sadece şeker ve buzlu çay taşırken öldürülmesinin kabul edilemez olduğunu, tersi yaşansaydı Martin'in çoktan suçlu bulunacağını kaydetti. Asantua, Zimmerman'ın kendini kanun yerine koyarak hareket ettiğini, bu nedenle asıl suçlunun Zimmerman olduğu görüşünü dile getirdi.
Clay Harris adlı bir başka Afro-Amerikalı da "Kararı duyunca deliye döndüm, oturup söylenmekten öte, bir şeyler yapmamız gerektiğini düşündüm, o nedenle protestolara katılıyorum. Önce biz burada insan haklarını çözmeliyiz, ondan sonra diğer ülkelerden bunu yapmasını istemeliyiz" dedi. ABD'de ayrımcılık olduğunu tartışmaya bile gerek olmadığını belirten Harris, "İki taraf da bunu kabul ediyor ama ne yapılması gerektiğine karar vermiş değiliz ve artık bir şeyler yapmalıyız" dedi. Harris, bu yaşanan olayın da zaten bu noktada kendi kendini anlattığını kaydetti.
Howard Üniversitesi öğrencisi Taylor Davis de "Tepkimizi siyasi arenada aktif olarak göstermeliyiz. Burası bir demokrasi, siyasete daha çok katılmalıyız. Mesajımız 'Trayvon'ı hatırlayın ama siyasette aktif olmak için oyunuzu kullanın'" dedi.
Anita isimli diğer bir Amerikalı da "Karardan çok üzgünüm. Bu karar kötü bir örnek oluşturdu. Bu kararın benim için mantıklı bir açıklaması yok, Martin silahlı bir adama karşı mücadele etti, bu adamı serbest bırakmak adalet dışı. Martin'in ailesine sivil hakları iade edilmeli" diye konuştu.
Ülke genelinde protestolar
Facebook ve diğer sosyal paylaşım ağları üzerinden dün ve bugün "Ulusal Karanlık Günü" ilan edilerek, ülke genelinde yerel saatle 18.00'da protesto gösterileri yapılması çağrısında bulunuldu. Bugün de eyleme katılanlardan iş yerlerine gitmemeleri, gitmeleri gerekiyorsa da kollarına siyah bandaj takmaları, siyahi olmayan işletlemeri boykot etmeleri çağrısı yapıldı. New York'tan Los Angeles'a dün birçok kentte protestolar görüldü.
Açıktan belirtilmese de büyüyen kızgınlığın, ülkede daha büyük protestolara yol açmasından endişe ediliyor. ABD Başkanı Barack Obama bile konuyla ilgili yaptığı yazılı açıklamada, Amerikalılardan Martin'in ailesinin çağrısına uyarak, serinkanlı olmalarını istedi.
Los Angeles isyan etmişti
Bu endişenin altında yatan nedenlerden biri, benzer bir konunun Los Angeles'ta 1992 yılında isyana neden olması. Ülkenin Afro-Amerikalılar ve sivil haklar konusunda yakın geçmişindeki olaylar da herkesin malumu.
California eyaletinin Los Angeles kentinde beyaz polislerin Afro-Amerikan Rodney King'i takibinin ardından dövdüğü görülen video kayıtlarına rağmen, eyalet mahkemesi şiddet kullanan polis memurlarını beraat ettirmişti. Bunun üzerine "Los Angeles İsyanı/ Rodney King İsyanı" denilen isyanlar başlamış ve Los Angeles bölgesinde 6 gün boyunca devam etmişti. Birçok yağma, kundakçılık, saldırının yaşandığı, toplamda 53 kişinin öldüğü ve binlerce kişinin yaralandığı isyanın maddi hasarı ise bir milyar doları geçmişti. İsyan, Amerikan askerinin olaya müdahale etmesi üzerine bastırılmıştı. İsyanın ardından olaya karışan polislerin yeniden yargılanması, polis şeflerinin istifası ve aşırı güç kullanımı ile isyana teşvik eden ekonomik ve siyasi atmosfer dahil dahil geniş çaplı inceleme ve araştırmalar yapılmıştı.
Ancak iki davayı birbirinden ayıran fark, Los Angeles'taki dava doğrudan "ırkçılık" üzerine iken, bu davanın cinayet üzerine kurulu olması. Florida'daki mahkemede de ırkçılık konusu hiç gündeme gelmezken, Zimmerman'ın ırkçılık temelli hareket ettiğine yönelik de herhangi bir görüş bildirilmedi.
Dolayısıyla, Adalet Bakanlığı, Zimmerman davasının "sivil hakları" ihlal edip etmediğini araştırıyor ama bazı uzmanlara göre, davada ırkçılığa yönelik hiçbir atıf bulunmadığından bakanlığın bu yönde dava açması pek mümkün görünmüyor. Ancak, halk, özellikle de Afro-Amerikalı toplumu düzeyinde dava "ırkçılık" bağlamında değerlendiriliyor. Bu nedenle, önümüzdeki günlerde protestoların devam edip etmemesi, olayların davanın ötesine geçip geçmeyeceğini gösterecek.
Silahlarla ilgili kısıtlama tekrar gündemde
Öte yandan, Trayvon Martin davası, ülkedeki silahların kısıtlanması konusunda üzerine "ölü toprağı" serpilen tartışmayı tekrar başlattı.
Obama, özellikle 20 çocuğun öldürülmesine neden olan Newtown katliamının ardından ülkede silah elde edilmesinin sınırlanması yönünde ciddi çabalar başlatmıştı. Ancak, bu çabalar silah lobisi ve Kongre'deki Cumhuriyetçilerin engelleriyle karşılaşmış ve Kongre'ye sunulan silahların sınırlandırılması tasarısı reddedilmişti.
Zimmerman'ın silah sahipliği ve Martin'in öldürülmesine neden olması, Obama'nın davayla ilgili yazılı açıklamasına da yansıdı. Obama, "Bu ülkede her gün çok sayıda can alan silah şiddeti dalgasının önüne geçmek için elimizden gelen herşeyi yapıp yapmadığımızı kendimize sormalıyız. Bireyler ve toplumlar olarak bunun gibi trajedileri gelecekte nasıl önleyebileceğimizi kendimize sormalıyız. Vatandaşlar olarak bu hepimize düşen bir görev. Trayvon Martin'i onurlandırmanın yolu budur" sözleriyle konuyu yeniden gündeme taşıdı ve Amerikalıları doğru adım atmaya çağırdı.