Amerika Birleşik Devletleri ve Türkiye, İzmir'de ev hapsinde tutulan ABD'li papaz Andrew Brunson'ın casusluk suçlamasıyla yargılandığı dava nedeniyle ikili ilişkilerde kriz yaşıyor. Brunson'ın serbest bırakılmaması üzerine ABD, geçtiğimiz hafta Türkiye'nin içişleri ve adalet bakanlarına yaptırım uyguladı. Amerikan basını, yaptırım kararı öncesinde Ankara-Washington hattında çetin pazarlıkların yapıldığını öne sürmüştü. Bloomberg'e göre anlaşma çerçevesinde, ABD'de yargılanan Halkbank'ın eski genel müdür yardımcısı Mehmet Hakan Atilla'nın cezasının kalan kısmını Türkiye'de tamamlaması için mutabata varılmıştı. Ancak Türkiye'nin son anda başka taleplerde bulunması üzerine anlaşmanın bozulduğu öne sürülüyor.
ABD Dışişleri Bakanlığı'nın demokrasi ve insan haklarından sorumlu eski müsteşar yardımcısı Rob Berschinski, Trump yönetiminin Brunson vakası üzerine "orantısız vurgu" yaptığı görüşünde.
Human Rights First adlı örgütün kıdemli başkan yardımcısı Rob Berschinski, DW'ye yaptığı açıklamada görüşünü şu sözlerle dile getiriyor:
"Brunson'ın tutukluluğu korkunç ve ABD başka ülkelerde haksız yere tutuklanan Amerikan vatandaşlarının serbest kalması için her çabayı sarf etmeli. İnsan hakları temelli yaptırımları, o hükümetin berbat insan hakları karnesi yerine sadece Türk hükümetinin Brunson'a yönelik muamelesi ile meşrulaştırarak yönetim (ABD) açık bir şekilde bir birey üzerine orantısız vurgu yapmıştır. Brunson'ın Evanjelist bir papaz olduğunu ve şu ana kadar ABD yönetiminin Türkiye'de gözaltına alınan diğer Amerikalılar konusunda daha az agresif olduğunu düşünürsek, ABD yönetiminin Brunson davasını kullanarak destekçilerine hoş görünmeye çalıştığını tahmin etmek zor değil."
"Trump yönetimi Ankara ile pazarlığa girmemeliydi"
DW'ye konuşan Washington merkezli düşünce kuruluşu Demokrasileri Savunma Vakfı'nın Türkiye analisti Merve Tahiroğlu'na göre de ABD'nin sadece Brunson'ın durumuna odaklanması "büyük bir hata".
Tahiroğlu, "Bu durum, Türkler de dâhil olmak üzere insanlara yönetimin (ABD) Hristiyanlar ve Evanjelistlere iltimas yaptığı mesajını gönderiyor. Gerçek sorundan uzaklaştırıp, Washington'ın kızgınlığının meşruyetini azaltıyor" diyor. Tahiroğlu, "Burada asıl sorun sadece dini özgürlük değil, ABD'nin ulusal güvenliği ve Türkiye'de hukukun üstünlüğünün eksikliği" diye ekliyor.
Tahiroğlu ayrıca, Trump yönetiminin Brunson'ın özgürlüğü karşılığında Türkiye'ye taviz vermeye hazır olmasının altını çiziyor. "Görünen o ki Trump Brunson'ın serbest bırakılması karşılığında Erdoğan'a bazı gerçek tavizler sunmaya istekliymiş" diyen Tahiroğlu, ikili ilişkilerde gelinen noktayı da şu sözlerle özetliyor:
"Trump yönetimi Türk yetkililerle böyle bir müzakereye hiç girmemeliydi. Böyle birşey yapmış olması ise ikili ilişkilerin ne kadar transaksiyonel hâle geldiğini gösterdi."
Amerikan basınında çıkan haberlere göre Ankara, İran'a yönelik yaptırımlarının delinmesine yardımcı olduğu gerekçesiyle ABD'de 2 yıl 8 ay hapis cezası alan Atilla'nın Türkiye'ye dönmesi ve Halkbank'a ağır bir para cezası verilmemesi konusunda Trump yönetiminden olumlu yanıt aldı. Ancak bu adımların yanı sıra Halkbank'a yönelik yürütülen diğer soruşturmaların da düşürülmesini talep etti. Washington ve Ankara arasındaki pazarlığın bu talep üzerine sona erdiği öne sürülüyor.
DW'ye konuşan Tahiroğlu, bu durumu şu sözlerle değerlendiriyor:
"Ankara'nın ABD yaptırımlarından kaçmak için kurduğu düzeneklere yönelik soruşturmaların düşürülmesini talep etmesi nedeniyle anlaşmanın çökmesi, insanın aklını başından alıyor. Erdoğan tüm bunlardan kazanan taraf olarak çıkabilirdi. Bunun yerine Trump'ın gazabını kazandı. Eğer bu anlaşma uygulansaydı, Türkiye'nin ekonomik görünümü önündeki büyük bir engeli kaldırabilirdi ve hatta Halkbank'ı uluslararası yatırımcıların gözünde aklayabilirdi."
DW/ÖA,CÖ
© Deutsche Welle Türkçe