"Frankfurter Allgemeine Zeitung", ABD'deki başkanlık yarışını yorum sütununda özetle şöyle değerlendiriyor:
"Hillary Clinton, ABD Başkanlığı için iki büyük partiden birinin adayı olarak yarışacak ilk kadın oldu. Bu, tarihi önem taşıyan bir siyasi olay. Eski First Lady bundan 8 yıl önce Demokrat Parti içindeki yarışı Barack Obama'ya kaybetmiş, Obama da başkanlık makamına seçilen ilk siyahi olmuştu. Clinton'ın şimdi başkanlığa seçilen ilk kadın olarak Obama'nın halefi olması mümkün görünüyor."
"Straubinger Tagblatt", Hillary Clinton'ın başkanlık yarışındaki durumunu değerlendiriyor:
"Hillary Clinton, 8 Kasım'da yapılacak ABD Başkanlık seçimlerinden zaferle çıkma şansı en yüksek aday. Ama bunun için azimle çalışmaya devam etmesi gerekiyor. Trump'ın siyasi birikimi yetersiz olabilir. Ama Cumhuriyetçi aday, Hillary'nin yapmakta zorlandığını başarıyor; birçok Amerikalının duygularına tercüman oluyor. Trump'ı sollamayı gönülden istiyorsa Clinton Philadelphia konuşmasında iradesini ortaya koymalı."
Münih'te çıkan "Süddeutsche Zeitung" gazetesi, saldırılar karşısında Bavyera eyalet yönetiminin tavrını eleştiriyor:
"Aksiyonculuk, eyalet yönetiminin tehdidin yeni türü karşısında ne kadar aciz kaldığını perdeleyemiyor. Dehşet saçmak ve ülkenize sığınan binlerce kişiyi gözden düşürmek için bir balta ve bir miktar patlayıcı yetiyor. Aslında Bavyera Başbakanı Horst Seehofer'in elinden de Hırıstiyan değerlerini uygulamaktan başka bir şey gelmiyor. Dua edip uzun süre daha böyle bir şeyin tekerrür etmemesini umut etmeli."
"Die Zeit" gazetesi AB – Türkiye ilişkilerini ele alıyor:
"Şimdilerde tuhaf bir memnuniyetle Türkiye'nin Avrupa'dan ziyade Ortadoğu'nun bir parçası olduğu söyleniyor. Bu ülkeyi kolaylıkla bir kenara itenler, Türkiye'de her gün demokrasi mücadelesi verenlere haksızlık ediyor. Hiç kimse, Avrupa'nın bir parçası olmaktan vazgeçen bir Türkiye dilememeli. Aynayı aynı zamanda kendimize de çevirmeyi ihmal etmemeliyiz. Zira Türkiye'de hemen tüm siyasi kesimler, Avrupa kıtasının başta mültecilere yönelik muamele olmak üzere derin bir inandırıcılık krizinde olduğunu düşünüyor."
"Badisches Tagblatt", Avrupa Birliği Komisyonu'nun Polonya hükümetine 3 ay süre tanımasını yorumluyor:
"AB Komisyonu Polonya'da hukuk devletini koruma prosedüründe geri adım atmıyor. Bu iyi bir şey. İktidardaki Hak ve Adalet Partisi (PiS) gündemdeki başka krizlerin gölgesinde hukuk devletini tasfiye etmeye devam edebileceğini düşündü. Ama bunda yanılıyor. Brüksel baskı yapmaya devam ediyor. Polonya hükümeti şimdiye kadar yapılan uyarıları 'Brüksel zaten buralardan uzaklarda' düşüncesiyle geçiştirdi. Varşova, AB Komisyonu'nun geri adım atmasını umuyor. Umdukları çıkabilir. AB Komisyonu da Varşova'nın taviz vermesini bekliyor."