Dün sabah erkenden evimden çıktım. Derme çatma bir kır bahçesinde, genç bir dut ağacının gölgesinde oturdum. Bir hafta evvel uzaklardan gelen bir dostun hediye ettiği hakiki bir Havana sigarasını yaktım. Kahvemi içtim. Buğulu bir soğuk su bardağı karşısında, başım her türlü tefekkür ameliyesinden azade, uzakta, tepelerin arasından çizilen denizin koyu lacivert hattına daldım. Birden çenelerim gerildi. Uzun uzun esnedim. Bu rahat esneyiş, bana, şu tatlı yaz sabahında, bir saadet dakikasının namütenahiliği içinde yüzdüğümün haberini verdi.
Esnemek, mustarip bir ruh düğümü olan bütün mütekallis vaziyetlerin çözülüp açılmasıdır. Ruh tahlillerinde eşsiz olan bir feylesofun dediği gibi dikkat, iztizar, teyakkuz vaziyetinde yay gibi gerilmiş duran adam esneyemez. Esnemek, harp ve müdafaa vaziyetini terk etmiş, tam bir emniyet içinde olduğunu hisseden vücudun mesut teslimiyetidir.
Yeşil yaprakların gölgesinde, esnemelerin bütün şekillerini birer birer hatırımdan geçirdim: Uyu seyyalesinin istilası altında kalan, yemeğini bitirmiş, mahmur gözlü çocuğun esneyişi... Bir yaz bahçesinin yaprak gürültüleri ortasında, hamağında uzanan ve etrafındaki nebatî hayata karışmak üzere olan taze kadının esneyişi... Kış gecelerinde, lâmbanın ışığını yuvarlak gözlerinde iki altın damlası hâlinde aksettiren mütehayyil kedinin esneyişi...
Bütün mesut esneyişlerin hayalimde geçişini seyrederek, tekrar tekrar esnedim ve bu tevakkuf ve teslimiyet dakikamın saadetini, olgun bir yaz meyvesi gibi tattım.
(Ahmet Haşim, "Bize Göre ve Bir Seyahatin Notları", Yapı Kredi Yayınları)