Ahmet Taşgetiren, Star gazetesinde yazdığı köşe yazısında Ahmet Turan Alkan'ın 1 Ocak tarhinede Zaman gazetesinde yazdığı köşe yazısına değinerek, Alkan'ın Yahudi intikamcılığı yaptığını söyledi.
Ahmet Taşgetiren, Tevrat'ta bir efsaneden yola çıkarak Cemaat - AKP geriliminde Başbakan Erdoğan'ı eleştiren Ahmet Turan Alkan'a yönelik 'Tayyip Erdoğan düşmanlığını böyle Yahudi efsanelerinden ve intikamcılığından yola çıkan yorumlara götürmesi ibret-i alemdir' ifadesini kullandı.
Ahmet Taşgetiren yine aynı yazıda, Abdullah Aymaz'ın Zaman’daki yazısınıda örtülü bir biçimde belirttiği Fethullah Gülen'e muhalif olanlara karşı “Tebbet okuma” tavsiyesini eleştirerek,''ne oluyor şimdi, Başbakan’a böyle bir hitapta bulunmak mı tavsiye ediliyor? Ben bunun, Abdullah Aymaz gibi bir gönül insanının içine nasıl sinebildiğini anlayamıyorum'' dedi.
İşte Ahmet Taşgetiren'in 2 Ocak 2014 tarihli köşe yazısı:
Şu satırlar Ahmet Turan Alkan’ın dünkü yazısından:“...tarihin huzurunda herkes tartıya çıkar neticede. Babil kralı Belşatsar (Baltazar diye bilinir), bir ziyafet esnasında salonun duvarına gövdesiz bir elin “Mene, tekel, ufarsin” kelimelerini yazdığını görür ve mânâsını öğrenmek için Danyal Peygamber’i çağırtır. Danyal Peygamber’in yorumu şöyledir: “Mene: Sayılı günleriniz sona erdi, Tekel: terazide tartıldınız ve eksik bulundunuz...” Üçüncü kelimeye elim elvermiyor: Hafazanallah!” (Zaman, 1 ocak 2014)
Hedef Tayyip Erdoğan. Ne diyor Alkan? “Sonun Belşatsar gibi olur” diyor. Bu bir Yahudi efsanesi. “Elinin el vermediği üçüncü kelime”nin ne anlama geldiğini, gelin o efsanenin Tevrat’a yansıyan bölümünden okuyalım:
“Kral Nebukadnezar (Süleyman’ın mabedini yıkan Babil Kralı) ölmüş ve oğlu Belşatzar kral olmuştur. Yeni Kral bir ziyafet verir. Süleyman’ın mabedinden getirilen kutsal kase, kap ve malzemeler bu ziyafette kullanılır. Misafirlere bu kaplarla şarap ikram edilir. Şarap içilirken bir adam parmağı görünür; parmak hareket ederek duvara bir yazı yazar. Kral o kadar korkmuştur ki bacakları titremeye başlar ama duvarda yazılanı da okuyamaz ve ‘Bu yazıyı okuyup ne anlama geldiğini söyleyene hediyeler vereceğim’ der.
“Kralın tüm bilge adamları duvara yazılanı okuyamaz. Bunun üzerine Nebukadnazer’ın rüyalarını yorumlayan Hz. Daniel’i çağrılır. Daniel krala duvardaki yazı için şunları söyler: Şimdi sen, Nebukadnezar’ın oğlu, Allah’a karşı geldin. Kutsal kapları mabetten aldın; onlarla şarap içtin; altın, gümüş, tunç, demir, tahta ve taştan, görmeyen, duymayan ve hiçbir bilgisi olmayan putlar yaptın. Ve hayatını elleri içinde bulunduran yüce Allah’a hiçbir şey vermedin. Bunun için de duvara şunlar yazıldı: Mene, mene, tekel, ufarsin. ‘Mene, Allah’ın emriyle krallığın sona erdi. Tekel, terazide tartıldın ve eksik bulundun. Ufarsin ise krallığın bölündü ve yarısı Medlere yarısı Perslere verildi.”
Neymiş üçüncü kelime “Ufarsin”in anlamı, ülkenin bölünmesi ve yarısının Perslere ve Medler’e verilmesiymiş.Bu efsanenin bir ilavesi daha vardır: Kral Belşatsar o gece öldürülür.
Ve ilginçtir, Sovyet ihtilalinde Lenin’in adamları, Çar’ı öldürürler ve sarayın duvarına “Kral Belşatsar kendi köleleri tarafından öldürüldü” ifadesini yazarlar.
Ahmet Turan Alkan’ın “üçüncü kelime” ötesinde Belşatsar’ın akıbetine ilişkin bilgi de hatırından geçmiş midir bilmem. Ama, Tayyip Erdoğan düşmanlığını böyle Yahudi efsanelerinden ve intikamcılığından yola çıkan yorumlara götürmesi ibret-i alemdir.
29 aralık tarihli Zaman’daki Abdullah Aymaz yazısında da örtülü biçimde “Tebbet okunması” tavsiyesinde bulunulduğuna şahit olunca, gerçekten bu öfke ve öfkenin sarıp sarmalandığı beddua çığırı karşısında şaşırıp kalıyorum.
Abdullah Aymaz kalbi derinliği olan bir insan. Saygı duyarım. Ama nasıl, Fethullah Hoca’ya muhalif olanlara karşı “Tebbet okuma” tavsiyesine geliyor anlayamıyorum.
Geçmişte bir olayı anlatırken şunları yazıyor: “Okuldan yurda gelmiştik. Namaz kılmak için camiye girdik. Bizim Kur’an ve tecvit hocamız ve Kestane Pazarı Camii’nin de hatibi olan Hafız İbrahim Kılıç bizi yanına çağırdı ‘Böyle bir durum var. Hocamıza düşmanlık yapıyorlar. Onu istemeyenler var. Tebbet okuyalım!..’ dedi.”
“Tebbet” Kur’an’dan bir kelime ve “Eli kurusun” anlamına geliyor, bu hitap Kur’an’da “Ebu Leheb”e yöneltiliyor. Ebu Leheb ise, o dönemde Hazreti Peygamber’e en acımasız düşmanlığı yapan bir kişi.
Ne oluyor şimdi, Başbakan’a böyle bir hitapta bulunmak mı tavsiye ediliyor? Ben bunun, Abdullah Aymaz gibi bir gönül insanının içine nasıl sinebildiğini anlayamıyorum. Ben Hocaefendi’nin o mülaanesini de anlayabilmiş değilim. Sadece Kur’an’da bize öğretilen o duayı hatırlıyorum: “Rabbimiz, içimizde mü’min kardeşlerimize karşı bir kin bırakma.”(Haşr suresi, 10)