Hürriyet yazarı Akif Beki, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının Gülen cemaatine yakın medya kuruluşlarının yayınlarının engellenmesine yönelik talebine ilişkin olarak, "Suç varsa o suça karıştığı tespit edilen gazeteciler cezalandırılsın. Çalıştıkları radyolar, TV'ler, tüzel kişilikler değil" dedi.
Başsavcılığın talebine karşı çıktığını söyleyen Akif Beki, gerekçesine şu örneği gösterdi:
"AK Parti'nin ve Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın, siyasi partilerin kapatılması hakkındaki görüşleri malum. Şöyle diyorlardı: Suç varsa, suçu işleyen siyasiler cezalandırılsın, mensup oldukları partiler değil. Parti kapatmak, şahısların eylemlerinden dolayı kurumları cezalandırmaktır."
Beki'nin Hürriyet'te "Suç şahsiydi şahsi kalmalı" başlığıyla yayımlanan (20 Mayıs 2015) yazısından bazı bölümler şöyle:
Sırrı hâlâ çözülemeyen olaylardandır AGB operasyonu.
Reyting ölçümleme sistemine polis ve savcı marifetiyle müdahale edilmişti. Hanefi Avcı'nın son kitabında, arka planıyla ilgili önceden duyulmamış bazı ayrıntılar yer alıyor.
TV dünyasının rant dağıtım düzeni, hem de hiç üstüne vazife değilken, polis eliyle değiştirildi. Orada nasıl bir katakulli döndü? Sistem kimin lehine yeniden dizayn edildi? Kime ne çıkar sağlandı? TV'lerin izlenme sıralamasıyla reklam pastasının paylaşımı bundan nasıl etkilendi? Reyting rantının kaymağını o gün bugündür Cemaat medyası mı yiyor? Hâlâ muammadır...
* * *
Düzmece suçlamalarla, kanuni hilelerle, sahte isim altında telefonu dinlenmiş... Yasadışı ses kaydı, trol hoparlörlerinden bangır bangır yayınlanmış... Yasadışı dinlemeler soruşturmasında müşteki olarak ifadesine başvurulmuş ve rolü olan herkesten bilaistisna şikâyetçi olmuş bir Paralel Yapı mağduruyum.
Mağduriyetimin cabası da var. Belden aşağı iftira, yıldırma ve itibarsızlaştırma kampanyalarına da bolca maruz kaldım. Çoluk çocuğuma dek bulaştılar. Görmediğim şirretlik ve melaneti bunlardan gördüm. Uğramadığım tehdit, kara çalma ve saldırılara bu yapıdan uğradım.
17 Aralık'tan sonra... Yargıdaki hâkimiyetleri daha sürerken, güç ve kuvvetleri hâlâ yerindeyken Gülen tarafından da, savcı ve polisler tarafından da mahkemelere verildim. Yılmadım, sinmedim, pısmadım...
İktidar henüz kumpasa tam uyanmadan, 'Eyvah aldandık' feryatları basmadan önce başladı benim bu yapıyla imtihanım ve mücadelem. Çünkü ben nispeten erken uyananlardandım.
* * *
Kavganın bile bir ahlakı olur. Hiçbir kural ve sınır tanımadıklarını fark ettiğimde anladım ketenpereye getirildiğimizi. Şer dedikleri çetelerin kirli, karanlık araç ve yöntemlerini birebir taklit ediyorlardı. Hatta daha beterini ve çok daha acımasızca...
Hâlâ aynı yerden bakıyorum...
Paralel Yapı'yla mücadele, sonuna kadar haklı ve bu ülkenin selameti için mutlaka başarılması gereken bir mücadeledir. Ama doğru araç ve yöntemlerle.
Yanlış araçlarla doğru amaca hizmet edilmez...
Şerrin yöntemleriyle hayra ulaşılmaz...
Rövanşizmle adalet tesis edilemez...
Kavgan haklı olabilir. Ama yetmez. Kazanma yöntemlerin de temiz ve haklı olmak zorunda.
Nasıl kazandığın, kazanıp kazanmadığından çok daha önemli çünkü.
Cemaat de bundan kaybetmedi mi?
* * *
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, devletin uydularını işleten Türksat'a başvurmuş. 'Devletin uydularını kullanarak Paralel Yapı propagandası yapan' yayın organlarının yayınlarının durdurulmasını istiyor.
AK Parti'nin ve Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın, siyasi partilerin kapatılması hakkındaki görüşleri malum.
Şöyle diyorlardı: Suç varsa, suçu işleyen siyasiler cezalandırılsın, mensup oldukları partiler değil. Parti kapatmak, şahısların eylemlerinden dolayı kurumları cezalandırmaktır.
Ben de aynı gerekçeyle başsavcılığın talebine karşı çıkıyorum. Suç varsa o suça karıştığı tespit edilen gazeteciler cezalandırılsın. Çalıştıkları radyolar, TV'ler, tüzel kişilikler değil.
Paralel Yapı'nın medya ayağına el atılacaksa buyurun size cillop gibi AGB dosyası. Açın kapağını, katakulliyi çözün, hukuksuzluğu bitirin, haksız rekabet koşullarını sona erdirin... Gerisi kendiliğinden gelir.
Yazının tamamı için tıklayın.