Akit yazarı Abdurrahman Dilipak, 5 gün ara verilen Barış Pınarı Harekâtı'na dair yazdığı köşe yazısında, sokaktaki insanların bazı soruların cevaplarını aradığını söyledi. Dilipak bu soruların, "ABD niçin çark etti. Korktu mu, PYD’nin kaybından mı kaygı duydu, NATO içinde bir krizi mi göze alamadı. Daha önce neden bu kadar sertti. Tehditle korkutmak mı istedi. Yarın için bir garantimiz var mı?" olduğunu söyledi.
"Madem ABD PKK ve PYD üzerinde bu kadar etkin, TSK’nın onları öldürmesini istemiyor, onların askerimizi öldürmesine mani olacak mı" diyen Dilipak'ın "Şimdi ne oldu?" başlığıyla yayımlanan yazısı şöyle:
Dün ne yazdım, bugün olan ne? Kusura bakmayın, siz gazeteciler, troller kadar politikacılar kadar kıvrak dansedemez. Buyurun “Number one”! Trump daha önce de Kuzey Kore ile savaşın eşiğine gelmişti değil mi? Politikada her şey mümkün! Olmaz olmaz demeyin bu piyasada olmaz olmaz. Unutmayın “Telefonla evlenen telgrafla boşanır”. Dün neyi konuşuyorduk, bugün ne oldu, yarın ne olacağını kim bilebilir.. “ABD ile masaya oturuyorsak, ABD PYD’nin ağababası ise, o zaman niçin Esed’le masaya oturmuyoruz” diyor bir yazar. Rusya ile konuşuyoruz var.. Bir dost soruyor: “Terörün kökünü kazıyacaktık, şimdi ne oldu?”.. PYD sınırımızdan 35 km uzakta, ABD’nin himayesinde yeni kamplar kuruyor.
Fark ettiniz değil mi? Trump hem Türkiye’yi, hem de bu mutabakattan dolayı PYD’yi kutladı. ABD ile PYD’nin ilişkisi açık ve net. Biz bir NATO üyesiyiz ve NATO üyesi birçok ülke, bir müttefik ülkeye karşı, darbe yapanları örgütlüyor, himaye ediyor, dahası müttefik dediğimiz bu ülkeler 1984-2017 yılları arasında PKK’ya verdikleri destekle, 6 bin 500 asker-polisi ve 5 bin 669 sivil yurttaşımızı katletmiş, ülkemizde 3 bin 117 saldırı gerçekleştirmiş. Biz bataklığı sulayanlarla başedemediğimiz için sivrisineklerle uğraşmaya devam ediyoruz.
Anlaşılan bugün, Trump kullandığı piyonlarının can güvenliği için şimdilik hayallerini ertelemek zorunda. PYD bu süreçte döküldü. ABD’nin elindeki en büyük yerli milis gücü de bu. Şimdilik bu teröristlerle idare etmek zorunda. Yıllarca eğitip donattıkları, besledikleri bu teröristleri de kaybederlerse yeni bir sosyolojik taban oluşturmaları zor.
Bu durum aslında şöyle bir sonucu açık bir şekilde gözler önüne serdi: ABD PKK’nın uzantısı olan PYD terör örgütünün kurucusu, koruyucusu, hamisidir ve aynı zamanda tabii ki PYD bir halk hareketi değil, Kürtleri istismar eden Amerikan paralı askerlerinden oluşan bir terör örgütüdür.
Bu anlamda Türkiye’nin ABD ile bölgede teröre karşı ortak mücadelesi gerçek hayatta karşılığı olmayan bir taahhüttür. DAEŞ’in de arkasında ABD vardır. DAEŞ hem kendi varlık sebebidir, hem İslamofobia’nın bir marka örgütüdür. Aynı zamanda Nazilerin Yahudilerin kapılarına gamalı haç çizmeleri gibi, bölgede imha etmek istedikleri, kendilerine itaat etmeyen herkesin alnına çaldıkları bir kara lekedir. ABD bölgeye krizi çözmek için değil, krizi sürdürmek için, bulanık suda balık avlamak için geldi. Yaptığı kontrollü bunalım stratejisidir. Süreci iyi yönetemediler, zamana ihtiyaçları var.
Dikkat: PYD’lilerin bir kısmı şimdi ABD pasaportu, Green card, sivil personel ve Blackwater kimliği ile ABD askerleri, diplomatları, personeli ile gidip gelecekler. Bir kısmı Şam rejiminin bayrağı ile özellikle Mümbiç ve Ayn el Arab da boy gösterecekler. Şartlar oluştuğunda / oluşturulduğunda tekrar harekete geçecekler.
Rothschild Trump’la dalga geçiyor. Ankara açısından, en azından PYD sınırımızdan uzaklaştırılmış oluyor. Orada bir güvenli bölge oluşturulması konusundaki talebimiz de gerçekleşmiş oluyor. Tabii bundan sonraki süreç önemli. Yine BM, yine NATO bu işe burnunu sokacaktır. Tabii bu iş bugünden yarına olacak bir şey değil. PYD açısından durum, şimdilik canlarını TSK’nın elinden kurtarmış oluyorlar. Ama PKK, PYD ile bu hesaplaşma bir şekilde devam edecek.
ABD’de muhalefet bu süreç ve gelinen noktayla ilgili Trump’ı alaya alacak. Bizde ise, 15 Temmuz’a bile “Muvazaa” diyenler bu süreci ve sonucu da aynı şekilde görüp okuyacaklardır. Zaten bu iddialarını operasyon başladığından beri bir şekilde dile getiriyorlar. Trump’la görüşmeden sonra bu işin bitirileceğini iddia ediyorlardı, farklı bir gelişme yaşandı. Şimdi Putin’le görüşme merak ediliyor. Ardından Trump’la görüşme var. Şimdilik önümüzde bir 120 saatlik geri çekilme süresi var.
Evet şimdi soru şu: Madem ABD PKK ve PYD üzerinde bu kadar etkin, TSK’nın onları öldürmesini istemiyor, onların askerimizi öldürmesine mani olacak mı? PYD, Suriye rejim güçlerinin bayrağı altına savaşacak olursa ne olacak. ABD’nin bilgisi dışında böyle bir şey mümkün mü? Bu sonuç Rusya ile ilişkilerimizi nasıl etkileyecek?. Bu arada AB, BM, NATO, İngiltere, Fransa, Çin, Almanya, İtalya, İsrail, Mısır, İran ve Suudi faktörü bu süreçten nasıl etkilenecek?
Sokaktaki insan şu sorunun cevabını arıyor: ABD niçin çark etti. Korktu mu, PYD’nin kaybından mı kaygı duydu, NATO içinde bir krizi mi göze alamadı. Daha önce neden bu kadar sertti. Tehditle korkutmak mı istedi. Yarın için bir garantimiz var mı? Bu çerçevede Evangelik kehanetlerin yön verdiği bu işin teolojisi ne olacak? Trump seçim endişesi ile mi böyle davranıyor, başka bir siyasi hesabı mı var, oyun mu oynuyor?
ABD’deki muhalefet bu durumda şimdi ne yapacak? Hani ABD yargısı bağımsızdı!. ABD’nin “cici demokrasi”sini, “bağımsız cici yargı”sını sevsinler! Ha! Bu süreçte kim nerede duruyor gördük, öğrendik! Belki de en büyük kazancımız bu oldu. Şimdi Erdoğan’a dikkat! Siyasi polemiklere ara verilen ve göreceli olarak milliyetçilik duygularının kabardığı böyle bir zamanda Erdoğan sürpriz birtakım kararlar alabilir. Ama hemen söyleyeyim insanların kafası çok karışık ve gönülleri çok kırılgan.
Son olarak şu üzerinde mutabık kalınan 13 Maddede neler var: İki yakın NATO üyesiymişiz. Ve ABD bizim güney sınırına dair meşru güvenlik kaygılarını anlıyormuş.. İki taraf ortak çıkarlar temelinde daha yakın eşgüdüm gerektirdiğini kabul ediyormuş. İnanırsanız… Taraflar. NATO topraklarını ve halklarını tüm tehditlere karşı koruma taahhütlerini muhafaza eder. BÇG’yi, FETÖ’yü, PKK’yı, PYD’yi örgütleyenler söylüyor bunu bize. Her iki ülke, insan hayatı, insan hakları ile dini ve etnik toplulukların korunmasına yönelik taahhütlerini yineliyorlar. Yani yaptıklarımız, yapacaklarımızın teminatıdır demeye getiriyor ABD. DAEŞ ile ortak mücadele var. 6. Madde Türkiye ve ABD, terörle mücadele harekatlarının yalnızca terör unsurları ile bu unsurlara ait barınak, sığınak, mevzi, silah, araç ve gereci hedef alması gerektiği üzerine mutabık kalır, ama ABD’ye göre PYD terör örgütü değil.. Ankara’nın şu taahhüdü, önemli: Türk tarafı Türk kuvvetleri tarafından kontrol edilen güvenli bölgedeki tüm meskun mahal sakinlerinin dirliği ve güvenliğini sağlayacağını taahhüt eder, sivillerin ve sivil altyapının zarar görmemesi için azami dikkati göstereceğini vurgular. Suriye’nin toprak bütünlüğü bizim için de önemli idi ama bu sorun BM öncülüğünde çözümü taahhüd ediliyor. İnşallah BM’nin Filistin sorununun çözümüne katkısına benzemez bu iş. 9. Madde önemli, ama YPG’den terör örgütü olarak söz edilmiyor: Her iki taraf Türkiye’nin, YPG’nin ağır silahlarının toplanması ve YPG tahkimatları ile tüm muharip mevzilerinin kullanılmaz hale getirilmesi dahil, milli güvenlik kaygılarının giderilmesini teminen bir güvenli bölge kurulmasının devam eden önemi ve işlevselliğinde mutabık kalır. Güvenli bölgede TSK’nın önceliği var ama ABD ile eşgüdüm şartı var. YPG’nin 120 saat içinde geri çekilmeleri için operasyona ara veriliyor.. Harekat, bu geri çekilmenin tamamlanmasını müteakip durdurulacaktır. Yaptırımlar durduruluyor ve kaldırılıyor. Bu da önemli. 13. Madde: Her iki taraf bu açıklamada kaydedilen tüm hedeflerin uygulanması için birlikte çalışma taahhüdünde bulunmaktadır. Durum bu! Selâm ve dua ile.