Yeni Akit yazarı Abdullah Şanlıdağ, hükümet kanadığının da sık sık kullandığı DAEŞ, DAİŞ, DEAŞ gibi farklı kısaltmalarla ilgili olarak "Hayatımıza IŞİD kısaltmasıyla giren IŞİD, Irak ve Şam İslam Devleti’nin kısaltmasıdır ve aslında Türkçe doğru kısaltması da budur" görüşünü dile getirdi.
Abdullah Şanlıdağ'ın "DAEŞ üzerinden birbirimizi vurmayalım" başlığıyla yayımlanan (23 Ocak 2017) yazısı şöyle:
Örgütün elemanları haricinde herkesin terör örgütü olduğunda ittifak ettiği bu yapılanma için kullanılan birçok kısaltma var. Hayatımıza IŞİD kısaltmasıyla giren IŞİD, Irak ve Şam İslam Devleti’nin kısaltmasıdır ve aslında Türkçe doğru kısaltması da budur.
İslam’a ve Müslümanlara zarar vermek için kurulan bu örgüt, devşirme paralı askerlerden oluşturulmuştur. DAEŞ Batılı liderlerin ve istihbarat örgütlerinin projesidir. Panzehiri de ancak bölge halkı ve samimi Müslümanlardır. Barış ve sulh dini olan İslam, gerektiğinde meşru şartlarda savaş (cihad)hukukuna izin verir. Fitne odaklarının, zalimlerin beynini parçalamak ve zararlarını defetmek için cihad zaruridir. DAEŞ örgütünün İslam’la uzaktan yakından bir alakasının olmadığı gibi, katlettiği kişiler de hep Müslümandır.
Musul’un işgali, Suriye’yi saran DAEŞ terörü ve Libya’daki iç savaşın tezgâhlanmasının yanı sıra, İngilizlerin elinde olan dünyanın en büyük petrol rezervlerine sahip Nijerya’nın, DAEŞ’in kolu Bokoharam eliyle nasıl çaresiz bırakıldığını ve boyun eğdirilmeye çalışıldığını da açık seçik ortaya koyuyordu. Buraya kadar tamam. Herkesin hem fikir olduğunu zannediyorum.
Ortadoğu’da devam eden Fırat Kalkanı Operasyonu ile devlet, başta bölgeyi DAEŞ’ten temizlemeyi, sonrasında Güney’den gelecek terörün belini kırmayı hedefliyor. Bu demde hepimize düşen, dört bir yanımızın ateş çemberi ile sarıldığı bu süreçte kardeşlik hukukumuzu daha da güçlendirmektir. Birbirimizle uğraşırsak, kalemimizi Müslümanlara doğrultursak, hem gücümüz dağılır hem de DAEŞ ve diğer terör örgütlerinin değirmenine su taşımış oluruz. Hadisler üzerinden Ehli Sünneti ve mezhepleri tartışmaya açmanın yeri, sosyal medya ve ekranlar olmamalı. İlmi tartışma ve birbirimizi tüketmeden özeleştiriye eyvallah, lakin kişi ve kurumlar üzerinden DAEŞ veya IŞİD (fark etmiyor, ikisi de aynı nane) benzetmeleri hiç hoş olmuyor. Bu ülkede, kurulduğu günden bugüne İmam-Hatipler ve ilahiyatlardan bir tek IŞİD’çi çıkmamıştır. Müfredatın eksikliğini eleştirebiliriz, bunu anlamak mümkün. Söylediğimiz sözün zeminine, nerelere ulaştığına/ulaştırıldığına, hedefine, kimlerin işine yaradığına bakmak gerekir. Sonuçta bu, kimlerin işine yarar? Tam bu noktada İran’ın Türkiye’nin DAEŞ’e çalıştığını deklare ettiği süreçte, siz kalkıp bu söylemi dillendirirseniz, birilerine sizin bu sözünüzün İran tandanslı olduğunu söyleme hakkı doğar. Size de yazık, kastettiğiniz, günahını aldığınız kişiye de. İsimler üzerinden değil de fikirler üzerinden gidilse keşke. Ne kaybederiz?
Ben şahsen Yürek Devleti müellifinin “Türkiye DAEŞ’i destekliyor” iftirasına hizmet etmesine yüreğim dayanmaz. Beynini İslam’ın anlaşılması için harcayan, Kur’an’a adanan bir hayatın, aklaşmış saçların popülizme prim vereceğine ihtimal vermem. Tavsiyelerinde gönül ve kalp kırmanın Kâbe’yi yıkmakla eş değer olduğunu söyleyen Hocamın, yıktığı gönlü tamir etmesini isterim. Hiçbir şey, kırdığınız kardeşinizin kalbinden daha önemli değildir.