Akit gazetesi yazarları, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Suudi Arabistan gezisine katılan ve Mekke'de geçirdiği kalp krizi sebebiyle hayatını kaybeden Genel Yayın Koordinatörü ve yazarı Hasan Karakaya'yı anlattı...
61 yaşındaki Hasan Karakaya, Mekke'deki Mescidi Nebevi ziyaretinin ardından Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın kaldığı otele geldiğinde fenalaşmış ve yapılan ilk müdahalenin ardından kaldırıldığı hastanede 31 Aralık'ta, Türkiye saatiyle 00:30'da vefat etmişti.
Ali Karahasanoğlu
Hasan abi sert yazıyormuş..
Çok ağır ifadeler kullanıyormuş..
Hasan abi ne yapmalıydı?
Şahsi menfaati için mi, sert yazıyordu..
Cukka için mi, ağır yazıyordu..
Kendisine selam vermedi diye.. Veya önünde ceket iliklemedi diye mi, karşıtlarını yerin dibine sokuyordu.
Hayır..
Hasan abi.. Kendisi için değil.
Mazlumların dertlerini dinleyip.. O mazlumiyetleri içinde hissettiği için, öyle lav gibi köpürüyordu..
“Lay lay lay” yazıları yazsaydı.. Kimse onu hedef tahtasına koymazdı.. Belki kaleminin gücü, o tür yazılarda çok daha övgü alırdı.
Ama o..
Önce ağlayan kızları dinleyip.. Gözyaşlarını hissedip.. Sonra kalemi eline alıyordu..
Dünyanın en rezil uygulaması olan katsayı zulmünün mağduru İmam Hatiplileri dinleyip..
“Çocuğuma Kur’an’ı 15 yaşında mı öğreteceğim.. Ne yapalım, biz de mi silaha sarılalım.. Bir şeyler yapın lütfen” diyen anne-babaları dinleyip..
Sonra yazısına başlıyordu..
Ne yapabilirdi, böyle bir mazlumiyet karşısında, Hasan abi..
“Lay lay lom..” mu demeliydi?
Yazının tamamı için tıklayın
Burak Karen
Birkaç gündür fena halde hastayım. Hasan Karakaya ağabeyimin ölüm haberi ruh halimin de sarsılmasına yetti de arttı bile. Bu halde canım yazı yazmak istemiyor. Şu fani dünyada hoş bir seda bırakmak yerine kan ve gözyaşı üzerine yatırım yapan eblehlere beynimde çakan şimşekleri boşaltmak her halde en güzeli olur diye düşünüyorum.
Yazının tamamını okumak için tıklayın
Hacı Yakışıklı
“İnna lillahi ve inna ileyhi raciun”
Naaşını Medine’den İstanbul’a taşıyan Cumhurbaşkanlığı uçağı gelirken aklımdan şunlar geçti:
“Durun ey karlar, açılın ey yollar,
bir yiğit yurduna dönüyor!”
Ve gözümden yaşlar ister istemez süzülüp aktı…
Evet, ölüm hakk’tır; ancak üzülmekten kendimi alamıyorum…
Odasına girdim… İlk kez tanışacaktık… Beni görünce “50 yılın” dev gazetecisi ayağa kalkmış, masanın önüne kadar gelmiş ve “Hacım” diyerek adeta bir baba şefkatiyle beni kucaklamıştı. Kibir yok, göz ucuyla bakmak yok!.. Tevazu var, dostluk var, kucaklama var, İslam müşfikliği var!..
Bunları, o vefat etti diye değil; gerçekten öyle olduğu için yazıyorum.
Yazılarıyla Türkiye’nin gündemini belirleyen bir güzel adam, bir o kadar da mütevazı… Hasan Karakaya ağabeyimiz Hakk’a yürüdü… Medine’de, Peygamber Efendimizin(sav) yanı başında… Allah rahmet eylesin, Allah mekânını cennet eylesin… Türkiye’nin en güçlü ve en cesur yazarlarından biriydi… “Müslümana müşfik, kâfire şedid” idi! Hakkında binlerce dava açılmış, ancak o; doğru bildiği yoldan hiç eğrilmeden ve eğilmeden ilerlemişti.
Bir dönem kendisine “küfürbaz yazar” diye yafta vurmaya kalktılar. Oysa o hiçbir zaman hakka ve halka küfür etmedi; bilakis İslam ve mukaddesat düşmanlarına anladıkları dilden en layık oldukları şekilde cevaplarını verdi.
28 Şubat’ın kirli ve puslu yıllarında başörtülü kardeşlerime “fahişe” diyenlere karşı, en etkili cevabı verip onları susturdu. Herkes susarken Yeni Akit Gazetesi susmadı, Hasan Karakaya ağabey susmadı.
Hasan ağabey vefat etti diye “sevinen” bir güruh da var! Paralelci, PKK’lı, Siyonist, faşist solcu güruh!.. Aslan öldüğü zaman, çakallar “hırlamaya” başlar; ancak hiçbiri kervanı Allah’ın izniyle durduramaz!
Yazının tamamını okumak için tıklayın
İlhan Erol
Taziye 1: Önce Mustafa Karahasanoğlu beyefendiye ve tüm kederli ailesine başsağlığı diler, Rabbimizin sabr-ı cemil ihsan etmesini ve M. Asaf’a rahmeti ile muamele etmesini niyaz ederim.
Taziye 2: Değerli yazarımız Hasan Karakaya beyefendinin âni vefatı münasebeti ile Akit Medya Grubu mensuplarına, ailesine ve tüm okuyucularına başsağlığı dilerim.
“Doğrusu biz Allah’a aidiz ve muhakkak O’na döneceğiz!”
Yazının tamamını okumak için tıklayın
Latif Erdoğan
Aziz Kardeşim Hasan Karakaya,
Seninle tanışmamız geç oldu; fakat tanıştıktan sonra fıtri seyrinde pekişen dostluğumuz bu gecikmeyi fazlasıyla telafi etti; bizleri geçmiş ve geleceği kuşatan keyfiyette birer arkadaş, birer yoldaş yaptı.
Ölüm haberini alınca çok üzüldüm, ırgalandım, sarsıldım. Lakin bu üzüntü, bu ırgalanma, bu sarsıntı, hepimiz için mukadder ölümden çok, yüz yüze görüşmemizin ertelenmesinden, yani ayrılık denen kısa süreli fasıladan kaynaklanıyordu. Neyse ki, bizim ahirete iman gibi çok güçlü, yeri başka şeyle doldurulmaz bir tesellimiz var. Senin, şimdi şuhud ile yaşadıklarına bizler de yakini imanla ve tam bir teslimiyetle iman etmiş bulunuyoruz; ve bu imanın verdiği itikatla, ölümün bir tebdili mekan, kabrin ebedi aleme giden yolda bir ara istasyon, bir toplanma yeri olduğunu, aksine zerre kadar ihtimal vermeyecek şekilde biliyor, kabulleniyoruz.
Yazının tamamını okumak için tıklayın
Mehmet Koçak
İnandığı değerlerden taviz vermeden hak bildiği yolda yiğitçe yürüyen cesur adam. İslam düşmanlarının, fitnecilerin ve vatan hainlerinin korkulu rüyası Hasan Karakaya ağabeyimizi mahşeri bir kalabalıkla rahmeti rahmana uğurladık. Mekanı cennet olsun…
Yazının tamamını okumak için tıklayın
Serdar Arseven
O karda kışta, taziye için Merhum Hasan Karakaya Ağabey’in evine doğru yol alırken…
Ve dahi…
Trafik keşmekeşi içinde internetin “Bir buçuk saatte varabilirsiniz” dediği mesafeyi milim milim kat etmeye çalışırken…
Ve menzile ulaşmayı başaramadan geri dönmeye mecbur kalırken…
“Merhum” dedim;
“Bu yollarda nasıl da gidip gelirdi…
Karda, kışta…”
Akit Gazetesi’nin Genel Yayın Yönetmeni, medyanın en önemli kalemlerinden biri, hatta birçok açıdan en önemlisi, yarım asırlık gazeteci, büyük şöhret…
Sanmayın ki öyle şoförü, sekreteri, asistanı vardı.
Akit, “İşinden başka iş yapmayan” tek yaygın gazete, sırtını dayadığı güç odağı yok, kendi yağı ile kavrulmak mecburiyetinde…
Akit’in çilesi başka; o muhteşem yayın kurulunun mücahit mensupları, ağabeylerimiz, büyük gazeteciler evlerinden işlerine, işlerinden evlerine “varsa” kendi arabalarıyla giderler.
Arabası olmayanlar, otobüs, minibüs vs. toplu taşıma araçlarıyla…
Patron dâhil, kimsenin şoförü yoktur.
Herkes, “işçi yemekhanesi”nden yer.
Merhum Hasan Karakaya da öyle yapardı
Yazının tamamı için tıklayın
Sinan Burhan
Hasan Karakaya, Anadolu Medyasının Hasan Abisiydi. Hasan beyi dışarıdan yazılarından tanırdım. Mühim olan da bir insanı yazdıkları anlattıkları ve düşünceleriyle tanıyabilmektir. Yazılarında milli ve yerli bir kalemi vardı. Milletinin ve değerlerinin yanında duran, ara rejimlere ve darbelere karşı net bir tavır koyan, 28 Şubat döneminde gösterdiği onurlu duruşu ile hakkında yüzlerce dava açılan bir dava adamıydı. Davası milletiydi, ülkesiydi, maneviyatı ve memleketin istikbaliydi. Anadolu medyası gibi milli ve yerli bir anlayışı vardı.
Hasan Karakaya ile ilk karşılaşmamız Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde oldu. Cumhuriyet Bayramı Resepsiyonundaydık. “Merhaba Hasan abi ben Sinan Burhan” dedim. Tanımamışlıktan gelerek esprili bir dille “Köşe yazarlığına bana sormadan başladığın için tanımıyorum seni” diye cevap vermişti. Böylesine de dobra bir insandı. Mütevazı, içten cana yakın kişiliği ile bilinen Hasan Abi yine gazeteci arkadaşlarının yanında, mübarek topraklarda Hakk’a yürüdü…
Yazının tamını okumak için tıklayın
Yaşar Değirmenci
Gafil, şuursuz, şahsiyetsiz, silik sürü olanlar, imanlarının bedelini ödemeye yanaşmayanlar, bu mücadeleyi anlayamazlar. Hasan Ağabey hep zalimlerin korkulu rüyası oldu.
Türk basın hayatında, idealistliği, gözü karalığı, gayreti diniyesi, cesareti, fedakârlığı ile iz bırakan bir ağabeyimizi kaybetmenin hüznünü yaşıyoruz. Açılan yara kapanmıyor, bırakılan iz silinmiyor, hasret ateşi dinmiyor. Böyle çınar gibi olan insanların yerleri de doldurulmuyor. Hele ‘dünyevîleşme hastalığı’nın sürüklediği böyle bir dönemde dünya ve nimetlerine tenezzül etmeden yaşayan bir basın emekçisi. İman aşkı taşıyan, Dâvâ delisi bir adam.
Yazının tamamını okumak için tıklayın