Karar yazarı Yusuf Ziya Cömert, Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) içindeki cunta yapılanması tarafından 15 Temmuz 2016'da düzenlenen darbe girişiminde Boğaz Köprüsü’nde askerlerin açtığı ateş sonucu oğlu ile birlikte yaşamını yitiren ve AKP'nin kuruluşundan ölümüne kadar reklam alanında çalışmlarda bulunan Erol Olçok'un AKP içinde eksikliğinin hissedildiğini söyledi. Cömert, Olçok'tan, "Yüzü gülüyordu. Kalbi gülüyordu. Siyaset aleminde, kim düzgün, affedersiniz kim yavşak, onları da iyi bilirdi. Bilen adamla konuşmak lezzet verir" diyerek bahsetti.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, darbe girişiminde Erol Olçak ve oğlunun cenazesinde konuşurken gözyaşlarını tututamamıştı. Erdoğan, "Erol benim bir yol arkadaşımdı Abdullah pırlanta bir yavrumuzdu. Mekanı cennet olsun inşallah" demişti.
Ziya Cömert'in, "Erol’un eksikliği hissediliyor" başlığıyla yayımlanan yazısı şöyle:
Tabii ki hissediyoruz, Erol Olçak’ın eksikliğini. (Biz, ‘Olçak’ diye tanıştık. Sonradan resmi soyadının ‘Olçok’ olduğunu öğrendik ama, hep ‘Erol Olçak’ diye andık. Yazarken resmi olanı yazmak lazım mı değil mi bilmiyorum. Dilim ‘Olçak’a daha kolay dönüyor.)
Erol, arkadaşımızdı. Derdimizle hemdert oluyordu. En azından gelip dertleşiyordu.
Yüzü gülüyordu. Kalbi gülüyordu.
Siyaset aleminde, kim düzgün, affedersiniz kim yavşak, onları da iyi bilirdi. Bilen adamla konuşmak lezzet verir.
(Yavşaklığın tedavisi bulunamadı henüz. Baksanıza yerden bitiyor, gökten yağıyor!)
Çalıştığı piyasada herkes ondan memnun olmayabilir. İş dünyasında oluyor bazen sıkıcı işler.
(Erol, bazı şeyleri sezmiş gibi, şehadetinden evvel bir çok kimseyi ziyaret etti, helalleşti. Bunlardan bazıları müşterek arkadaşımızdı. Erolların dergahında rüyadan anlarlar. Bir rüyanın delaletiyle vaki oldu bu helalleşmeler. Rüyayı da tabiri de anlattılar, dinledim. Yani haberdarım. Fakat şu anda yazasım yok.)
Rengi vardı, lezzeti vardı Erol Olçak’ın.
“Erol olsa şöyle derdi” diye konuşsak da arada bir, Erol’unki kadar ‘şık’ olamaz, kurduğumuz cümleler.
Fakat, şu anda ‘Erol’un eksikliği hissediliyor’ dememin sebebi, bir dost olarak Erol’u çevremizde görememekle alakalı değil.
Dikkatimi çeken, kuvvetli bir şekilde hissettiğim şey, bir ‘profesyonel’ olarak, Erol’un eksikliği.
Bilhassa şu seçim ortamında.
***
“Aynı yoldan geçmişiz biz
Aynı sudan içmişiz biz”
Daha önemlisi... “Aynı bağın gülüyüz biz.”
Bütün seçim kampanyalarının en güzel şarkısı herhalde budur.
Beste, güfte, Özhan Eren’e ait.
Fakat, prodüksiyon Erol Olçak’ın.
‘Dombra’ da muhtemelen, bütün seçim kampanyalarının en ‘kuvvetli’ şarkısıdır.
Ritmi, sesi, olağanüstü.
(Gezi gürültüsünün devam ettiği sıralardı. Gece geç vakit, İstinye Park’ta yemekten dağılıyorduk. Erol, arabasına bindi. Üstü açık, küçük, kırmızı bir araba. Markasını bilemem. Dombra’yı sonuna kadar açtı. Civardaki insanların şaşkın bakışları arasında bastı gitti.
O gün için riskli bir hareketti. Başımıza iş alabilirdik.
Erol’un hatırası -gözükaralığına dair- kayda geçsin diye anlattım.)
Seçimlerde yaptığı tanıtım filmleri de çok başarılıydı.
Erol’un yaptığı iş piyasaya çıktığı gün, seçimin havası değişiyordu.
Dost düşman herkes,“Erol bu işi biliyor” diyordu.
Mesela bir ‘Bayrak’ filmi vardı, hani YSK ‘parti propagandasında bayrak kullanılmaz’ diye yasaklamıştı.
Ne kadar başarılıydı!
Seçimin gidişatını puanlarla takip eden tipler vardır.
“Koy Cemalettin’i birinci sıraya, beş puan fazla alırsın.”
“Köylüye pırasa dağıt, en az üç puan.”
“Bak, Ramazan’da su içerken videosu çıktı en az on puan gitti.”
Gibi garip laflar.
Sanki puanların tarifesi var ellerinde...
***
Hangi işin puanı kaç, hiç anlamam. İki kelimede bir ‘kesin’ ‘kesin’ diye kendi lafının altını çizenleri de severim, zevkle dinlerim ama itibar etmem.
Mamafih, Erol’un ürettiği işlerin her seçimde Ak Parti’ye puan kazandırdığını zannediyorum.
Vesikasını arasam bulurum.
2011 seçimlerinde ‘Aynı Yoldan Geçmişiz Biz’ şarkısı ortaya çıkınca, kamuoyu yoklamalarında birdenbire Ak Parti’nin puanları yükselmişti.
Bu şarkıları, malum, Erol bestelemiyordu. Sözlerini de yazmıyordu. Filmlerin senaristi de değildi, rejisörü de...
Fakat, bir zekası, tecrübesi, vizyonu, halkın nabzını tutacak bir bakışı vardı.
Şimdi, şarkıları, türküleri dinliyorum, gevşek.
İz bırakacak, hatırda kalacak bir prodüksiyon yok.
Bir iki kişi ‘madır mudur’ ediyor ama, ne eski iştah, ne eski coşku...
Bakalım, seçime kadar havayı değiştirecek, ahaliyi uyandıracak bir parlak fikir çıkacak mı?