Gündem

AKP'li Metiner: Sümeyye Erdoğan kararını verenler kimin savcıları, Yiğit Bulut'a benzetilmekten onur duyarım!

'Erdoğan zaten başkan, sadece hukuki altyapısı yok'

28 Ağustos 2015 01:04

AKP Adıyaman Milletvekili Mehmet Metiner, katıldığı bir televizyon programında, "3 silahım var, Erdoğan için ölmeye hazırım" demesi üzerine benzetildiği Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın ekonomiden sorumlu başdanışmanı Yiğit Bulut ilgili olarak, "Yiğit bana ben de Yiğit Bulut’a benzetildiğimiz için rahatsızlık duymayız. Bilakis onur duyarız" ifadelerini kullandı.

Akşam gazetesinin Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın kızı Sümeyye Erdoğan'a yönelik suikast haberinin savcılık tarafından yalan olarak nitelendirilmesiyle ilgili de konuşan Mehmet Metiner, "Savcı nereden biliyor ki yalan haber olduğuna karar veriyor. O savcı kim ki? Sümeyye haberinden dolayı kararı veren savcılar kimin savcılarıdır acaba siz nereden biliyorsunuz? Herhalde cumhuriyetin savcıları değil" yorumunu yaptı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın hali hazırda "başkan" olduğunu savunan Metiner, Medyaradar'dan Alev Gürsoy'a verdiği röportajda şunları söyledi:

"Milletin yüzde 52 oyuyla seçilmiş bir başkan. Doğrudan halk tarafından seçilmiş bir başkan. Sadece hukuki alt yapısı yok. Recep Tayyip Erdoğan darbe yapmadı. Halk doğrudan başkanını seçti zaten. Cumhur kendi reisini seçti, yüzde 52 oyla. Doğrudan halkın seçtiği kişiye zaten başkan denir. Bu fiili bir durumdur. Ama Anayasa’mızda bunun karşılığı yok. Biz tek başımıza iktidara anayasal değişikliği yapacak çoğunluğu elde etseydik sadece bunun hukuki alt yapısını oluşturacaktık."

 

Metiner'den 'Alo Fatih' yorumu: Fatih bizim arkadaşımız, her zaman arayabiliriz

 

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın başbakanlığı döneminde Habertürk Yönetim Kurulu üyesi Fatih Saraç'ı aramasıyla ilgili de konuşan Metiner, "Ne var bunda? Fatih bizim arkadaşımız. Biz Fatih’i her zaman arayabiliriz. Fatih gibi kardeşlerimizi de arayabiliriz. 'Bu niye böyle' diyebiliriz. Bundan normal daha ne olabilir ki? Başbakan tabii arayabilir Fatih Saraç’ı. Biz Ciner’i mi aramışız, Aydın Doğan’ı mı aramışız yani… dedi.

Partisinin çözüm süreci görüşmeleri yaptığı HDP'yi "postacı" olarak nitelendiren Metiner, "Biz çözüm sürecinde yan yana, kol kola değildik. Yine farklı partilerdik, yine ayrıydık ve yine birbirimizi en sert şekilde eleştirmeye devam ediyorduk. HDP sadece bir postacıydı. İmralı’daki Öcalan’ın mesajlarını Kandil’e götüren, Kandil’deki savaş baronlarının mesajlarını da İmralı’ya götüren taşıyıcı bir aparattı sadece" ifadelerini kullandı.

Türkiye şu an zor bir süreçten geçiyor. Bir yanda kurulamayan bir hükümet, diğer yanda giderek hortlayan terör belası. Neyi yaşıyoruz?

Aslında bunun böyle olacağını Gezi sürecinde de, seçim sürecinde öngörmüştük. Türkiye’nin kendi iç sorunlarını çözerek büyümesinden rahatsız Türkiye düşmanı çevrelerin olduğu malumunuz. Bu çevrelerin aynı zamanda Cumhurbaşkanı Erdoğan ve AK Parti düşmanı olduğunu söylemiştik. Terör meselesini çözen bir Türkiye’nin önünü alamayacaklarını gördükleri için tekrar Türkiye’nin içini karıştırmak isteyeceklerini dile getirmiştik. Siyasi bir belirsizlik alanı ve tekrar bir iç çatışma zemini oluşturarak ekonomik anlamda Türkiye’yi çökertme planları vardı bu çevrelerin. Seçim sürecinde ne yazık ki; Erdoğan liderliğinden ve AK Parti liderliğinden rahatsızlık duyan bu çevrelerin içerideki bu siyasal uzantılarını Erdoğan ve AK Parti’ye karşı yıkıcı bir şekilde harekete geçirdiklerini görerek Türkiye toplumunu uyarmıştık. AK Parti’nin alaşağı edilmesiyle birlikte ortaya çıkacak siyasi belirsizliğin yeni çatışma alanlarını da doğuracağını ve beraberinde Türkiye’nin tekrar eski Türkiye’ye döndürülmek istenildiğini söyledik. Keşke öngörümüz gerçekleşmeseydi.

 

'Seçim sonuçlarını üç aşağı beş yukarı tahmin ediyorduk'



Öngördük dediniz ya; AK Parti’nin alacağı oy oranını önceden tahmin mi etmiştiniz, yani tek başına iktidar olunamayacağını biliyor muydunuz?

Biz bu seçim sonuçlarını üç aşağı beş yukarı tahmin ediyorduk ama yine de AK Parti’nin tek başına iktidar olacağını düşünüyorduk. Bahsettiğim düşman çevrelerin hain planlarını da biliyorduk. Milletin iradesine saygılıyız ama ortaya çıkan tablo Türkiye için üzücü, hükümet kurulamıyor.  Seçim sürecinde AK Parti’ye karşı nefret bloğu oluşturanlar seçimden sonra kendi aralarında hükümet kuramadılar.

Ama sanki AK Parti de çok gönüllü değildi bir koalisyon hükümetine. MHP tamam ama CHP süreçte gerçekten çok ılımlıydı ve AK Parti istese bu hükümet kurulabilirdi. Yanlış mıyım?

Hayır, CHP’de hiç ılımlı değildi. Kılıçdaroğlu, CHP’nin istekleri doğrultusunda bir mutabakat oluşmazsa koalisyon kurulamaz demişti. Biz iki partiye de eşit mesafedeydik, eğer kendi istek ve şartlarını dayatmasalardı CHP’yle de MHP‘yle de koalisyonu kurmak isterdik. MHP’nin hiçbir çözüm önerisine yanaşmaması, her şeye hayırcı tutumu, CHP’nin de kendi istekleri doğrultusunda bir mutabakatı dayatması, bu sonucu doğurdu. Biz hükümetten kurmaktan kaçan bir parti olmadık.

Ama sanki erken seçimi en çok isteyen parti oldu AK Parti…

Hayır, yanlış bir görüş bu.  Tekrar seçimin bu terör ortamında Türkiye’ye yarar getirebileceği kanaatinde hiç olmadık ama CHP’nin ve MHP’nin dayatmalarına da evet diyemezdik. 13 yıllık emeklerimizi heba mı edecektik? CHP, AK Parti’den kendini inkâr etmesini istedi. Böyle bir hükümet olur mu? 13 yıl boyunca demokratik adımlar atmışız, bunları nasıl silebiliriz? Biz de kısa süreli bir hükümet istedik, CHP de buna yanaşmadı.

 

'Kesinlikte tek başımıza iktidar oluruz!'

 

Erken seçime gidiyoruz 1 Kasım’da. Peki, bu tekrarlanacak olan seçimde AK Parti’yi ne bekliyor. Yeniden iktidar olma ihtimali ne?

Evet, kesinlikte tek başımıza iktidar oluruz. Yüzde 46’nın altına ineceğimizi düşünmüyorum.

Peki, AK Parti nerede hata yaptı da tek başına iktidardan oldu?

Tek tek nerede hata yaptığımızı söylemek durumunda değilim ama mutlaka bir yerde hata yaptık ki milletimiz bize bir şekilde uyarı cezası verdi. Bizi cezalandırmadı, bizi bir şekilde uyardı. “Kendine çeki düzen ver, tekrar geri gel ben seni başımda görmek istiyorum” dedi. Biz bu uyarıları aldık. Nerede hata yaptığımızın tespitini yaptık. İnşallah tekrar bir seçimde milletimizin karşısına, milletimizin istediği eski fabrika ayarlarına dönmüş bir AK Parti ile gideceğiz. Ve tek başımıza iktidar olacağımızdan zerre kadar kuşkum yok.

Diyelim erken seçime gidildi ve sonuç bir önceki seçimle aynı. O zaman ne olacak, bununla ilgili bir B planı var mı? Asıl o zaman ne olacak?

Tekrar aynı sonuç çıkacak diye seçime gitmemezlik edemeyiz. Ortada bir hükümet boşluğu olamaz. Tekrar seçimde yine benzer bir sonuç çıkarsa ona o zaman bakarız. Ama Türkiye şu anki yaşananları hak etmiyor.

 

'MHP her şeye karşı, hatta kendine bile…'



Bu erken seçimin faturasını millet hangi partiye keser sizce?

Milletin iradesidir, buna karar verecek olan. Sandıktan çıkan sonuçla beli olur bu. Bilemeyiz. Bütün partilerin yaptığı ortada… Biz nasıl kazanacağımıza ve Türkiye’nin kazanması için ne yapacağımıza bakarız. Biz Türkiye kazansın, milletimiz kazansın, istikrar sürsün istiyoruz.

MHP’nin süreçteki tavrını nasıl değerlendiriyorsunuz?

MHP erken seçim istiyordu, şimdi erken seçime de karşı. “Bu terör ortamında seçime nasıl gidiliyor, gidilmemeli” demeye başladı. Ama daha seçim gecesi Bahçeli, erken seçim dememiş miydi? Şimdi bu ortamda olmaz diyor. Aslında haklı! Ama gel birlikte bu terör meselesini çözelim, birlikte hükümet olalım diyoruz. “Ben hükümette de yokum” diyor. Aziz milletimiz bunu değerlendirir, bilemem. Bir tarafta HDP ile aynı parantezin içine bile girmem, aynı cümle içerisinde anılmak bile istemem diyor. MHP açısından çok ilkeli, çok doğru yerine bir davranış ama o zaman biz de sorarız MHP’ye; seçim sürecinde neden HDP ile Erdoğan ve AK Parti düşmanlığında aynı cephede birleştin. Neden HDP’ye çıkıp tek kelime laf etmedin.  O zamanda HDP PKK partisi değil miydi? Peki, HDP’nin içerisinde yer alacağı bir geçici seçim hükümetine neden zemin hazırlıyorsun? Neden her şeye hayır diyorsun? MHP her şeye karşı, hatta kendine bile…

Kurulacak olan seçim hükümetinde HDP’nin Meclis'e girecek ve hatta koltuk sahibi olacak olması sizi rahatsız ediyor mu?

Kişisel olarak beni bu çok rahatsız eder. Vatandaşlarımızın da rahatsız olacağını düşünüyorum ama Anayasal zorunluluklar var. HDP bu geçici hükümetin içerisinde yer alacağını söylüyorsa dışlayamazsın.  Bir mecburiyet hali bu, istediğimiz bir durum değil. Buna yol açanlardan aziz milletimiz hesap soracaktır.

 

'HDP çözüm sürecinde sadece bir postacıydı'



Ama çözüm sürecinde AK Parti, HDP ile yan yana, kol kola değil miydi. En sık görüşen partiler sizdiniz. Şimdi ne değişti?

Biz çözüm sürecinde yan yana, kol kola değildik. Yine farklı partilerdik, yine ayrıydık ve yine birbirimizi en sert şekilde eleştirmeye devam ediyorduk. HDP sadece bir postacıydı. İmralı’daki Öcalan’ın mesajlarını Kandil’e götüren, Kandil’deki savaş baronlarının mesajlarını da İmralı’ya götüren taşıyıcı bir aparattı sadece. Biz HDP ile siyasi mücadelemizi yine sürdürüyorduk. Birbirimizin yoldaşı, kardeşi değildik, birbirimizin rakibiydik. Hatta HDP o süreçte bile AK Parti’yi düşman gibi görüyordu. Gene davamızın lideri Cumhurbaşkanı Erdoğan’a diktatör diyecek kadar terbiyesizleşiyordu. Biz tüm bunlara rağmen risk aldık ve gelin şu terör konusunu çözelim dedik. Biz milletimizin için elimizi taşın altına koyduk.

Peki, çözüm süreci niye başladı, niye bitti?

Biz çözüm sürecine, dağdaki silahlı unsurları düz ovaya indirip, silahları bıraktırmak, silahlı mücadeleyi sonlandırmak için başladık. Öcalan, örgütüne silahı bıraktıracağını söylediği için bu müzakereler başladı. Devletimiz ve hükümetimizin onay verdiği devlet yetkililerimiz, MİT’in değerli yetkilileri Öcalan’la görüştü. Hükümet olarak biz buna onay verdik. Dağdaki silahlı unsurlar silahlarını bıraksın, düz ovaya gelsinler ve siyaset yapmalarının önünde de bir engel olmasın, evlerine dönsünler istedik. Bunun karşılığında silahlar bırakılacaktı, biz bu yolu denemek istedik. Öcalan ben örgütüme silah bıraktırabilirim dedi. Denenmemiş bir seçenekti bu. Eğer gerçekleşmiş olsaydı hep birlikte hepimiz kazanacaktık, Türkiye kazanacaktı. Şimdi bu yolun da çözüm olmadığı görüldü. Tekrar çözüm sürecini sonlandıran, silah bırakmamakta kararlı olduğunu gösteren; en kötüsü de silahını Türkiye düşmanı çevrelerin talimatı doğrultusunda tekrar Türkiye ve AK Parti hükümetine karşı doğrultan bir terör örgütü vardı karşımızda. Biz de bunlara karşı mücadelemizi tekrar kararlılıkla sürdürüyoruz.

Seçim sonrası tekrar sil başa dönüldü. Her gün bir ocak sönüyor… Peki değişen neydi de bu süreç buzdolabında buldu kendini?

Çözüm süreci silahların bıraktırılmasını amaçlayan bir süreçti.  HDP’ye oy verenler düşünsün bunu. HDP Meclis’te olursa süreç gayet güzel devam eder diye düşünüyorlardı. HDP ”Ben barajı geçersem, Meclis’e girersem Kandil’e silah bıraktırırım, AK Parti değil bunu ben çözerim” demişti. Şimdi onların barajı geçmesi süreci bitirdi. Çünkü PKK, HDP’ye verilen oyların kendisine verildiğini zannetti, savaş politikalarına verilmiş bir onay olduğu anlamını çıkardı ve dolayısı ile seçimlerden sonra sistematik bir şekilde silahlarını tekrar devreye soktular. Suruç katliamından sonra da bunu daha aleni bir şekilde yaptı. Dolayısı ile tekrar silahına başvuran bir örgüte karşı da devletimizi kararlılıkla mücadelesini sürdürüyor.  Çözüm sürecini Kandil sonlandırdı, terörün siyasetini HDP yapıyor. Biz PKK ne yaparsa yapsın seyirci mi kalacaktık? Karşınızda kamu düzenini bozan bir örgüt var. PKK-HDP çevresi çözüm sürecini istismar etti. Buna seyirci kalınamazdı. “Silahı bırak gel” dedik, “silah karşılığında siyaset, ölüm karşılığında hayat” dedik. Herkese kazandıracak bir süreçti bu. Ama PKK silahları ile bir bölgenin sahibi olmayı hedefledi.

 

'Nevşin Mengü gazeteci mi
yoksa HDP’nin sözcüsü mü?'



HDP bu süreçte oy ve sempati kaybeder mi?

O sempatiyi oluşturan malum medya organlarıydı.  Merak etmeyin Erdoğan düşmanı medya aynı sempatiyi hala sürdürüyor. O medya Erdoğan ve AK Parti hükümetine karşı hala PKK’yı savunuyor.

Kim onlar?

Grup adına gerek yok. Mesela emniyet teşkilatı içerisindeki paralelci polisler PKK ile açık işbirliği yapıyorlar, istihbarat satacak kadar alçaklaşıyorlar. PKK şehirlerimizi yakıyor, evlatlarımıza kıyıyor! O medyadan tek bir eleştiri duyabiliyor musunuz? 8 askerimizin şehit edildiği gün CNN’den Nevşin Mengü çıkıp “HDP’yi kriminalize etmeyin” dedi. Kendisi gazeteci mi yoksa HDP’nin sözcüsü mü?

Ekrandan yapmadı ama bunu, kendi sosyal medya hesabından görüşlerini dile getirdi…

Nereden yaptığının bir anlamı yok. Böyle bir açıklamaya ne gerek var? HDP sırtını PKK’ya dayamış ve zaten kendi kendini kriminalize etmiş bir parti. HDP’ye bir eleştiri olduğunda Nevşin Mengü, Hasan Cemal, Cengiz Çandar gibi isimler neden rahatsız oluyor? HDP gül dağıtanlar partisi mi, yoksa sırtını PKK’ya dayadığını hepimizin gözlerinin içine baka baka ilan eden bir parti mi? Neden HDP’ye eleştiri olduğunda Nevşin Mengü rahatsız oluyor da sabah akşam başbakanımıza, Cumhurbaşkanımıza diktatör denildiğinde,  hakaretler yağdırıldığında rahatsız olmuyor? “Suruç katliamını da saraydaki başkan yapmıştır” diyen terbiyesize tepki göstermiyor.  Kendisini eğitimci zanneden Ayşe Hür, 8 askerimizin şehit edildiği gün tweet atıyor, hemen PKK’yı suçlamayın JİTEM yapmış olabilir diyor. Bu nasıl bir terbiyesizlik? Bir de bilim insanı olacak kendisi… Bunlar nasıl bir kafada, neyin kafası bu?

Eminim Sayın Erdoğan’a yapılan hakaretlerden de rahatsız oluyorlardır. Eleştiri olabilir, hakaret asla! Normali bu çünkü…

Hiç de olmuyorlar. Ben şimdi sizin aracılığınız ile başka bir şey sormak istiyorum. IŞİD’in partisi olmuş olsaydı Meclis’te, IŞİD Türkiye’ye karşı savaş halinde bir örgüt olduğu halde Sayın Mengü IŞİD’i de savunur muydu? Şimdi “IŞİD’le PKK bir mi” diyebilir Sayın Mengü ama niye aynı olmasın?  Diyelim ki IŞİD de böyle bir parti kurdu. Şu an Hizbullah’ın bir partisi var, HÜDA-PAR… Diyelim ki bu parti yarın yüzde 13 aldı Meclis’e girdi,  IŞİD’le de işbirliği yaptı. Ki asla yapmaz. Örnek olarak söylüyorum. Sayın Mengü kalkar yine aynı lafı eder mi?

 

'PKK ile IŞİD aynı, HDP de PKK'nın şehirdeki kolu'



PKK tamam da HDP ile IŞİD’i karşılaştırmak çok da doğru değil. Ne olursa olsun HDP siyasi bir parti…

Niye doğru değil? Bütün sorun bu zaten… PKK ile IŞİD’i aynı görmemek. HDP kim? Arkasını PKK’ya dayamış bir siyasi parti, işbirliği içerisindeler. HDP, PKK’nın şehirdeki kolu. PKK da IŞİD de terör örgütü. MLKP, bir terör örgütü değil mi? MLKP’nin de bir siyasi partisi vardı, ESP. O Partinin genel başkanı Figen Yüksekdağ’dı. Star Medya grubunun önüne bombayı koyan kim? MLKP. Yani Figen Yüksekdağ’ın içinden geldiği örgüt. O bomba patlasaydı onlarca masum insanımız ölmeyecek miydi? Peki, HDP çıkıp bir tek kelime kınama yaptı mı? Hayır! Daha yeni Star Medya Grup Başkanı Murat Sancak kardeşimize haince bir suikast yapıldı. HDP’den yine tek ses yok. Peki, Hürriyet Gazetesi’ne yapılsaydı ya da PKK’nın Türkiye’deki yayın organı olan gazete ve televizyonuna yapılsaydı bu saldırı, kıyamet koparmazlar mıydı? Basın özgürlüğünden dem vurmazlar mıydı? HDP işte bu. Paralel medya HDP’ye destek olsun diye kıyamet koparırdı ama Murat Sancak’a yapılan saldırı küçücük karelerin içinde haberleştirildi. Bu nasıl bir alçaklıktır anlamadım.

Neden böyle peki?

Recep Tayyip Erdoğan ve AK Parti düşmanlığından. Tekrar bir seçimde de yine AK Parti’nin iktidara geleceğini biliyorlar.  AK Parti yine iktidara gelmesin, Erdoğan liderliğinde bir ülke olmasın, isterse Türkiye batsın istiyorlar. Hasan Cemal daha düne kadar PKK’ya terörist diyordu, şimdi özgürlük savaşçısı bir örgüt oldu PKK. Ne değişti? HDP’den daha fazla HDP’ci Kandil’den daha fazla Kandilci oldular. Neden biliyor musun? Erdoğan düşmanlığından. Bu öfke ve kin onları şaşırtmış…

O kadar da değil. Ayrıca Sayın Erdoğan’ı medyada sevmeyen kadar seven de çok. İktidara yakın medya organı hayli fazla…

Ben o çevrelerin patolojik düzeye varan düşmanlığından bahsediyorum. Yoksa bu saatten sonra Hasan Cemal gibi Cengiz Çandar gibi insanların bizi sevip sevmemesinin bir önemi yok. Zaten bu saatten sonra onlar bizi övse, biz durup kendimizi değerlendiririz, acaba nerede hata yaptık da bunlar bizi övmeye başladı deriz. İlkeli olsunlar, mert olsunlar. Teröre karşıysan, Murat Sancak’a yapılan alçaklığa da karşı çıkarsın. Bakın ben içtenlikle söylüyorum; bu saldırı Hürriyet Gazetesi’ne yapılmış olsaydı ben herkesten önce gider, tepkimi koyardım. HDP’ye saldırı yapılsa herkesten önce tepkimizi koyarız, koyduk da.  Bugün AK Parti’nin binalarına saldırılıyor. Siz hiç çıkıp da HDP’nin kınadığını gördünüz mü?

Onların da binalarına çok saldırı oldu?

Hepsini kınadık, kınıyoruz. Biz teröre karşıyız.

 

'HDP üzerine çok konuşmayı da gerekli görmüyorum, köpürtülecek bir parti de değil'



HDP, baraj konusunda bıçak sırtında bir partiydi. Barajı geçip geçmeyeceği bir muammaydı. Olası bir erken seçimde bir öngörünüz var mı?

Hiç öngörmüyorum. HDP üzerine çok konuşmayı da gerekli görmüyorum. Öyle köpürtülecek bir parti de değil. HDP’ye barajı aştırdılar. Kimin aştırdığını da siz söylediniz zaten, Beyaz Türkler. HDP bir projeydi zaten, iki ayağı vardı. Bir ayağında Kürtleri CHP’lileştirme, diğer ayağında da AK Parti’yi iktidardan alaşağı etme vardı. Çünkü bir tek HDP barajı aştığında AK Parti iktidardan düşebiliyordu. MHP’nin bir puan daha fazla alması, CHP’nin iki puan daha fazla alması AK Parti’yi iktidardan alaşağı etmesi mümkün dahi değildi. Bu yüzden Recep Tayyip Erdoğan’la,  AK Parti’ye karşı çıkan, içerideki ve dışarıdaki düşman çevreler HDP’ye yüklendiler, barajı aştırmak için. Amaçlarına da ulaştılar. Ama işte ortaya çıkan tablo bu.  HDP diyordu ki; “Ben barajı aşmazsam çözüm süreci biter.” Asıl barajı aştığında çözüm süreci bitti.

Peki, bundan sonra terör olayları konusunda ne yapacağız? Ülkenin durumu çok vahim, bu durumu nasıl çözebiliriz?

Size silah doğrultana siz de silah doğrultursunuz.  Savaş yapmıyoruz. Karşımızda bir terör örgütü var. Mücadele ediyoruz.

Çözüm sürecinin erken seçimden sonra devam etme şansı yok mu?

Çözüm sürecinin devam etmesinin tek şartı şudur; PKK silahlı güçlerini sınır dışına çeker, kamu düzenine de koşulsuz bir şekilde uyacağını da söylerse, çözüm süreci kaldığı yerden devam eder. Ama ben silahlı güçlerimi çekmem, şehirlerde de istediğimi yaparım, kamu düzeni de uymam, sizin otoritenizi tanımıyorum burada devlet benim astığımı asarım, kestiğimi keserim dediği sürece terörle mücadele sonuna kadar devam eder.

 

'Yiğit bana ben de Yiğit Bulut’a benzetildiğimiz için rahatsızlık duymayız. Bilakis onur duyarız'

 

Geçenlerde Haber Türk Televizyonu’nda Barış Yarkadaş ve Tuncay Özkan’la tartışma programına katıldınız. 3 silahım var, Erdoğan için ölmeye hazırım dediniz, sizi Yiğit Bulut’a benzettiler. Bu benzetme sizi rahatsız etti mi?

Hayır, Yiğit benim değer verdiğim bir arkadaşımdır. Aynı davanın mensubuyuz. Yiğit bana ben de Yiğit Bulut’a benzetildiğimiz için rahatsızlık duymayız. Bilakis onur duyarız.

Jöleli tabiri aldı başını gidiyor, biliyorsunuz. Antipatik de geliyor Yiğit Bey bazı kesimlere…

Bazı kesimlerin de son derece çok sevdiği bir isim Yiğit Bulut. Biz kendimizi herkese sevdirmek zorunda değiliz. Ama o 3 silah meselesi magazinel boyuta çekilmiş bir durum. Fikirden uzak, magazine meraklı insanların, itibar suikastı yapabilecek insanların kullanabileceği malzemeler bunlar.

Siz Tayyip Erdoğan’ı çok mu seviyorsunuz?

Tabi ki seviyorum. Benim için Recep Tayyip Erdoğan davamın lideridir, devamıdır.

İlk nasıl tanışmıştınız Tayyip Erdoğan’la?

Biz kendisiyle 80 öncesinden tanışırız. 80 darbesinden sonra zaten koşullar gereği farklı yerlerdeydik. Sonra 90’lı yıllarda il başkanlığı görevindeyken danışmanlığını yapmaya başladım. 94’te büyükşehirde de danışmanlığını yapmaya devam ettim. 80 öncesinden tanıdığım, çok çok değer verdiğim benim için çok özel bir anlamı olan bir isimdir. Ben Tayyip Erdoğan’a yapılan hiçbir hakareti asla karşılıksız bırakmam. Kim ne derse desin yalaka demeleri, hiç mi hiç beni rahatsız etmez. Ben ömrü hayatımda yalakalık yapmamış bir insanım. Ama bir insan sevdiğim dediği lideri koruyup kollamıyorsa lanet olsun o insana. Ben sevdiğim insanları korurum.

AK Parti’yi en etkili, hatta canhıraş savunan isimlerin en başında siz geliyorsunuz. Bir bakanlık ya da partinin genel başkan yardımcılığı neden siz verilmiyor? 

Asla. Biz bir göreve talip olmayız. Biz de görev istenmez verilir. Biz bu anlayışla büyüdük. Milletvekilliğime de Sayın Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan karar verdi. Sağ olsunlar kendi kontenjanlarından aday gösterdiler. İlk dönem Adıyaman’a gönderdiler, bu dönem de İstanbul’a gönderdiler. Biz görev adamıyız.

 

'Erdoğan zaten başkan, sadece hukuki altyapısı yok'

 

Bir dahaki seçimlerde ne olacak?

Kendi takdirleridir. Ne görev verilerse onu yaparız. Biz AK Partili olmaktan şeref duyarız. Biz milletvekili olarak dünyaya gelmedik. Hiçbir zaman bakan olmayı aklımın ucundan dahi geçirmiş değilim. Ama Recep Tayyip Erdoğan konusunda çok duyarlıyım. Eleştiriye sonuna kadar tahammül ederim. Recep Tayyip Erdoğan eleştirilemez diye bir şey yok. Recep Tayyip Erdoğan da kendisine yönelik eleştirilerden çok büyük memnuniyet duyar. Eleştirilerden ders de çıkartır. Ama siz benim liderime hırsız derseniz diktatör derseniz anladığınız dilden cevabını alırsınız. Biz Recep Tayyip Erdoğan’ı kimseye yedirmeyiz. Türkiye düşmanı, Erdoğan düşmanı çevreler bunu böyle bilsin.

Onu Başkan yaptıracak mısınız?

O zaten Başkan.

O nasıl oluyor?

O zaten Başkan, onlar farkında değil. Milletin yüzde 52 oyuyla seçilmiş bir başkan. Doğrudan halk tarafından seçilmiş bir başkan. Sadece hukuki alt yapısı yok.

Geçen gün Sayın Recep Tayyip Erdoğan da aynı şeyi söyledi ama bazı gazeteler ve hukukçular bunu “darbe” olarak nitelendirdi.

Neyin darbesi? Halk darbe yapmışsa yapmıştır. Recep Tayyip Erdoğan darbe yapmadı. Halk doğrudan başkanını seçti zaten. Cumhur kendi reisini seçti, yüzde 52 oyla. Doğrudan halkın seçtiği kişiye zaten başkan denir. Bu fiili bir durumdur. Ama Anayasa’mızda bunun karşılığı yok. Biz tek başımıza iktidara anayasal değişikliği yapacak çoğunluğu elde etseydik sadece bunun hukuki alt yapısını oluşturacaktık. Yoksa zaten Recep Tayyip Erdoğan fiilen halkın başkanıdır, yeni Türkiye’nin başkanıdır. İster kabul etsinler ister kabul etmesinler.

Gelelim medyaya, peki sizce bugün medyanın en büyük problemi nedir?

Bir inançları için mücadele veren medya var. Sabah, Star, Akşam, Yeni şafak gibi gazeteler… Bunlar Recep Tayyip Erdoğan’ın yeni Türkiye idealine inanan ve bu uğurda mücadele veren, safını da belli etmiş bir medya.

 

'Okyanus medyası tetikçilik yapıyor'

 

Havuz medyası diyorlar bunlara, bu tabiri nasıl buluyorsunuz

Onu paralel yapıdan ödünç çaldılar. Havuzdan çıkan paralarla kurulan bir medya diye adlandırıyorlar. O zaman onlara da Okyanus medyası dersiniz. Okyanus medyasının içine Taraf’ı yerleştirirsiniz, Hürriyet’i yerleştirirsiniz, Cumhuriyet’i yerleştirirsiniz, birileri de size der ki “Terör medyası, teröre destek veren bir medyasınız” Böyle bir ortamda bile bu kadar PKK-HDP güzellemesi yapıyorsanız, o zaman terör destekçisi medya da derler.

Zaten bir okyanus medyası var, yani Atlantik ötesinden nemalanan; oradaki istihbaratlardan nemalanan, gözünü de oraya diken ve onun verdiği tapeler üzerinden tepinen ahlaksız bir medya da var.  Daha önce o medya üzerinden Türkiye’de soygunlar yapılabiliyordu. Başbakanlar hizaya çekilebiliyordu, devasa ihaleler alınabiliyordu. Biz o medyanın hortumlarını kestik. Artık Başbakanları kendi önlerinde diz çöktüren ve kendi istediklerini yaptıran bir medya yok. Kusura bakmasınlar.  Ben medyada bir kısım gazetecilerin sadece gazetecilik yaptığına inanmıyorum. Yani tetikçilik yapıyorlar.

Kim onlar?

Hürriyet gazetesindeki pek çok yazar. Sabahtan akşama kadar tetikçilik yapıyorlar. İlkeli bir gazetecilik yapmıyorlar. Şimdi Hürriyet’in gerçekten bir ideali olmuş olsaydı yürekten alkışlardık. Bakınız, biz paralel medyaya başka türlü bir eleştiri getirebiliriz ama onların bir amaçları var. O amaçları doğrultusunda her türlü yolu mübah görüyorlar. Daha dün Tayyip Erdoğan’ı yüceltiyorlardı, bugün tam tersini söylüyorlar. Dün AK Parti diye cümleler kuruyorlardı, bugün AKP diyorlar. Böyle bir medya ama amaçları var. Bir terör örgütün yayın organı gibi çalışıyorlar, dolayısıyla FETÖ’nün talimatları doğrultusunda bir idealleri doğrultusunda çalışıyorlar.

Ama bir de öteki medya var. Öteki medyanın içinde Cumhuriyet Gazetesi’ne bakınız, Zaman Gazetesi’ne bakınız birbirinin aynısının tıpkısı olduğunu görürsünüz. Cumhuriyet’in Zaman’a dönüşmüş olması, Taraf’ın Zaman’a dönüşmüş olması sorgulanması gereken bir durumdur. Bunları bir araya getiren tek şey Erdoğan düşmanlığıdır, AK Parti düşmanlığıdır. Erdoğan- AK Parti düşmanlığı karşısında bir araya gelmiş okyanus medyası ekseninde birleşen bir medyanın nasıl bir medya olduğuna siz karar verin. Düşünün ki şu terör ortamında bile, Cumhuriyet Gazetesi’nin Genel Yayın Yönetmeni PKK’ya güzelleme yapabiliyor.

 

'Cumhuriyet'te yayımlann MİT TIR'ları haberleri ihanettir'

 

MİT TIR’larının Cumhuriyet’te yayınlanması haber miydi?

Bence haber değildi, bu bir ihanettir. Amerika’da yapılmış olsaydı bu ihanetin bedeli soruldu. Almanya’da soruluyor, Avrupa ülkelerinde soruluyor. Devlete ait bir gizliliği açığa vuruyorsunuz. Yani devletin IŞİD’in arkasında olduğunu kanıtlamak için haber yapıyorsunuz.

Akşam Gazetesi’nin Sümeyye Erdoğan ile ilgili suikast haberine savcılık yalan haber diye karar verdi… Sizin medyada da sanırım büyük yanlışlıklar oluyor?

Savcı nereden biliyor ki yalan haber olduğuna karar veriyor. O savcı kim ki? Şimdi o savcılar hakkında soruşturma açıldı. Zekeriya Öz de bir zamanlar öyle karar veriyordu, şimdi nerede Zekeriya Öz? Celal Kara nerede? Paralel savcılar. Astığı astık, kestiği kestik. Yani o Sümeyye haberinden dolayı kararı veren savcılar kimin savcılarıdır acaba siz nereden biliyorsunuz? Herhalde cumhuriyetin savcıları değil. Terör örgütü militanını emniyet mensubu alıp götürüyor, adliyedekiler serbest bırakıyor. Serbest bıraktıkları terör örgütü militanları gidip asker-polis öldürüyor. Bunun hesabı sorulmayacak mı yani? Sümeyye haberinin Tweet’lerinin sahte olup olmadığını nasıl çıkardınız ya? Unutmayın ki aynı Zekeriya Öz,  Nedim Şener, Ahmet Şık, Bedrettin Dalan hakkında da bir sürü iddianame hazırlamıştı.

Ama bir zamanlar AK Partililer Zekeriya Öz’e kahraman diyorlardı. Çok beğenilen bir savcı değil miydi?

Yani biz hatayı yapmışız diye başkalarının da aynı hatayı yapması mı gerekiyor? Biz Ergenekon olayında orduya kurulan kumpasın farkına çok geç vardık. Paralel bir çetenin devleti nasıl ele geçirmek istediğini, orduya nasıl bir kumpas kurduğunu çok geç fark ettik. Bunu itiraf ediyoruz, özeleştirimizi veriyoruz, bundan dolayı da sözlerimizden dolayı da kimi mağdur etmişsek hepsinden özür diliyoruz. Ama o zaman bu FETÖ’yü de çeteyi de görün diyenler şimdi F Tipi’nin savunuculuğuna dönüştüler. Cumhuriyet Gazetesi şimdi bunu yapıyor. Kendisini mağdur edenin yanında yer alıyor. Taraf Gazetesi, Ergenekon’u başlatan bir gazeteydi, bavul bavul belge çıkartan bir gazeteydi, şimdi ise paralelcilerin safında yer alıyor. Bu sefer Erdoğan düşmanlığı üzerinden yapıyor bunu. Şimdi biz de bunun hesabını soruyoruz.  F Tipi diyordu Cumhuriyet Gazetesi, günlerce yayın yapıyordu şimdi ne oldu? Yani FETÖ tehlike olmaktan çıktı mı? F Tipi olmaktan çıktı mı? Ortadan kalktı mı? Niye şimdi aynı yayınları yok? Varsa yoksa Recep Tayyip Erdoğan, varsa yoksa AK Parti. Peki, bu FETÖ nereye gitti? Bu terör örgütü nereye gitti? Yani Can Dündar’la Ekrem Dumanlı aynı ağzı konuşuyorsa bu sizin için manidar değil mi

Bence Türkiye’nin geldiği süreç manidar, onu yorumlamalı!

Ama Sayın Recep Tayyip Erdoğan neye muktedirmiş ki bir araya gelmesi mümkün olmayan herkesi hatta birbirinin Hasm-ı Bîamanler’lerini (Amansız düşmanlar) bir cephede topladı yani… Normalde silah zoruyla yan yana gelmezdi bunlar.

Siz şimdi kimine paralel dediniz, kimine okyanus dediniz. Peki, muhalif olup da hiç düzgün haber yapan yok mu?

Siz söyleyiniz var mı?

Mesela Sözcü’yü örnek versem?

Yanlış örnek. Pespaye bir gazete. İftira, yalan, dedikodu, pespayeliğin dibine vurmuş… Bir gazete değil ki o.

Muhalif olan her gazete hep bir şeyci mi oluyor?

Hayır, hayır. Öyle bir şey yok. Muhalif değil bu. Muhalefet etmiyor bunların çoğu. Ahlaksızca yayınlar yapıyorlar. Şimdi ben size hırsız desem bu gazetecilik midir? Sayın Cumhurbaşkanımız için o lağım kokan, iğrenç cümleler gazetecilik mi yani? Bu gruplar gazetecilik yapıyor derseniz gazeteciliğe haksızlık etmiş olursunuz.

 

'Fatih bizim arkadaşımız. Biz Fatih’i her zaman arayabiliriz'

 

Diğer gruplar da iktidara yakın medya organları konusuna böyle düşünüyor. Her neyse peki, iktidara yakın gazetelerin tirajları neden düşük sizce?

Bilmiyorum. Ben tiraja değil, gerçek habercilik yapıyor mu yapmıyor mu ona bakarım.

Bir ara “Alo Fatih” vardı ya sayın vekilim, ne düşünüyorsunuz bu konuda, gazeteci kimliğinizle yanıt verin lütfen…

Ne var bunda? Fatih bizim arkadaşımız. Biz Fatih’i her zaman arayabiliriz. Fatih gibi kardeşlerimizi de arayabiliriz. “Bu niye böyle” diyebiliriz. Bundan normal daha ne olabilir ki?

Bunu müdahale olarak gördükleri için sormuştum…

Kendileri hiç müdahale etmiyorlar mı?

Sayın Erdoğan’ın araması bir başka oluyor ama. O zaman Başbakan’dı…

Başbakan tabi arayabilir Fatih Saraç’ı. Biz Ciner’i mi aramışız, Aydın Doğan’ı mı aramışız yani… Fatih Saraç dediğiniz bizim yıllardan beri yanımızda olan bir kişi. Ya arayamaz mı bir ülkenin Başbakan’ı.

Basına müdahale değil midir bu?

Basına müdahale öyle mi? Ferit Şahenk her müdahalemize açık; ne dersek onu yapıyor, Aydın Doğan ne dediysek onu yapıyor? Öyle mi? Yalçın Doğan’ı attı, soy ismi de Doğan onun da, biz attırmış olduk öyle mi? Aydın Doğan üzerinde de bu kadar hâkimiyet kurduğumuzu biz bilmiyorduk, yani bunu da öğrenmiş olduk. Bundan sonra Hürriyet’ten kim atılırsa bizi suçlayabilirler, iftira atabilirler… Üstelik şu an biz iktidarda değiliz, iktidarı kaybetmiş bir partiyiz ama hala hükümetiz. Bu siyasi belirsizlikten dolayı tek başımıza iktidar değiliz. Buna rağmen hala güç yetirebiliyoruz öyle mi? Peki niye Mehmet Yakup Yılmaz’a güç yetiremiyoruz? Her gün Cumhurbaşkanımıza hakaret eden Ertuğrul Özkök’ü koruyup kolluyoruz Yalçın Doğan’ı attırıyoruz öyle mi? Derya Sazak’ı attırıyoruz. Erdoğan’ın ismi üzerinden kendilerini gündemleştirmeye çalışmaları ahlaki değil.

 

'Fuat Avni diyorsa yalandır'

 

Sayın Erdoğan’ın da bazı medyaya organlarına karşı çok sert bir tavrı var ama?

Tabii ki var, haysiyetsiz medyaya karşı, haysiyet cellatlığı yapan bir medyaya karşı hepimizin tavrı olur. “411 el kaosa kalktı” “Muhtar bile olamaz” “Vay şerefsiz” diye manşet atan medyaya elbette bizim bir tepkimiz olur.

Şunu anladım siz iktidar yandaşı dışındaki medyayı sevmiyorsunuz…

Hayır, hayır… Her türlü muhalefeti çok önemli görüyoruz. Hiçbir eleştiriden rahatsızlık duymayız. Ama hakarete, ama küfre, ama terbiyesizliğe asla müsaade etmeyiz. Kimseye terbiyesizlik etmeyiz, kimseye hakaret etmeyiz. Ama kimsenin de bize hakaret etmesine, terbiyesizlik etmesine izin vermeyiz.

İnternet fenomeni Fuat Avni’nin yeni bir iddiası var; Yeni Başbakan’ın Yalçın Akdoğan olacağını iddia ediyor, Davutoğlu’nun gideceğini söylüyor. Ne düşünüyorsunuz?

Fuat Avni diyorsa yalandır.

Ama söylediği birçok şey doğru çıktı.

Bundan sonra zor. O zaman kendisine hala bilgi sızdıran kuşları vardı, şimdi ötmüyorlar ona. Bizim Başbakanımız hala Davutoğlu’dur... Ahmet Davutoğlu ile yola devam edeceğiz, siyasi hareketimizin lideri Recep Tayyip Erdoğan’dır… Biz o bilge genel başkanımızı çok sevdik, dimdik arkasında duruyoruz. Eylül kongresinde Ahmet Davutoğlu ile yola devam edeceğiz.

 

'Twitter keşke kapatılsaydı'



Niye bulunamıyor bu Fuat Avni? Koskoca devlet nasıl bulamaz?

Twitter’da bulmak kolay değil. Twitter’da bulmak kolay olsaydı bizi sabah akşam sahte hesaplarla tehdit edenleri bulurduk. İstediğiniz o isimleri zaten Twitter size vermiyor. Twitter’ı da denetimiz altına mı alsak acaba?

Kapatıldı bir ara...

Keşke kapatılsaydı.

Olur mu öyle şey sayın vekilim, siz de bir gazetecisiniz… Kapatılmasın elbette ki, bu da bir özgürlük…

Peki, ben size bir soru sorayım… Bunu da yayınlamanız koşulu ile. Twitter’da sabah akşam sizin namusunuzla, haysiyetinizle ilgili fake hesaplar üzerinden yayın yapılıyorsa ve uyarılarınıza rağmen bunu kapatmıyorlarsa ne düşünürsünüz ne yapardınız?

Onların hepsi kapatılsın tabii ki de. O fake hesaplar kapatılsın!

Twitter bizim uyarılarımızı dikkate almıyorsa ve hesapları kapatmıyorsa ne yapacağız başka. Senin haysiyetinle oynayan biri hakkında ne yapardın?

Bunlar çok çirkin şeyler zaten. Ama düzgün yazan kişileri etkilemesin diyorum.

Bakın biz internet gazeteciliğini çok önemsiyoruz. Gazeteciliğin kendisini çok önemsiyoruz. Kendim de bir medya mensubuyum. Ama emin olun bize yapılan her türlü eleştiri bizi rahatsız etmez. Yapılan eleştirilerle nerede hata yapıldığını görürüz sadece hakaret edilmesin, küfür edilmesin ya. İstediğimiz çok şey mi? Ama şimdi bize hakaret eden küfür eden birilerine de cevap verdiğimizde canım niye tahammül göstermiyorsun diye gene biz suçlanıyoruz. Mahkemeye veriyorsunuz yine aynı tepkiyi veriyorlar. Şimdi ben Pelin Batu’yu ne yapayım. Nereye oturtayım ben Pelin Batu’yu? Herhalde ayık olmayan kafayla oturup oturup yazıyor yani. Sürekli de beni yazıyor ne gerek var? 

 

'Pelin Batu’yu mahkemeye verdim'

 

Sahte bir hesap dedi, sanırım ona ait değil…

Bu da ayrı bir numara. Açıyorlar, sonra diyorlar ki sahte. Tamam, bizim adımıza da açılan bir sürü hesaplar var, bunları duyuruyoruz. Yapmış olduğu bir hakaretten dolayı Pelin Batu’yu mahkemeye verdim. Vekil olarak, vatandaş olarak hakkımı nasıl kullanabilirim. Yani Pelin Batu ile kavga mı edeyim? Ben Twitter’da yokum ama çocuklarım bakıyor. Sabah akşam Pelin Batu bana hakaret ediyor, çocuklarım da bana soruyor “Baba bu Pelin Batu’nun seninle ne alıp veremediği var” diye. Şimdi ben Pelin Batu’ya ne diyeyim yani kötü söz sahibine mi ait diyeyim başka sözler mi diyeyim ama bizim seviyemize yakışmaz bu sözler.

Peki, sizi neden sevmiyorlar?

Tabii sevmemelerini de anlayabiliriz. Herkes bizi sevmek zorunda da değil. Saygı duymak zorunda. Ben bugüne kadar Pelin Batu’ya hiçbir hakarette bulunmuş değilim. Hatta babası vefat ettiğinde bizzat aramış başsağlığı dilemiş bir insanım. Biz insanız ya, birbirimizin acısını da paylaşırız sevincini de. Pelin Batu düşüncelerimden dolayı beni sevmiyor olabilir. Bunu sorun etmem kimse kimseyi sevmek zorunda değil ama kimse kimseye saygısızlık yapma hakkına sahip değil. Dostluk elimizi uzatıyoruz, kimse saygısızlık etmesin.

Mehmet Metiner'den çarpıcı açıklama: Doğan Grubuna müdahale ediyorsak neden o isimler orada?