Mayıs 1964'te BBC'nin Panorama programından Michael Charlton, kötü şöhretli hapishane adası Alcatraz'ı görmek için San Francisco Körfezi'nin çalkantılı sularında “suç dünyasının en korkulan yolculuğunu” yaptı.
Alcatraz adası önceleri San Francisco körfezinin girişini korumak için bir deniz savunma kalesi olarak kullanılıyordu. ABD İç Savaşı sırasında adanın izolasyonu, sarp kayalıkları ve etrafını saran hızlı, soğuk akıntılar nedeniyle yakalanan Konfederasyon mahkûmları burada tutuldu.
20. yüzyılın başlarında askeri hapishane olarak yeniden inşa edildi. 1930'larda ABD, İçki Yasağı sırasında yaygınlaşan organize suçlarla başa çıkmaya çalışırken, Adalet Bakanlığı burayı devraldı.
Kısa süre sonra federal hapishane sisteminden en korkunç mahkumlar gelmeye başladı. En ünlü mahkûmlar arasında kötü şöhretli gangsterler Al Capone, Mickey Cohen ve George “Taramalı” Kelly'nin yanı sıra daha sonra “Alcatraz Kuşçusu” olarak tanınacak olan hükümlü katil Robert Stroud da vardı.
Panorama oraya gitmeden dört yıl önce Frank Lee Morris adaya gelmişti. Henüz 11 yaşındayken yetim kalan ve 13 yaşında ilk suçundan hüküm giyen Morris, hayatının büyük kısmını çeşitli ıslahevlerine girip çıkarak geçirmişti. Oldukça zeki olan Morris, uyuşturucu bulundurmaktan silahlı soyguna ve hapishane firarlarına kadar geniş bir suç dosyasına sahipti.
Louisiana Eyalet Hapishanesi'nden kaçmasının ardından Ocak 1960'ta Alcatraz'a gönderilmişti. Buraya varır varmaz nasıl kaçacağını düşünmeye başladı. Hücresinin bulunduğu blokta, banka soymaktan hüküm giymiş John ve Clarence Anglin kardeşler ile 1957'den beri Alcatraz'da mahkûm olan Allen West de vardı.
BBC'den Charlton, kapatılmasından bir yıl sonra bölgeyi ziyaret ettiğinde, hapishanenin acımasız gardiyanları, sert koşulları ve mahkûmların katlanmak zorunda kaldığı şiddetli deniz rüzgarları konusundaki kötü şöhretinin farkındaydı:
“Hiç durmayacakmış gibi görünen amansız bir rüzgar, parmaklıkların arasından uğuldayıp yankılanıyor. Eski bir kalenin başıboş geçitleri üzerine inşa edilmiş Alcatraz'ın temelleri un ufak olup parçalanıyor.”
Ayrıntılı plan
Morris'in önderliğinde dört mahkûm kaçmak için ayrıntılı ve cüretkâr bir plan hazırlamaya girişti. Birkaç ay boyunca, mahkûmlar lavabolarının altındaki havalandırma deliğinin etrafındaki betonu yonttular. Tuzdan zarar gördüğü için bu çok zor olmadı.
Yemekhaneden aşırdıkları metal kaşıkları, elektrikli süpürge motorundan yapılmış bir matkabı ve atılmış testere bıçaklarını kullanarak tünel kazdılar. Matkabın gürültüsünü bastırmak için Morris, mahkûmlara günlük uygulanan müzik saati boyunca akordeonunu çalıyordu.
Koridorda sürünerek geçebilecekleri kadar büyük bir delik açtıktan sonra, hücre bloğunun boş üst katına tırmanıp gizli bir atölye kurdular. Hücre duvarındaki delikleri gizlemek için hapishane kütüphanesindeki dergilerden sahte kartonpiyer ızgaralar yaptılar.
Atölyede 1.8 x 4.2 metre boyutlarında derme çatma bir lastik sal ve 50'den fazla çalıntı yağmurluktan can yelekleri yaptılar. Kauçuğu su geçirmez şekilde birleştirmek için hapishanenin sıcak su borularını kullanarak erittiler. Daha sonra akordeonu salı şişirmek için bir alete dönüştürdüler ve kontrplak parçalarından kürekler yaptılar.
Ancak çalışmak için hücrelerinden ayrılıp atölyeye çıktıklarında, düzenli gece teftişleri yapan gardiyanlardan yokluklarını gizlemeleri gerekiyordu. Bu yüzden sabun, diş macunu ve tuvalet kağıdı kullanarak birer kafa yaptılar. Gerçekçi görünmeleri için hapishanenin berber salonundaki saçları kullandılar ve çalıntı boyalarla onları ten rengine boyadılar.
Daha sonra bunları yataklarına yerleştiriyor, uyuyor gibi görünmeleri için battaniyelerinin altını vücut şeklinde giysi ve havlularla dolduruyorlardı. Derme çatma kaçış teçhizatları üzerinde çalışırken bir yandan da bir çıkış yolu arıyorlardı. Tesisat borularını basamak olarak kullanıp 9 metreyi aşkın tırmandılar ve bir şaftın tepesindeki vantilatörü açtılar. Onu yerinde tutmak için sabundan sahte bir cıvata yapmışlardı.
Nihayet 11 Haziran 1962 gecesi, dahiyane planlarını uygulamaya hazırdılar. Gardiyanları kandırmak için kukla kafaları yataklarında bırakan Morris ve Anglin kardeşler, hücre duvarlarındaki deliklerden sürünerek dışarı çıktı.
West'in kaçışı, hücresinden zamanında çıkamayınca suya düşmüş ve diğerleri onsuz çıkmıştı. Üç mahkûm hapishane binasının çatısına tırmanmış, derme çatma botlarını taşıyarak gardiyan kulesinin görüş alanında koşmuş, dışarıdaki bir tahliye borusundan kayarak inmiş, hapishane avlusunu geçmiş, 3,7 metre yükseklikte iki adet dikenli tel örgüyü aşmış ve adanın kuzeydoğu kıyısına doğru dik bir setten tırmanarak inmişlerdi.
Suyun kenarında botlarını şişirip gecenin karanlığında gözden kayboldular. Ertesi sabah kukla kafalar bulunana kadar alarm verilmedi.
Hapishanede çalışan gardiyanların aileleri de adada kalıyordu. Jolene Babyak'ın o sırada Alcatraz'da müdür yardımcısı olan babası alarmı vermişti.
"Uyandığımda siren hâlâ kulakları delecek gibi çalıyordu. Son derece gürültülü ve oldukça korkutucuydu” diye anlatıyordu 2013'te BBC Witness History programında:
“Şoke olmuştum ve ilk düşüncem bunun bir kaçış girişimi olamayacağıydı ama tabii ki öyle olmuştu.”
Cezaevi derhal tecrit altına alındı ve memurların kaldığı yerler de dahil olmak üzere tüm binalarda yoğun bir arama yapıldı. Bu arada Jolene'in babası, yüzlerce kolluk kuvvetine günlerce çevreyi köşe bucak arattı.
14 Haziran'da Sahil Güvenlik mahkûmlardan birinin küreklerini buldu. Aynı gün işçiler, Anglin kardeşlerin kişisel eşyalarından oluşan ve lastikle mühürlenmiş bir paket buldular. Yedi gün sonra salın bazı kalıntıları Golden Gate Köprüsü yakınlarında karaya vurdu ve ertesi gün ev yapımı can yeleklerinden biri bulundu. Ancak üç kaçak bir daha hiç görülmedi.
Filme konu oldu
Mahkûmlar hapishaneden kaçmış olsalar da, yetkililer adadan ayrılmaya çalışırken tehlikeli sularda ölmüş olabilecekleri sonucuna vardılar.
BBC'nin 1964 yılında yaptığı röportajda hapishane müdürü Richard Willard'ın görüşü de bu yöndeydi:
"Eksiğimiz varsa prosedürde onların boğulduğu varsayılıyor. Bildiğimiz kadarıyla bugün Alcatraz'dan kaçmış olmakla övünerek sokaklarda dolaşan kimse yok. Neden bu kadar eminim? Rüzgarı duyuyorsunuz, değil mi? Ve suyu görüyorsunuz? Başarılabileceğini düşünüyor musunuz?"
Alcatraz hapishanesi, üç mahkûmun kaçışından bir yıl sonra, 1963'te kapatıldı. Bunun nedeni kısmen bozulan yapısı ve işletme masraflarıydı ancak hapishanenin katı rejimi de uzun süredir tartışma konusuydu. Daha 1939'da ABD Başsavcısı Frank Murphy burayı kapatmak istemişti.
Yıllar geçtikçe, mahkûmlar acımasız koşullara dayanamayarak kendilerini öldürmüş ya da sakat kalmışlardı.
1960'larda ABD, mahkûmları cezalandırmak yerine rehabilite etmeye yöneldi.
Üç firariye gelince, körfezde hiçbir ceset bulunamamasına rağmen, 1979'da yasal olarak ölü ilan edildiler. FBI davayı kapattı.
Ancak akıbetleri hakkındaki spekülasyonlar hiç azalmadı. Öldüklerinin ilan edildiği yıl, Clint Eastwood'un Frank Morris'i canlandırdığı Alcatraz'dan Kaçış filmi gösterime girdi.
1962'de kaçtıkları andan itibaren de mahkûmların görüldüğü ve onlardan mesajlar geldiği iddia edildi.
2018 yılında San Francisco polisi, beş yıl önce John Anglin olduğunu iddia eden birinden gizemli bir mektup aldıklarını açıkladı.
Mektupta, “Haziran 1962'de Alcatraz'dan kaçtım. Evet, o gece hepimiz başardık, ama kıl payı" yazıyordu.
Mektupta, Frank Morris'in Ekim 2005'te, Clarence Anglin'in ise 2008'de öldükleri bu tarihlere kadar gizli yaşamaya devam ettikleri belirtiliyordu.
Mektubu yazan kişi, kanser tedavisi karşılığında teslim olmak için pazarlık yapmak istediğini söylüyordu. FBI mektubu değerlendirdi ancak gerçek olup olmadığını doğrulayamadı.
ABD Marshals Service'e (Kolluk Kuvvetleri) devredilen dava hala açık.
Servis, 2022'de, kayıp üç Alcatraz mahkûmunun şu anda neye benziyor olabileceklerine dair güncellenmiş resimler yayımlamış ve bu gizemi ortadan kaldırabileceği umuduyla mahkûmlar hakkında bilgi talep etmişti.