Fethullah Gülen cemaatinin medyadaki kurumsal yüzü olarak bilinen Zaman gazetesine kayyum atanarak el konmasının ardından kurulan Yarına Bakış gazetesinde yazmaya başlayan Ali Bulaç, Karaman'daki cinsel istismar skandalının ardından eleştirilerin odağında olan Ensar Vakfı üzerinden başlayan tartışmayı irdeledi. "Muhalefet Ensar Vakfı’nı diline dolamış, olup biteni Ensar’la ilişkilendiriyor. Fakat bu yanlış ve haksızca. Çünkü Ensar Vakfı gayri şahsi bir kuruluş, yani tüzel kişilik" görüşünü savunan Bulaç, "Ensar Birinin işlediği suç dolayısıyla Ensar Vakfı’nın yargılanması, itibardan düşürülmeye çalışılması ve vakıf üzerinden siyasi bir muhalefet yapılması ahlaken doğru değildir" ifadesini kullandı. "Hizmet Hareketiyle ilgili olarak da aynı şeyi yapmak gerekmez mi?" diye soran Bulaç, "Birileri suç işlemişse adil mahkemeler yargılasın, ceza versin. Öğrertmeninden esnafına, Kenya’daki gönüllüden ev hanımlarına kadar kim Hizmet’le lişkiliyse bir torbaya koyup cezalandırmak adalet mi" eleştirisi yöneltti.
Ali Bulaç'ın Yarına Bakış'ta "Ensar Vakfı yargılanırken!" başlığıyla yayımlanan (15 Nisan 2016) yazısı şöyle:
Günlerdir Karamanda Ensar Vakfı yurtlarında vuku bulduğu öne sürülen cinsel istismar konusu gündemde. Medyada yer alan haberlere göre Ensar yurtlarında ve Kaimder evlerinde kalan 10 çocuk, bir öğretmen tarafından cinsel istismara maruz kalmış. Şüpheli göz altına alınıp tutuklanmış, yargılanıyor. Savcının davayla ilgili hazırladığı iddianamede bu iki kuruluşla ilgili herhangi bir şikayet yok, şikayetler istismarcı öğretmene yönelik.
Doğrusu da bu!
Muhalefet ise Ensar Vakfı’nı diline dolamış, olup biteni Ensar’la ilişkilendiriyor. Fakat bu yanlış ve haksızca. Çünkü Ensar Vakfı gayri şahsi bir kuruluş, yani tüzel kişilik. Elle tutulmayan, gözle görülmeyen bir şeyin cinsel istismarda bulunması düşünülemez. Yani fiziksel olarak böyle bir suç fiilinin gerçekleşmiş olması mümkün değildir.
Fakat ortada istismara veya tacize maruz kalmış mağdurlar da var. Bu da doğru! Onları istismar ettiği söylenen gerçek bir şahıs şu anda yargılanıyor. Şüphelinin suçu mahkeme tarafından sabit görülüp de yargı aşaması son menzile kadar tamamlanırsa o zaman şahıs da “suçlu” ilan edilir, kanunlardaki cezası neyse, cezasını çeker. Meşru çerçevede takip edilecek hukuki süreç budur.
Bunun böyle olması zaruridir. Hukuk tüzel kişilikleri gözaltına alıp da yargılayamaz. Bir tüzel kişilikte görevli bir şahıs yetkilerini suistimal etmişse, o şahıs yargılanır, yani sonuç itibariyle beraat eden veya cezalandırılan gerçek şahıslardır. İsrail eski Cumhurbaşkanı Moşe Katsav da benzer bir suçtan yargılandı ve suçlu bulunup 7 yıl hapis cezasına çarptırıldı, kimse İsrail devletini çezalandırmaya kalkışmadı. IMF eski başkanı Strauss-Khan da benzer bir suçtan yarglandı ama IMF cezalandırılmadı.
Tüzel kişilikler çeşit çeşittir. Vakıflardan partilere, derneklerden cemaatlere, tarikatlardan STK’lara, odalardan sendikalara, kulüplerden fırka ve mezheplere kadar. Devlet dahi tüzel kişiliktir. Tüzel kişiliklerin yargılanıp cezalandırılması adaletsizliktir. Zira tüzel kişiliğe ceza verdiğiniz takdirde cezayı bu kişilikle ilişkili olan herkese vermiş olursunuz. Mesela AİHM, hukuk ihlalleri dolayısıyla devlet görevlilerini haksız bulup tazminat cezası verdiğinde, cezayı devlet yurttaşlardan topladığı vergilerden öder. Yani aslında haksız karar veren gerçek şahıslardır ama cezayı tüzel kişiliğin yurttaşları olarak başka gerçek şahıslar öder. Oysa kim haksızlık yapmışsa cezanın ona ödetilmesi lazım.
Birinin işlediği suç dolayısıyla Ensar Vakfı’nın yargılanması, itibardan düşürülmeye çalışılması ve vakıf üzerinden siyasi bir muhalefet yapılması ahlaken doğru değildir. Belki bu dönemde Vakıf mevcut iktidarın kendisine sağladığı pozitif ayrımcılık dolayısıyla fazlasıyla güç ve imkan sahibi oldu, bunu eleştirme hakkımız vardır, ama Vakfın kurucularının kahir ekseriyetinin iyi niyetinden, bu dine ve ülkeye hizmet etme samimiyetlerinden şüphe edilemez. Vakfın içinde kötü niyetli, ihlas yoksunu, mevcut iktidar imkanlarından fayda devşirme peşinde olanlar olabilir. Hatta Vakfı istismar ve suistimal edenler de olabilir. Vakıf yetkililerine düşen bunları dikkatlice araştırıp kendi hizmet alanları dışına çıkarmaları ve eğer Karaman olayında olduğu gibi suç işleyenler varsa onlara zerre miktarı sahip çıkmadan içlerinden dışarı atmalarıdır.
Bu her tüzel kişilik için geçerli bir ilkedir. Aksi halde birinin veya birilerinin işlediği suçtan dolayı tüzel kişiliği cezalandırmaya kalkışacak olursak, tüzel kişilikle ilişkili herkesi kolektif olarak cezalandırmış oluruz ki, kolektif cezalandırmanın zorunlu sonucu intikamcı tutum ve tasfiyeciliktir.
Eminim hiçbir Ensar Vakfı ilgilisi bu dediklerime itiraz etmez. Peki soruyorum:
Hizmet Hareketiyle ilgili olarak da aynı şeyi yapmak gerekmez mi? Birileri suç işlemişse adil mahkemeler yargılasın, ceza versin. Öğrertmeninden esnafına, Kenya’daki gönüllüden ev hanımlarına kadar kim Hizmet’le lişkiliyse bir torbaya koyup cezalandırmak adalet mi? Malına mülküne el koymak, terörist ilan etmek, toplumda nefret objesi haline getirmek hak ve hakkaniyet mi? Bu cezalandırma bizim fıkhımız olabilir mi?