Zaman yazarı Ali Bulaç, Bodrum'daki göçmen faciasında sahile vuran cesediyle tüm dünyada infiale yol açan Suriyeli Aylan Kurdi'nin ölümü üzerinden Suriye'deki iç savaşı hatırlatarak, "Vicdanları kararmış dindarlar olarak sanki Suriye'yi bizler bu hale getirmemişiz gibi utanmadan Batı'yı suçluyoruz. Kimi kandırıyoruz?" dedi.
Bulaç'ın Zaman'da "Hangi suçtan dolayı?" başlığıyla yayımlanan (5 Eylül 2015) yazısı şöyle:
“Ve diri diri toprağa gömülen kızcağıza sorulduğu zaman: Hangi suçtan dolayı öldürüldü?” (81/Tekvir, 8-9)
Günlerdir Bodrum sahillerine vuran Aylan'ın küçücük bedenine baktıkça aklıma hep bu ayetler geliyor. Genel bağlamı içinde ayetler kıyametin tasvirini yapar ama tümüyle dünyada olup bitenlere vurgudur. Nitekim 10. ayet “Sahifeler açıldığı zaman…” diye devam eder. “Sahifeler” dünyada herkesin amel defterleri yani dava dosyalarıdır.
Kozmik düzeni mümkün kılan tabii yasalar olduğu gibi tarihte ve toplumsal hayatımızda hükmünü icra eden ilahi yasalar vardır. Her iki yasaya “sünen-i ilahi” denir. Yasalar halk dilinde anlaşılır deyişler şeklinde ifade edilirler. Mesela hiçbir mazlumun hakkının zalimde kalmadığı hükmün “Alma mazlumun ahını çıkar aheste aheste” ya da “Mazlumun ahı indirir Şah'ı” denmesi gibi.
Suriye halkı zulme uğradı. Başlarında “zalim bir lider var” gerekçesiyle başlatılan, kışkırtılan ve halen acımasızca devam ettirilen iç savaş sonucu 250 bin civarında insan hayatını kaybetti, milyonlarca insan mülteci durumuna düştü, Suriye paramparça oldu. Suriye'yi bu hale sokmayı kafasına koyan iki odak vardı; biri BOP projesi çerçevesinde bölgede İsrail'den daha etkin ve daha güçlü tek bir İslam ülkesi bırakmamak üzere harekete geçenler (Anglosakson-İsrail); diğeri Arap âleminde başlayan toplumsal patlamaların kendilerine sıçramasından korkan Körfez monarşileri. İran'ın Suriye olayındaki suçu az değil. Ama “Suriye bizim iç meselimizdir, üç ayda Esed devrilecek, Şam'da cuma namazı kılacağız, yeniden bölgenin hakimi olacağız” diye yola çıkan Türkiye'nin politikası A'dan Z'ye yanlıştı, hatalıydı, musibet getiriciydi. İlk günden üç noktadan bu politikanın felaket getireceğini yazıp durduk: a) İç toplumsal, bölgesel ve küresel desteği olan Esed'i deviremezsiniz; b) Biz yolumuz “huruç ala's-sultan” değil, değişimi ve zaman içinde netice almayı esas alan “temkin”dir; c) Suriye parçalanır, iç savaş çıkar milyonlarca mazlum perperişan olur.
İstisnasız cemaat ve İslamî grupların tamamı da hükümetin bilgiden yoksun ve özünde bölge üzerinde Türk hakimiyeti kurmayı hedefleyen politikasına destek verdiler; Türkiye araya girip olayları yatıştıracağına, hakem rolü oynayacağına, teenni ve tecrübe sahibi akil adam sıfatıyla sulh ve salahın yolunu göstereceğine önce Batılıların, arkasından iç savaşa petro-dolar akıtmayı vaat eden Körfez monarşilerinin tuzağına düştü.
Hâlâ en ufak bir eleştiri yapmış değiliz. Politika çöktü, politikacılar hâlâ konuşuyor! Bu arada Esed'den de muhalif örgütlerden de kaçan Suriyeliler dünyanın dört bir yanına çil yavrusu gibi dağılıyorlar. Hepimize Suriyelilerin utancı yeter. Bir zamanlar Hıristiyanlar “Latin serpuşu görmektense Osmanlı sarığı görmeyi tercih ederiz.” derken, şimdi müstaz'af Müslümanlar, rejimlerden veya örgütlerden kaçarak Batı'nın merhametine sığınıyorlar.
Ve vicdanları kararmış dindarlar olarak sanki Suriye'yi bizler bu hale getirmemişiz gibi utanmadan Batı'yı suçluyoruz. Kimi kandırıyoruz?
Cesedi sahile vuran üç yaşındaki Aylan için vereceğimiz hesap, cahiliyede diri diri toprağa gömülen kızcağız için verilecek hesaptan farksızdır. Ayetin olayı kıyametle ilişkilendirmesinden korkmak lazım. Çünkü bu dünyada medya gücümüz, tehdit unsuru olarak kullandığımız kanunlarımız Suriye'de hiç hatamızın olmadığını, suçun tamamının babası da katil olan Esed'e ait olduğunu, hatta iki milyon Suriyeliye kapıyı açmakla destan yazdığımızı propaganda edebilir ve zihnini çökerttiğimiz halkı inandırabiliriz ama “kiramen kâtibin”in eksiksiz hazırladığı dava dosyaları önümüze konduğunda ne medya gücümüz, ne kanunlarımız ve trollerimiz işe yarayacak. Mutlaka namusları payimal olan kadınların, nahak yere toprağa düşen erkeklerin ve “hangi suçundan dolayı cesedi sahile vuran” Aylan'ın hesabını vereceğiz. Stratejiyi ve milli çıkar hesaplarını imanın önüne geçirmenin hesabı da sorulacak!
Bu ahiretteki iş. Dünyada ise mazlumun ahının nasıl aheste aheste çıktığını anlamak istiyorsak ülkemizin nasıl giderek bir iç çatışmaya, kargaşaya düştüğüne bakalım. Hiç şüphesiz maruz kaldığımız musibet ve felaketin bir sebebi de Suriyeli mazlumların yedinci semaya yükselen feryatları, ahlarıdır. Daha beterinden korkalım!